Cuma Mart 29, 2024

Nereye ve Nasıl?

“Emperyalist burjuvazinin, işçi sınıfına yeni bir saldırı dalgası olarak 1980’lerden itibaren gündeme soktuğu neoliberal ekonomik politikalar; emperyalizmi krizlerden çıkaramadığı gibi, işçi ve emekçiler üzerinde yıkıcı (ideolojik-örgütsel) etkisi oldukça artmış ve dünyayı, adete bir emperyalist anarşi metaforu içine sokmuştur.”1

Ağustos ayı içinde bir yazımda söylemiştim bunları. Bu bağlamda, uzun süredir dünyanın gündemi aynı. “Dünya ve Türkiye nereye gidiyor?” sorusu, bunun içinde. Emperyalist-kapitalist dünyanın genel yöenlimi bu. Günlük olarak değişen ise, bu genel yönelime bağlı olarak taktiksel gelişmelerdir.

ABD’de Trump’un kazandırılması, AB ülkelerinde yükselen ırkçılık, Ortadoğu ve Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik dalaşları, ABD’nin gerilemesi ve diğer emperyalist blok ve ülkelerin (pazarlardan pay alma ve egemenliklerini genişletme amaçlı önlenemez) istekleri, önümüzdeki son on yılın oldukça karanlık geçeceğini ve cidi bir altüst oluşların yaşanacağınında habercisi olarak önümüzde duruyor.

Kapitalist sistemin, toplumsal çelişmleri her geçen gün artırma ve keskinleştirme özellliği, kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasıyla dorudan bağlantılıdır. Bir taraf (burjuvazi), toplumu bütünüyle sırtında taşıyan çalışanların kazançlarını kendi özel mülkiyetlerine geçirmeleriyle, toplumsal kaosun temelini de atmış oldular.

Sermaye, gittği yere, sadece kültürünü, meta ve sermaye ihracını götürmüyor, bütün eşitsizliğini ve toplumsal çürümüşlüğünü de beraberinde taşıyor.

„Kapitalizm kendi süretinde bir dünya yaratır“ken, içindeki tüm çelişmeleri de artan ölçüde gitikleri yerlere taşıyor ve buralardaki toplumsal-sınıfsal çelişmeleri daha da derinleştirici bir rol oynuyor. Sermayenin küreselleşmesi, sermayenin egemenlik eğilimine bağlı olarak gelişen terörün küreselleşmesini koşulluyor.

Yugoslavya’nın parçalanması, Kafkaslar ve Ukrayna olaylarının yanı sıra; Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen, Filistin, Kürdistan ve daha burada sayamadığımız dünyanın çoğu yerlerinde, sermayenin ağır sömürüsü, egemenliği, aynı zamanda çatışmaları, savaşları da beraberinde taşıdı. Hatta bazı yerlere sermayeden önce emperyalist terör ihraç edildi.

Yukarıda isimlerini saydığımız ülkelerde, emperyalist menşeli bombalar patlarken, emperyalist metropollerde bunun yansımasının olmayacağını düşünmek aptallara mahsustur. Emperyalist burjuvazi, kitleleri, „terör dışarıdan geliyor“ diye yanıltmaya çalışıyor. Oysa, terörün kaynağı kendileridir. Kabil, Bağdat, Kahire, Şam, Trablus, Bingazi, Nijerya, Diyarbakır vb. Yerlerde patlatılan bombaların, Paris, Brüksel, Berlin, Madrid, Moskova, Pekin, İstanbul, New York gibi diğer emperyalist ve kapitalist metropollerde patlamaması için hiç bir neden yoktur. Kaosu yaratanlar, aynı kaosun kendi kucaklarına düşmesini önleyemezler. Kabil, Bağdat, Şam ve Halep'de pazar yerlerinde üzerlerine atılan bombalarla katledilenlerin sorumlularıyla, Antep’de bir Kürt düğün evinde katledilenlerle, Paris'te bir eğlence yerinde katledilenlerle, Berlin’in göbeğindeki bir neol panayırında en masumane günlük sevincini yaşayanların katledilmesinin sorumluları aynıdır.

Ancak, dünyayı bir silah deposu haline getiren emperyalist burjuvazi, terörü başka yerlerde aramaya çalışması ya göstermesi burjuva riyakarllığıdır. Dünya servetinin yüzde 90’nın, sadece yüzde 8’nin elinde olması, terörün asıl nedeni olduğu gözlerden gizlenmeye çalışılıyor.

Sermaye birikimi ve egemenliği için, ulusal, dinsel ve mezhepsel ve hatta aşiretsel farklılıkları körükleyerek halklar arasında düşmanlıklar yaratanların, bu düşmanlığın ateşinden kendilerinide kurataramazlar. Ve kurtaramıyorlar. Sosyalizmin gelmesinin önüne geçmeye çalışan burjuvazi, daha karanlık bir gericiliğin içinde debeleniyor.

Günümüz emperyalist burjuvazisi, kamuoyuna terör örgütleri olarak; El Kaide, İŞİD, Boko Haram, Neo Nazi vb. gibi faşist, dinci, ırkçı örgütleri gösteriyorlar. Bunların terör örgütleri oldukları ne kadar gerçek ise, bunları yaratan ve besleyen devletlerin ise bunlardan daha tehlikeli ve organize terör örgütleri oldukları gerçeğini değiştirmeye yetmiyor.

Başta emperyalist ülkeler olmak üzere, bütün kapitalist ülkelerin ezici çoğunluğu artık gelinen aşamada halklar üzerinde, bütün çıplaklığıyla birer terör örgütü durumuna dönüşmüşlerdir. Bu terör yuvaları burjuva devletleri, işçi sınıfı ve ezilen halklar tarafından yıkılmadıkça, kitleleri katleden, yıldıran ve korkutan teröründe ortadan kalkmasının olasılığı söz konusu değildir.

Burjuvazi, toplumu uçurumadan aşağıya atmaya başladı.

Irak, Libya, Suriye ve daha bir çok ülke nasıl emperyalist sermayenin anarşi metaforundan kaçamadıysa, bu metaforun içine balıklama dalan Türk burjuvazisi de, Türkiye’yi adını saydığımız ülkelerin akibetine uğramaktan kurtaramayacaktır. Ve iktidarı elinde bulunduran AKP sermayesi ve bileşenlerinin belli bir süre daha ayakta kalma şansları olarak savaşı (iç savaş da dahil) görüyorlar ve gerçekten de başka da şansları kalmadı. Ve emperyalist-kapitalist dünyanın içinde bulunduğu bunalım da bunu koşulluyor. Bu nedenle, Ankara’nın göbeğinde bir Rus Büyük elçisinin öldürülmesi, kendisi bir terör devleti olan Türk devletinin karekteristik yapısının bir sonucudur. Nasıl ki, Kürdistan illerinin yakılıp yıklıması, devletin burjuva niteliğinin karakterisitik yapısından ayrı ele alınamayacağı gibi…

Türk egemen sınıfları, Kürt ulusal sorununu demokratik bir şekilde çözemeye yanaşmadığı için, ülkeyi gerici bir iç savaşın eşiğine getirmiştir. Çok önemli gelişmeler olmadıkça, (ki, yakın bir süreçte bu olasılık oldukça cılız) Türkiye, egemen sınıfların yönlendirmesi altında gerici bir iç savaş, derinleşme ve yaygınlaşma eğilimi taşımaktadır. Milliyetçilik ve dincilikle örgütlü sürüler haline getirilmiş kitleler, Kürtlere ve onların müttefiklerine, demokratlara, devrimcilere, komünistlere ve alevilere saldıracaklardır. Bu devlet terörünün bir parçası olan CHP’de bundan nasibini ciddi şekilde alacaktır. Burjuvazinin gerici iç savaşı, her ne kadar Kürtlere karşı gibi gözükse de , esas olan, ülkenin demokratik kamuoyuna ve bilincine yöneliktir.

Faşist islamcı hükümet, silahlandırdığı, örgütlediği ve gericileştirdiği kitleleri demokratik kamuoyuna ve muhaliflerine karşı birt tehdit unsuru olarak kullanmaya başlamıştır. Bunu en net bir şekilde 15 Temmuz (darbe girişimi) olaylarında ortaya koymuştur.

Egemen sınıfların ülkeyi gerici bir iç savaşın içine sokmasının önlemenin yolu; işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü bir şekilde buna karşı çıkmasıyla olasıdır. Ne yazık ki, sınıfın en örgütsüz ve nitelik olarak en zayıf olduğu bir süreçtir. İşçi sınıfı siyasi islamcı-faşist hükümetin etkisizleştirme ve örgütsüzleştirmesine maruz kalmıştır. Bu örgütsüzlük ve etkinsizlik, 2013 GEZİ ayaklanmasıyla yıkılmaya çalışılsada, süreç içinde başarılamamıştır.

Kitleler üzerindeki devletin faşist terörü ve ideolojik saldırısı, kitlelerin önemli bir kısmını yılgınlığa ve sessizliğe iterken, küçümsenmeyecek önemli bir bölmünü ise siyasi islamcı faşist hükümetin doğrudan etkisi altına alarak gerici-faşist örgütlemenin içine sokmuştur.

Komünist ve devrimcilerin başarması gereken, yılgınlık içindeki en yakın kitlelerin kazanılması, faşist odakların örgütlmesi ve etkisi altındaki kitlelerin önemli bölümünün ise en azından tarafsızlaştırılması, iç savaş atmosferinden ve içinden çıkmanın bir gereğidir.

Kürt Ulusal Hareketin haklı ve meşru mücadelesi iç savaşın nedeni değil bir sonucudur. Bazı kesimler, burjuvazinin yoğun ideolojik ve siyasal propagandasının etkisiyle, „ülkeyi kaosa sürüklüyor“ gibi şovenist yaklaşımlar sergilemesine karşın, gerçekte olan ise, faşist Türk devletinin bölgedeki gelişmlere (özellikle Suriye) bağlı olarak ülkeyi bir iç savaş ortamına bilerek sokmasıdır. Bu, niyetten öte, burjuvazinin egemenlik alanlarını genişletme, sermayesini büyütme isteğinin ve emperyalizme bağlı olmanın bir sonucudur.

Türk egemen sınıfların kaos ve anarşi oratamı içine soktukları Türkiye‘deki gelişmeler, emperyalistler arası paylaşım ve egemenlik savaşlarından ayrı ele alınamaz ve ona bağlı olarak gelişmekte ve derinleşmektedir.

Dünya ve Türkiye’deki gelişmeler, kapitalizmin umutsuz bir vakası olarak ele alınmalıdır. Sorunun nihayi çözümü çok nettir: Kapitalist sistemden kurtulmak için işçi sınıfının sınıf bilinçli örgütlülüğü ve mücadelesinin öne çıkması olmazsa olmazdır.

Faşizmi yıkmak, emperyalist saldrı dalgalarını ve yayılmacılığının önüne geçmek. Daha geniş birliktelikleri koşullar. Bu da ancak mücadele içinde oluşur. Bunun için, örgütlenmek, militan, sabırlı ve uzun vadeli bir çalışma yapmak gerekiyor. İşçi sınıfının çelikten örgütleri, böylesi mücadele içinde sağlamlaşıp gelişebilir. Bu iş, öncelikle kendine komünist diyenlere düşüyor. Çünkü, komünistler dışında kapitalizme karşı sosyalist alternatif yaratacak siyasal yapı ve anlayış yoktur.

46141

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Sayfalar