Çarşamba Mayıs 22, 2024

Robotların Yeri Bizim Yanımız

Metofor... motofor...

-   Öpüyorlar üretemiyorlar...  öpüyorlar   üretemiyorlar... Öpemiyoruz üretiyoruz...   öpemiyoruz üretiyoruz.. Biz örgütlü olma kültüründe nasibini almamış proletaryaların kaderide ne kadar bozuk abi.

- Karşıdaki tiplere bak.

- Bizim musallat olacağımız kızlara musallat olmasınlar abi.

- Bizim musallat olacağımız kızlara niye musallat olsunlar. Onlar üreteni dudakta öperiz diyiyorlar. Bizim musallat olacağımız kızlar üretiyorlar mı? 40 yıldır aynılar. Ne söylesek başımız ağrıyor, başımız ağrıyor diyor duruyorlar.

- Doğru ya abi bizim musallat olacağımız kızlar üretemiyor. Sahi ya abi bizim musallat olduğumuz kızlar niye üretemiyor? Üretenlerde ne güzel çırpınıyor. Bizlere düşen ise robot. Robot bile daha etli kanlıdır.. En iyisi robot almak. Param da yok. Aman neyse abi buna da şükür. Hiç olmayanı da var değil mi?

- Şuraya bak... birini köşeye sıkıştırmışlar. 

- O bizim kızlardan biri değil miydi abi?  Nasıl güzel  kurtulmaya çalışıyor.. Ne ara üretmeye başlamış? Daha dün resim sergisinde görüp sıkıştırmıştım. Kılını bile  kıbıldatmamıştı. Ne yalan söylem robot bile daha canlı davranırdı.

- Birincisi salak kardeşim o bizim musallat olduğumuz kızlardan biriysede artık değil. O bundan sonra yolunu kaybetmiş bir kız ve yolunu kaybetmiş her kız gibi o da proletarya kendi arasında dahil öncünün kim olacağı sorununu çözememişken devrime rengini verenin sadece toptancı tarzda söylenen sınıfların sayıları olmadığını yaşayarak öğrenecek.

İkincisi de her sınıf zenginliğinin kaynağını farklı açıklar.

Bizim dünyamızda biz; zenginliğimizin kaynağını bedenlerde alabildiğimiz kadarıyla açıklarız. Bedenin verebildiği zenginliğin yanına ilişkiyi daha da güzelleştirecek karşı koymayı ortaya çıkaran akıl iştirak etmediğinden ve ilişkide hiçbir akla ihtiyaç duymadan (otomasyon bir şekilde) gerçekleştiğinden zenginliğimizin kaynağı sadece ve sadece bedenden alabildiğimiz deriz.

Bedenden alabildiğimize de artı değer deriz.

Bu nedenden de zenginliğimizin kaynağını da sadece ve sadece artı değerle açıklarız.

Üretebilenlerden faydalananlar, otomasyon üretime katılmayanlar ise zenginliklerinin kaynağını bizlerden farklı açıklarlar.

Üretebilenlerden faydalananlar...

Üretebilenlerin ilişkiye heyecanı, karşı koyuşu ortaya çıkaran aklıda  katabilmesi sayesinde zenginliklerinin kaynağını beden artı akıl olarak açıklarlar.

Daha  doğrusu artı değer artı akıl olarak açıklarlar.

Bu yüzden de onların zenginliklerinin kaynağı bizden farklı olarak artı değer artı akıldır.

Daha anlaşılır daha açıklayıcı hale getirmek gerekirse üretebilenler ve üretebilenlerden faydalananlardan farklı olarak üretemeyenler ve üretemeyenlere musallat olanlar bizler ilişkilerimizi (ömürlerimizi) aklımıza hiç ihtiyaç hissetmeyen bir (otomasyon) üretim tarzı içinde tamamlarız.

Daha da anlaşılır... daha da açıklayıcı hale getirmek gerekirse de her değişen üretim ilişkisine rağmen üretemeyenlerin ve üretemeyenlere musallat olanların, yani bizlerin, zenginliğe katkıları köleci toplumdaki kölelerin zenginliğe katkıları kadarıyladır.

Köleci toplumlarda kölelerin zenginliğe katkıları sadece ve sadece bedenleriyle (artı değerleriyledir.)

Bedenlerinde başka hiçbir parçaları da üretime katılmaz.

Heledeki akılları üretime hiç katılmaz.

Üretime katılan sadece bedenleridir.

Alınırlar satılırlar...  tarlada... diğer üretim araçlarının başında çalıştırılırlar.

Ve kölenin... sahibinin diğer araçlarını atlarını, makinalarını... kullanıyor olmaları da bu durumu değiştirmez.

Araçları kullanıyor olmaları da ne köleleri  daha insan...   ne de vazgeçilmez biri yapar. 

Kısacası sabanın önünde de arkasında da olması hiçbir kölenin kaderini değiştirmez.

Hiçbir köleyde öküzden daha akıllı daha özgür kılmaz.

Bu yüzden bu dünyada bir gün öküz beni değil ben öküzü sürüyorum sabanın önünde olmamamdan dolayda öküzden daha akıllıyım diyen birileri çıkarsa  korkma güzel kardeşim o  robotların yeri üretebilen ve üretebilenlerden faydalananların yanı değil  bizim yanımızdır.

Ve onlardan faydalanacak olanlarda başkaları degil biz üretemeyenlerden faydalananlar olacaktır.

2401

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sayfalar