Çarşamba Nisan 24, 2024

Mahmut Özkan'a Verilen Merkezi Görev: ''Karıştır, Güvensizlik Yay, Payına Düşeni Alacaksın''!

Mahmut Özkan'ı bu saflarda olan herkes tanır. Herkesin bildiği ve tanıdığı bu şahsiyeti uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yapılması gereken, sadece bazı şeylerin bu haddini bilmeze hatırlatılmasıdır.

Yapıda yaşanan gelişmelerle birlikte, saflarımızı en çok karıştıran ve ortalığı gerenlerden biri de bu kişi olmuştur. Öyle ki, kendi facebook sayfasında yazdığı her yazı ve açıklama, arkasından birçok tartışmayı tetiklemiş, bazı iyi niyetli yoldaşların amaç ve hedefini bilmediği bu tartışmalara katılmasıyla gerilen ilişkiler, istenmeyerek de olsa, karşılıklı 'düşmanlıklar' yaratmıştır. Öyle ki, yıllarca aynı saflarda birlikte mücadele eden yoldaşlar, bilinçli olarak yaratılan tartışmaların içine çekilerek, birbirlerine selam vermeyecek duruma getirildiler. Bu ortamı hazırlayanlardan biri de Mahmut Özkan olmuştur. Bundan bir yıl önce kendi facebook sayfasını takip edenler bunu rahatlıkla göreceklerdir.

Bahsini ettiğim tartışmaların hedefine ulaşmasıyla birlikte, Mahmut Özkan, yaptığı bir açıklamayla; 'sosyal medya da yaşanan tartışmalara daha fazla ortak olmak istemediğini ve bu yüzden facebook sayfasını kapattığını' açıklamıştı.

Bunun bir ara vermeden öteye gitmediği kısa bir süre sonra anlaşıldı. Mahmut Özakan, anlaşılıyor ki, ''ben ne yapabilirim, ne katabilirim'' diyerek yeniden göreve hazır olduğunu talep etmiş ve yine o'nun kendi tabiriyle: '' .... tek merkezden idare edildiği çok açık olan'' Mahmut Özkan yeniden görevinin başına dönmüş bulunuyor. Bu seferki görevi daha ileri boyutta olup, gerçekleri inkar, şiddeti meşrulaştıran bir görevle donatıldığı anlaşılmaktadır. Bunu da, 27 Temmuz 2017 tarihinde kendi sosyal medya sayfasında yaptığı açıklamayla yerine getirmiş bulunuyor.

Mahmut Özkan, bir yandan, ''Son günlerde sanal ortamda yapılan yazışmaları, tartışmaları sanırım birçok dost ve yoldaş izlemektedir. (..) bunlardan uzak durmak gerektiğini ben de önemli ölçüde kabul etmekteyim.'' diyerek, bir yandan gayet babacan bir tavırla; hiç kimsenin karşı çıkmayacağı ve hak vereceği bir cümlenin hemen arkasından söyleyeceklerini bir güzel sıralayıp saldırmaktadır. Bunu da birilerinin görmezden geleceğini ve yutacağını beklemektedir!.. Bu olsa olsa bir Mahmut Özkan tarzıdır.... her şeyi söyle, ortalığı karıştır, emeline ulaş, sonra da, ''ben bu ortamdan çekiliyorum'' açıklamasıyla, kendisine olan tepkiyi biraz bertaraf ettikten sonra, tekrar sosyal medyaya dön ve bu seferde üstlendiği görevle gerçekleri çarpıtmaya soyun! Sen bu tiyatroyu çok oynadın Mahmut efendi!.. Ne kadar rol yapsan da artık seni tanıyoruz.

Mahmut Özkan'a söyleyecek birkaç sözümüz var.

Öncelikle, kraldan daha fazla kralcı kesilen Mahmut Özkan'ın 27 Temmuz 2017 tarihli yazısı bilinçli ve hedef gözeterek yazdığı bilinmelidir. Bu, ona verilen görevle doğrudan ilintilidir.

Mahmut Özkan, bunu o kadar ustaca yapıyor ki, belli ki, bu konuda dersine iyi çalışmış. Özgür Gelecek Gazetesini işgal edenler, bir çalışanını dövenler ''MLM Yolunda Partizan'' sitesinde ''bir Partizan okuru'' ismiyle yayınladıkları yazıda: ''Özgür Gelecek ''çalışanı'' konuşma ve tartışma yürütme kararıyla yanına gidenlerin iradesine sinkaflı küfürler savurduğu için taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır'' açıklamasıyla uygulanan şiddeti savunurken, Mahmut Özkan, yaşanmış gerçekleri çarpıtarak şöyle diyor: ''Son günlerde yeniden bir ÖG (Özgür Gelecek) muhabirlerine yönelik şiddet baskı vb... gibi olduğu iddiasıyla açıklamalar, pes peşe planlı ve tek merkezden idare edildiği çok açık olan ''kınamalar'' yapılmakta ve pp saflarında ve çeperinde, uçlaştırılan bölücülüğü derinleştiren yaklaşımlar sergilenmektedir.'' diyerek suç üstü yakalanmıştır. Görevi, yaşananları inkar üzerine olduğu için, bu görevini ustalıkla yapmaya çalışan Mahmut Özkan'ı ne yazı ki, ''MLM Partizan''ın yayınladığı yazı zor durumda bırakmıştır.

Yaratmak istediği şaibeyle alçakça bir tutum sergileyen bu şahsın, her yerde ve ortamda teşhir edilmesi devrimci bir görevdir. Bunca yaşanan olaylardan sonra, yapılanların gerçek olmadığını yüzü kızarmadan söyleyen biri, olsa olsa görevlendirilmiş bir provokatör olabilir. Gazete Bürolarının işgali ve son olarak bir çalışanın dövülmesine tavır alan bir kesim devrimci basın ve onlarca kurum ve bölgenin tepkileri orta yerde dururken, kendisine verilen görevle tersini yayanlara provokatör demenin dışında bir niteleme bulunamaz.

Mahmut Özkan'ın bu tutumu yeni de değildir. Saflarımızdaki tartışmaların başlamasından bu yana hem sosyal medya üzerinden, hem de ATİK'te Denetim görevinde bulunduğu süre içinde en büyük karışkırtıcılık ve bölücük yapanlardan biri de Mahmut Özkan olmuştur. Bu şahısın verdiği zararı hep birlikte yaşadık. ATİK Konsey üyelerini kışkırtarak, onları Federasyon ve derneklerle nasıl karşı karşıya getirdiğini, kurumlarımıza verdiği zararları hep birlikte yaşadık. Yetkisi olmadığı halde, Konsey Toplantı Sonuçlarını yazarak, ATİK kitlesini ''İç Düşman'' ilan edenlerden biri olarak kitle örgütüne verdiği zararlar hala tam olarak bertaraf edilmiş değildir. Kongrede hiç sıkılmadan, ''ne yapayım onlar söyledi ben de yaptım'' diyen biri olarak bu görevini yapmaya devam ediyor.

Yazısında, Hasan Aksu'nun Hiciv bir tarzda eleştirilmesini 'lümpen bir dil' kullanılması olarak eleştiren sen Mahmut Özkan, bu camiada senden daha lümpen, ikinci bir kişi var mı? Bu saflarda koptuğunda yaşamının nasıl lümpence olduğunu bilen onlarca arkadaş var. Sana sadece Doğu Almanya'dayken yaşadığın lümpence hayatını hatırlatmak yeter sanırım. Seni tanımayanlara bu yazdıklarını belki yutturabilirsin de, seni tanıyanlara bunları yutturamasın!

Bu saflarda en çok teşhir olan biri sensin. Öyle ki içimizde hep bir ''Rasputin'' gibi anıldın! Hiçbir zaman iyi bir örnek olarak görülmedin, Mahmut Özkan mı, 'ayak oyuncu ve düzenbaz' biri olarak insanların zihinlerinde kalmış birisin. Hatırlıyor musun, bundan 15-20 sene önce yaptıklarından dolayı kitle seni derneklere sokmama kararı almıştı. Bu bile senin bu saflarda bittiğinin ispatıydı. Fakat, ne yazı ki, sen her defasında bir açık bulup bu saflara geri geldin. Bu da, bu yapının bir eksiği olarak bir yere not edilmelidir.

Yazında: ''Rol yapan, senaryo yazan herkes devrimciliğin çıtası yükseltilerek sınanır!'' diyerek yine zirvelere oynamaya çalışman hiç inandırıcı değil. Yd alanında bulunduğun müddetçe çıtayı sürekli olarak yükseltiğin doğru. Buna diyecek bir şey yok. En keskin lafları etmeyi hiç bir zaman kimseye bırakmadın. Gitmek istemediğin yere altlardan birilerine ajitasyon çekerek, 'yoldaş gitmeliyiz, mücadele bizden bunu bekliyor' diyerek, büyük laflar edip, sıra sana geldiğinde gidip iki ay bile dayanamadan, kaçıp, soluğu yd alan biri olarak, bence fazla üfürme!.. ''Dönem, herkesin devrimciliğini ve adanmışlığını test ediyor ve sınıyor'' gibi boyunu aşan laflar etmesen iyi olur. Senin ne yaman ''Devrim'ci'' olduğunu pratiğinden biliyoruz. Sana önerim, yapamadığın yapamayacağın, yapmaya da hiç gönlünün olmadığı konularda büyük laflar etme!

Yazında: '''yol yöntem ve tartışma kültüründe ortaya çıkan farklı yaklaşım ve algı yaratma girişimlerine iki örnek... Kaostan var olan, nemalanan, yaklaşımın türevleri ile kaosu nasıl çözebiliriz?. Tek yanlı yaklaşmayın, her bilgiyi gerçek sanmayın, gaza gelmeyin, manipülasyon yaratarak, puslu havalarda av peşinde olanlara karşı da uyanık olun!'' diyorsun da, bu saflarda puslu havayı en iyi sevenlerden bir de sensin. Ha keza, yine bu yapının olanaklarından bu güne kadar en iyi nemalanan da sensin. Bu yapının olanaklarından yaralanarak, en lüks arabalara binen, en son teknolojik araç ve gereçleri kullanan, cebinden hiç parası eksik olmayan, evinde bir gün bile yemek pişirmeyerek nerede en iyi kebapçı varsa, orada har vurup harman savuran biri olarak bu lafları ederken hiç mi bir dk'da olsa düşünme ihtiyacı duymuyorsun? Bu saflardan gidip her döndüğünde nere de bir bal kovanı varsa, bir arı gibi yönün hep bu bal kovanlarına doğru uçmak oldu. Hiçbir zaman, eksik ve zaaflarına karşın, düzelmek için, en alttan, şu dernekten başlayayım dediğin olmadı. Nere de nemalanacağın bir yer varsa, hep oradan başlamayı tercih ettin. Onun için ''Müslüman mahallesinde'' kimseye salyangoz satmaya kalkma! Dürüst ol! Birilerini savunacaksan savun. Ancak, bunu saray soytarıları gibi yapma! 

53086

Kerim Demircioğlu

Kerim Demircioğlu sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Kerim Demircioğlu

Dik duran nikbinlik: SABAHATTİN ALİ[*]

“Non segnis stat remeatque dies.”[1]

Cumhuriyet tarihinin -bilinen- ilk “faili (belli) meçhul”üdür Sabahattin Ali; elbette bilinmeyenler hariç.

Kafası taşla ezildi; başka bir rivayete göre bir polis amirinin elinde kaldı. Sabahattin Ali cinayeti, elbette “faili meçhul” bir cinayet değildir. Devlet, Ali Ertekin’i kullanmıştır. Ancak işin içinde devlet olduğu için cinayet hep “meçhul” kalmış/ bırakılmıştır.

Madımak'tan Çığlıklar Geliyor

Yanarak şekil buldu insanlık,böyle süregeldi tarih... 

Tarih tekerrür etti. Binlerce yılın cadı yakma deneyimleriyle evrilmiş kara cübbeli sakallıların ağızlarından salyalar akıtarak giriştikleri en pis en canavarca eylem. Ve o eylemin gerçekleştirildiği mekan: Madımak.

O Madımak'tan halen çığlıklar geliyor…

Emperyalist Avrupa birliği göbekten çatırdıyor

Kimler umut bağlamadı, büyük hayaller beslemedi ki? Nice eski tüfek “sosyalist”, “komünist”ler Marksist-Leninist ideolojiyi Avrupa birliğine feda etmedi ki? Kimler büyük umutlarla tekelci sermayenin yaverliğine soyunmadı ki? “Marksizm Leninizm’in eskidiğini, vadesini doldurduğunu, tarihin çöplüğüne atılması gerektiğini” hangi dönme liberal, demokrat revizyonist burjuvalar savunmadı ki? Ve emperyalist çıkar gruplarıyla oynaşmayı, cilveleşmeyi esas aldılar.

AB Emperyalist bir birliktir dağıtılmalıdır

24 Haziran’da ingiltere de yapılan AB referandumu sonucu, AB emperyalist burjuvazisi içinde paniğe yol açtı. Brexit’in domino etkisi yaparak ABexit’e dönüşmesinden korkmaya başladılar.

Avrupa Birliği, “... başta ABD ve Japon emperyalist tekellerine rakip olarak ortaya çıkmışsa da, işçi sınıfı, ezilen halklar ve ezilen ulusların karşısında yer alan bir bloktur. Başta da Avrupa işçi sınıfı ve halklarına karşı oluşturulmuş emperyalist bir birliktir.”1

Demek gidiyorsun küçük kırlangıç…

Bir can almakla insan biter mi heval,

Kahpe kurşun kalemini kırar mı heval..

Şu Dicle'nin suyu senden geçermiş heval,

Analar oğul diye içermiş heval...

Bir rüzgar gibi hala esermişsin heval...

Şu Cudi'nin dağlarında gezermişsin heval,

Şu Munzur'un dağlarında gezermişsin heval...

Hitler,Mussolini ve Erdoğangillerin yaratılmasında liberallerin payı!

Son zamanlarda, bir çok liberal ve demokrat köşe yazarı, AKP iktidarını ve Erdoğan’ın “tek kişi(!)” diktatörlüğünü eleştirirken, Sovyetler Birliği’ni ve Stalin’i anmadan geçemiyorlar. Stalin’i Erdoğan ile eşleştiriyorlar ve Erdoğan’ın uygulamalarını Stalin önderliğinde SSCB olan uygulamalara benzetiyorlar. 

Hepimiz ATİK 'liyiz,tutuklanmakla bitmeyiz !

Çok önemli tarihi bir süreçten geçiyoruz.

10 ATİK (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) aktivistinin bir yıldır tutuklu bulunduğu,Almanya'da yargılanmalarına sayılı günler kaldı.Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyelerinin yargılandığı davadan sonra,Almanya'da görülen son 30 yılın en büyük siyasi davası olarak gürülmektedir.

Alman devleti'nin Türk istihbarat örgütü ile anlaşması sonucu Avrupa'nın değişik ülkelerinde gerçekleştirilen operasyonlarda 10 devrimci,haksız yere tutuklandı.

Kerkük’ü Kaça Satalım? – Dursun Ali Küçük

Kürdistan’da doğup büyüyüp Kürdistan’ı satanlar az değil.
Garip ama gerçek...
Kürdistan’da bazı Kürtler kendi ülke ve şehirlerini bir yok pahasına evet kendisi için satıyorlar.
Hem de bedeva.
Kimi karın tokluğuna, kimi gerçekten bedevaya, kimi egemen sömürgecilerden bir etiket ucuz yaşam kapma pahasına bunu yapıyor.
Kimisi de kafası ve ruhu işgal altında olduğu için bunu yapıyor.

İbrahim Kaypakkaya ve Kürt sorunu[1]

“Söyle ateşin söylemeye çekindiğini.”[2]

İşkencede parçalanmış bedeni 20 Mayıs 1973 günü Diyarbakır’da babasına teslim edileli tam 43 yıl olmuş… “İntihar etti,” demişler, utanmadan![3]

44 Yıl sonra onlar yani sonsuzlar[*]

“Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm Kahramanlıklar okudum tarihte Çağımıza yakışan vakur, sade Davranışınız geliyor aklıma.”[1]

“Üç Fidan”ın 6 Mayıs’ından veya THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) savaşçılarından, 44. yıldaki sonsuzluklarından söz etmek zor olsa da; “olmazsa olmaz”…

Madımak’tan Mercan’a, Koray’dan Dursun’a‏

Biri henüz 11 yaşında, Pir Sultan Abdal’ın elinde dünyanın en güçlü direnç, bilinç ve isyan silahına dönüşmüş Bağlamaya, Semaha ve Türkülere sevdalı, 2 Temmuz 1993’te Madımaktaki 33lerin en küçüğü Koray Kaya… Diğeri yüzyıllardır özgürlük meşalelerinin yandığı, sefer edilip zafer elde edilemeyen Jaru Diyara, Kaypakkaya’nın destanlaştığı Munzurlara, Zel dağına, özgürlüğün diyarına giden, 17 Haziran 2005 Mercan Dağlarında kimyasal silahlarla katledilen 17lerin en küçüğü Dursun Turgut..

Sayfalar