Cumartesi Mayıs 25, 2024

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi,  ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlayabilir.

Bu teze karşı ilk antitez Talabani öncülüğünde Güneyli siyasi kadrolar tarafından yaratılmaya çalışılsa da Soran bölgesine sıkışmışlığı,nispeten şehirli bir hareket olması nedeniyle Güney Kürdistan’daki geniş köylü yığınlarını ve aşiretleri kapsamada karşılaştığı zorluklar ve sömürgecilerle ittifaka meyilli yapısı nedeniyle gerçek bir antitez’e dönüşememiştir.

Daha tutarlı bir antitez Dr.Şivan öncülüğünde yaratılmış,TC istihbaratının doğru öngörüsü ve Güney KDP’nin işbirliği neticesinde,Kuzey Kürdistan’da sayısı binlerle ölçülen silahlı peşmerge birlikleri örgütlemiş Dr.Şivan ve arkadaşları silahlı mücadeleye başlayacakları dönemin arefesinde imha edilmişlerdir.Dr.Şivan’ın düşüncesi bu imha sonrasında siyasal  bir hat olarak diri kalmasına rağmen,bu siyasal hattın örgütü tam olarak tarih sahnesine çıkamamıştır.Bağımsız Birleşik Kürdistan hedefinde billurlaşan bu siyasal hat dönemin bir kaç siyasal hareketinde temsiliyet bulmuşsa da bu siyasal hareketler Dr.Şivan’ın siyasal hattının “deprem yaratıcı” gücünü ortaya çıkarmakta yetersiz kalmışlardır.

Bu “deprem yaratıcı” gücün potansiyelini kinetiğe dökme işi,yani Kürdistan’da teorik sentezi pratiğe dökme onuru PKK’ye aittir.Frantz Fanon’un “İlk Kurşun” teorisinin PKK bağlamında tartışılması da bu nedenledir.Yani Kürdistan’da antitez PKK’dir.Dönemin “Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan” hedefiyle yola çıkmış pek çok siyasi hareketinin içinden öne fırlamışlığıyla göze batan,ittifaklar siyasetini dönemin reel-sosyalist denklemlerinden değil,Ortadoğu’nun kaygan zeminli politikasının acımasız gerçekliğinden alan bir antitez.Diğer yapılar Avrupa’ya savrulurken Ortadoğu’nun kirli zemininde, kirlenmeyi de göze alarak,tutunma inadıyla kendini yeniden yaratan bir antitez.Bugün dahi PKK,Kürdistan’ın dört parçasında program ve irade koyan tek siyasal harekettir.Ancak, bir dönemin “Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan” programını öteleyen günümüzün “Bir,İki,Üç...Daha Fazla Kürdistan” döneminde Kürdistan siyasetindeki sentez zorunluluğu kendini dayatmış görünüyor.Bu sentez ulus inşa edici yeni bir toplumsal/siyasi hareket olabileceği gibi,daha yüksek bir ihtimalle PKK’nin kendisini bilinçli dönüştürmesi ya da dönemin şartlarının PKK’yi bir dönüşüme zorlaması olarak da ortaya çıkabilir.Ya da bu süreçler bugünden öngöremeyeceğimiz başka bir sentezin tetikleyicisi olabilirler.Mevcut momentte PKK’nin antitezi  sentezini yaratamadığı  için zorlanmakta,ideolojik olarak irtifa kaybetmektedir.İrtifa kaybı Ortadoğu’nun yeniden paylaşımı ve Batı Kürdistan’ın özgürleşme sürecinde gerekli bilgi üretim süreçlerinin çalıştırılması yerine Türkiyelileşme, ”sollaşma”,”kendi üzerine vazife olmayan” ve ancak ekonomik ve toplumsal gelişmenin bir aşamaya varmasıyla çözülebilir olan kadın hakları/eşcinsel hakları gibi sorunlara yoğunlaşma süreçlerinde iyice ortaya çıkmaktadır.Oysa “üstyapıda modernleşme” konusunda ne kadar hızlı giderseniz gidin,”altyapıda “ Kürdistan’ın sömürge altı statüye sahip olduğu gerçekliği orta yerde durmaktadır.Kürdistan’ın petrol ,su  ve madenler dahil tüm kaynakları ve dahi ucuz Kürd emeği Türk tarım,sanayi ve ticaretinin ana girdilerinden  biri olarak niteliksiz bir biçimde yağmalanmaktadır.

Günümüzün Kuzey Kürdistan siyasal hareketinde,partiler zemininin ötesinde,toplumsal altyapıyı yatay olarak kesen iki ana siyasal hat var.İlki Kürdistan’ın diğer parçalarını da kapsayan bütünlüklü bir politika üretimini öngören  ve ulusal hareketin kendi kurtarıcı/ulus inşa edici rolünü öne çıkaran siyasal hat.İkincisi ise temelde Türkiyelileşme perspektifini de içeren bir entegrasyona taraftar,sistemin dışında kalmış/sistemin dışına itilmiş Kürdler de dahil tüm kesimlerin ittifakı temelinde, demokratik cumhuriyet / halkların kardeşliği argümanlarıyla “yeni” bir siyaset inşasını öngören bir hat.Cuma Çiçek’in deyimiyle  (Radikal İki,08.12.2013,sf.5): “Birinci grup,Kürtlerin ulusal meselesine odaklanarak,Türkiye genelinde sol bir birlikten ziyade,Kürt bölgesinde ulusal birliği hedefleyen bir hattı savunuyor.İkinci grup,Kürtlerin ulusal sorunla birlikte sınıf,toplumsal cinsiyet gibi boyutlar içeren sosyal sorunlarının da olduğunu,bu anlamda Türkiye genelinde çoklu ezilmişlikleri/dışlanmışlıkları bir araya getirecek bir sol muhalefet hareketi yaratmaya odaklı bir yönelimin daha anlamlı olacağını ileri sürüyor.Kürt meselesinin jeopolitiğiyle birlikte düşünüldüğünde,yine çok kabaca ilk grup,dört ülkenin siyasi egemenliği altında yaşayan Kürtlerin birliğine ve ortaklığına yönelirken,ikinci grup ulus-devlet ve Kürt milliyetçiliği dışında bir çözüm arıyor,mevcut siyasi sınırlar dahilinde ,Kürtlerin kolektif kültürel haklarını ve özyönetim hakkını güvence altına alacak çok-uluslu ya da etnisiteden arınmış bir ulusallığa dayalı devlet ve toplum inşa etmeyi hedefliyor.” Kanımca Kürdistan’da tez-antitez diyalektiğinin sonucunda ortaya çıkacak sentez işte bu iki hattın mücadelesinin neticesinde ortaya çıkacaktır.Varolan tüm kamplaşmaları kararak aşacak ve tarafları yeniden düzenleyecek olan bu mücadelede Güney Kürdistan yönetiminin ,TC’nin mevcut iktidar partisinin ve Kürdistan ulusal hareketi içerisinden BDP’yi işlevsizleştirme çabasına ek olarak Türki sollarla birlikte HDP’yi örgütleyenlerin aynı düzlemde buluşması tarihin bir cilvesi olsa gerek.

Birincilerin bu mücadelenin kazananı olarak ortaya çıkması “bir,iki,üç,daha fazla Kürdistan” sistematiğinin hayata geçmesi için önşarttır ve Batı Kürdistan’ın nefes alabilmesi / TC’nin vekaletli saldırganlığından kurtulabilmesi de buna bağlıdır.Ulusal kurtuluş hareketinin kendine gelmesi ve ulus kurucu/kurtarıcı işlevine geri dönmesine ön açacak olan da budur.

İkincilerin başarılı olması,yani sentezin entegrasyoncularca üstlenilmesinin sonucu Kuzey Kürdistan’ın ve dönemin uluslararası koşulları elverirse Batı Kürdistan’ın Türkiye’nin bir “bölgesi” olmasıdır.Dünya ekonomisine entegre olma sürecinde TC’nin “demokratikleşme” zorunluluğuyla da kesişen bu plan Kuzey Kürdistan’da toprak temelli statü taleplerini de oldukça zorlaştıracaktır.Böylesi bir durumda Kürdistanlılar verili duruma yeni bir tez ile itiraz etmeye başlamakta çok da gecikmeyeceklerdir, ancak treni kaçırmış olma riskini de hesaba katmak lazım.Kürdistanlıların “birey” olmaktan gelen haklarının hızla tanınacağı önümüzdeki onyıllarda ikincilerin Kürdistan ulusal kurtuluş hareketini yönetmeleri/yönlendirmeleri PKK dahil Kürdistanlı tüm örgütlerin toplumsal meşruiyetlerine ciddi gölge düşürecektir.Ulusal kurtuluştan/ulus inşasından vazgeçmiş,Türkiye sisteminin bir parçası olmaya yönelmiş siyasi hareketlere duyulan ihtiyaç kaçınılmaz olarak sona erecektir,asıl varken kimse vekile ihtiyaç duymaz çünkü.Dönüşmüş ve demokratikleşmiş bir TC,böylesi bir momentte daha işlevsel bir seçenektir.Entegrasyon süreçlerinin etkisi de hesaba katıldığında Kürdistanlılar zaten bir “Türkiyeli Kürt” olarak haklarını adım adım almakta olduklarını ve bunu gerçekleştirecek araç olarak TC’nin tüm Kürdistani örgütlerden daha işlevsel olduğunu farkedeceklerdir.Başka bir deyişle bugün Kuzey Kürdistan’da AKP’ye oy veren kitlelerin düşündüğü gibi düşünen bir çoğunlukla karşı karşıya kalma riski Türkiyelileşme senaryosunun en olası sonucudur.

90’lı yıllarda uygulanan rasyonel bir göçettirme politikası ve yerel aydın soykırımının eşzamanlılığında Türki metropollere dağıtılan Kürdistanlı kitleler ve Kürdistan’da ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı kırsal alanlardan koparılıp tarım dışı,hatta üretim dışı alanlara yönlendirilen Kürdistanlıların ekonomik zemin değişimine bağlı olarak nüfus artış hızında meydana gelecek radikal düşüşler, TC’yi,kendisini en çok rahatsız eden “ulusal kurtuluşçu” faktör olan “demografi” derdinden de kurtarmaktadır.”Demografi” faktörünün yerine ikame edilen “Türkiyeci ulusal birlik” zemininde  “demokrasi” faktöründen umulan önümüzdeki onyıllarda  Güney Kürdistan’ın “bağımsızlığıyla” tatmin olmuş,”Türkiyelilik” bilincine sahip ve toprak temelli bir Kürdistan fikrinden çok da hazzetmeyip bunu “geri” bulan “Doğulular” ve “Güneydoğulular”’dır.

Neyse ki tarihin sarkacı tez-antitez-sentez süreçleriyle ilerliyor.Sentez ulusal kurtuluşun re-organize edilmesi olarak değil,yukarıda anlatıldığı şekliyle bir entegrasyon süreci olarak tezahür ederse,ona karşı yeni bir tezle ortaya çıkacaklar da olacaktır.Treni kaçırmış olma riskine rağmen.

 

ZÜLKÜF AZEW,08.12.2013

99217

Zülküf Azew

Sitemizin yazarlarından olup politik ve teorik yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Zülküf Azew

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

Sayfalar