Çarşamba Nisan 24, 2024

Politikasızlık-hareketsizlik yenilgiyi yaratır!

Dünyada ve ülkede siyasal-ekonomik kriz ve hâkim sınıfların yönetememe sorunsalı çerçevesinde şekillendirdiği politikalar ezilenlere yönelik saldırganlaşmaya devam ederken bu krizi oluşturan faktörleri sadece sömürücülerin yönetememe krizi açısından ele alamayız.

Diyalektiğin temel yasaları burada da karşımıza çıkmaktadır, hâkim sınıfların içerisinde olduğu, kriz halinin ezilenlerin mücadelesi ile bağlantısı alenidir. Yaşamda hiçbir olay kendiliğinden gelişme gösteremez, zıtların birliği ve mücadelesi gelişen olayları ve yönünü belirler.

Buna bağlı olarak ezen-ezilen arasındaki uzlaşmaz çelişki siyasal somut koşulları belirlemeye, şekillendirmeye ve bugün var olan “kaos” haline vardırmaya devam ediyor.

Dünyada emperyalist ülkelerin içerisinde olduğu ekonomik-siyasi krizin TC ayağındaki yansımaları da eş güdümlüdür. TC devleti AKP eliyle yürüttüğü savaş politikalarını OHAL ile garanti altına alırken dünya üzerindeki siyasal-ekonomik krizin yansımaları ile başetmeye çalışıyor.

Ezilenlerin ortak mücadelesi ile katliam, zulüm ve sömürüye karşı koyarken hâkim sınıfların krizi derinleşiyor. Ki buna dair en belirgin örnek Rojava Devrimi’dir. Yeraltı kaynakları ve insan gücü ile emperyalist devletlerin savaş politikalarının daimi odağı olan Ortadoğu topraklarından Rojava’daki başkaldırı ve yeniyi yaratma girişimi hâkim sınıfların elini güçsüzleştiriyor, kriz halini derinleştiriyor.

Bu ve buna benzer pek çok örnekle beraber “kaos”un, çelişkilerinin en üst seviyeye çıktığı durum olarak adlandırılması yanlış olmayacaktır. Ancak var olan kaos halinin kimin lehine çözümleneceğini söylemek pek doğaldır ki bugünden mümkün değildir. Kriz derinleştiği ölçüde ezilenlerin mücadelesinin büyümesi, son sözün burjuvazisinin değil proletaryanın olmasına yol açacaktır.

Bilinen ve yakıcı olan bu gerçeği; “kaos”u, fırsata çevirmeyi üstlenecek olanlar ise ezilenlerin mücadelesini üstlenenlerdir. Ezilenlerin mücadelesinde öncü misyonunu yerine getiremeyenlerin, bu misyonu yerine getirmek için çabalamayanların burjuvazinin “son sözü” söylemlerine yol açacaklarını biliyoruz.

Sözün özü, her “kaos” devrime yol açmaz; devrime yol açan ezilenlerin cephesinden örgütlenebilen “kaos”tur. Bu örgütlenmeyi yaratacak olan ise “kitlelerden kitlelere” çizgisiyle hareket eden, burjuvazinin politikalarını boşa düşürecek politikalar üretebilme yeteneğine sahip, proletarya ideolojisinden sapmayan ancak esnek hareket etme becerisine sahip olanlardır.

“İlkede sağlamlık, politikada esneklik” denkleminden yola çıkmak… 

TDH ve özel olarak kolektifimiz açısından politika üretememe sorunsalı en gedikli yanlardan biridir.

Politika yapmak, burjuvazinin politikalarına boşa çıkarmak ve ezilen yığınların proletarya ideolojisi ile donatılmasını sağlamak açısından elzemdir. Hiçbir alanı boş bırakmamak, boş bırakacağımız her alanın burjuvazi tarafından doldurulacağını bilmek gerekiyor.

Bununla beraber yürüdüğümüz yol, karmaşık ve çetrefilli bir yol. Bunu bilmeli ve buna uygun hareket etmeli; yolun sonundaki zaferi yakınlaştırmak için dolambaçlı yolları seçmekten korkmamalıyız.

Hata yapmaktan korkarak adım dahi atamamak, hareketsizliği; hareketsizlik ise pek tabii ki çürümeyi getirecektir. Açıktır ki TDH ve kolektifimiz açısından meseleyi ele aldığımızda politika yapmak ya ilkede savrulmak ya da hareketsizlik-politikasızlık anlamına geliyor.

Tabii ki özel olarak bizler açısından mesele ilkede savrulmamak adına(!) hareketsiz-politikasız kalmak daha gündemde olan bir gerçeklik. Oysa ki “ilkede sağlamlık, politikada esneklik” denklemi bizleri çözüme ulaştırmaya vakıf bir denklemdir.  Ezen-ezilen ilişkisinde kimden taraf olduğumuz, kimin ideolojik çizgisini benimsediğimiz ve bu ideolojik çizgi güdümünde var olan çemberi kırıp atma temelimizi oluşturmalıdır.

O çemberi genişletmek ve kırıp atmak uğrunda politika üretmek ise esnekliği gerektiriyor. “… siyaset, aritmetikten çok cebire benzer, ilkel matematikten çok yüksek matematiğe benzer” (V. İ. Lenin, ‘Sol’ Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı, Sol Yayınları, s. 104) diyor Lenin. Siyaset, politika üretmek, içerisinde esnekliği barındırmadığı ölçüde; düz bir yolda ilerlediğimiz ölçüde burjuvaziyi tarihin çöplüğüne gömme iddiamız gerçekliğinden uzaklaşacaktır.

Proletarya ideolojisinden beslenerek, burjuvazinin politikalarına karşı politika üreterek ve bu politikalar ekseninde harekete geçerek bugünkü “politikasızlık” sorunsalımızı yenebiliriz.

Lenin’in de ifade ettiği gibi siyasetin karmaşıklığına karşı zordan kaçmak, “ilkelerimiz” diyerek hareketsiz kalmak ilkelerimizden ödün vermektir! Burjuvaziyi alaşağı etme görevinden hata yapma korkusuyla kaçınmak, ezilenlerin hanesine “artı puan” değil; “eksi”yi getirecektir. Sözümüzü söylemediğimiz, harekete geçmediğimiz her an burjuvazi yarattığımız boşlukları dolduruyor ve asıl o zaman ilkelerimize sadık kalmıyoruz.

Yeter ki hareket edelim, politika yapalım, hatalarımızla yüzleşelim, eleştiri-özeleştiriyi canlı tutalım; işte o zaman zafer yolunda adımlarımızı sıklaştırmış oluruz.

Öte yandan pratik ve teoriyi birbirinden ayırt etmeyen, birbirini beslediğini göz önünde bulunduran ve bununla beraber politika üretecek bir yönelime ihtiyacımız olduğu açıktır.

İşçi ve emekçilerle ilişkilenmeden politika üretemeyiz; Kürtlerle, kadınlarla, Alevilerle, LGBTİ’lerle ilişkilenmeden üreteceğimiz politikaların bir karşılığı olmayacaktır. Ancak MLM bilincini rehber edinerek dogmatizmden fersah fersah lehine çevirebiliriz. Burjuvazinin politikalarını boşa düşürüşümüz, onun eskisi gibi hareket edememesine yol açacaktır ve “… devrim olabilmesi için, sömürülen ve ezilen yığınların, eskiden olduğu gibi yaşamanın olanaksız olduğu bilincine varmaları ve değişiklik istemeleri yetmez; devrimin olması için, sömürücülerin eskiden olduğu gibi yaşayamaz ve yönetemez duruma düşmeleri gerekir.” (Lenin, age, s.84)

Ancak o zaman devrimin yolunda ilerleyişimiz başarıya ulaşacaktır!

“Dün yeterli olan, bugün yetersizdir!”     

Diğer yandan gelişen ve somut koşullara uygun politika üretemeyişimiz, farklı duruma aynı sözü söylemekten usanmayışımız bizi başarısızlığa mahkûm edecektir. Somut koşulların tahlilini yaparak, bu tahlillere uygum adımlar atarak sınıf mücadelesinin engin sularında kulaçlarımızı en ileriye doğru atabiliriz.

Lenin “Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği” adlı eserinde devrimin en yakın somut görevlerini başka bir şekilde formüle etmenin gerekliliğini şu şekilde ifade ediyor: “Dün yeterli olan bugün yetersizdir.” (İnter Yayınları, s. 144)

Dünden bugüne her şeyin değiştiği, akıp gittiği göz önünde bulundurulursa aynı sözü, aynı pratiği farklı farklı somut durumlara uygulayıp başarı beklememizin boşa olduğu açıktır.

Tüm bunlardan yola çıkarak andaki görevimizin, hâkim sınıfların yaşadığı krizi ezilenlerin lehine çevirecek politikalar üretmek ve bu politikalarla eşgüdümlü harekete geçmek olduğu açıktır. Aksi halde kriz burjuvaziyi yıprattığı kadar, ezilenlere karşı duruşunda yeni saldırılarla burjuvazi güçlenecektir. 

41695

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

15. yılında başka bir 19 Aralıkta

“Amaçları, insanı, insandan başka birşey    haline getirmekti”. Primo Levi

Aralık sallanıyor.

Bütün ayları özel kılan katliamlarla dolu Türkiye tarihinde, çığlıklar-haykırışlar, direnişlerle dolu Aralık her gelişinde, daha dünmüş gibi sallanıyor….

Bir bireyin tarihini bile objektif olarak yazması zorken, Aralık’ı yazmak hep zorluyor bizi.

Partisizlik Özgürlüktür

Vışş... o süperman kostümü ne la..... sıfır sıfır yedi gözlükler....

Sen benım kım olduğumu bılıyor musun ?

Haa..bılıyom.  Bızım koylu husosun.

Avradın da dayak yiyip şehire kaçan huso .

Bireycilik, grupçuluk....

Kapitalizmin ortaya çıkardığı bir hastalık bu.

Kapitalizmin itişi, kalkışının acımazsızca ceyran edişi  içerisinde statümüzü, grubumuzu....  buluruz, buldururuz.

Sanki kendimizin, ailemizin, yaşadığımız grubun....   sorunlarını, hislerini .....  başka bireyler, gruplar  yaşamıyorcasına, bilemeyeceklercesine  davranır, yaşarız.

İsrailleşen Türk devleti ve Kürtler

Ulusal sorununu çözmeyen bir devletin burjuva “demokratlığı” söz konusu olamaz. Türk devletinin tarihinde, burjuva anlamda “demokrat”lığı oldukça sınırlı olmuştur. Sınırlı yıllar içinde   burjuva “demokrasisi”ni uygulaması, dış koşulların ve iç koşulların (işçi sınıfı ve emekçilerin) dayatması sonucu olmuş, ama, işçi ve emekçiler ve başta Kürtler olmak üzere diğer azınlık uluslar üzerindeki faşizm sopasını da hiç bir zaman elinden bırakmamıştır.

Mazlum Yoldaşın Ardından

Yetmişli yılların ortalarında Malatya’dan İzmir’e gelmişti Mazlum yoldaş. Simsiyah saçları, kararlı bakan ışıltılı gözlerindeki sevgi yüzüne de yansıyordu. Kısa sürede herkesin sevgisini kazanmış, mahallenin “Marangoz İbo”su olmuştu bile.

Taklit yeteneği çok iyiydi. Gırgır ve şamatayı sever öykündüğü yoldaşlarını bire bir taklit ederken dernektekileri gülmekten kırar geçirirdi.

Çalışkandı; tam bir görev adamıydı. “Teoriden anlamam, ben pratik adamıyım!” derdi. Kızdı mı hemen parlardı, ama çabuk da sönerdi.

Şimdi yürüme zamanıdır!

Şimdi savaşma zamanı, savaşı büyütüp her tarafa yayma zamanıdır. Özgürlük ateşini yakınlaştırma ve devrimcileşme zamanıdır. Şimdi büyük bir ısrar ve kararlılıkla zorlukların üstüne doğru yürüme, engelleri cesaretle aşma zamanıdır. Partimizin ideolojik-stratejik hattı, işçi sınıfının, halkımızın, bölge halklarının değişim ve devrim ihtiyacına yanıt olma zamanıdır. Dayanılması zor, yokluk ve yoksulluklarla dolu ezilenlerin çığlıklarına kulak verme zamanıdır. Ertelenmesi asla mümkün olmayan zorunlulukların ve kaçınılmazlıkların gerçekleştirilmesi zamanıdır.

“Hendek” e düşmek mi, hendek atlamak mı?-Dursun Ali Küçük

*Kendimi hendeğe düşmüş gibi hissediyorum….
Kürdistan şehirleri ve ilçelerinde yaşanan vahşet gözlermin önünde kayıp gidiyor.
İçim kan ağlıyor..
Sanırım savaş ortasındaki her insanda bunu yaşıyor.
Ya bu hendekten atlarsın ya bu deveyi güdersin.
Ya da deveye hendek atlamak gibi bir işe kalkışırsın.
Ama nasıl direnirsen diren siyaset ve halkını düşmanın eliyle de olsa hendeğe gömemezsin.
Vebali ağırdır.

*Sömürgeciğe ve işgalciye karşı direnmek farzsdır ve kayıtsız şartsız tartışma götürmez.

"İpler kimin elinde "

Bugün bir arkadaşımla sohbet ederken  Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan ve en önemliside Suriye'de neler oluyor üzerine konuşmaya başladık;  Ben siyasal tahlillerde bulunmaya çalışrken,, üçüncü dünya savaşının kapıda olduğunu,çanların  kimin için çalıyoru anlatırken , arkadaşım dediki:"Yoldaş bu söylediklerini Marks, Lenin, Stalin , Mao yoldaşlar o  zamanlar söylemişler... Sen bugüne has özgül tahlil yapsan vede biz bunun neresindeyiz,anlatsan daha gerçekçi olur". Ben önce bir duraksadım şaşırdım , "söyleyen dilim söylemez" oldu.

“Seçme ve Seçilme En Temel İnsan Hakkıdır, Haydi Mülteciler Seçime”; dediler ve!

Yarın 10 Aralık.

1948’den bu yana etkinlikler düzenlenen “Dünya İnsan Hakları Günü”.

“Mültecilerin seçme hakları var artık. Seçme ve seçilme en temel insan hakkıdır” diyerek harıl harıl çalışan kurumlardan bir kısmı; yarın da Suriye’ye yerleştirilen savunma silahlarına karşı protestolar gerçekleştirecekler!(Bu kurumların adını burada belirtmek, yaptıkları iyi şeylere göz kapamakla eş olacağı için; böyle geçelim).

“Fırtınalar içinde, bıçak sırtında”

Komünist önder Mehmet Demirdağ anısına...

Devrime (ve Cizre'ye) dair

“In puncto punctii”[1]

Murat Uyurkulak’ın, “Vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi,”[2] notunu düştüğü; Cornelius Castoriadis’ün, “Önce bir tahayyüldür,” dediği devrim, radikal sosyalistlerin indinde güncelliğini yitirmeyen -“olmazsa olmaz”- “Tek yol”dur; dünyayı değiştiren devrimci praksistir; engellenemezdir; gereklidir.

Sadece bu kadar da değil: Egemenlerin kâbusu, ezilenlerin şölenidir; Prometheus’un takipçilerini var eden tarihsel eylemidir; bilimden sanata, beşeri münasebetlerden sosyal hayata, ekonomiden politikaya “ilerleme”nin yegâne sebebidir.

38 YIL ÖNCE TOPTAŞI CEZAEVİNDEN KAÇIIRILDIK.ANISINA...

Bugün 9 Aralık TOPTAŞI CEZAEVİNDEN kaçırılışımızın-firarımızın 38. yılı .Firar veya Kaçırılma çalışmalarımız durmaksızın, aksatılmadan iki yıla yakın sürdü.  Değişik aşamalardan geçen , çeşitli kere ertelenen, eylemin şekillerinde değişiklikler yapan, uzun soluklu bir  planın sonuna gelmiştik.
 

Sayfalar