Salı Nisan 23, 2024

Marx’tan Mao’ya Marksist Düşünce Diyalektiği

Bu kitap, polemiksel bir üslupla, esas olarak düşüncenin diyalektiğini ele almaktadır. Bu bağlamda, proletaryanın sınıf mücadelesinde teorinin maddi bir güç halini alması ve maddenin düşünceye, düşüncenin ise maddeye dünüşmesi nesnel gerçekliği tartışmasını devam ettirmektedir.

Düşüncenin nereden geldiği, ne olduğu ve maddeyle ilişkisinin nasıl olduğu gibi sorular, ilk filozoflardan bu yana tartışılan ve üzerinde düşünce üretilen bir konudur. Ozellikle

Yunanlı filozoflar bu konuya oldukca fazla kafa yormuşlardır.Ancak, Hegel’e gelene kadar diyalektiğin düşünme bilimine uygulanması, “ilkel” bir biçimde kalmıştır. Hegel ile birlikte diyalektik, düşünmenin en yüksek biçimi haline gelebilmiştir.

“Bir nehirde iki defa yıkanılmaz, her şey vardır ve yoktur,her şey akıcıdır, durmadan değişmektedir, durmadan yok olmaktadır”diyen Heraklitos’dan sonra, diyalektiği düşünceye gerçek anlamda uygulayan Hegel oldu. Ancak o da, onu kendi nesnelliğinden, esas olarak maddi kaynağından kopararak “İDE”ye, kainatta önceden var olan bir yaratıcı düşünceye bağlayarak, diyalektiğin ayaklarını havada, başını yerde bıraktı.

Düşünce diyalektiğindeki bu tersliği düzelten ve onu ayakları üsüune diken Marx oldu. Boylece, düşünce diyalektiğini tarihinde ilk kez niteliksel bir değişim meydana geldi.

Marx, düşünce diyalektiğine nesnel bir akış kazandırarak,Hegel’in idealist diyalektiğine materyalist bir öz vermiş oldu.Marx ve Engels’le başlayan diyalektiğin geliştirilmesi,

Lenin, Stalin ve Mao ile devam ettirildi.Bilimin geliştirilmesi ve ozellikle proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf savaşımın kesintisiz sürmesi, proletaryanın sınıf savaşımından edindiği deneyimlerin artması ve bunun teorileştirilmesi, materyalist diyalektiğin, bir başka söylemle, marksist düşünce diyalektiğinin geliştirilmesini de beraberinde getirdi.

Modern bilimlerin gelişmesi kapitalizmle ortaya çıktı. Toplumsal gelişmeleri, toplumun sahip olduğu maddi üretimden kaynaklı daha ileri götürecek düşüncelerin ortaya

çıkması ise proletaryanın burjuvaziye karşı verdiği sınıf savaşımının ürünu olarak doğdu.

“Bilinç maddeye, madde bilince dönüşebilir” önermesiyle,Mao, marksist düşünce diyalektiğini gelişmesini sağlayan ve marksist bilgi teorisini salt maddecilikle sınırlayan anlayışlara karşı da bir panzehir oluşturmuş oldu.

Bu kitap, Mao’ya getirilen bazı eleştiriler temelinde, Marx’tan Mao’ya, proletaryanın büyük öğretmenlerinin görüşlerine de başvurarak, ozellikle marksist düşünce diyalektiğinin incelenmesini içermektedir. Tartışma zemini uzerinde yükselen ve süren bu çalışmanın, Marksist felsefeyi ve marksist bilgi kuramını oğrenmek isteyen herkes için olduğu kadar, özellikle sınıf bilincli proletaryanın militan savaşcıları için yararlı olacağını umuyorum. Çünkü sınıf savaşımında ilerlemenin ve burjuvaziden siyasal iktidarı almanın yolu; marksist düşünce diyalektiğine sahip olmaktan geçiyor.

Son olarak, kitabın hazırlık aşamasında eleştiri ve önerileriyle katkıda bulunan yoldaşlarıma teşekkür ediyorum.

Şubat 2015

İÇİNDEKİLER

Önsöz ................................................................................... 9

I.                   BOLUM

DÜŞÜNCENİN MATERYALİST DİYALEKTİĞİ

Giriş ...............................................................................

Felsefenin Temel Sorusu Karşısında Marx’tan Mao’ya

Marksistler ........................................................

Marx’tan Mao’ya Düşüncenin Diyalektiği ..................

Çelişmeli Yönlerin Yer Değiştirmesi ...........................

Diyalektik Materyalist Felsefede Karşıtların Özdeşliği

Toplumsal Varlık ve Toplumsal Bilinç .........................

Doğru Fikirler Nereden Gelir ......................................

Uzlaşır Olan ve Uzlaşmaz Olan Çelişmeler ...............

Maoizmin Tarihsel Gelişiminin Ana Halkaları ........

II.                BOLUM

MATERYALİST YÖNTEMLE TEORİK ATILIM

Sınıflar ve Çelişmeler ....................................................

Marksizmin Sınıf Karakteri ........................................

Teori ve Komünist Partisi ............................................

İşçi Sınıfının Örgütlenme Zorunluluğu .....................

Teorinin Maddi Guç Olma Hali .................................

Dipnotlar ......................................................................

Kaynaklar ......................................................................

Dizin ...............................................................................

 

57292

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Dik duran nikbinlik: SABAHATTİN ALİ[*]

“Non segnis stat remeatque dies.”[1]

Cumhuriyet tarihinin -bilinen- ilk “faili (belli) meçhul”üdür Sabahattin Ali; elbette bilinmeyenler hariç.

Kafası taşla ezildi; başka bir rivayete göre bir polis amirinin elinde kaldı. Sabahattin Ali cinayeti, elbette “faili meçhul” bir cinayet değildir. Devlet, Ali Ertekin’i kullanmıştır. Ancak işin içinde devlet olduğu için cinayet hep “meçhul” kalmış/ bırakılmıştır.

Madımak'tan Çığlıklar Geliyor

Yanarak şekil buldu insanlık,böyle süregeldi tarih... 

Tarih tekerrür etti. Binlerce yılın cadı yakma deneyimleriyle evrilmiş kara cübbeli sakallıların ağızlarından salyalar akıtarak giriştikleri en pis en canavarca eylem. Ve o eylemin gerçekleştirildiği mekan: Madımak.

O Madımak'tan halen çığlıklar geliyor…

Emperyalist Avrupa birliği göbekten çatırdıyor

Kimler umut bağlamadı, büyük hayaller beslemedi ki? Nice eski tüfek “sosyalist”, “komünist”ler Marksist-Leninist ideolojiyi Avrupa birliğine feda etmedi ki? Kimler büyük umutlarla tekelci sermayenin yaverliğine soyunmadı ki? “Marksizm Leninizm’in eskidiğini, vadesini doldurduğunu, tarihin çöplüğüne atılması gerektiğini” hangi dönme liberal, demokrat revizyonist burjuvalar savunmadı ki? Ve emperyalist çıkar gruplarıyla oynaşmayı, cilveleşmeyi esas aldılar.

AB Emperyalist bir birliktir dağıtılmalıdır

24 Haziran’da ingiltere de yapılan AB referandumu sonucu, AB emperyalist burjuvazisi içinde paniğe yol açtı. Brexit’in domino etkisi yaparak ABexit’e dönüşmesinden korkmaya başladılar.

Avrupa Birliği, “... başta ABD ve Japon emperyalist tekellerine rakip olarak ortaya çıkmışsa da, işçi sınıfı, ezilen halklar ve ezilen ulusların karşısında yer alan bir bloktur. Başta da Avrupa işçi sınıfı ve halklarına karşı oluşturulmuş emperyalist bir birliktir.”1

Demek gidiyorsun küçük kırlangıç…

Bir can almakla insan biter mi heval,

Kahpe kurşun kalemini kırar mı heval..

Şu Dicle'nin suyu senden geçermiş heval,

Analar oğul diye içermiş heval...

Bir rüzgar gibi hala esermişsin heval...

Şu Cudi'nin dağlarında gezermişsin heval,

Şu Munzur'un dağlarında gezermişsin heval...

Hitler,Mussolini ve Erdoğangillerin yaratılmasında liberallerin payı!

Son zamanlarda, bir çok liberal ve demokrat köşe yazarı, AKP iktidarını ve Erdoğan’ın “tek kişi(!)” diktatörlüğünü eleştirirken, Sovyetler Birliği’ni ve Stalin’i anmadan geçemiyorlar. Stalin’i Erdoğan ile eşleştiriyorlar ve Erdoğan’ın uygulamalarını Stalin önderliğinde SSCB olan uygulamalara benzetiyorlar. 

Hepimiz ATİK 'liyiz,tutuklanmakla bitmeyiz !

Çok önemli tarihi bir süreçten geçiyoruz.

10 ATİK (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) aktivistinin bir yıldır tutuklu bulunduğu,Almanya'da yargılanmalarına sayılı günler kaldı.Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyelerinin yargılandığı davadan sonra,Almanya'da görülen son 30 yılın en büyük siyasi davası olarak gürülmektedir.

Alman devleti'nin Türk istihbarat örgütü ile anlaşması sonucu Avrupa'nın değişik ülkelerinde gerçekleştirilen operasyonlarda 10 devrimci,haksız yere tutuklandı.

Kerkük’ü Kaça Satalım? – Dursun Ali Küçük

Kürdistan’da doğup büyüyüp Kürdistan’ı satanlar az değil.
Garip ama gerçek...
Kürdistan’da bazı Kürtler kendi ülke ve şehirlerini bir yok pahasına evet kendisi için satıyorlar.
Hem de bedeva.
Kimi karın tokluğuna, kimi gerçekten bedevaya, kimi egemen sömürgecilerden bir etiket ucuz yaşam kapma pahasına bunu yapıyor.
Kimisi de kafası ve ruhu işgal altında olduğu için bunu yapıyor.

İbrahim Kaypakkaya ve Kürt sorunu[1]

“Söyle ateşin söylemeye çekindiğini.”[2]

İşkencede parçalanmış bedeni 20 Mayıs 1973 günü Diyarbakır’da babasına teslim edileli tam 43 yıl olmuş… “İntihar etti,” demişler, utanmadan![3]

44 Yıl sonra onlar yani sonsuzlar[*]

“Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm Kahramanlıklar okudum tarihte Çağımıza yakışan vakur, sade Davranışınız geliyor aklıma.”[1]

“Üç Fidan”ın 6 Mayıs’ından veya THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) savaşçılarından, 44. yıldaki sonsuzluklarından söz etmek zor olsa da; “olmazsa olmaz”…

Madımak’tan Mercan’a, Koray’dan Dursun’a‏

Biri henüz 11 yaşında, Pir Sultan Abdal’ın elinde dünyanın en güçlü direnç, bilinç ve isyan silahına dönüşmüş Bağlamaya, Semaha ve Türkülere sevdalı, 2 Temmuz 1993’te Madımaktaki 33lerin en küçüğü Koray Kaya… Diğeri yüzyıllardır özgürlük meşalelerinin yandığı, sefer edilip zafer elde edilemeyen Jaru Diyara, Kaypakkaya’nın destanlaştığı Munzurlara, Zel dağına, özgürlüğün diyarına giden, 17 Haziran 2005 Mercan Dağlarında kimyasal silahlarla katledilen 17lerin en küçüğü Dursun Turgut..

Sayfalar