Çarşamba Nisan 24, 2024

Kobanêʼden, direniş ve umuda dair notlar-1-2-3-4-5

Kobanê: Kobanê’de süren savaşın 134. günü sonunda ezilenlerin tarihine yazılan destana 21. yy. Stalingrad’ı demekte abartmış olmayız herhalde. Çünkü keleşlere karşılık tank ve top ile mücadele edildi. 3710 IŞİD çetesi öldürülürken 426 YPG, MLKP ve diğer örgüt savaşçıları şehit düştü. AKP ve diğer devlerin IŞİD’e destek vermesine rağmen yokluktan var edilen bir zafer de diyebiliriz.

Tabi bu destan yazılırken bizlerde Özgür Gelecek Gazetesi olarak sınır hattında elimizden geldiğince sınırın alt tarafı ve üst tarafından(Bin xet ve ser xet) gelişmeleri takip etmeye ve aktarmaya çalıştık.

Yani yüzlerce insanın gelip sınır hattından dürbünleri ile ya da ellerini gözlerinin üstüne koyarak güneşin yakıcılığını engelleyerek 500 metre ötesinde yazılan tarihi direnişten bir parça görme umudunun bazen sınırın öte tarafında direnişin bir parçasına dönüştüğünü ve umudu direnişin türküsünde “Rizgariye Soza Me” yani kurtuluştur sözümüz diyerek sınırsız direnişin bir parçası olduk.

“1, 2 Kobanê yolcusu kalmasın”

Tabi Özgür Gelecek Gazetesi olarak bizlerde 134 gün sonra özgürleştirilen Kobanê kent merkezinde olmak ve direnişin en ön saflarında savaşan YPG/YPJ, MLKP, TKP/ML TİKKO ve BÖG savaşçıları ile tarihi kutlamanın bir parçası olmak isterdik fakat koşullar buna el vermedi. Ve bizde kutlamalardan üç gün sonra Pirsûs(Suruç) hattındaki köylere giderek Kobanê’de yaşananları aktarabilme umuduyla nasıl geçeceğimizi araştırmaya koyuluyoruz. 

Fakat Riha(Urfa) Valiliği sadece iki saat ve ya AKP karşıtı haber yapmazsan 5 saat gibi bir uygulama koyarak Kobanê’nin tam olarak aktarılmasının önüne engel olabilmek için bu yaptırımı önümüze koyduktan sonra sınır kapısından resmi yollarla geçemeyeceğimiz anlamamız çokta geç olmadı. Geçersek de çok bir şey çıkmayacağı da verilen süreden belli zaten. Bizde savaşa katılan savaşçıların kullandığı yolu kullanarak geçmek istedik. Tabi biraz uğraştırdı fakat uygun koşulları yaratmıştık artık.

Kobanênin kurtuluşunun üzerinden henüz çok az bir zaman geçmişti. İki günlük bekleyişin ardından Kobanê’ye gideceğimiz netleşince bizlerde hazırlığımızı yaptık ve bekledik. Beklemek tabi bu durumda sabrında sınırlarını zorlayan bir durum oluyor. Çünkü heyecan ve belirsizlik yerinde duramamana ve “Ne zaman?” gideceğiz sorusuna takılıyor.

Tabi uzun ve belirsiz bekleyiş bittikten sonra araç bekleyenleri almaya geldi ve bir ses arkadan “1, 2 Kobanê yolcusu kalmasın”a takıldı. Güldük. Sonra aracın içerisindeki durumu gözlemeye koyulduk. Araçta Fransız, Kürt ve Türklerden oluşan savaşçı, öğretmen ve gazeteci bir grubun olduğunu öğreniyoruz. Ve yarım saat süren yolculuktan sonra sınıra yani geçiş yapacağımız noktaya geliyoruz.

Sınırı nasıl geçeceğimiz anlatıldıktan sonra kâh koşturmacalı kâh başlar eğik bir yürüyüşle sınıra yetiştik. Sınır güvenliği alındıktan sonra sınır tellerinin üzerine bırakılan kalasın açtığı yol ile Kobanê tarafına geçtik. Tabi uzun yürüyüşümüz devam etti. Heyecan, sabırsızlık “Ne kadar kaldı?” sorusuna dönmüştü artık.  10 dakikalık yürüyüşün ardından bir köy göründü ve yolculuğumuz o köye doğru devam etti. Ve tam köye girecektik ki köyün girişinde yuvarlak bir karartı belirdi, karartının arasından bizlere yaklaşan biri oldu ve “Xêr hatin!”(Hoşgeldiniz) dedi.

Bu sonradan adını öğrendiğimiz Tim Komutanı Xemê’ydi. Ve diğerleri ile selamlaşmamızdan sonra köyde yaşayan var mı diye sorduk? Köyde 72 yaşında sağır yaşlı bir amca ve o karartıdan çıkan beş savaşçının da kendi köylerini koruduğunu öğrendik. Sonra siz gelmeden yarım saat önce IŞİD’in bir önceki köye ateş açtığını fakat kurşunlarının gelip başlarının üstünde geçtiğini anlattılar. Tabi bunları anlattıktan sonra “Bir müzik dinlercesine” alışkın olduklarını da eklemeyi unutmadılar. Hep birlikte gülüştük. Sonra araçlara binmek için bölüştürüldük.

Kobanee 3Birkaç kişi haricinde herkes bizim araca bindi. Yolculuğumuz başlarken aracın MP3 playeri Koma Çiya’dan, sonra Kazım Koyuncu, Sezen Aksu, Teoman ve Müzeyyen Senar çaldı. Tabi Türkiye’den gelen birkaç kişi haricinde bu şarkıların neyi anlattığını bilmiyordu. Nasıl mı? Tim Komutanı Xemê’nin ben Türkçe bilmiyorum ama çok seviyorum demesiyle yapay tel örgülerin engel tanımadığını da gösteriyordu. Tabi bu sanatçıların şarkıları ilk defa o karanlık gecenin heyecanıyla mı bilmem ama karmaşık duygular haline sevk etti bizi.

Tabi yolda not almaya da başlamıştım köye vardıktan sonra farklı ne yaşarsam not alacaktım. Ve araçta ikinci karşılaştığım tanışma vakasını heyecanla not almaya başladım.

Konuştuğumuz kişilerden biri de adını öğrendiğimiz Tim Komutanı Xemê’ydi. Ona selamlaşmamızdan sonra “köyde yaşayan var mı?” diye sorduk. Köyde 72 yaşında sağır ve yaşlı bir amca olduğunu ve de YPG savaşçılarının köylerini koruduğunu öğrendik. Sonra biz gelmeden yarım saat önce IŞİD’in bir önceki köye ateş açtığını ve kurşunların başlarının üstünde geçtiğini anlattılar. Tabii bunları anlattıktan sonra kurşun seslerine “müzik dinlercesine” alışkın olduklarını da eklemeyi unutmadılar. Hep birlikte güldük. Sonra araçlara binmek için bölüştürüldük.

Birkaç kişi haricinde herkes bizim araca bindi. Yolculuğumuz başlarken aracın MP3 playeri Koma Çiya’dan sonra Kazım Koyuncu, Sezen Aksu, Teoman ve Müzeyyen Senar çaldı. Tabii Türkiye’den gelen birkaç kişi haricinde bu şarkıların neyi anlattığını bilmiyordu araçtakiler.

Tim Komutanı Xeme’nin “Türkçe bilmiyorum ama çok seviyorum bu parçaları” demesiyle yapay tel örgülerin engel tanımadığını da görülmüş oldu bir kez daha. Bu isimlerin şarkıları ilk defa o karanlık gecenin heyecanıyla mı bilmem ama karmaşık duygulara sevk etti bizi.

Arînlerin gülüşüyle özgürleşen kent

Evet, yolculuğumuz ayın aydınlattığı yollardan, yüreklerin özgürleştirdiği Kobane’ye doğru devam ediyor göründü” dedi. Evet, ışıklar göründü/gördük. İçinde bulunduğumuz araç hızını artırdı Kobane’ye doğru. Farları açtı. Önünü de görebiliyordu artık Xeme. Şunu da belirtelim; Kobane’ye yakın bir yerde değilseniz yer tespiti yapacak ışığı ya da aydınlığı hiç kullanmıyorsunuz! Kullanacak olanlara dair sonradan anılar anlatılırken, Xeme’nin bizi gözlerine güvenerek getirme ihtimali en doğru olan oluyor.

Kobane’deyiz artık ama çok ağır bir koku var her tarafta.

Mazot kokusu bu! Her yer mazot kokuyor. Kobane'ye gelen elektrik kabloları kesildiği için jeneratörler çalışıyor, koku da bu yüzden. Kobane sokaklarında ilerliyoruz… Savaşın izlerine dair çok bir şey görünmüyor o an. Evler sapasağlam, yollarda çukurlar var ama onlar da Koalisyonun attığı kazan bombalarının açtığı çukurlar. Bu düşüncelerle gece kalacağımız yere -Mala Gel’e (Halkın Evi) varıyoruz. Ev çok güzel. Hemen uyuyacak yerler düzenlendi ve uyuduk.

Kobanee 2Sabah uyandığımızda bir şeyin eksikliğini hissetmeye başladık, “neydi bu?” diye düşünürken mazot kokusunun gelmediğini anladım. Jeneratörler haricinde ısınmak için de mazot kullanılıyor. Mazot ile kullanılan bir soba ile ilk defa karşılaşmıştım. Öyle ki soba bir parça peçete ile bütün gece yanmaya devam etti. Hazırlıklar tamam. Haber yapmak için çok heyecanlıyız!

Gazetecilerden sorumlu arkadaş geldikten sonra hangi basının nereye gideceğini belirterek ayrılıyor yanımızdan. Sokağa iniyoruz ve sağ tarafımızdaki yola örtü çekildiğini görüyoruz. Kobane’de bunu birçok yerde görebilirsiniz. Neredeyse keskin nişancılardan korunmanın tek yolu bu. Sonra bir gazetecinin “bak!” dediği yere baktığımda patlamamış bir havan bombası görüyoruz.

Gözlerimiz umudu var edenleri ararken asayişten Hesen İsa’nın “Savaş Kobanê’den çok uzağa gitti. Ancak araçla gidebilirsiniz?” demesi beklentilerimizin bir kısmını sildi bir anda. Hesen İsa ile Kobane içerisindeki yolculuğumuz devam ederken savaşta yaralanan savaşçıları görüyoruz. Parçalı bulutlu bir havada bir kapının önüne oturmuş sohbet ediyorlardı. İleride ise bir aile kapının önünde ayakta güneşin sıcaklığına bırakmış kendini.

 Annenin elleri birbirine sarılı halde bekleyişi yaşadıkları zorlu günlerin göstergesi gibiydi. Savaş boyunca evlerinden, topraklarından ayrılmak zorunda kalan ve Kobane’nin özgürleştiğini duyan yüzlerce kişinin bir kısmı şehre geri döndüğünden sokaklarda savaşı tüm çıplaklığıyla gözlerinde taşıyan çocuklarla karşılaşmak mümkün.

Sonrasında savaşın gerçekten yaşandığı sokaklara, caddelere giriyoruz. Her şey yıkılmış, yanmış ya da bir duvar altında kalmış. Akşamın karanlığında gördüğümüz yerlerin savaşta YPG’nin elinde kalan % 10’luk bölümüymüş. Bu bölüm haricinde sağlam kalan bir yer gezdiğimiz sürece göremedik.

Savaşın gerçekten de çok zor koşullarda yaşandığını hem Hesen İsa hem de görüp konuştuğumuz savaşçıların anlatımıyla bir kez daha anlamış olduk.

Gezdiğimiz sokaklar, caddeler, yıkılmış evler, binalar ve bunlarla beraber savaşçıların anlattıkları, “on metre ötemizdeydiler” sözleri tarihi direnişin gerçekten de ne zor koşullarda kazanıldığını gözlerimizin önüne seriyor. Dolaşmaya devam ediyoruz! Ve her sokak başında şehit düşen savaşçıların

isimleri söyleniyor bizlere, nasıl şehit oldukları anlatılarak. O anda orada olmaya çalışıyor bir yanımız. Attığımız her adımda, artık bir şehidin anısını ya da IŞİD çetelerinin kaçarken arkalarında bıraktığı mayınları arar hale geliyoruz. IŞİD’in kaçarken birçok yere mayın döşediği ve son zamanlarda şehit düşen savaşçıların da bu mayınlardan dolayı yaşamını yitirmesi savaşın hala uzağında olmadığımızı da gösteriyor bize.

Özgür Gelecek olarak özgürlüğüne kavuşmasının ilk anlarına tanık olduğumuz Kobane’den gerçekleştirdiğimiz söyleşileri yayımlamaya başlayacağız.

“Kobanê’deki devrimciliğin bize verdiği olanaklar muhteşem ve çok büyük.”

Kobanê: Özgür Gelecek: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Hikmet Acun: Ahlak olarak da tarz olarak da kendimle ilgili pek konuşmayı sevmen bir insanım. Bu Nejat’ta da çok bariz vardı. Belki aile alışkanlıklarımızla da ilgili bir şeydir kendinden çok fazla söz etmemek.

Burada nasıl bir Kobanê ile karşılaştınız? Devrimci örgütlerin buradaki duruşu ve varlığını nasıl tanımlıyorsunuz?

Buraya geldim ve anlamaya çalıştım Kobanê’yi ve fark ettiğim şey şu oldu! Türkiye’deki Kobanênin buradaki Kobanê ile alakası yok. Bu IŞİD içinde geçerli. Bizzat savaş içerisinde deneyimlenmiş olan IŞİD, Türkiye’deki IŞİD ile aynı değil. Gerçi Türkiye’de IŞİD’i doğru dürüst tahlil eden siyasi bir yapı çıkmadı şu ana kadar. O da işin paradoksu. Kobanê’yi de konuşan, tartışan ve Kobanê üzerinden devrimci geleceği anlamaya çalışan tartışmalar gördüm Türkiye’de.

Hikmeta cunTabi bunlar kamuya açılmadı. Açılmamasının nedenleri var. Türkiye sol hareketinin aslında geldiği yeri de gösteriyor bize Kobanê. İşaret oldu Kobanê. Şunu söyleyebilirim çok çetin bir savaş var burada. Çok gerçek bir savaş bu. Yani insanların aksiyon filmlerinde izledikleri gibi değil. Ölüm çok gerçek. Mevzi, mayın ve kurşun çok gerçek. Ve bunların karşısında devrimci iradeyi yükseltmekte çok gerçek. Burada kavramlar dünyası soyut. Anlamlar dünyası inşa etmiyor devrimciliği.

Devrimci, çok fiili bir şekilde siper ve cephe savaşı gerçekliğini inşa ediyor. Ve bu anlamı ile buradaki devrimciliği oluşturan saiklerle Türkiye’de solculuğu oluşturan solcu saikleri de birbirinden ayırıyorum. Görünen ilk şeylerden bir tanesi bu. Bu anlamı ile şöyle bir işaret çıkıyor. Türkiye solu şuna gebe; Kobanê’de ortaya konulan devrimci bir dirilişi kendisine yol edinmesi gerekir. Kendini buradan var edecek ve buradan hareket etmeye çalışacak. Türkiye’deki işlerini görevlerini, buradan halledecek. Buradan anlamaya çalışacak ve kendisini yeniden konuşlandıracak.

Ya da burası arı bir yer olarak kalacak. Türkiye solu giderek aynı örgütün ve partinin içinde olsa bile buradaki cephenin karşısında gerileşecek. Bu çok açık. Bu benim soyut bir tespitim değil buradaki savaşın ortaya çıkardığı ipuçlarıdır. Ne düzeyde anlarlar onu bilmiyorum ama umarım anlarlar.

Burada başka bir şey daha var! Ortamda şakalar yapmaya çalışıyorum. Bilinçli olarak ortamı sulandırmaya çalışıyorum çocuklar savaştan geldikleri için. Onlar ise gündelik yaşamlarında ölümü, savaşı sıradanlaştırmaya çalışıyorlar. Bu çok hoş ve güzel.

“Bir örgütün altında bulunmak insanı devrimci de yapmaz”

Evet devrimci olmanın da özelliklerinden biri bu. Tesadüfen ölmüyorsun ve onu kendi yaşam habitatında sıradanlaştırıyorsun bu çok güzel bir şey. 

Tabi burada çok genç arkadaşlar tanıdım. Çok kıymetli insanlar. Yani hangi parti veya örgütten olursa olsun burada olmaları onların kişisel kararlarıydı her şeyden önce. Bu çok önemli ve kıymetli bir şey. Hiç kimse onları buraya zorla göndermedi. Kendi özgür kararları ile geldiler. Karar vermek insanın hayatında bir durum ile çıkar ve bu durum senin devrimciliğini sınar. Ve vereceğin karar tarihin toplam okumasıdır. Ya oradan saparsın ya da o anın içerisinde olursun. Bu anlamı ile burada genç arkadaşların bireysel devrimci tarihleri açısından bile çok kıymetli bir şey bu. Yani bir örgütün altında bulunmak insanı aklamaz, insanı devrimci de yapmaz. Hatta şu ve ya bu şekilde mekanizmanın bir yerinde olmakta bir insanı tek başına devrimci yapmaz. Çünkü devrimciliğin bizatihi kişiseldir. Onun fiili eyleminin kolektif olması başka bir şey devrimciliğin bizatihi kişisel tarihimizle ilgilidir. Tarihimizi biz kendimiz yaparız.

Burada devrim Ahmet, Mehmet, Mazlum’un fiili elemi içerisinde gerçekleşiyor devrim. Bizatihi onun kararı onun iradesi içerisinde şekilleniyor. Çok gerçekçi çok somut. Yani mazlum varsa o anda devrim var. Bu anlamıyla herşeyi çok kıymetli ve değerli tarihsel bir eylem üstleniyorlar. Yani Türkiye solu bu anlamıyla buraya çok başka bakmak durumunda. Bambaşka okumak durumunda. Bizatihi teorisini buranın üzerinden doğru şekillendirmek zorunda.

08Değişik yazılar yazmayı düşünüyorum. Walter Benjamin’in ifadesiyle tarihin geri çağırılması üzerinden okuyabiliriz. Bunu teorik olarak bir üniversitede konuştuğun vakit çok soyut kalabilir. Ama Walter Benjamin’in o soyut çevrede konuşulan tarih kavramının gerçeği burada benim sağımda solumda. Tarihin geri çağırılması diyor Benjamin. Tarihi geri çağırdığın zaman devrimlerle karşılaşırsın ya da devrimci bir ana girersen geçmişten çağırırsın. Mahir Çayan burada, işte tarihi çağırmak dediğimiz olay bu. İbrahim Kaypakkaya burada, Deniz Gezmiş burada. Yani bütün öncülerin geçmiş bir zaman diliminde kaldığı sanılan bütün hikayesi, öyküsü devrimcinin bugünü. Tarih geçmişten çağrılıyor işte. Varlık burada. Zamanla varlığın kesiştiği an burası. Yani şunu anlatmak istiyorum.

Kobanê’deki devrimciliğin bize verdiği olanaklar muhteşem ve çok büyük. Bunu abartı anlamında falan söylemiyorum. Buraya bizim nasıl baktığımızla ilgili bir şey. Bu anlamıyla TDH gelecekte düşünsel zemininde varoluşsal zemininde geçmiş. Tarihle kurduğu ilişkiyi de artık ne ise artık bunu okumakla mükellef.

Kobanê’yi böyle gördüm ve çok etkilendim. Bu çok kıymetli ve önemli bir eşik odlunu düşünüyorum. Rojava devrimi TDH açısından bütün tarihinde, bütün zamanlarında çok önemli bir eşik. TDH’nin bu eşikle kuracağı ilişki, onun geleceğini belirleyecek.

Rojava ile ilişkilenen hareketler tarihi alıp götürür. Bu anın dışında kalan örgütler tarihten silinecektir. Bu benim keyfi bir soyutlamam değil bu tarihin bize gösterdiği çok sarih bir durum. 

87Burada nasıl bir yönetimle karşılaştınız ya da beklediğiniz tablo böyle miydi? 

Buranın yönetimi için konuşmak çok erken. Şu anda konuşursak haksızlık edebiliriz. Daha doğrusu haksızlık da değil. Yanlış ve eksik şeyler söyleyebiliriz.

Suphi Nejat’ın şehit düştüğü yere gittiniz, o anki duygularınızı anlatabilir misiniz?

Miştenur’a gittiğim zaman öyle gözümün önünden bir aktı. Çok kıymetli bir şey Nejat’ın orda olması, ölümü de çok anlamlı. Nejat’ın Kobanê’ye esas geliş nedeni şuydu, birilerinin kısa devre olması gerekiyordu. Denizlerin, İbrahim Kaypakkayaların kısa devre olduğu gibi. Kısa devre olursa, arkası gelir diye Nejat Kobanê’ye  geliyor. Kaleme aldığı broşüründe de buna çok önem verir.   

Hayat bizi şuna zorluyor “Hayat bir iç savaş” Nejat’ın dediği gibi. O iç savaşa katılsak ta, katılmasak ta bir iç savaş. Çünkü burjuva kapitalist ilişkilerini durmadan üretiyor. Sömürü çok gerçek, sefalet çok gerçek, ekonomik şiddet çok gerçek insanların borçlandırarak köle edilmesi çok gerçek, kadın sorunu çok gerçek her şey çok gerçek ve bu bir iç savaş. Hayatı bir iç savaş olarak anlamayan gider.

“YPJ: Kobanê’de yaşam kadının öncülüğünde inşa edilecek”

Kobanê: Özgür Gelecek: YPJ’nin ortaya çıkardığı irade ile “Arin’in gülüşüyle” Kobanê’nin özgürlüğe kavuşmasında kadınlar nasıl bir rol onadı?

YPJ Komutanı Berîtan Kobanê: Öncelikle Kobanê’nin özgürlüğünü Sayın Abdullah Öcalan ve devrim şehitlerine adıyoruz. Kobanê’deki atılımımız çok büyük bir direnişle başladı. Arin’in öncülüğünde başladı. Heval Baran’ın öncülüğünde başladı ve en son heval Hebun ile başladı. Tabi bu atılım bizim için önemli bir yerde duruyordu.

Kobanê’deki bu özel atılımımız, bütün Ortadoğu için de bir sembol olmuştur. Özellikle de YPG/YPJ savaşçılarının düşmanın vahşetine karşı büyük bir direniş sergiledi. Ve şu ana kadar da Kobanê’nin özgürleştirilmesi bizim için çok önemliydi. Tabi şunu da belirtebiliriz! Kobanê, önderliğin iradesiyle inşa edildi. Şehitlerin iradesiyle inşa edildi. Bu bizim için önemliydi.

 YPJ sonuna kadar kendisini burada gösterebildi. Heval Arin’in öncülüğünde. Heval Zehra’nın öncülüğünde. Heval Revan’ın öncülüğünde. Heval Sayra’nın öncülüğünde, sonuna kadar bu direnişi kendilerine bir güç olarak gördüler.

Son gelişmelerle birlikte savaşçılar, büyük bir alanı ele geçirmişlerdir. Bu bizim için mühim bir durum. Önderliğin çizgisinde hareket eden kadının inşası için önemlidir. Tabi bu gelişmelerle birlikte ezilen halklar nerdeyse özellikle de ezilen kadınların olduğu yerde bu güç ile kazanacağız.

68Şehit düşen yoldaşlarımız bizlere öncü oldu sonuna kadar. Yani heval Zehra’nın öncülüğünde, önderliğin önümüze koyduğu kadının kurtuluşu teorisi bütün Ortadoğu kadınlarına, ezilen halklar nezdinde büyük bir sembol olacaktır.

Genel olarak dünya üzerinde YPJ’nin ortaya çıkardığı güç tartışılıyor. Bu da bizim için bir güçtür. Moral, motivasyonu yerine getiren bir durumdur açıkçası. Çünkü bu moralin nedeni, verilen direnişte kadının öncü olmasındandır. Mevzilerini sonuna kadar terk etmeyen, vahşi saldırılara karşı direnen YPJ güçlerinin ortaya koyduğu iradesidir.

Ve bu duruşuyla da şu ana kadar gerçekleşen ihanetlerinde önüne geçmiştir. Her zaman son kurşununu, son bombasını kendine kaldırması önemli bir noktadır ve bu durumlar bize kuvvet verdi. Şunu da biliyoruz ki bu özel direnişte başarılı olmak bizlere güç ve moral oldu.

Kobanê’nin kurtuluşundan sonra köylerin kurtuluşunu sağlamaya geçtik. Çünkü yerlerinden yurtlarından edilen Kobanêliler başka devletlerin himayeleri altında yaşamak zorunda kaldılar. YPJ olarak bizim isteğimiz de ezilen halkların, çocuklarının, kadınlarının gelip kendi topraklarında yaşamasıdır. Kendi vatanlarında yaşamalarıdır. En önemlisi de bu. Bunun içindir ki biz daha güçlü ilerliyoruz.

Köylerin kurtuluşunda da kadının rengi kendini gösteriyor. Şu ana kadar yüzden fazla köy kurtarıldı. Bu da heval Hebûn ve heval Zehra öncülüğünde gerçekleşti. Örneğin heval Hebûn! YPJ’nin komutanlarındandı. Yoldaşlığıyla, çevresine verdiği moral ile kişisel duruşuyla da önderdi. Bu hususta örgütçü bir kadındı. Onun öncülüğü bize güç veriyordu çevresindeki kadınlara. O, kadınların her zaman ileriye atılmasını istiyordu. Önemli bir öncümüzdü. Tabi heval Zehra’da onun gibiydi. Onu gördüğünde bile bir güç sarıyordu seni. Her zaman şunu da “Ya biz burayı IŞİD’e cehenneme çevireceğiz ya da son kurşunumuza kadar direneceğiz” sözünü hatırlatıyordu. Bu kadınların öncülüğünde, IŞİD’e karşı bir cehenneme döndü. Bir mezarlık oldu IŞİD’e.

86Kadın savaşçılar cephede en ön safta yapılacak olan saldırılara dahil olduklarında, DAİŞ’in korkusu kadınların zılgıtlarıyla daha da arttı ve Kobanê’nin kurtuluşunu sağladı. Tabi çekilen zılgıtların onlardaki psikolojik etkisi çok fazlaydı. Bu zılgıtlar bize moral verirken onlar olan morallerini de kaybediyordular. Örneğin ele geçirdikleri yerleri tekrardan almak güç oluyordu ama kadınlar öncülüğü moral çökmesine neden oluyordu onlarda. Bazen günlerce su içmiyorduk. Ama biz o öncülerimizden aldığımız güçle direniyorduk.

Çok büyük bir direniş sergilendi burada. Her dört parçadan kadınlar buradaki savaşa dahil oldu. Sosyalist kadınlar, devrimci kadınlar ve Ortadoğu’nun kadınları burada savaştı. Bu bize moral veren bir gerçektir. Kadınların bayrağı olan YPJ bayrağı bize güç veriyordu. Ve bu bizim için önemliydi. Savaşan çoğu kadın “Ya Kürdistan’ın gelini olacağız ya da bu vatanı asla terk etmeyeceğiz” diyordu. Hiç kimsenin himayesine girmeyeceğini, özellikle de kapitalist sisteme dahil olmayacaklarını söylüyorlar.

Yani YPJ’ye katılan bütün kadınlar bunları ifade ediyor. Özellikle de kapitalist sistemin şu ana kadar bizlere bir şey vermediğini görüyoruz diyerek burada da kendi olduklarını, kadın olduklarını görüyoruz diyorlar. Kendilerine bir yol buldular. Kendilerine Ortadoğu’daki kadına öncülük edecek rolü gördüler. Bu önemliydi tabi bizim için. Biz kendimizde bu kapitalist sistem içerisinden geldik.

Savaşa katılan kadınların, katılımlarından önce ve katılımdan sonraya dair nasıl bir değişim yaşandı, neler gözlemlediniz?

Kadınlar ilk geldiklerinde silah sıkmada zorlanıyordular. Fakat öncüleşen kadınları gördüklerinde kadının sonuna kadar direneceğini gördüler. Heval Zehra, Roza gibi. Örneğin Zehra’nın bir kurşun görmüşlüğü dahi yoktu. Heval Roza İranlı bir kadın ve her zaman saldırılara katılmak için ısrar ediyordu. O inancı ile güç alıyorduk. Ve o inanç ile her zaman düşmanın üstüne üstüne gitmeyi sağlıyordu. DAİŞ’in üstüne giderken de çekilen zılgıtlardan saklanacak yer arıyordular. Kendilerini kadınların öldürmelerini istemiyordular. Ama bizde onları öldürecektik Kobanê’yi ele geçirmemeleri için.

Kadın savaş içerisinde kendi öncülüğünü inşa ettiğini belirttiniz. Peki, kendisini ifade etmeye çalıştığı diğer alanlardaki durumu açabilir misiniz?

İlk geldiklerinde kendilerini ifade etmekte çok zorlanıyordular. Ama burada öyle bir güç, bağlılık var ki kendi kuvvetlerini görmeleri, kendi ayakları üzerinde durmaları ve geleceklerini oluşturabilmeleri anlamında gerçekten öncülük edebileceklerini gördüler. ypj gucleri 5 okagi cetelerden temizledi h4824Ezilen binlerce kadına öncülük edeceklerini gördüler. Pratik içerisinde çok çabuk öğreniliyor. Örneğin sistemin içerisinde iken kırmızı kırmızıdır. Ama kırmızının hangi süreçlerden geçerek kırmızı olduğunu öğrenmek, bir kadın için kırmızı içerisinde yüzlerce rengi görebilmek anlamına geliyor. Ve kadın artık kendini tanımaya başlıyor. Kendindeki cevherine vardı. Köleliğe karşı öncü adımlar attı. Kendi öncülüğünde kendini tanıdı. Şunu da belirtebiliriz Ortadoğu kadınları mücadelelerinin YPJ’de ortaya çıkan güç gibi isimlendirilmesini istiyor.

Önderliğinde dediği gibi “Dünyanın öbür ucundaki bir kadın acı çekiyor ise sizinde sancısını çekmeniz lazım.” Bizimde amacımız bu ezilen bütün kadınlar için mücadele vermek. Biz sadece Kürt kadını için savaşmıyoruz. Dünyanın her yerinde baskı gören kadınların savaşını veriyoruz. Mesela önderlik neden “Jin jiyane” diyor? Çünkü kadın yaşamda olmadığında o yaşam yıkık olur. Kadın savaş içerisinde de böyle. Oluşturduğu düzen ve disiplini ile tanınır. Rengi ile, gücü ile, düşmana saldırısı ile, dünyaya olan bakış açısı ile tanınır. Yani meselenin aslı kadın bir savaşta olmadığında o savaş yenilgiye mahkûmdur.

Tabi bizim kavgamız yalnızca elimize silah alıp düşmana saldırarak var olmak değil. Çünkü bu savaş içerisinde binlerce sorun ile savaşıyorsun. Çünkü yaşamı kazanmadığında savaşı kazanamazsın. Aslında savaş bir aynadır. İnsanın kendisini tanıdığı bir aynadır. Bizim yoldaşlığımızda böyle. Özellikle de kadının öncülüğünü yaptığı alanlarda. Yani biz birbirimizin aynasıyız. Kendi eksikliklerimiz görüyoruz ve en büyük silahımız olan eleştiri özeleştiri ile daha öndeyiz. Ve daha da öne çıkmayı istiyoruz. Yani Kobanê DAİŞ için bir cehennem oldu.

Kobanê’de oluşturulacak olan yeni yaşamda elbette kadınların omuzlarında yükselecek. YPJ olarak ta sizlerin yeni yaşama dair tasarısı ya da çalışmaları var mı?

Kobanê’de yaşam kadının öncülüğünde inşa edilecek. Çünkü çok kadın hala kendini tanımıyor. Ve başlangıçta bu kadınlarda bir değişim yaratacağız. Kadın evleri yaratacağız. Kadınlarla birlikte bir eğitim sürecinden geçeceğiz. Çünkü kadınların öncelikle kendilerini tanımaları lazım.  İdeolojilerini tanımaları lazım. Kobanê’nin inşası da öyle olacak. Kadının eli ile rengi ile inşa edilecek. Ortak yaşamı, komünal yaşamı inşa edeceğiz. Çünkü çok büyük bir emekle bir direniş sergilendi. Her sokak başı şehit düşen yoldaşlarımızın kanıyla sulandı çünkü. Ve bunun içindir ki inşa edilecek yeni Kobanê bütün dünyaya bir sembol olacaktır.

Ve şehitlerimizin yolunda kanımızın son damlasına kadar mücadelemize devam edeceğiz.  

 

“Kobanê savaşının kendi savaşımızın olduğunu söylüyoruz”

 

Kobanê: Özgür Gelecek-Kobanê sizin için en anlama geliyor? Buradaki varlığınızı tanım tanımlıyorsunuz?

 

TİKKO savaşçısı Bawer: Partimiz, Kürt halkına yönelik saldırı politikasını, Ortadoğu’daki gelişmeleri, bu yakıcı sorunları derinden hissettiğinin bir göstergesidir bizim burada olmamız. Biz bugün savaşın birebir içerisindeyiz. Cephelerdeyiz. Mevzilerdeyiz. Savaşın olduğu her alanda bizde varız.

Partimizin Kürt halkına yönelik sorumlulukları temelinde başlatmış olduğu yönelimini bugün Kobanê’de sürdürüyoruz. Partimizin, 2008 yılından bu yana ulusal sorun ekseninde, eksikliklerinin giderilmesi ve şovenizmin kırılmasına yönelik ortaya koyduğu yönelim kapsamında, Kürt halkına yönelik her saldırıya tepki gösterme, özne olma tavrını önüne koydu. Halkımızı ilgilendiren tüm sorunlar esasında partimizin sorunudur. Bu çerçeveden doğru, partimizde birçok adım atmış oldu.

Seçimlerde ulusal hareketin göstermiş olduğu adayların desteklenmesi tavrı, örneği, politik sürecin ihtiyacı olmakla beraber, içimizdeki şovenizm ile savaşmanın da bir yönünü oluşturmaktadır sözgelimi.

Kobanê için de, Lice’de yaşanan katliama karşıda TİKKO hesap sorucu duruşunu ortaya koymuştur. Bu politikanın, yönelimin bir parçası olarak bizlerde bugün Kobanê’deyiz. Bu yakıcı sorunun da her yerinde olacağımızı belirtelim. Bu anlamda bu sorunu Kobanê savaşının kendi savaşımızın olduğunu söylüyoruz. Partimizin bu doğrultusunda bende buraya bir savaşçı olarak geldim.

Gençlerimize çağrımızdır! Rojava’daki devrime ve partimizin belirlemiş olduğu yönelime güç katmalıyız. Sınıfsal olarak değerlendirdiğimiz zaman emperyalizme karşı direnme noktaları, emperyalizm var olduğu sürece ortaya çıkmıştır. Örneğin tarihte bunlardan biri Stalingrad'tır, İspanya’da 5. ordunun kurulması örneğidir enternasyonalist anlamda. Bizde partimizin çağrısıyla, direnişin bir parçası, öznesi olmak adına olarak buraya geldik. Bugün sözünü ettiğim direnme noktalarından bir tanesini de Kobanê direnme savaşı oluşturdu. Kobanê, tüm dünya halkları nezdinde DAİŞ’e karşı koyuşu, duruşu ile bu onurlu bir direniş odağı haline geldi.

Kobanêye dönük işgalin en sıcak günlerinde bura ayak bastık. Geldiğimiz günden bu yana TKP/ML saflarında savaşmaktayım. Ve bu süreçte birçok gözlem ve deneyim elde ettik parti olarakta. Burada savaşın genelde ihtiyacına göre kendimizi konumlandırdık. Özellikle mevzilerde ihtiyaç vardı. Kendi ayarlamamızı ona göre yaptık ve mevzilere geçtik.

Emperyalistlerle DAİŞ arasında nasıl bir ilişki var, ne yapılmak isteniyor? Biraz açabilir misiniz? 

IŞİD/DAİŞ aslında emperyalizmin Ortadoğu'daki görünen yüzü olmuştur. Emperyalistlerin, Ortadoğu'daki politikalarını şekillendirirken, IŞİD üzerinden bir yön verme çabasına tanık oluyoruz. Özellikle Irak ve Suriye’deki dengeleri dağıtıp tekrardan kendi politik açısı bakımından birleştirmek için kullandı/kullanıyor.  

Hâli hazırda IŞİD'in yöntem anlamında bir yönelimi bulunmakta. Bu korku'dur. İşkenceler yaparak bir korku paranoyası yaratmaktadır. En son olarak Ürdünlü pilotun yakılarak, bir reklam videosu şeklinde gösterilmesi de bu yönelimi ile gerçekleşen bir durumdur.

Tabi bunun bir diğer yanı da var olan bir direnişin üstünü kapatmaktır. Birçok yerden zaferle ayrılmalarına rağmen mesele Kobanê olunca, kendi yenilgilerinin üstünü kapatmak için, Ürdünlü pilotun katledilişini işkence yaparak basına verdiler. Bu anlamda IŞİD'in bu yaptıkları aslında sömürü, talan çarkından bağımsız değil.

Ortadoğu'da yürütülen daha önceki savaşlardan Amerika'nın Irak'ı işgali bu çarktan bağımsız değil. Tabi bunu artık kendisi değil kurduğu, kurulmasına öncülük ettiği ya da önünü açtığı, destek verdiği örgütler aracılığıyla yapıyor.

Emperyalizmin kendisinin yeniden tesisi için IŞİD gibi bir vahşetin ortalığa kan ve korku yayması ve bunu birinin toparlaması gerekiyordu. Yani ABD kurtarıcı olarak “Bizim uçaklarımız vuruyor ve IŞİD'i geriye çekiyor” imajını yarattı.

IŞİD'in Fransa'daki Charlie Hebdo katliamında olduğu gibi, Avrupa ve ABD'deki İslamafobiyi geliştirme, Amerikan saldırılarının aslında o taban açısından da, kendine kazanma açısından da, kendisine yönelik tepkiselliğin yani kendi emperyalist yönetimlerine karşılık duyulan öfkenin “gazını alma” işlevi gördü. İşte ABD'deki seçimler yaklaşıyor. Obama'nın tekrardan kendi yerini sağlamlaştırma çabası, klik dalaşında söz konusu politika böyle bir işlev görüyor.

kobaneABD'nin, koalisyonun IŞİD'e karşı “konumlanışının” nedenlerini bunlar oluşturuyor. Aynı zamanda ilişkileri devam ediyor. Zaten IŞİD, merkezi bir karargah tarafından, üstten yönetilen bir örgüt. Tabanı ise gericilikle örgütlenen bir taban.  Tabi bilinç düzeyini tam olarak bilemeyiz ama bunun bir şekilde dizayn edildiği ve IŞİD”in askeri bir stratejiye göre hareket ettiği de açık. ABD emperyalizmi içinde geçerli, yarın bir şeyleri değiştirmeye çalıştığı zaman “IŞİD saldırısı var ve uçakların devreye girmesi lazım” diyecektir.

IŞİD'in bir bütün olarak yok edilmesi için emperyalistler açısından söz konusu örgüte ihtiyacın bitmesi gerekir ancak bunun sonucunda yeni bir örgüt öne çıkabilir ya kurulabilir.Bilemiyoruz tabi belki çalışmalara başlamışlardır.   IŞİD'in ABD'den ve Türkiye’den bağımsız olduğunu düşünemeyiz.

IŞİD bölgede nasıl bir politika izliyor? Hangi toplumsal kesimlere dayanıyor?

Şöyle başlamak lazım aslında, Kobanê 130, 140 veya 150 gündür direnen bir şehir değil aslında. Yıllardır direnen bir şehir. En başta ÖSO'ya karşı, sonrasında El Nusra'ya karşı bir direniş sergiledi. En sonunda ise IŞİD'e karşı oldu. Bu anlamda da yarın Kobanê'ye IŞİD'in bir tehdidinin olmadığını düşünmek yanlış olur.

Mart 2011’de Suriye’de halkın öfkesi ile başlayan süreçte, Suriye hükümeti etkisiz kaldı. Kendi merkezine çekilmek, kendini korumak eksenli bir politika geliştirmek zorunda kaldı. Ondan sonraki süreçte özellikle emperyalizm buraya birçok örgüt yığdı. Hatta irili ufaklı, Körfez ve emperyalist devletlerin desteklediği yüzlerce örgüt ortaya çıktı.

Birçok cihatçı örgütte Suriye'ye yerleşti. Bu örgütler Sünni Arap halkının Esada yönelik öfkesine yaslanmaya çalıştı.  Daha öncesinde de Esad'ın baskısı bu kesimlere yönelikti. Özelliklede Sünni Arap kesimi üzerine çok baskısı vardı.

IŞİD Suriye’de esas olarak bu toplumsal kesimlere dayanma stratejisi izledi.

IŞİD buna paralel askeri bir plana göre hareket etti. Önüne hedefler koydu ve Musul'u ele geçirdi. Tabi daha öncesinde Felluce'yi almıştı. Kendisinin de aldığı Irak Şam İslam Devleti(IŞİD) isminden de anlaşıldığı gibi stratejik bölgelerden doğru gelerek bir savunma hattı kurarak, Şiilerin olduğu bölgeleri çevreleyerek bölgeleri aldı. Savaşı Kürt bölgelerinin kenarlarına yığarak, ele geçirdiği büyük şehirlerden uzak tutmaya çalıştı. Taktiksel olarak sürdürdüğü bu durumu bir anda değiştirdi. Kobanê'ye doğru bir değişim oldu. Kobanê IŞİD için stratejik bir yer ifade etmiyor askeri anlamda baktığımızda. Stratejik anlamda da Türkiye ile ilişkilerini, lojistik, savaşçı vb. ihtiyaçlarını zaten Tel Abyad ve Cerablus üzerinden çok rahat yapıyordu. Kobanê'nin batısına düşen Ezaz ve Cerablus kentlerinin kobbaneTürkiye üzerinden iletişimi vardı. Askeri anlamda buralardan Türkiye'nin desteğini sağlayabiliyordu. Kobanê TC devleti tarafından bir sıkıntı haline gelene kadar bir sorun yaşanmıyordu. DAİŞ için Kobanê/ Rojava, inşa ettiği yaşama karşılık bir alternatif olarak yükselmeye başladıkça bir tehdit haline geldi. Tıpkı TC’de olduğu gibi. TC'nin Kürt ulusunun kazanımlarına yönelik politikaları, yaklaşımları ve müdahalelerinin de etkisiyle çok büyük bir gücünü buraya yığdı. Askeri anlamda tam olarak bilmesekte YPG'nin açıkladığı rakamlara göre 7 binden fazla ölüsünün olduğunu biliyoruz.

TC’nin IŞİD ya da El Nusra vb. cihatçı örgütler arasındaki ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?   

Türkiye'nin IŞİD'e desteğinin birçok örneği var. Bu herkesçe bilinen bir gerçek. İleriki süreçte de, Ortadoğu'da DAİŞ’in TC ile bağlantısını kesmeyeceği, TC’nin ihtiyacına paralel IŞİD'e başvuracağı da görülecektir.

Kürt halkına yönelik politikada da, yaklaşımda, “Bakın bizim IŞİD'imiz var” tavrı, demoklesin kılıcı gibi sürekli gösterilecektir.

Türkiye'de o dönem, Rojava’da Kürt halkının öz yönetimlerini kurduğu süreçte ne oluyordu sorusu bizi devletin yaklaşımını anlatır. O dönem müzakere sürecinin geliştiği ve tasfiyeci bir sürece evrildiği süreçte, ulusal demokratik anlamda kazanımları vardı. Kendi paradigmasal bakış açısı anlamında bir yaşam kurmayı hedefliyordu. Aslında Türkiye açısından da tehdit oluşturan unsur, bunun Türkiye'ye yansımalarından kaynaklıydı.

Yani Rojava’daki gelişmeler, kazanımlar bütün Kürt halkını motive ediyordu. Herkesin gözü kulağı Rojava'daydı. Rojava'da ki gelişmeler yaşanırken devlet açılım süreci vs. demokratik adımlar atılacağını söylüyordu. Süreç ilerlerken, devletin kendisini güçlendirme ve daha güçlü saldırma olanaklarını yaratması açısından bir boşluk alanı aradığı ve tıkanmışlığını aşmak üzere çaba sarf ettiğini biliyoruz.

Genel siyaset anlamında tıkanmışlık durumu vardı. Yolsuzluk operasyonları, seçimlerin üst üste gelmesi, klik dalaşının derinleşmesi, kendini tekrardan tesis etme aşamalarının olduğu süreçti. Bu noktadan politik olarak çok tıkanmış bir durum vardı. Hem savaşıp hem kendi iç çelişkileriyle, iç çatışmalarıyla uğraşması onu çok yoruyordu. Yani politik bir alan yaratarak, savaşı durdurarak kendini yeniden güçlendirecek bir alan yarattı. Karakollardır, barajların yapım sürecini de biraz böyle işletti. Tabi bunlar halkın gözünden kaçan şeyler değildi. Lice'de 3 kişinin katledilmesi, sonrasında Kobanê’de yaşanan gelişmelere karşı düşmanlığı, Kürt halkının temel talepleri adına adım atmaması, “açılım yapacağım”, “demokratikleşme paketleri açıklayacağım” demesine rağmen, demokratikleşme süreci işletiyoruz demesine rağmen sürece ilişkin hiç bir göstergesinin olmaması vb. birçok baskıcı politikasını hayata geçirmesi Kürt halkı nezdinde bir öfke biriktiriyordu.

Bunu, IŞİD'in Kobane'deki kazanımları boğma girişimi ve buna karşı 6-8 Ekim serhildanında gösterilen tepki Türk devletini inanılmaz bir politik tıkanıklığa itti. Yani gelişen sürecin, bu kadar katletmenin olduğu bir yerde kitlenin bu birikmişliği 6-8 Ekim'de muhteşem bir serhildana dönüştü. Kitlelerin harika yaratıcılığı vs. gözlerimizin önündeydi. Devletin etkisiz kalması, tıkanması, OHAL ilan etmesi, militer güçlerini ortaya sürmesi çok ciddi bir politik tıkanıklığı göstermektedir. Askeri tekrardan şehre yığması nasıl bir çıkmazın içinde olduğunu gösterdi. Kobanê'deki dengelerde hem yerel hemde uluslararası alanda değişmiş oldu Kürt halkının sokağa çıkmasıyla beraber!

Bu sürecin aslında birçok kazanımı oldu bunlardan birincisi Türk devleti politik çıkmazlığından kaynaklı geri adım atmak zorunda kalmasıdır. Bu defa sokağa çıkanlar yalnızca Kürt haklıda değildi. Artvin Hopa'da, İstanbul'da birçok yerde eylemlerin olması bize bunu gösteriyor. Yani Kürt olmayan diğer toplumsal kesimlerden, diğer milliyetlerden emekçilerde sokağa çıktı. Bu anlamda da bir kazanım olarak muazzam bir kazanım önümüzde duruyor. Aynı zamanda da oluşan kamuoyunun Kürtlerin serhildanı sadece Türkiye'de değil Avrupa’daki o sinerjisinin de Koalisyon üzerinde çok güçlü bir etkisi oldu.

Tüm bunlar hem Türk devletinin hem de Koalisyonun geri adım atmasına sebep oldu.

PYD'nin Rusya ve ABD ile kurduğu ilişkiler kimi kesimlerde “acaba PYD emperyalistlerle işbirliği mi yapıyor?” gibi bir soru işareti ortaya çıkarttı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?    

Bu süreci taktiksel anlamda değerlendirmeliyiz. Emperyalistlerin, Rojava üzerinde, geleceğe ilişkin birçok projesi vardır elbette. Rojava’nın demokratik kazanımlarını kullanması da bundandır. Kendi himayesi altında götürmeyi isteyecektir doğası gereği. Ancak PYD açısından durum böyle değildir.Çünkü burada birçok bedel verildi ve halende bedel verilmeye devam ediliyor. Bu durum taktiksel bir hamledir PYD açısından.

Öte yandan emperyalistler açısından da bir taktik politika söz konusudur. Koalisyon, en başından isteseydi bire bir Peşmergeyi ya da kendi özel gücünü öne sürerdi. Hatta IŞİD'i bir bütünen Kobanê çevresinden temizleyebilirdi. Ama yapmadı. Onun yerine Kürt halkına sürekli bir tehdit olarak, “ben burada olmazsam uçak vurmazsa IŞİD sizi öldürür” kozunu öne sürdü/sürüyor.

Eğer kendi gücüne güvenmeme durumu gelişirse, sürekli bir uçağa ihtiyaç duyma gereksinimi doğabilir. Ve emperyalistler IŞİD gibi çeteleri bir tehdit olarak kullanacaktır. PYD bu noktada direnç göstermez ise, bu çemberin içine girme riski vardır. Ancak şu anki durumda, savaşın kontrolünü kendi ellerinde tutuyor PYD/YPG.

Emperyalistlerin Rojava Kürdistan’ı için planladıkları nelerdir? Kobanê’nin, kentin mevcut durumu nedir?

Emperyalistler doğası gereği buradaki petrol kuyularını hesaplıyor. Mesela Rojava’da 4000 petrol kuyusu var. Bunları hesaplıyordur ama bunlardan çok onu esas ilgilendiren şey var olan PYD’nin savunduğu özerk yönetim biçimidir. Birçok ulus ya da milliyet, inançların bu yönetimde kendi ifade etmesi durumu var. Ortadoğu’nun genel tablosunu dikkate aldığımızda; anti-demokratik birçok uygulama, azınlık milliyetlere yönelik katliamlar örneğin Ezidilerin katledilmesi gibi, Şii ve Sünni iktidarların birbirleri üzerinde hakimiyet kurma mücadelelerinde halka yaptıkları zulümlerden söz etmek mümkün.

Bu bağlamda PYD’nin inşa ettiği demokratik özerk yönetimler Ortadoğu gerçeğinde emperyalistler için ciddi bir sorun olarak görülmektedir.

Bugün kentte çok az sağlam yapı kalmış durumda. Onlarda darbe almıştır. Bu haliyle kentte en fazla on bin kişi yaşayabilir.  Ama normalde yüz bin kişi yaşıyormuş burada. Tabi köylerle birlikte nüfus daha fazla. Uçakların vurmasıyla kentin bir bütün düzeni dağıldı. Hala çok sayıda DAİŞ cesedi var, açıkta yıkıntılar arasında. Cesetlerin temizlenmesi veya binaların onarılması çok ciddi maliyet gerektiriyor. Kentin tekrardan yapılandırılması uzun vakit alacakmış gibi gözüküyor.

Bu bahsettiğin yıkım karşısında PYD ne yapmayı düşünüyor?

Yeni bir şehir planı var. Kobanê savaşa hazırlıklı bir kent değil. Sürekli bir tehdit altında ve savaşa hazırlıklı bir kent haline getirilmesi düşünülüyor. Bunu sığınaklar yaparak, ağır top atışlarına dayanıklı yani savaşa hazırlıklı binaların inşa edilmesi gerekiyor. Kentin en önemli özelliği şehir mevzi savaşının uygun olmasıdır. Yani kır gerilla savaşı gibi değil. Cephe savaşı verilebilir ve mevzin ne kadar güçlü ise kendini o kadar koruyabilirsin. Bu anlamda binaların bu şekilde dizayn edilmesi gerekiyor. Kobanê’de savaş köylerde sürse de en önemli tartışma siyasal düzlemde yürüyor. Yani halkın hem kendini örgütlemesi hem de siyasal olarak buradaki zaferin dışarıya yansıması gerekiyor.

Dünyanın her tarafından insanlar buraya gelerek savaşa dâhil oldu…

Biz buraya bir Arjantinli genç ile birlikte geçtik. İtalyan, Fransız vs. çeşitli ülkelerden gelen insanlar var. Bu anlamda Kobanê, IŞİD Irak’ta kentleri bir günde alırken ve karşısında ülkeler duramazken, hem askeri hem nicelik anlamda son derece yetersiz gücüne rağmen büyük bir direniş geliştirdi.Mesela, Kobanê’nin nüfusu Musul’un 10/1 kadar. DAİŞ karşısında burada hiçbir askeri hiçbir kuvvet duramazken, ilerici, demokratik bir örgüt duruyor. Demokratik temelde özerk bir yaşamı savunan bir anlayışın DAİŞ’e kök söktürmesi tüm dünyanın ilgisini çekti.

Koalisyonun gündeme olmadığı süreçlerde direnişi 40’lı 50’li günlere kadar taşıdı.

Biliniyor ki bu örgüt, kitleler tarafından takip ediliyor. Emperyalizmin de dediğimiz gibi bir korku paranoyası mevcut ve IŞİD’in de kendini bu şekilde yansıtması var. Korkuyla kitleleri denetim altında tutuyor ama buna karşı o korkutuculuğuna rağmen direnişi büyüten YPG savaşçıları oldu. Bu da dünyadaki demokrat, ilerici, devrimci, komünist kesimlerin dikkatini çekti. İçinde olmak, onlara anlamlı geldi ve o yüzden de buraya geldiler.

T. Kürdistanı’ndan bu kadar insanın sınır tanımadan, canla başla gelmesi, sınırın bir anlamda yok sayıldığını gerçekte olmadığını gösteriyor. O tellerin T.C devleti tarafından korunması da sadece onlar açısından önem taşıdığını ortaya koyuyor. Bu tellerin olması onlar için çok önemli.

Ulusal hareketin Kobanê’yi merkezine alması “kırmızı çizgimizdir” demesinin ne anlama geliyor?

Aynı örgüt olmamalarına rağmen PKK ile PYD/YPG arasında ideolojik bir benzerlik var.

Bu süreç hem PKK hem de PYD açısından can alıcı bir sorun oluşturduğu için bu sürece müdahale ettiler. Hem Türkiye’de 6-8 Ekim serhildanında hem de bu süreçte Kürt halkı için yakıcılığı bu kadarken aynı zamanda Avrupa da vs. gündemleştiren ulusal hareketti.

Buradaki kazanımlar doğrudan Türkiyeyi etkileyecek.TC’nin Kobaneye yönelik yaklaşımı esas olarak kendi sınırları içinde yaşama geçirdiği politikadan besleniyor. Bu anlamda bir benzerlik var. Yaklaşımı özetle; Kürt halkının yok sayılması, mücadelesinin engellenmesi ve en önemlisi kazanımlarının yok edilmesi.

TC 90 yıldır uyguladığı politikayı Kobanê’ye taşımış oldu. Ulusal harekette Kürt halkının kazanımlarının hem ideolojik anlamda hem moral anlamda korunması ve geliştirilmesine dair bir yaklaşım geliştiriyor. Kürt halkının kazanımı elbette PKK’nin kazanımıdır. Burada yapılacaklar, inşa edilecek yönetim vs. PKK’nin kazanımı olacaktır.

Kobanê’de nasıl bir siyasal yaşam örgütlenmesi düşünülüyor, nasıl bir yönetim modeli inşa edilecek?

Kent hala savaşın çok yakınında onunla iç içe. Bu yüzden tartışmaların buradan doğru şekillenmesi lazım her şeyden önce. Yani bugün Türkiye’nin etkisini de biliyoruz. Bu direnişin Türkiye özelliklede T. Kürdistanı’nda etkisini biliyoruz. Bu bakımdan KObaneyi ve buranın geleceğini yalnızca burayla sınırlı tartışamayız.

Elbette işin merkezinde burası var. Ancak şehrin inşa edilmesi sürecine tüm devrimci, ilerici ve demokrat kamuoyunun olanaklarını, güçlerini, desteğini sunması gerekiyor. Somut anlamda, PYD kent için meclis türü bir yönetim tarzı düşünüyor. Mahalle ve sokak temsilciliği ve onlar ile ilgilenen bir meclis. Alttan üste doğru mahallenin kendi komitesi oluşturuluyor ve şehir üzerinden alınan kararlarında o meclisler üzerinden alındığı bir mekanizma düşünülüyor. Tabanın kendi temsilcilerini seçtiği bir model söz konusu.

***********************************

 

“Özgürlüğe giden yolda yükü beraber göğüslemeliyiz.”

 

Kobanê: Özgür Gelecek- Buraya gelmenizdeki etken nedir ve geldikten sonraki sürecinizi anlatabilir misiniz?

 

Orhan Bakır: Bende buradaki diğer tüm yoldaşlar gibi partimizin çağrısıyla buraya geldim. Buraya geliş sürecimde açıkçası zorlanmadım. Geldikten sonrada doğu cephesinde savaşmak için kendimi önerdim ve cepheye gittim. Burada 20 gün kaldıktan sonra partimizin düzenlemesiyle güney cephesine geçtim.

 

Daha sonra partimiz burada Türkiye devrimci örgütleri ile ortak bir tim oluşturma ve ortak bir mevzi tutma temelinde bir karar aldı. Bu devrimci hareket içerisinde, Birleşik Özgürlük Güçleri(BÖG), MLSPB Devrim Cephesi ve TKP/ML TİKKO olarak biz vardık. Aldığımız karar sonrasında sayımızın artmasıyla ikinci timi kurduk. İkinci tim ile birlikte bir takım olduk. Takım olduktan sonra cephede en öne doğru ilerlemeye başladık ve yirmi beş gün o mevzilerde kaldık. Hemen her akşam düşman saldırısının yoğun olduğu bir noktaydı. Tabi bu cephede her gün saldırı vardı ve birçok kez ölümden dönerken defalarca kez de düşmanı püskürttük.

 

Devrimci disiplin ve devrimci ahlakı elden bırakmamak gibi bir durumumuzda vardı. Çünkü düşmanın ne zaman saldıracağı ya da sızmaya çalışacağı belli değildi. Bunun için disiplin şarttı. Bu disiplin ve şekillenişimizle belli bir ilgi uyandırdığımızı söyleyebiliriz.

 

19 Ocak’ta Güney Cephesine yoğun saldırılar gerçekleşti ve bu saldırı esnasında ciddi bir direniş göstererek düşmanı geri püskürttünüz. Bize o günü anlatır mısınız?

 

Tim komutanları olarak en son olarak yaptığımız toplantıda edindiğimiz bilgi DAİŞ’e ciddi bir insan ve mühimmat desteğinin geldiğiydi. Doğal olarak intihar eylemlerinin yoğun olacağı noktasında hem fikirdik. Tuttuğumuz mevziler açısından da intihar saldırısının olması ihtimali yüksek bir yerdi. Ve bundan sonra durumumuzu daha dikkatli değerlendirmeye başladık.

 

Sonunda 4 bombalı araç saldırısı oldu. İkisi tank diğer ikisi de hammer tipi zırhlı araçlarla gerçekleşti. Ve tanklardan biri mevziye 6 metre falan kala patladı. Tabi patlamanın hemen ardından çok yoğun çatışma gerçekleşti. Düşmanın sızma girişimleri oldu. Bizde bu saldırıda hemen karşılık verdik. Bu arada da diğer tim ile olan bağlantımız kesilmişti. Durumlarının nasıl olduğunu bilmiyorduk. İlerleyen zamanda iletişimi kurduk. Tim komutanının, tankın intihar eyleminden sonra yıkılan duvarın altında kaldığını öğrendik. Bu arada 8 IŞİD çetesi öldürüldü, bir zırhlı araçları imha edildi. Bu cephede yoğun saldırılar yaklaşık 6 saat sürdü. 

 

Tankın intihar eyleminden sonra yıkılan duvar altında kalan tim komutanını çıkarmamız gerektiğini kararlaştırdıktan sonra yoğun saldırı altında yıkılan duvarların olduğu bölgeye arkadaşlarımız geçti. Bulduğumuz bir araç krikosu ile beton altından çıkarmaya çalıştık. Artık açık hedef haline gelmiştik fakat o an onu düşünemiyorsunuz. Aynı zamanda da askeri anlamda bir eksiklik ama yoldaşımız enkazın altında kalmış ve kurtarmamız gerektiğinin farkındayız. Ve yoğun bir çaba ve yaralanmalardan sonra yoldaşı kurtardık. Daha sonra bağlı olduğumuz timin mevzisine dönerek çatışma devam ettik. O gün oradaki direnişimizle düşmanı geri püskürtmüştük.

 

Yaşanan çatışmadan sonra sizler ile kurulan ilişkiler ne yönde gelişiyordu?

 

19 Ocak saldırısı öncesi ve sonrasında sürekli ziyaretlerin yapıldığı bir timdik, kurduğumuz ilişkiler bakımından. Bir merak da vardı öğrenme ve kavrama anlamında. Tabi bu sonra bir eleştiri konusu oldu. Çok ziyaret edilmemiz. Güvenlik zafiyetine neden olduğu üzerinden. Gerçektende çok sık ziyaret edilmeye başlanmıştık ve bizim time katılım talepleri oluyordu.

 

Tabi bu süreçte kurduğumuz ilişkiler durumun bir parçasını belirlerken partimiz TKP/ML TİKKO’yu da anlatma çabası güdüyorduk. Buraya niçin geldiğimizi, ne yapmak istediğimizi, bundan sonra ne yapacağımızı anlatmaya çalışıyorduk. İnsanlar etkileniyordu muhtemelen bizleri merak edip ziyaret ediyorlardı. Birçok tim komutanının gelip mevzi yapımından tutalım da yaşamı nasıl örgütlediğimiz noktasında fikir alışverişinde bulunuyordu. Dönem dönem aramızda kalanlarda oluyordu bu süreçte. Tabur Komutanı yardımcısı kaldı 4 veya 5 gün boyunca.

 

Yaşanan çatışma ve direnişten sonra diğer Tim komutanları ve savaşçılarla daha fazla yakınlaşma durumu ortaya çıktı.

 

Süreç kendi içinde belli eksiklikler barındırmasıyla beraber olumluydu. Şu gerçektir ki, Kobanê’de devrimciler birçok kez cesaretini kanıtlamıştır fakat kurumsal anlamda değerlendirdiğimizde de şehir savaşında birçok şeyi yeni öğreniyorduk burada. Bu anlamda bütün yoldaşların sürecin ruhuna uygun hareket ettiğini de belirtebiliriz. Bundan sonraki süreçte muhtemelen böyle işleyecektir. Yani partimizin bizlere vereceği görevler noktasında elimizden geleni değil fazlasını yapacağımızı biliyoruz.

 

Son olarak belirtmek istediğiniz ya da çağrınız var mı?

 

Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın 43 yıl önce çizdiği güzergahtan ilerliyoruz. Kaypakkaya ulusal sorunda çok somut çözümlemeler yapmıştır. Bugün bizde Kobanê’yi diğer dört parçadan bağımsız ele alamayız. Kobanê/Rojava’da Kürt ulusu kendi geleceğine dair belli bir tartışma yürüttü, proje geliştirdi ve bu anlamada önemli pratikler geliştirdi.

 

Bu noktada bizde görevimiz gereği, görevin sorumluluğu ve yükümlülüğünü bilerek Kobanê’ye geldik. Elimizden gelen çabayı sarf ettik ve sarf etmeye devam edeceğiz. Tabi sadece Kobanê’de değil Rojava’daki diğer kantonlarda da elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Şunu da belirtmek gerekir; Adres değişebilir. Çok önemli değil. Sınırın çok büyük bir hükmü yok. Nerede bir zulüm varsa, ezilen halkların kurtuluşu ve özgürlüğü için orada oluruz.

 

Şu çağrıyı da yapmak istiyorum; Bütün yoldaşlara, dostlara ve emekçi halkımız gençliğine şu çağrıyı yapabilirim, Partimiz saflarında örgütlenip özgürlüğe giden yolda yükü beraber göğüslemeliyiz.

 

19 Ocak’ta gerçekleşen saldırıda orada olanlardan biriydiniz? Bize o anı anlatabilir misiniz?

 

Kawa Zerdeşt: 19 Ocak’ta patlamanın yaşandığı yere yaklaşık 70-80 metre uzaklıktaydım. Munzur yoldaşların mevzisine daha yakındı patlamanın olduğu yer. Bende Munzur yoldaşların 20-30 metre ilerisindeydim.

 

Orada 3 tank vardı ama tanklardan birinin intihar eylemi yapması sonrası içinde mevzilerimizin olduğu evler yerle bir oldu. Birkaç şehidimiz ve birkaç kişi de o intihar eyleminde yaralandı. Burada edindiğimiz bilgilerden doğru her patlamadan sonra saldırı gerçekleşir normalde. Fakat o gün patlamanın ardından tamamen organize olmuş bir durum vardı. Patlamanın olduğu yere bizim de müdahalemizle suikastçılar üç ayrı yerden çalışmaya başladı. Bu keskin nişancıların da, nasıl nişancı olduklarını yaşamak ile anlatmak aynı değil. Emin olabilirsiniz, sizi istediği yerden vurabilir! Anlayacağınız organize bir şekilde çalıştılar. Geriye kalan tanklardan biri içimize girmek istedi ama o da gelemedi. Sonra iki hammer geldi. Patlamanın hemen ardından duvarlar yıkılınca bir boşluk oluştu hammer’ın biri 400 metre kadar içimize girdi. Daha sonra ona müdahale ettik. Mayınlı bir araçtı ve mayında patlamadı. Arkadaşlar düzeneği söktüler.

 

Sonrasında patlamanın olduğu alanda mevzilerin altında kalan, yıkılan evlerin altında kalan şehitlerimiz vardı. Yani işin açıkçası söylemek gerekirse 40 kişi civarındaydık ve o olaya müdahale eden kişi sayısı 7 veya 8 kişiydi. O hengamede, panikleyen ve geri çekilenler oldu. İşte Munzur yoldaşların grubu birde bizim bir veya iki arkadaşımız, cephe komutanımız ve yardımcısı vardı. Onlardan başka kimse kalmadı orada.

 

 

 

 

61528

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Sayfalar