Cuma Nisan 19, 2024

Milli mutabakat hükümeti; Çetin çetin

Türk hakim sınıflarının Yenikapı buluşmasından sonra burjuvazinin yazılı ve sözlü medyasında en çok sözü edilenin AKP, CHP, MHP’nin bir araya gelmesiyle milli mutabakatın sağlandığı, yakın bir süreçte de darbe girişiminin olumsuzluklarından sıyrılmak ve düzlüğe çıkmak için milli mutabakat hükümetinin kurulacağının müjdesinin verilmesidir.

Milli mutabakat hükümeti girişimi geçmişte kurulan Milliyetçi Cephe (MC) hükümetlerini hatırlatıyor. 1970 li yılların ikinci yarısında ülkemizde işçi sınıfının geliştiği; haklarını grevlerle aradıkları, fabrikalarda üretimlerin durduğu, fabrika işgallerinin yaşandığı, devrimcilerin, sosyalistlerin sokaklara çıktığı, özgürlük türküleriyle sokaklarda yüründüğü, meydanların zapt edildiği bir süreç yaşanıyordu. Açıkçası Türk hakim sınıflarının yönetmede zorlandıkları bir süreçte hakim sınıfların parlamentodaki temsilcileri Adalet Partisi (AP), Milli Selamet Partisi (MSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) nin bir araya gelerek kurdukları Milliyetçi Cephe hükümetlerini hatırlıyoruz. Milliyetçi Cephe hükümeti işçi sınıfının örgütlülüğüne, ülkemizde gelişen devrimci mücadeleye karşı, kısacası halk muhalefetine karşı kurulmuştu. Türk hakim sınıflarının bu siyasal örgütünün görevi halkın yükselen muhalefetini boğmak, işçilerin örgütlülüğünü dağıtmak, bütün haklarını elinden alıp karın tokluğunu çalışmaya razı etmekti. Efendilerine karşı mücadeleyi yükselten devrimcileri, ilericileri, sosyalistleri katletmek, öldüremediklerini hapisanelere doldurmak birinci görevi arasındaydı. 1. MC hükümetinden sonra 2. MC hükümeti de kuruldu. Peş peşe kurulan MC hükümetleriyle halkımız yaşamak zorunda bırakıldı.

1970 li yılların ikinci yarısında kurulan MC hükümetlerinin kendilerinin besleyip eğittiği sivil faşistleri devreye sokarak sokak infazları gerçekleştirdiler. İşçi önderleri, devrimciler, ilericiler, sosyalistler katledildiler. MC hükümetleri grevleri yasakladı, işçi örgütlülüklerine saldırdı. Katliamlar gerçekleştirdiler. 1977 1 Mayıs katliamı en önemlilerindendir. Türk hakim sınıfları yaptıkları bu saldırı, işkence ve katliamları örtbas etmek, yaptıkları bu baskılara karşı halkın mücadelesini boğmak için sıkıyönetimler ilan etti. Sıkıyönetimler halkımızın mücadelesini engellemeye yetmeyince 12 Eylül 1980’de askeri bir darbeyle faşist CUNTA işi başına getirildi. Türk hakim sınıflarının sömürüsünün talan yaptığı işte tam da bu süreçtir. Yine ülkemizde tutuklamaların, gözaltıların, işkencelerin, sokak ortasında infazların, idamların tavan yaptığı da bu süreçtir.

Bugün AKP, MHP, CHP’nin bir araya gelmesiyle oluşan milli mutabakat ve sonrasında belki de kurulacak milli mutabakat hükümeti Türk hakim sınıflarının bir tercihidir. Bu Milli Mutabakat hükümeti devrimcilere, ilericilere, sosyalistlere, Kürtlere karşı bir milli hükümet olacaktır. Zaten bunun bir ipucu da HDP’nin bu Milli Mutabakatın dışında bırakılmasından da anlaşılmaktadır. Saldırının en amansızı, en acımasızı; Sur’da, Nusaybin’de, Şırnak’ta, Cizre’de… olduğu gibi Kürtlere yönelik olacaktır. Kürt Ulusal Mücadelesinin boğulması, olmuyorsa zayıflatılması için T.C.’nin tüm olanakları bu Milli Mutabakat hükümeti döneminde kullanılacaktır.

Milli Mutabakat denilerek bir araya gelen bu üç parti parlamentoda üçüncü parti durumunda olan ve genel anlamda devrimcilerin, ilericilerin, sosyalistlerin ve Kürtlerin oylarıyla parlamentoya seçilen bu partinin Milli Mütabakatın dışında bırakılması önümüzdeki süreçte bu kesimlere yönelik Milli Mutabakatın gerçekleştirildiğini ve bu kesimlere yönelik saldırıların artacağının habercisidir. Özellikle de Kürtlere yönelik katliamların artacağının habercisidir. Buna bir de AKP’nin gizli ortağı İŞİS eklenirse sürecin ne denli ağır olacağı görülecektir. Antep katliamıyla saldırıların startı verilmiştir. 12 Eylül 1980 öncesi MHP’li faşist çetelerin yerini bugün İŞİD’in İslami görünümlü çeteleri almıştır. Önümüzdeki süreçte bu durum daha da ağırlaşacaktır.

Burada bir parantez açarak değinmekte yarar var. Bugünlerde tv kanallarında arz-ı endam eyleyen cumhurun başından tutalım öteki AKP yöneticilerine kadar hepsi terör örgütlerine yeni bir eklemeyle FETÖ’yu sayarken İŞİD’i de eklemeyi unutmuyorlar. Ama burada terör örgütlerine birini daha ekliyorlar! PKK’yi. Yani Kürt Ulusal Mücadelesini veren PKK’yi İŞİD’in yanına ekliyorlar. Hadi diyelim kendilerine biat edenleri kandırıyorlar ama öbür tarafta halkımızı ve Avrupa kamuoyununu nasıl aldatacaklarını sanıyorlar. Halkımızın deyimiyle ”Allah akıl fikir versin” deyip geçelim.

İçeride Milli Mutabakat sağlayan Türk hakim sınıflarının temsilcisi üç partinin uzlaşmasının hemen sonrasında 81 ilde Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildi. İçeride bunlar gerçekleşirken de dışarıya yönelik yıllardır Suriye’deki duruma dahil olmak için can atan Türk hakim sınıfları bu sabah Carablus saldırısını başlattılar. Carablus’a yönelik T.C. tarafından başlatılan operasyonun amaçlarından biri buradan İŞİD’i çıkarıp yerine kendilerinin eğitip donattıkları ÖSO’yu yerleştirmek Bir diğer amacı da, ki esas amacı, Mimbiç’i İŞİD’den temizleyip Afrinle birleşmede bir adım daha atmış olan YPG’nin Fırat’ın batısından yani Mimbiç’ten çıkarılmasıdır. Ama buna tüm AB devletleri, ABD ve bir anlamda da Rusya karşı. Bu yönde YPG’ye bulaşmaması için T.C. yi uyarıyorlar.

Süreç bir iç savaşa gidiyor desek fazla abartmış olmayız. Bugünkü durum giderek daha da derinleşecektir. Buna karşın devrimcilerin, sosyalistler ve ilerici güçlerin örgütlenmelerini güçlendirmeleri, Kürt Ulusal dinamikleriyle sıkı bağlar kurarak demokratik cepheyi genişletmeleri bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Türk hakim sınıflarının saldırılarını boşa çıkarma, geriletme ve yıkma ancak geniş halk yığınlarının örgütlenmesi ve sokakları zapt etmesiyle olur. ­ 

45347

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar