Cuma Mayıs 3, 2024

Mahmut Özkan'a Verilen Merkezi Görev: ''Karıştır, Güvensizlik Yay, Payına Düşeni Alacaksın''!

Mahmut Özkan'ı bu saflarda olan herkes tanır. Herkesin bildiği ve tanıdığı bu şahsiyeti uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yapılması gereken, sadece bazı şeylerin bu haddini bilmeze hatırlatılmasıdır.

Yapıda yaşanan gelişmelerle birlikte, saflarımızı en çok karıştıran ve ortalığı gerenlerden biri de bu kişi olmuştur. Öyle ki, kendi facebook sayfasında yazdığı her yazı ve açıklama, arkasından birçok tartışmayı tetiklemiş, bazı iyi niyetli yoldaşların amaç ve hedefini bilmediği bu tartışmalara katılmasıyla gerilen ilişkiler, istenmeyerek de olsa, karşılıklı 'düşmanlıklar' yaratmıştır. Öyle ki, yıllarca aynı saflarda birlikte mücadele eden yoldaşlar, bilinçli olarak yaratılan tartışmaların içine çekilerek, birbirlerine selam vermeyecek duruma getirildiler. Bu ortamı hazırlayanlardan biri de Mahmut Özkan olmuştur. Bundan bir yıl önce kendi facebook sayfasını takip edenler bunu rahatlıkla göreceklerdir.

Bahsini ettiğim tartışmaların hedefine ulaşmasıyla birlikte, Mahmut Özkan, yaptığı bir açıklamayla; 'sosyal medya da yaşanan tartışmalara daha fazla ortak olmak istemediğini ve bu yüzden facebook sayfasını kapattığını' açıklamıştı.

Bunun bir ara vermeden öteye gitmediği kısa bir süre sonra anlaşıldı. Mahmut Özakan, anlaşılıyor ki, ''ben ne yapabilirim, ne katabilirim'' diyerek yeniden göreve hazır olduğunu talep etmiş ve yine o'nun kendi tabiriyle: '' .... tek merkezden idare edildiği çok açık olan'' Mahmut Özkan yeniden görevinin başına dönmüş bulunuyor. Bu seferki görevi daha ileri boyutta olup, gerçekleri inkar, şiddeti meşrulaştıran bir görevle donatıldığı anlaşılmaktadır. Bunu da, 27 Temmuz 2017 tarihinde kendi sosyal medya sayfasında yaptığı açıklamayla yerine getirmiş bulunuyor.

Mahmut Özkan, bir yandan, ''Son günlerde sanal ortamda yapılan yazışmaları, tartışmaları sanırım birçok dost ve yoldaş izlemektedir. (..) bunlardan uzak durmak gerektiğini ben de önemli ölçüde kabul etmekteyim.'' diyerek, bir yandan gayet babacan bir tavırla; hiç kimsenin karşı çıkmayacağı ve hak vereceği bir cümlenin hemen arkasından söyleyeceklerini bir güzel sıralayıp saldırmaktadır. Bunu da birilerinin görmezden geleceğini ve yutacağını beklemektedir!.. Bu olsa olsa bir Mahmut Özkan tarzıdır.... her şeyi söyle, ortalığı karıştır, emeline ulaş, sonra da, ''ben bu ortamdan çekiliyorum'' açıklamasıyla, kendisine olan tepkiyi biraz bertaraf ettikten sonra, tekrar sosyal medyaya dön ve bu seferde üstlendiği görevle gerçekleri çarpıtmaya soyun! Sen bu tiyatroyu çok oynadın Mahmut efendi!.. Ne kadar rol yapsan da artık seni tanıyoruz.

Mahmut Özkan'a söyleyecek birkaç sözümüz var.

Öncelikle, kraldan daha fazla kralcı kesilen Mahmut Özkan'ın 27 Temmuz 2017 tarihli yazısı bilinçli ve hedef gözeterek yazdığı bilinmelidir. Bu, ona verilen görevle doğrudan ilintilidir.

Mahmut Özkan, bunu o kadar ustaca yapıyor ki, belli ki, bu konuda dersine iyi çalışmış. Özgür Gelecek Gazetesini işgal edenler, bir çalışanını dövenler ''MLM Yolunda Partizan'' sitesinde ''bir Partizan okuru'' ismiyle yayınladıkları yazıda: ''Özgür Gelecek ''çalışanı'' konuşma ve tartışma yürütme kararıyla yanına gidenlerin iradesine sinkaflı küfürler savurduğu için taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır'' açıklamasıyla uygulanan şiddeti savunurken, Mahmut Özkan, yaşanmış gerçekleri çarpıtarak şöyle diyor: ''Son günlerde yeniden bir ÖG (Özgür Gelecek) muhabirlerine yönelik şiddet baskı vb... gibi olduğu iddiasıyla açıklamalar, pes peşe planlı ve tek merkezden idare edildiği çok açık olan ''kınamalar'' yapılmakta ve pp saflarında ve çeperinde, uçlaştırılan bölücülüğü derinleştiren yaklaşımlar sergilenmektedir.'' diyerek suç üstü yakalanmıştır. Görevi, yaşananları inkar üzerine olduğu için, bu görevini ustalıkla yapmaya çalışan Mahmut Özkan'ı ne yazı ki, ''MLM Partizan''ın yayınladığı yazı zor durumda bırakmıştır.

Yaratmak istediği şaibeyle alçakça bir tutum sergileyen bu şahsın, her yerde ve ortamda teşhir edilmesi devrimci bir görevdir. Bunca yaşanan olaylardan sonra, yapılanların gerçek olmadığını yüzü kızarmadan söyleyen biri, olsa olsa görevlendirilmiş bir provokatör olabilir. Gazete Bürolarının işgali ve son olarak bir çalışanın dövülmesine tavır alan bir kesim devrimci basın ve onlarca kurum ve bölgenin tepkileri orta yerde dururken, kendisine verilen görevle tersini yayanlara provokatör demenin dışında bir niteleme bulunamaz.

Mahmut Özkan'ın bu tutumu yeni de değildir. Saflarımızdaki tartışmaların başlamasından bu yana hem sosyal medya üzerinden, hem de ATİK'te Denetim görevinde bulunduğu süre içinde en büyük karışkırtıcılık ve bölücük yapanlardan biri de Mahmut Özkan olmuştur. Bu şahısın verdiği zararı hep birlikte yaşadık. ATİK Konsey üyelerini kışkırtarak, onları Federasyon ve derneklerle nasıl karşı karşıya getirdiğini, kurumlarımıza verdiği zararları hep birlikte yaşadık. Yetkisi olmadığı halde, Konsey Toplantı Sonuçlarını yazarak, ATİK kitlesini ''İç Düşman'' ilan edenlerden biri olarak kitle örgütüne verdiği zararlar hala tam olarak bertaraf edilmiş değildir. Kongrede hiç sıkılmadan, ''ne yapayım onlar söyledi ben de yaptım'' diyen biri olarak bu görevini yapmaya devam ediyor.

Yazısında, Hasan Aksu'nun Hiciv bir tarzda eleştirilmesini 'lümpen bir dil' kullanılması olarak eleştiren sen Mahmut Özkan, bu camiada senden daha lümpen, ikinci bir kişi var mı? Bu saflarda koptuğunda yaşamının nasıl lümpence olduğunu bilen onlarca arkadaş var. Sana sadece Doğu Almanya'dayken yaşadığın lümpence hayatını hatırlatmak yeter sanırım. Seni tanımayanlara bu yazdıklarını belki yutturabilirsin de, seni tanıyanlara bunları yutturamasın!

Bu saflarda en çok teşhir olan biri sensin. Öyle ki içimizde hep bir ''Rasputin'' gibi anıldın! Hiçbir zaman iyi bir örnek olarak görülmedin, Mahmut Özkan mı, 'ayak oyuncu ve düzenbaz' biri olarak insanların zihinlerinde kalmış birisin. Hatırlıyor musun, bundan 15-20 sene önce yaptıklarından dolayı kitle seni derneklere sokmama kararı almıştı. Bu bile senin bu saflarda bittiğinin ispatıydı. Fakat, ne yazı ki, sen her defasında bir açık bulup bu saflara geri geldin. Bu da, bu yapının bir eksiği olarak bir yere not edilmelidir.

Yazında: ''Rol yapan, senaryo yazan herkes devrimciliğin çıtası yükseltilerek sınanır!'' diyerek yine zirvelere oynamaya çalışman hiç inandırıcı değil. Yd alanında bulunduğun müddetçe çıtayı sürekli olarak yükseltiğin doğru. Buna diyecek bir şey yok. En keskin lafları etmeyi hiç bir zaman kimseye bırakmadın. Gitmek istemediğin yere altlardan birilerine ajitasyon çekerek, 'yoldaş gitmeliyiz, mücadele bizden bunu bekliyor' diyerek, büyük laflar edip, sıra sana geldiğinde gidip iki ay bile dayanamadan, kaçıp, soluğu yd alan biri olarak, bence fazla üfürme!.. ''Dönem, herkesin devrimciliğini ve adanmışlığını test ediyor ve sınıyor'' gibi boyunu aşan laflar etmesen iyi olur. Senin ne yaman ''Devrim'ci'' olduğunu pratiğinden biliyoruz. Sana önerim, yapamadığın yapamayacağın, yapmaya da hiç gönlünün olmadığı konularda büyük laflar etme!

Yazında: '''yol yöntem ve tartışma kültüründe ortaya çıkan farklı yaklaşım ve algı yaratma girişimlerine iki örnek... Kaostan var olan, nemalanan, yaklaşımın türevleri ile kaosu nasıl çözebiliriz?. Tek yanlı yaklaşmayın, her bilgiyi gerçek sanmayın, gaza gelmeyin, manipülasyon yaratarak, puslu havalarda av peşinde olanlara karşı da uyanık olun!'' diyorsun da, bu saflarda puslu havayı en iyi sevenlerden bir de sensin. Ha keza, yine bu yapının olanaklarından bu güne kadar en iyi nemalanan da sensin. Bu yapının olanaklarından yaralanarak, en lüks arabalara binen, en son teknolojik araç ve gereçleri kullanan, cebinden hiç parası eksik olmayan, evinde bir gün bile yemek pişirmeyerek nerede en iyi kebapçı varsa, orada har vurup harman savuran biri olarak bu lafları ederken hiç mi bir dk'da olsa düşünme ihtiyacı duymuyorsun? Bu saflardan gidip her döndüğünde nere de bir bal kovanı varsa, bir arı gibi yönün hep bu bal kovanlarına doğru uçmak oldu. Hiçbir zaman, eksik ve zaaflarına karşın, düzelmek için, en alttan, şu dernekten başlayayım dediğin olmadı. Nere de nemalanacağın bir yer varsa, hep oradan başlamayı tercih ettin. Onun için ''Müslüman mahallesinde'' kimseye salyangoz satmaya kalkma! Dürüst ol! Birilerini savunacaksan savun. Ancak, bunu saray soytarıları gibi yapma! 

53182

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Sayfalar