Cumartesi Nisan 20, 2024

Kopuşun İçindeki Kopuş: İbrahim Kaypakkaya / (Bekir Sami Paydak)

İbrahim Kaypakkaya'yı 71 kopuşunda öne çıkaran özelliği, Kemalizm ve aydınlanma hattına karşı fırlattığı oktur. O, kopuşun içindeki kopuştur. Pasifist ve kitle kuyrukçusu çizgiye karşı 71'in tüm pratik çizgisi ortak olsa da İbrahim teoride de bunun aşılmasını sağlayan temeli kurmuştur. Burjuvazinin ilerlemesinden kendine pay biçen, bunun üzerinden kendilerine bir rota ve ortaklaşma belirleyenlere karşı İbrahim, devrimci mücadele çizgisinin yaşamıyla izdüşümü, kurduğu teorisiyle cephaneliğidir. O cephaneyi tüketmeye ve unutturmaya çalışanların varlığı, devrimciliğin önündeki en büyük engellerden biri olmuştur. İbrahim'i “ser verip sır vermemeye” indirgeyen, onu yıkıcılığının dışından anmaya çalışan duygusal solculuk, aslında İbrahim'in yaratmaya çalıştığını yok eden, solun içindeki burjuvazinin dolaylı ve dolaysız izdüşümleridir.

Kemalizmin “ilericilik” safsatalarıyla meşrulaştırılmasının, bir devrimci kökene indirgenmesinin ve bunun üzerinden bugün hâlâ devam eden düzen içi arayışların kökeninde, ülke solunun çarpık varoluşsal ortaya çıkışıyla birlikte, Marksizmin kurucularının da dolaylı olarak payı vardır. Yani hatanın önemli bir bölümü de içimizdedir. Marksizmin kurucularının Hindistan özgülünde İngiltere sömürgeciliğine dolaylı olarak atfettiği ilerici-sınıfsal mücadelenin önünü açmaya yarayan “kötülük” rolü, Amerikan ve Fransız burjuva devrimlerine aydınlanmacı eksenden yaklaşarak atfettiği önem, Marksist hattın bir bölümünün uzun vadede aydınlanmacı evrende, burjuvazinin “sol” bir varyantı olarak kalmasını sağlayan temeli hazırlamıştır. Köleliği kaldıran Amerikan iç savaşı ve devriminin aslında bir ilerleme mi gerileme mi olduğu politik devrimi hedefleyenler açısından tartışmalıdır. Kölelik görünürde kalkmıştır, ama başka ve daha geri bir kölelik biçimi kendini inşa etmiştir. Tarım aristokrasisinin çıkarını yansıtan klasik köleci düzenin yerini sanayi sermayesinin proletarya kurumundaki köleliği almıştır. Klasik kölelik, bir insana emeğini zorla bir sahibe bağımlı kalmasını sağlarken, modern kölelikse, piyasa içindeki emek gücünün özgür metalaşmasını getirmiştir. Yani biri, zora dayanan bir sistemken, diğeri sömürülenin sömürülmeyi özgürce kabul edişi ve gönüllü olarak emeğini satışını getirmiştir. İnsanın gönüllü olarak kendini köleleştirmesi, bir sömürücüye tabi kılması tarihin ilerlemesi değil, gerilemesidir özünde. Tarihin gerilemesini göremeyenler, burjuvazinin sömürülen toplumsallık içindeki hegemonyasını sağlamlaştırmışlardır. İşçinin rotasının devrim değil, hayat şartlarının düzeltilmesine kilitlenmesini sağlayanlar, onun suni dengeyi kuran hareket denklemine sıkıştığı sürecin parçası olmuşlardır.

Fransız burjuva devriminde burjuvazi ile aristokratik çevrelerin çatışması, kendini kültürel-ideolojik alanda, laiklik başlığında göstermiştir. Laiklik, yeni gelişen ve iktidarını kurmak isteyen sömürücü sınıfın eski iktidar sahibi sınıfa karşı toplumsal alanda meşruiyet ve destek yaratma aracı olmuştur. Yıkılmakta olanın diniyle uğraşıp yeni iktidar olanın aracıyla uğraşmayanlar, burjuva hegemonyasının sol ve sömürülen toplum içindeki gönüllü taşıyıcıları olmuşlardır. Burjuvazinin aydınlanma-ilerleme-laiklik evreninin bir parçası ve sahiplenicisi olmak, solun burjuvazinin yarattığı kültürel-ideolojik söylemleri benimsemesini, bunun sonucunda da varlığını modernitenin içindeki yıkıcı değil, düzenleyici bir hatta kurmasını sağlamıştır. Bu varlığın ters yüz edilip yıkıcı-devrimci bir diyalektiğe dönüştürülmesinin arayışıysa, Narodniklerden Bolşeviklere ve Spartakistlere o hattın ardılı Maoistlere ve Guevaristlere, tüm politik devrimcilerin teorik-pratik konusu ve mücadelesi olmuştur.

Bu bağlamlar üzerinden, solun içinde iki tarihsel hat ortaya çıkmıştır. Bir taraf, Marksizmin kurucularının İngiltere sömürgeciliğinin Hindistan'da oynadığı zorunlu tarihsel ilerici rol analizi üzerinden varlığını kuranlarla oluşmuş, diğer tarafsa, Marksizmin kurucularının sömürgecilik üzerinden elde edilen artı değerin bir kısmının İngiliz proletaryasına dağıtımıyla işçilerin nasıl sisteme entegre edilip, devrimciliğinin yok edildiğinin analizine katılım üzerinden oluşmuştur. Bir taraf, sömürülenlerin burjuva evrende hayat koşullarının düzeltilmesi üzerinden hareketini kurarken, diğer tarafsa, suni dengenin kırılması, reddi, yani çelişkilerin keskinleşmesi üzerinden kendini kurmuştur. Bir taraf, burjuvazinin laiklik-din çatışmasının parçası ve bunun burjuvaziyle birlikte gönüllü “savaşçısı” olmayı tercih etmişken, diğer tarafsa, oklarını yıkılmış olana değil, iktidar olana, yani burjuvaziye yöneltmeyi ve yapay bir kültürel savaşın değil, tüm sömürülenleri kapsayan devrimci bir mücadelenin savaşçısı olmayı tercih etmiştir.

Sonuç olarak bu iki tarihsel hattın yansımalarının biri, Marksizmin ekonomik determinizme indirgendiği, burjuvazinin ilerleme evreninin peşinden sürüklenen çizgiyi oluşturmuştur. Bu çizginin ülke solu üzerindeki yansımaları, TC işgalciliğinin Kürt isyanları ve Dersim direnişine karşı katliamlarını “ilericilik” söylemiyle meşrulaştırıp, sömürgeciliğin yanında duran, mücadele perspektifi suni dengeyi kırmaya ve çelişkileri keskinleştirmeye yönelik bir çizgiyi değil, düzen içi çözümleri ve ittifakları hedef alan bir çizgiyi oluşturmuştur.

Diğer tarihsel hatsa, Marksizmi yıkıcı devrimci diyalektikle bütünleştirip, teorik cephaneliğini ve örgütlenme şematizmini burjuva uygarlığın alanının tamamen reddi ve yok edimi üzerinden kurmuştur. Düzen içi arayışların, egemen kliklerinden herhangi birinin peşine savrulmanın, kitle kuyrukçuluğunun ve pasifizmin reddi, politik devrimcilik, öncülüğü inşa edebilme ve kapitalizme karşı silâhlı mücadeleyi bugünden hayata geçirerek sistemin yıkımını ve gündelik hayatın dönüşümünü mevcut andan başlatmak, Marksist devrimciliğin ve onun ülke özgülünde yansıması olan 71 devrimciliğinin bugüne uzanan mücadele hattı olmuştur.

Halk savaşının inşasında Mahir'in PASS stratejisi, modernite solculuğunun aşılmasında da İbrahim bugün hâlâ rotamızı belirlemeye devam ediyor. İbrahim'in Kemalizm-aydınlanma evrenine karşı fırlattığı ok, Mahir'in teorik atılganlığı ve yaratıcılığı ve her iki çizginin devlet ve burjuvazinin ilerleme çizgisinin dışında kurduğu devrimci pratik hat, bugünün devrimcileri için bütünleştirilecek ve geliştirilecek bir çıkış noktası olmayı sürdürmektedir. Ne Kemalizmin “ilerici” safsatalarıyla kabulü ve bunun üzerinden düzen içi ortaklaşmalar ne de silâhın ertelemeci anlayışla reddi...

 

Bekir Sami Paydak – İŞTİRAKÎ

40542

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar