Salı Mart 19, 2024

Kürtler bağımsızlık dedi

25 Eylül 2017 tarihinde Irak Kürdistan'ın da yapılan referandumla Kürt Ulusu bağımsızlık için ilk eşiği geçmiş oldu. IKBY'nin aylar öncesi ilan ettiği referanduma katılım oldukça yüksek oldu. Oy hakkına sahip seçmenlerin %91'nin evet oyuyla geçilen eşik yaratılmak istenen tüm manipülasyonları da yer bir etti.

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ayrı bir devlet kurma hakkından başka bir şey değildir. Bunu sağa sola bükmek sosyal şovenizmdir. Irak Kürdistan'ın da referandum yapılacağı açıklandığı günden itibaren tüm çevreler kendi renklerini ortaya koyarak bu soruna dair açıklamalar yaptılar. Irak Kürdistan'ındaki Kürt çevrelerin referanduma yaklaşımları ile, Türkiye, İran gibi ülkelerin sorunu ele alışları, keza, kendisine ilerici, devrimci diyenlerin değerlendirmeleri elbette aynı kefeye konamaz.

Irak Kürdistan'ın da, Kürt partileri, Barzani'nin referandumu 'kendi siyasal pozisyonunu güçlendirmek, iktidarını sağlamlaştırıp, tek bir güç olarak politik varlığını sürdürmek' istediğini ileri sürerek, referanduma değil, Barzani'nin sorunu ele alış biçimine karşı çıktılar. Bunun yerine 'ulusal bir kongreyle tüm Kürtlerin iradelerinin birleştirilmesini' isteyerek kendilerince makul olanı dile getirdiler.

Türkiye ve İran devletleri bağımsızlığın İran ve Türkiye Kürdistan'ın da ulusal bilinci daha da geliştireceği, ülkelerinde de Kürtlerin bağımsızlık talebini daha yüksek sesle dile getirmelerinden korkarak ırkçı ve ilhakçı politikalarının arkasına sığınarak bağırıp durdular.

Tüm bunların anlıyoruz. Bunun hangi politik argümanlarla ileri sürüldüğünü görüp/tanık olduk. Bizim esas olarak üzerinde durmak istediğimiz, kendilerine devrimci, ilerici ve demokrat diyen çevrelerin tutum ve yaklaşımlarıdır. Bu çevreler, genel teorik söylemlerle konuştukların da mangalda kül bırakmazken, iş pratiğe gelip dayandığında gerçek görüşlerinin nasıl da sosyal şoven bir tarzda ortaya çıktığını bir kez daha gördük. Bunların başında ÖDP geliyor. ÖDP, Irak Kürdistan'ın da referandumun pratik bir hal aldığı anlaşıldığı andan itibaren, 'Ortadoğu'da kaos olur, istikrar bozulur' vb gerekçesiyle nasıl da burjuvazinin yanın da yer aldıklarına şahit olduk. ÖDP, tıpkı 2. enternasyonal partilerinin ana vatan savunması kisvesiyle savaş bütçelerini onaylamaları gibi, Irak Kürdistan'ın da yapılan referandum meselesinde tereddüt etmeden AKP'nin yanında 'saf' tutmuştur. CHP ve Vatan partisi'ni ise hiç saymıyoruz. Kaypakkaya yoldaşın Türkiye'de milli meseleyi ele aldığı manifestoda ''Bizim milli karakterdeki orta burjuvalarımız ve sosyal oportünistlerimiz, bir yandan imtiyazlara karşıymış gibi bir poz takınırken, öte yandan ve sinsice Türk burjuvazisi lehine mevcut imtiyazlara dört elle ve kıskançlıkla sarılıyorlar. Bu iki yüzlü bezirganlar, bir ellerini (açıkça) demokrasiye uzatırken, öteki ellerini (arkalarında) gericilere ve polis ajanlarına, azgın ve fanatik Türkeş milliyetçiliğine, feodal ırkçılığa uzatıyorlar, onlarla suç ortaklığı yapıyorlar'' İK se sf 235 Bu belirlemenin ne çok çevreye uyduğu ve tutumlarının hiç değişmediğini bir kez daha gördük.

Bazı çevreler ise referandumu yarım ağızla savunmuşlardır. Bu çevrelerin dayanak noktaları ise Barzani'nin referandumu kendi imtiyazları için kullanması ve ABD ile olan ilişkilerine bağlamalarıdır.

Komünistler bir kez daha doğru tutum alarak herkesin gözleri önünde yükseğe çektikleri bayrakların da yazan Yaşasın Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı şiarını atarak, Kürt ulusunun yanın da oldu. Barzani'ye bakarak, onun güdük anti-emperyalist duruşu üzerinden sağa sola bükülmeden referanduma sahip çıkıp desteklediler.

Irak Kürdistan'ın da yapılan referandum, bir kez daha göstermiş oldu ki, ulusal burjuvazinin önderliğinde verilen ulusal mücadele ile komünistlerin önderliğinde verilen ulusal kurtuluş savaşları bir ve aynı değildir.

Komünistlerin önderliğinde verilmeyen her ulusal mücadele eninde sonun da, ya emperyalizmle uzlaşır ya da içte baskıcı bir rejime dönüşerek kendi sınıf karakterine uygun bir konuma gelir. Sınıf mücadelesi tarihi bu derslerle doludur. Çin'de, Japon emperyalizminin işgaline karşı ÇKP, Vietnam'da, Fransız sömürgecilerine ve 1965 yılında ABD emperyalizminin işgaline karşı Vietnam Komünist Partisi, Arnavutluk'ta, Alman Emperyalistlerinin işgaline karşı Arnavutluk Komünist Partisi, Bulgaristan'da Alman işgaline karşı Bulgaristan Komünist Partisi önderliğin de verilen Ulusal Kurtuluş Mücadelelerinin tümü, demokratik devrim ve sosyalizmin zaferiyle sonuçlanmıştır. Bunun dışında ulusal burjuva önderlikli mücadeleler hep güdük kalmışlardır. Filistin en canlı örnektir. Irak Kürdistan'ın da Barzani de Kürt ulusunu tam bağımsızlığa götürmesi oldukça zordur. Lenin, hiçbir şart ve gerekçe ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını engelleyemez derken, en çok karıştırılan, ulusal hareketlerin hangi şartlarda desteklenip desteklenmeyeceği meselesi çoğu kez iğdiş edilmektedir. Keza Lenin, ulusal hareketlerin kendi kaderlerini tayin ettiklerinde, iş başındaki ulusal hareket, ya tam demokrasi uygular, ya da gericileştiğinde, ya da emperyalizmin bir eklentisi haline geldiği durumlar da, iki şey olur; ya halk buna boyun eğer, ya da, buna karşı yeni bir iç savaşla burjuvaziyi alt eder. Irak Kürdistan'ın da referandumla birlikte bu iki şeyden biri olacaktır. Bunu da zaman gösterecektir. Keza, önemle belirtilmesi gereken bir diğer husus da; Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı ile, bir ulusal hareketin desteklenip desteklenmeyeceği meselesi tamamen iki farklı şeydir. Hiçbir şart ileri sürmeden ve hareketin önderliğine bakmadan UKTH şartsız savunurken, bir ulusal hareketin desteklenip desteklenmeyeceğinin şartlara bağlı olması ayrı şeylerdir.

Nitekim Stalin yoldaş ''Kendi kaderine ancak ulusun kendisi karar verme hakkına sahiptir; bir ulusun yaşamına zorla karışmaya, o ulusun okullarını ve diğer kurumlarını yok etmeye onun töre ve geleneklerini yıkmaya, kendi dilini kullanmasını zorla engellemeye, onun haklarını daraltmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.'' keza, ''Bir ulus eski düzene dönme hakkına bile sahiptir, fakat bu, Sosyal-demokrasinin söz konusu ulusun şu ya da bu kurumunun bu tür bir kararını onaylayacağı anlamına gelmez.'' ulusal sorun ve sömürge sorunu sf 32 Ulusal hareketlerin desteklenip desteklenmemesi meselesinde ise Stalin yoldaş bunu örneklerle şöyle belirtmektedir. ''Bu elbette ki, proletaryanın her ulusal hareketi her zaman ve her yerde, tek tek bütün somut durumlarda desteklemek zorunda olduğu anlamına gelmez. Burada söz konusu olan, emperyalizmi sağlamlaştırma ve sürdürmeye yönelik hareketler değil, onu zayıflatmaya, devirmeye yönelik ulusal hareketlerin desteklenmesidir. Tek tek ezilen ülkelerin ulusal hareketlerinin, proletarya hareketinin gelişmesinin çıkarlarıyla çatıştığı durumlar vardır. Kendiliğinden anlaşılır ki, böyle durumlarda bir destek söz konusu olmaz. Ulusların hakları sorunu, soyut kendi içine kapalı bir sorun değil, tam tersine proleter devrimi genel sorununun bir parçası, bütüne tabi ve bütünün bakış açısından görülmek zorunda olan bir sorundur. Geçen yüzyılın kırlı yıllarında Marx, Polonyalıların ve Macarların ulusal hareketinden yana, Çeklerin ve Güney Slavların ulusal hareketine ise karşıydı. Neden? Çünkü Çekler ve Güney Slavları o sıralar ''gerici haklar''dı, Avrupa'daki ''Rus ön karakolları'' idi, oysa Polonyalılar ve Macarlar mutlakıyete karşı mücadele eden ''devrimci haklar'' idi. Çünkü o sıralar Çeklerin ve güney Slavların ulusal hareketinin desteklenmesi, çarlığın, Avrupa'daki devrimci hareketin en tehlikeli düşmanının dolaylı desteklenmesi demekti.'' devamla ''Aynı şeyi, ulusal hareketlerin devrimci karakteri için de söylemek gerekir. Ulusal hareketlerin muazzam çoğunluğunun kuşku götürmez devrimci karakteri, tıpkı tek tek bazı bazı ulusal hareketlerin mümkün gerici karakterinin göreli ve kendine özgü olması gibi, göreli ve kendine özgüdür. Emperyalist baskı koşulları altında ulusal hareketlerin devrimci karakteri, harekete mutlaka proleter öğelerin yer alması gerektiğini; hareketin devrimci ya da cumhuriyetçi bir programa, demokratik bir temele sahip olması gerektiğini ön şart koşmaz.'' age sf11

Barzani'de sonuçta Kürt burjuvazisinin temsilcisidir. ve kendi imtiyazları için çalışacaktır. Bunda bir tereddüt duymuyoruz. Barzani Hareketi, Kürt ulusal mücadelesinde tarihsel olarak ilericidir. Molla Mustafa Barzani'nin bir dönem Kürdistan'ın kartalı olarak anılması da bu ilerici pozisyonundan ileri gelir. Irak Kürdistan'ın da ki kazanımlar ve referandum aşamasına gelene kadar Kürtler çok büyük bedeller ödediler.

Referandumla birlikte, beklenen bağımsızlık hemen ilan edilmeyecektir. Bunun birçok nedeni var. Bunun başında Kürtlerin Uluslararası alanda diplomasi turlarını tamamlayarak kendilerinin tanınması için çalışacaklardır. Birleşmiş Milletlerde tanınması için bu diplomasi turları oldukça önemlidir. Bununla birlikte, Irak'la bir savaşa girmeden 'barış içinde' sınırlarını ayırmak isteyeceklerdir.

Referandum sonrasında Türk ve İran devleti bilinen tehditlerini sürdürmeye devam etseler de, bunun sadece boş bir gürültüden başka bir anlamı yoktur. Türk devleti, Suriye'de elde edemediğini Irak'da denemektedir. Kerkük ve Musul'u sürekli gündem de tutarak, bu iki Kürt ilinin Kürtlerden koparılarak bağımsız bir statüde, Kerkük'ü Türkmenlere, Musul'un Araplara bırakılmasın da ısrar edecektir. Bunun boş bir hayal olduğu açıktır. Kerkük, iradesini bağımsız Kürdistan'dan yana kullanmıştır.

Türk devleti referandum sonrası yine esip gürlese de, bunun kendi iç kamuoyuna oynamak olduğu açıktır. Her şey olup bitmiştir. Türk devletine ise sadece yerinde oturmak kalmıştır. Türk devletinin Irak Kürtlerine bir ambargo uygulaması da öyle kolay olmayacaktır. Kendi içlerinde büyük anlaşmazlıklar söz konusudur. 1500 Türk şirketinin iş yaptığı ve yıllık 8-9 milyar para kazandıkları bu pazarı kolay kolay terk etmeleri söz konusu değildir. Nitekim Türk devletinin ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi 27 Eylül 2017 tarihinde Hürriyet gazetesine verdiği demecinde ''Ticaretle ekonomiyle ilgili faaliyetlerimizi devam ettireceğiz. Son Bakanlar Kurulu toplantısında ve yaptığımız görüşmelerde de bu görüşümüzü değiştirmemize neden olacak bir karar alınmadı'' derken, tam da işverenlerin de ne düşündüğünü dile getirmiş oldu.

İran devletinin de Irak Kürdistan'ına müdahalesi şimdilik uzak bir ihtimaldir. Zira, böyle bir müdahale, farklı güçlerinde dahil olma olasılığı bunun önünde engeldir. ABD, böyle bir durumda, İran'a karşı beklediği fırsatı yakalamış olacak, bu da yeni bir bölgesel savaş olasılığını artıracaktır.

Irak hükümeti, baskılarını biraz daha görünür şekilde artıracaktır. Daha şimdiden hava alanlarının kendilerine teslim edilmesi istemi bunun göstergesidir. Irak hükümetinin kısa sürede Kürtlere bir savaş açması oldukça zordur. Ortadoğu'daki dengeler şimdilik buna el vermemektedir.

Irak Kürdistan'ında referandumla birlikte, Barzani'nin referandum öncesi yaptığı hataları artık tekrar etmesinin şansı yoktur. Kendi dışındaki Kürt parti ve çevrelerini dikkate almak zorundadır. Dört parçadaki Kürtlerin uzun zamandır dillendirdikleri Ulusal Kongre bundan sonra daha da gündemleşecektir. Barzani buna hemen razı olur mu? Bunu biraz da gelişmeler tayin edecektir.

Ne olursa olsun Kürtler 100 yıllık makus tarihlerini referandumla değiştirdiler. Bizde referandumla birlikte bağımsız Kürdistan yolunda atılan bu adım da Kürtleri kutluyoruz. Eylül 2017

47796

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Sayfalar