Salı Mart 19, 2024

Marksizmin sadık öğrencisi: İbrahim Kaypakkaya

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın ölümsüzlüğünü onur; direngenliğini miras, komünist bilincini rehber edişimizin 44. yılını geride bırakırken, o günden bugüne kadar attığımız ve atacağımız her adım, bilimsel sosyalizme olan sadakatimizi ortaya koymaktadır. Bu sadakat kuşkusuz toplumsal çelişkiler karşısında politika üretmedeki durumumuz ve ülkemizde Marksizm’in üretiminin ne durumda olduğu ile ölçülebilir. Bu konuda örnek alınacak tavrın Kaypakkaya yoldaş olması ve onun sosyal ve de siyasal pratiğinde bütünleşen kopuşun kavranması gerekiyor.

’71 devrimci çıkışı, kendi içinde ortaya koyduğu pratikleri ile ülkemiz sınıf mücadelesinde oldukça önemli bir kesittir. Bu çıkış, kendi içinde büyük bir cüret ve kararlılığı ifade etse de aynı zamanda kendi içinde bir arayışı ve değişimi de ifade etmiştir. Nicel birikimin nitel kopuşunun an meselesi olduğu gerçeği içinde ’71 devrimci çıkışı, kitlelerin değişimini de ifadelendirecek ve bir kopuşu sağlayacak bir parti arayışını da ifade etmiştir. Bu anlamda diyebiliriz ki ’71 devrimci çıkışı aynı zamanda kendi içinde bir krizi de ifade etmektedir. Bu kriz kitlelerin bağrında oluşacak ve tarihte zorunluluk olarak ortaya çıkacak olan proletarya partisidir. Onun ideolojik ve politik güzergâhında halk kitleleri içinde ortaya çıkan bir komünist önderin ellerinde filizlenmesi ve şekillenmesi ülkemiz devrimci tarihi açısından bir dönüm noktasıdır.

Açık ki, bu kopuşun temel kaynağını Marksizm’in evrensel ruhu oluşturmakta ve bu ruh Kaypakkaya’nın bilincine zuhur etmektedir. Kaypakkaya’nın toplumsal pratiği, kitleler içinde alazlanması onun Marksist bilincini şekillendirmiş ve bir komünistin mahir ellerinde Türkiye proletaryasının öncü müfrezesine dönüştürmüştür. Kaypakkaya yoldaş her şeyden önce ülkemizde Marksizm’in temsiliyetini taşımakla beraber aynı zamanda Marksizm’in kitlelerin bir silahı, proletaryanın bilinci ve onun varlık zemini olduğunu göstermiştir.

Proletaryanın biricik bilimi olarak Marksizm, tarihsel olarak birçok evrede değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Dolayısıyla onu savunmak aynı zamanda ona yönelen revizyonizme karşı da mücadele anlamına gelmektedir. Mehmet Demirdağ yoldaşın “içeride ve dışarıda sınıf mücadelesini yürüt” talimatı, bahsini ettiğimiz bu düzlemi işaret etmektedir. Burjuva ideolojilerin bombardımanına maruz kalan Marksizm’in iç parçalanmalar yaşamasına rağmen her seferinde bir kopuş ile ortaya çıkması, onun yıkılmaz bir kale olduğunu ifade ediyor. Gerek kitle hareketleri içinde gerekse de politik organizasyonlar içinde ortaya çıkan ve çıkacak olan sapmalar karşı Marksizm’in sadık öğrencisi olmak bugün ülkemiz şahsında İbrahim Kaypakkaya ile bütünleşme ve onun ardıllarına miras olarak taşınmaktadır. Dolayısıyla bugün ülkemizde komünist devrimcilerin omuzlarındaki yük dünyayı değiştirme ve onu omuzlama kılavuzunun yüküdür. Bu, çok anlamlı bir pratiği ifade ediyor. Kaypakkaya yoldaş bu değişimin, kopuşun ve örgütlenmenin adıdır. O Marksizm’in sadık öğrencisidir. Diyalektik materyalizmi savunmak ve kavramak  aynı zamanda konjonktürel duruma göre kendini yenilemek ve değiştirmek üzerine kuruludur. Bu aynı zamanda Mao Zedung’un “sosyal pratik sizi yadsıyorsa fikirlerinizi değiştirin”  kapsamında fikirsel değişimlerin ve şiddetli bir sarsıntı içinde  kopuşun talimatıdır. Bu kopuş aynı zamanda devrimcileşmenin yoludur.

Komünist Partisi çelişkiler üzerinden yükselecek, kitlelerin çıkarlarını devrimci süreç içinde örgütleyecek burjuvaziye karşı bir silaha dönüştürecek ve bunları yapmak adına diyalektik materyalizm ile donanacak bir araç olarak öne çıkmıştır. Bu müfreze politika ile bilimi birbirinden ayıran, politikanın özgün yanını ortaya koyan, işçi sınıfının devrimdeki rolünü tanımlayan, politika ile şiddet arasındaki bağıntıyı ortaya koyan ve tüm bunların yanı sıra Marksizm’i mevcut bulunduğu ülkedeki mercisi olarak onu her türlü tasfiyeci düşünceye karşı savunacak bir noktada durmak zorundadır. Bunun için mevcut kadroların politik devrimciliği öne çıkması zorunludur.  ’71 devrimci çıkışı içinde kendine Marksist diyen birçok akım mevcuttur. Türkiye’de 1971’de politik devrimcilik söz konusu olsa da esas olarak bir kopuş söz konusu değildir. Ancak politik olarak Marksist olmak kurulu düzenden görüşleri ile kopmayı gerektirmektedir. Somut koşulların somut tahlili ve buna uygun olarak devrimci eylemini ortaya koymak gerekmektedir. Kaypakkaya yoldaş ve onun elinde çelikleşen proletarya partisi ülkemizde Marksizm Leninizm ve Maoizm’in temsiliyetini taşımaktadır. Bu anlamıyla Kaypakkaya yoldaş ülkemizde diyalektik materyalizmin simgesi devrimin ideolojik politik ve örgütsel düşüncesidir.

Kaypakkaya yoldaşa dair yapılacak en önemli tespitlerden bir tanesini de onun uzlaşmazlığı teşkil etmektedir. Onun uzlaşmazlığı, basit bir karşıtlıktan öte sınıfsaldır ve onun teorik tutumunun ve pratik devrimciliğinin de belirgin özelliklerinden birisidir. Kaypakkaya pratik hayatta kendisini revizyonizmden kalın çizgilerle ayırmak ve ideolojik mücadele ile göstermektedir. Bu temelde Marks ve Engels’in dönemin politik hareketleri karşısındaki konumlanışı ve enternasyonal içerisindeki ideolojik mücadeleleri Marksizm’i keskin hatlarla revizyonizmden ayırmaktaydı. Marksizm’e içkin bir devrimci kopuş karakterinin bir diğer durağı ise Lenin olmakta, Rusya’da Menşeviklerle, sosyalist devrimcilerle, daha sonraları ise Buharincilerle ve diğerleri ile yürütülen ideolojik mücadele Marksizm’e hem bulunduğu coğrafyada içkin bir karakter kazandırmakta hem de onun bütünselliğine katılım sağlamaktaydı. Mao ise, SBKP’nin revizyonistleştiği ve “barışçıl geçiş” görüşlerini bayraklaştırdığı bir dönemde devrimci savaş seçeneğini sunmakta ve dünyanın “fırtına merkezlerinde” yangını büyütmeye çağırmaktaydı, ek olarak Mao, devrimci dönüşümün merkezine kitleleri oturtarak KP’deki yozlaşmanın karşısına diyalektiğin negatif kutbunu yaratmakta ve çelişkiyi, devrimciliğin sabiti yapmaktaydı.

İbrahim Kaypakkaya yoldaş tam da bu temelde kendisini üretmekte, MLM biliminin önderlerinin izinde, uzlaşmazlığı sınıf mücadelesinin hizmetinde ve keskin ideolojik mücadelenin içerisinde konumlandırmaktadır. Onun pratik ve ideolojik mücadelesi, bulunduğu her alanda Marksist görüşleri hakim kılmanın adı olmuş, üzerinde hareket ettiği zemin tıkandığı yerde, o yeninin yaratıcısı olmuştur. Özellikle TİİKP ile yürüttüğü ideolojik mücadele, çağdaşı hareketlere yönelik değerlendirmeleri bu temelde anlam kazanmaktadır.

Kaypakkaya yoldaş Türkiye’nin somut koşullarını incelerken Marksizm’in inceleme yöntemine sadık kalmış ve onu somut şartlar üzerinde kullanarak onu bugüne kadar getirecek ve gerçekliğinden ödün vermeyecek bir çizgi ile bizlere sunmuştur. Aydınlanmacı yaklaşımların bu açıdan Kaypakkaya’yı anlayamaması ve onu anmaması bu açıdan gayet anlaşılırdır. Zira Kaypakkaya Türkiye’de sınıfların tahliline sınıfsal özü yakalayarak yapmış ve bugün birçok düşünce akımlarını yadsıyacak bir önder olarak ortaya çıkmıştır. Kaypakkaya’yı kabul etmek bu açıdan her şeyden önce bir reddediştir. Yani ateşten bir gömleği giymektir. Kaypakkaya’yı kavramak ise ateşten gömlek olmaktır. Kaypakkaya yoldaşın ideolojik politik çizgisi ve onun tahlillerinde ortaya çıkan verili durum bugün birçok anlamda bir felsefeye sahiptir. Kaypakkaya’nın inceleme yaklaşım tarzına baktığımızda olgulara nasıl yaklaşılacağını somut veriler üzerinden görme fırsatı buluruz. Bu inceleme tarzı yabancısı olmadığımız diyalektik materyalizmin ta kendisidir.

En başından belirtelim ki Kaypakkaya’da tarihin Marksist analizi vardır. Buna birkaç örnek vermekte fayda var. Bu her şeyden önce Kemalizm’in sınıfsal analizidir. Kaypakkaya tarihsel incelemede dahil olmak üzere oldukça titiz bir analizle karşımıza çıkmaktadır. Bu Kaypakkaya yoldaşın tarihi ve Kemalizm’i incelemesinde düz bir mantığın ve aydınlanmacı bir bakışın olmadığını göstermektedir. Yani Kaypakkaya Kemalizm’in sınıfsal analizini yaparken “hilafet ve Saltanat’ın lağvedilmesi, şeriat kanunları yerine medeni kanunların benimsenmesi, medrese, tekke ve zaviyelerin kapatılması, Arap alfabesinin yasaklanması kılık-kıyafet devrimi, kadına seçme-seçilme hakkının verilmesi” gibi konuları tartışma konusu dahi yapmadan onu hakim sınıfların askeri faşist ideoloji olarak tanımlamaktadır. Kaypakkaya yoldaşın resmi ideolojiye yaklaşımı olaylar değil olgular eksenlidir. Dolayısıyla Kaypakkaya  kavramak Marksizm’i kavramaktır esasta. Ancak burada özellikle dikkat çekmek istediğimiz nokta Kaypakkaya yoldaşı anlama konusunda ortaya konulan argümanların Marksizm’i kavramak değil Kaypakkaya yoldaşın Marksizm’i kılavuz edinerek ortaya koyduğu tespitleri bilmek-ezberlemek olarak anlaşılmaktadır. Bu, Kaypakkaya’ya yapılan çok önemli bir haksızlıktır.

Sonuç olarak Kaypakkaya yoldaş her şeyden önce meselelere yaklaşımda diyalektiğin bir temsiliyeti ile ortaya çıkmıştır. Her şeyden önce Kaypakkaya yoldaşın komünist kimliği Marksizm’e sadakati ve onu bir eylem kılavuzu olarak ele alması ile tanımlanmalıdır. Bu açıdan Kaypakkaya yoldaşı anlamak Marksizm’i kavramak anlamına gelmektedir ve esas işaretin buraya yöneltilmesi gerekmektedir. Kaypakkaya yoldaşı andığımız 44. yılda onu anlamanın ve kavramanın yollarını yaratmanın tartışmalarına sıklıkla sarılmalı ve komünist kimliğin mayalanmasında onu kılavuz edinmeliyiz.

38937

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Partizan'dan

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

Sayfalar