Cuma Nisan 19, 2024

Meryem Ana oğlunun kanlı gömleği ile son yolculuğuna uğurlandı

 07-08.-2014’de Armenak (Orhan) Bakırcıyan’ın annesi Meryem Bakırcıyan Stockholm’de ailesi, sevenleri ve oğlunun yoldaşlarının da katıldığı bir törenle toprağa verildi. Törende Ermeni ve Süryani dostların yanı sıra Partizan temsilcisi de hazır bulundu. Ayrıca Armenak Bakırcıyan’ı 1977 yılında Buca Cezaevi’nden kaçıran o dönem TİKKO militanlarından biri olan Hüseyin Balkır’ın da törende olması ailesi ve sevenleri tarafından memnuniyet ve ilgiyle karşılandı.  Meryem Ana’nın vasiyeti üzerine cenazesi torunlarının omuzlarında dini törenin yapıldığı  yer olan St.Georgis Syrisk Ortodoxa Kilisesi’nden alınarak mezara  götürüldü.

Meryem Bakırcıyan; asırlık bir çınar, güçlü kadın duruşu, bütün zorlukları göğüsleyerek sevgisini ve emeğini çocuklarına, çevresine adayarak geçirilen 89 yıl. Hayatı acılar ve sürgünlerle geçerken bir tanrıça dokunuşuyla şekillendirdiği çocukları ve aile fertleri sanki bu dünyadan değilmişçesine saf, temiz ve iyi yürekliler. Yedi çocuğunu tek başına büyütürken, ömrüne sığdırdığı tüm çileler ve sırlarla birlikte dipdiri tuttuğu hoşgörüsü, sevgisi bir gün bile bir parça eksilmemiş. Amed’den İstanbul’a, İstanbul’dan İsveç’e uzanan bir sürgün hayatın hikayesi aslında Meryem Bakırcıyan’ın hikayesi.  İşte bu Ana’mızın oğlu, yetiştirdiği yiğit Armenak Bakırcıyan zulme, haksızlığa ve sömürüye isyan ederek katıldığı TKP/ML saflarında fedakarlığı, dürüstlüğü, çalışkanlığı ve atikliğiyle öne çıkmış  ve halk arasında çok sevilmiş, adeta efsaneleşmişti. 13 Mayıs 1980’de Elazığ-Karakoçan’da halk düşmanı bir karakol komiserinin cezalandırılması eylemi sırasında katledilen Armenak yoldaşın o gün giydiği gömleği annesi Meryem ana tarafından tam 34 yıl özenle saklandı. Oğlunun kanlı gömleği ile 34 yıl geçiren Ana, tüm özlemini, hasretliğini de gömleğe yükleyerek yüreğinde taşımıştı. Ve son yolculuğuna uğurlanırken mezarında yanına konmasını istediği tek şey, oğlunun kanlı gömleği, mendili ve oğlunun mezarından getirip sakladığı bir avuç topraktı.

Meryem Ana ölmeden kısa bir süre önce Armenak yoldaş anısına yapılmakta olan belgesel çalışması için arkadaşlarımıza verdiği röportajında, “..ben önceleri karşıydım, sonra hep destekledim. Eğer bizim mücahitlerimiz zamanında mücadele etseydi, çocuklarımızın payına ölüm ve acı düşmezdi.” demişti. Ve devamında eklemişti, “…sağ olun, var olun, Armenak’ımın yoldaşları onu unutmamış.”.

Törene Türkiye’den dostları, yoldaşları, ayrıca Yaşam Ağacı ve Onur Vakfı adına çelenk gönderildi.

Partizan’ın çelenkle birlikte gönderdiği yazılı mesaj Partizan temsilcisi tarafından törende mezarı başında okundu. Mesajda; ”ölümün ve tasanın çemberinden geçmiş analar, doğan ulu günün ortasında bakın: bu topraktan güler ölüleriniz, kalkık yumrukları titrer, buğdayın üstünde bilesiniz.” denildi.

Devamla; mezarı başında Armenak yoldaşın yoldaşlarından Hasan Aksu orada bulunamayan yoldaşları adına bir konuşma yaparak Anamı’zı son yolculuğuna uğurladı. Konuşmasında; “ kızlarım, oğullarım var gelecekte, her biri vazgeçilmez cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin goncası, gözlerinden gözlerinden öperim…..” Ahmed Arif’in dizelerinden alıntı yaptı. Meryem Ana’nın kendi sözleriyle; “Armenak’ın yoldaşları bir gün geleceğinizi biliyordum, artık uzun yolculuğuma hazırım.”

Ve umduğu gibi de çevresine huzurlu bir anne şefkati yayarak yolculuğuna çıktı…..

Ne yazılsa eksik kalır, cümleler yetersiz. Meğer ne çok acılar düşmüş payımıza. Bütün bu acılar da yaşamak için değil mi zaten!

Huzurla uyu Ararat’ın yürekli annesi Meryem Ana, saygıyla özlemle anacağız seni.

Partizan adına  törende yapılan açıklamanın tam metni ;

Sevgili dostlar, Arkadaşlar;

Milliyetinden ve dininden dolayı nice baskı, zülüm ve katliamla soykırıma uğramış bir ulusun geride kalan bir aile büyüğünün, bu olguların baskı ve basıncı alında yaşamak zorunda kalan, acı ve hüzünle dolu 89 yıllık bir yaşamı geride bırakarak aramızda ayrılan bir ulu çınarı uğurlamak için bir arada bulunuyoruz

Meryem ana, bu bütünlüklü sürecin zulmünü, acısını, sıkıntısını hayatta kalanlardan dinleyerek ve  sıcaklığı devam eden baskıları çocukluğundan itibaren ailece yaşayarak geçirenlerdendir. Bu yüzden kendisi ve ailesi doğup büyüdüğü topraklarda kopmak zorunda kaldı. Bilinen zulüm,  baskı, haksızlık, dışlanma  cenderesi sonucu Köylerden Diyarbakır/Ahmed’e oradan İstanbul’a, oradan da (sevgili oğullarından Armenak yoldaşımızın sosyalist düşünce ve siyasal faaliyetlerinden dolayı baskılar daha da artınca) buraya göç etmek zorunda kalmalarıyla sürgün hayatı burada 29 Temmuz 2014’te son buldu.

İnsanın doğup büyüdüğü topraklardan, anılarından, geride kalanlarından uzak sürgün hayatı yaşamak zorunda kalması kadar, sürgünde ölmesi de zordur, kolay kabullenilecek bir şey değildir biliyoruz. Bu da ayrıca bir acı verir…

Yüreklerdeki acı, üzüntü, hüzün hepimizin, bu acı ve hüzün’ünüzü paylaşıyoruz.  Burada bulunamayanların da yüreklerinin burayla birlikte  olduğunu, acınızı ve acımızı paylaştıklarını biliyoruz.

Armenak’in arkadaşları olarak, belgesel için burada Meryem ana ile görüşmemizde, bizlere diğer şeylerin yanı sıra şunu demişti: “Ben Armenak’in yoldaşlarının bir gün geleceklerini biliyordum. Onu unutmadıklarını sahiplendiklerini biliyordum. Ve siz geldiniz, sizleri gördüm artık uzun bir yolculuğa çıkabilirim” demişti. Bizleri beklemeye kilitlenircesine aradan bir ay geçmeden Meryem ana’nın vefat etmesi hepimizi derinden üzmüştür.  Ve huzurlu yolculuğu için de arkadaşları olarak yine huzurundayız sevgili Meryem ana. Ve geride kalanların da acınızı acıları görerek paylaştıklarını,  yüreklerindeki hüzünle birlikte sevgilerini yolladıklarını bilmenizi isteriz.  Üzüntü ve saygılarıyla uğurlamamızda düşünce ve kalpleriyle burada olduklarını unutmamamızı ilettiler…

Güle güle Ermeni halkının yiğit Kadını. Huzur içinde uyu. Hepimiz seni seviyoruz, saygıyla anıyoruz.

PARTİZAN

90296

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Partizan'dan

AB Emperyalist bir birliktir dağıtılmalıdır

24 Haziran’da ingiltere de yapılan AB referandumu sonucu, AB emperyalist burjuvazisi içinde paniğe yol açtı. Brexit’in domino etkisi yaparak ABexit’e dönüşmesinden korkmaya başladılar.

Avrupa Birliği, “... başta ABD ve Japon emperyalist tekellerine rakip olarak ortaya çıkmışsa da, işçi sınıfı, ezilen halklar ve ezilen ulusların karşısında yer alan bir bloktur. Başta da Avrupa işçi sınıfı ve halklarına karşı oluşturulmuş emperyalist bir birliktir.”1

Demek gidiyorsun küçük kırlangıç…

Bir can almakla insan biter mi heval,

Kahpe kurşun kalemini kırar mı heval..

Şu Dicle'nin suyu senden geçermiş heval,

Analar oğul diye içermiş heval...

Bir rüzgar gibi hala esermişsin heval...

Şu Cudi'nin dağlarında gezermişsin heval,

Şu Munzur'un dağlarında gezermişsin heval...

Hitler,Mussolini ve Erdoğangillerin yaratılmasında liberallerin payı!

Son zamanlarda, bir çok liberal ve demokrat köşe yazarı, AKP iktidarını ve Erdoğan’ın “tek kişi(!)” diktatörlüğünü eleştirirken, Sovyetler Birliği’ni ve Stalin’i anmadan geçemiyorlar. Stalin’i Erdoğan ile eşleştiriyorlar ve Erdoğan’ın uygulamalarını Stalin önderliğinde SSCB olan uygulamalara benzetiyorlar. 

Hepimiz ATİK 'liyiz,tutuklanmakla bitmeyiz !

Çok önemli tarihi bir süreçten geçiyoruz.

10 ATİK (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) aktivistinin bir yıldır tutuklu bulunduğu,Almanya'da yargılanmalarına sayılı günler kaldı.Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyelerinin yargılandığı davadan sonra,Almanya'da görülen son 30 yılın en büyük siyasi davası olarak gürülmektedir.

Alman devleti'nin Türk istihbarat örgütü ile anlaşması sonucu Avrupa'nın değişik ülkelerinde gerçekleştirilen operasyonlarda 10 devrimci,haksız yere tutuklandı.

Kerkük’ü Kaça Satalım? – Dursun Ali Küçük

Kürdistan’da doğup büyüyüp Kürdistan’ı satanlar az değil.
Garip ama gerçek...
Kürdistan’da bazı Kürtler kendi ülke ve şehirlerini bir yok pahasına evet kendisi için satıyorlar.
Hem de bedeva.
Kimi karın tokluğuna, kimi gerçekten bedevaya, kimi egemen sömürgecilerden bir etiket ucuz yaşam kapma pahasına bunu yapıyor.
Kimisi de kafası ve ruhu işgal altında olduğu için bunu yapıyor.

İbrahim Kaypakkaya ve Kürt sorunu[1]

“Söyle ateşin söylemeye çekindiğini.”[2]

İşkencede parçalanmış bedeni 20 Mayıs 1973 günü Diyarbakır’da babasına teslim edileli tam 43 yıl olmuş… “İntihar etti,” demişler, utanmadan![3]

44 Yıl sonra onlar yani sonsuzlar[*]

“Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm Kahramanlıklar okudum tarihte Çağımıza yakışan vakur, sade Davranışınız geliyor aklıma.”[1]

“Üç Fidan”ın 6 Mayıs’ından veya THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) savaşçılarından, 44. yıldaki sonsuzluklarından söz etmek zor olsa da; “olmazsa olmaz”…

Madımak’tan Mercan’a, Koray’dan Dursun’a‏

Biri henüz 11 yaşında, Pir Sultan Abdal’ın elinde dünyanın en güçlü direnç, bilinç ve isyan silahına dönüşmüş Bağlamaya, Semaha ve Türkülere sevdalı, 2 Temmuz 1993’te Madımaktaki 33lerin en küçüğü Koray Kaya… Diğeri yüzyıllardır özgürlük meşalelerinin yandığı, sefer edilip zafer elde edilemeyen Jaru Diyara, Kaypakkaya’nın destanlaştığı Munzurlara, Zel dağına, özgürlüğün diyarına giden, 17 Haziran 2005 Mercan Dağlarında kimyasal silahlarla katledilen 17lerin en küçüğü Dursun Turgut..

'Osmanlıcılık' Egemenlerin Krizlerine Çok Boyutlu Çare Arayışıdır / Haluk Gerger

Uluslararası ilişkiler ve özellikle Ortadoğu üzerine çalışmalarıyla tanınan akademisyen ve yazar Haluk Gerger Siyaset Gazetesi ile dünya güç dengeleri, Ortadoğu ve Türkiye üzerine bir röportaj gerçekleştirdi

CHP, stabil bir parti mi?‏ /İsmail Cem Özkan

Yaşadığımız ülkenin ve devletin kurucu gücü olarak tanıtılan CHP aslında homojen bir parti hiçbir zaman olamadı, sürekli olarak çağın ve zamanın ruhuna uygun olarak tavır değiştirtirken kadrosu da değişen bir siyasi partidir ve o yüzden stabil değil dinamiktir.

CHP kurucu üyeleri son Osmanlı Meclisi üyeleri ve 1. Ankara’da kurulan meclistir. Osmanlı devletinden almış olduğu mirası kesintisiz olarak ileriye taşıyan parti özelliğini de korumasına rağmen, bugün kuruluş çizgisinden çok uzakta hatta hiçbir bağlantısı kalmamış konumdadır.

Koşullara Boyun Eğmek Değil, Değiştirmek Devrimciliktir!

"Bak Bill, İşte Kocakafa!”

İslamcı faşist devletin en büyük korkusu, kitlelerin direnme gücünü bütünüyle kıramamış olmasıdır. Onlar, kendi saltanatlarını rahat sürdürebilmek için, öncelikle kitleleri bütünüyle teslim alamk isterler. Teslim almanın ötesinde, bütünüyle sindirmek ve ezmek isterler. Kısa ve uzun vadeli taktikleri budur.

AKP faşist hükümeti, 14 yıldır, kitleleri teslim almanın mücadelesini veriyor ve son 6 yıldır ise, yoğun bir şekilde saldırıyor. Buna rağmen, kitleleri bütünüyle teslim alabilmiş değildir.

Sayfalar