Cumartesi Nisan 20, 2024

Safsatalar ve gerçekler!

Bir sorunu anlamak için kendi gelişimi içinde çok yönlü incelenmesi, dışsal ve görünürde olana değil temeldeki “hareket ettirici güçlere” bakılması gerekmektedir. Bu diyalektik yöntemdir. Bunun dışındaki tüm yöntemler boş, asılsız, temelsiz söz niteliği taşır. Yani yanıltmaca ve bunu yöntemleştirme anlamına gelen safsata olur. Safsatanın mantıkta çeşitli biçimleri saptanmıştır. Bu biçimlerden biri –ki konumuzu oluşturan- sorunları bilerek birbirine karıştırmak ve böylelikle istediğini elde etmektir. Bunun ayrıştırılamadığı durumlarda safsatalara kanılır ve yanlış bir yöne girilir. Elbette bu yöntem yeni değildir. Antik çağ Yunan döneminden beri bilinir ve yeri geldiğinde gerçekleri çarpıtmak isteyenlerce kullanılır. 

Marks-Engels’in diyalektik materyalizmle kendilerinden önceki felsefeden bir kopuş sağlaması safsatacılığa önemli bir darbe vurmuşsa da, halen sınıflı toplumlarda yaşıyor olmamızla bağlantılı olarak devrimci saflarda dahi bunun görüldüğü olmaktadır. Mesela 3. Enternasyonal’in çöküşü tartışmalarında sosyal şovenizmin teorisyenlerinden olan, bir dönemin büyük devrimcisi Plehanov’un safsatalarıyla Lenin’in uğraşmak zorunda kaldığını görüyoruz. “Diyalektiğin yerine safsatayı koyma soylu sanatında Plehanov rekor kırmıştır” der Lenin ve devam eder: “Safsatacı, ‘kanıtlar’dan birini çekip alıyor, oysa daha Hegel, dünyada her şey için kesinlikle ‘kanıt’ bulunabileceğini söylemişti haklı olarak” der. (Lenin, Seçme Eserler, C: 5, s. 191) Tabii safsatacılıkla hareket eden Plehanov, Kautsky ve diğerleri tam da gerçekle yüzleşmeyi reddettikleri için 3. Enternasyonal’in çöküşüne yol açtılar. Lenin ise gerçeklerin devrimciliğinden beslenerek, tüm dünya ezilenlerine büyük zaferler armağan etmiştir. Sadece bu örnek dahi safsata ile diyalektik yöntem arasındaki farkı kavramanın, bunları ayıklamanın ne kadar önemli olduğunu bize gösterir.

Komünist partilerin de yaşayan organizmalar olduklarını, dolayısıyla her dönem çeşitli sorunlar, krizler yaşanabileceğini biliyoruz. Uluslararası komünist hareketin tarihi kadar kendi tarihimizde de bunun sayısız örneği vardır. Bilinir ki, bir sorun, bir kriz çıktığında kimse tartışmadan, polemiklerden kaçınamaz. Zaten komünist partilerin çelikleşmesi, yaşamın akışını yakalayabilmesi de aynı zamanda bu tartışmalar, polemikler yoluyla yürütülen mücadele ile olmaktadır. Bu yöntem, gerçeğin ortaya serilmesinde temel bir önem taşır. Fakat gerçeğin ortaya çıkmasını istemeyenler, sorunları birbirine karıştırarak, çok bağırıp kuru gürültü yaparak, karalama ve yaftaları peş peşe sıralayarak bunu engellemeye çalışırlar. Elbette ilk anda bu kuru gürültüleri, safsataları, “gerçek” olarak kabul etmeye yatkın pek çok kişi vardır, olacaktır. Ama çok açık ki Lenin’in dediği gibi “bununla yetinen insanlara ‘düşüncesiz’ ve hafif denir ve kimse onları ciddiye almaz.” Böyle bir duruma düşmemek için araştırmak, süreci anlamaya çalışmak, bütünlüklü bir çözümleme yapmaya çalışmak şarttır.

Hegel’in “tarihsel bütün büyük olaylar ve kişiler sanki iki kez yinelenir” sözüne Marks “Hegel eklemeyi unutmuş: ilkinde trajedi olarak, ikincisinde kaba güldürü olarak” diye ek yapar. Hatırlanacağı gibi örneğin köy boşaltmaların, faili meçhullerin en yoğun olduğu dönemde, sonradan da ortaya çıktığı gibi düşmanın yönlendirmesinin de belli etkisiyle komünist harekete darbe yapılmıştı. Yine komünist parti iç hukuk çiğnenmiş, devrimci kadrolara yönelik saldırılar yaşanmıştı. O zorlu dönemde “konferansçılar” olarak anılan kadro ve militanlar, haklı olmanın bilinci ve inancıyla hızlı bir şekilde yeniden komünist partinin inşasına giriştiler, darbeye karşı çok açık, net tutum aldılar. 23 yıl sonra aynı anlayışla ama bu sefer çok daha dayanaksız savunu ve safsatalara sığınarak komünist harekete aynı şeyler yaşatılmaya ve güçten düşürülmeye çalışılıyor. Fakat bu sefer dogmatizmlerinden     bürokratlıklarına, darbeciliklerine kadar her şey ortada olduğu için vaziyet “kaba bir güldürü” durumunu aşamıyor. Tam da bu yüzden elde kameraların olduğu polisiye yöntemleri aratmayacak tarzda, Özgür Gelecek gazetesine saldırabiliyorlar. Kaba bir güldürü halini aşamıyorlar çünkü ideolojik/politik/örgütsel çizgileri kolektifin son yıllardaki durağanlığının, mücadeleye cevap olamayan halinin yaratıcısıdır. Devrimci kadroların, tamamen tüzüğe uygun şekilde itirazlarının nedeni budur. Çünkü sınıf mücadelesine cevap olamayan bir örgütün devrimcilik iddiasının içi boş bir böbürlenme olduğu hem kendi tarihimizden hem de ustalardan öğrendiklerimizden bilinir. Açıktır ki, öncü misyonunu taşıdığını söyleyen kolektif, artçı teori ve pratikleriyle sınıf mücadelesinden uzak bir noktaya  düşmüştür. Bunu sorgulamak, buna çözümler üretmeye çalışmak, yanlışın nerede olduğunu bulmayı istemek “hizip yapılıyor” safsatasıyla engellenmeye çalışılmaktadır. Oysa çok sayıda komitenin ve Komsomolun imzaladığı bildiride de görüldüğü gibi kolektifin çoğunluğu, çoktan iradesini yitirmiş ve karar alma hakkı bulunmayan ancak sahtekarca en üst organın adını kullananlar tarafından birdenbire “hizipçilik, Menşeviklik…” olarak ilan edilmiştir! Oysa tarihimiz bu tür durumlarda ne yapılması gerektiğini Mehmet Demirdağ ve diğer yoldaşların pratiğiyle göstermiştir. Ama anlaşılan o ki bu anlayış sahipleri, Mehmet Demirdağ yoldaşın pratiğini değil darbeciliğin pratiğini esas almış ve onların yolundan yürümeye başlamıştır. Lenin’in dediği gibi düşmanla savaşmak amacıyla yürüdüğümüz bu yoldan, sizin çağırdığınız darbeci anlayıştan malul “bu yola” gelmeyeceğiz! Siz istediğini yere gitmekte özgürsünüz, biz de bu savaşım yolunda gitmekte özgürüz.

“Gerçekler devrimcidir!”

Kürt sorunundan kadın sorununa, güncel-politik tavırlardan gençlerin örgütlenme politikasına, kullanılabilecek mücadele araçlarına kadar pek çok konunun “somut koşulların somut tahlili” uyarınca ele alınması ve aktif politika izlenmesi zorunluluğu ortadadır. Fakat bu konularda yani politik tavır gerektiren konuların, dogmatik bir tarzda programdan ya da programın dogmatik yorumundan (ki bilindiği gibi kolektifin bir programı yoktur), teoriden çıkarılması kolektifi sınıf mücadelesinden koparan en önemli nedenler olmuştur. Oysa biz ustalardan hangi aracı “mutlak” bir şekilde kullanacağımızı değil, bütün savaşım araçlarına hakim olmamız gerektiğini ve öncesinden mutlaklaştırarak bu konuda elimizi, kolumuzu bağlamamamız gerektiğini öğreniyoruz. (Bakınız: Lenin, C: 10, s. 156, Ne Yapmalı?, s. 52) Biz ustalardan, Marksizm’in bir dogma değil, bir rehber olduğunu öğreniyoruz. Ve “önümüzdeki dolaysız mücadelenin şiarının belli bir programın genel şiarından” (Lenin) çıkarılamayacağını biliyoruz. Politikada kendi güçlerimizin, düşmanın, dost güçlerin ve kitlelerin durumunun tahlilini önemli görüyoruz. İşte tam da bunlarla bağlantılı olarak “sorunların ayyuk çıktığı” konunun HDBH olması tesadüfi değildir. Kaypakkaya’nın çığır açıcı yaklaşımlarına rağmen Kürt ulusal sorununun çözümünde bu kadar etkisiz olunmasına, düşmanın yoğun saldırıları karşısında güçlerin birleştirilmesine karşı dogmatiklerin, “güçlü bir direniş” göstererek darbe yapmaya kadar gitmesini ve bunu “hizipçilik” safsatasıyla örtmeye çalışmasını, sosyal şovenizmin etkisi dışında açıklamak mümkün değildir. Söylem, edimle uyuşmuyorsa bu sorgulanmak zorundadır. Bundan kimse kaçamaz!

Dogmatik bürokratizmin son hali referandum karşısında alınan tavırla ortaya çıkmıştır. Lenin tarafından da çok açık ve net olarak “özel koşullar altında uygulanabilir olan özel bir mücadele aracı” olarak tanımlanan boykot, her koşul ve durum altında savunulan bir “araç” haline getirilmiştir.

Bütün bu bahsettiğimiz konular, son yıllarda proletarya partisi içerisindeki gerilimli konulara işaret etmektedir. Bunlara dair yaşanan tıkanıklıkların bir an önce çözümlenmesi gerekirken, buna yönelik öneriler, tüzüğe uygun atılan adımlar gayrı meşru ilan edilmiş, gerçekler çarpıtılmıştır. Bütün açıklamalara rağmen diyalektiğin yerine safsatayı koyan Plehanovcu iktidar bağımlılarıyla yolumuz aynı değildir. Bu durumda bize düşen, “Gerçekler devrimcidir” diyen Mehmet Demirdağ yoldaşın izinden yürümektir.

44155

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Dünya, Türkiye ve Ortadoğu'ya kısa bir bakış (Bir Partizan)

Emperyalizmin egemen olduğu bugünün dünyasında çelişkiler derinleşiyor. Hem emperyalist güçler ve bloklaşmaları arasında hem de emperyalizm ve uşaklarıyla dünya proletaryası ve emekçi halkları arasındaki çelişkiler keskinleşiyor. Bir avuç emperyalist gücün aralarında paylaşmış olduğu dünyanın, bugün Ortadoğu’dan Afrika'ya; Güney Asya bölgesi, Baltık bölgesinden Ukrayna ve Karadeniz'e doğru alanda çelişkiler daha da keskinleşmektedir.

Garbis Ağparik ile Reportaj

*-Siz nerelisiniz ? Kaç kardeşsiniz ? Büyük anne ve büyük babanız Ermeni katliamları ile ilgili size hiç anlatımları oldu mu? Anadolu'dan toplanıp İstanbul'a okumaya getirilen Ermeni çocuklardan, sizin memleketten de gelenler oldu mu? İlkokulu nerede okudunuz? Ermeni okulları ile tanışmanız nasıl oldu ?

Cengiz, Hakan ve Özgüç anısına… Onları yaşatmak…

İnsanlar ölür, sözleri kalır. Devrimcilikte söz, devrimci duruştur. Devrimci duruş; devrim için kendini örgütlemek, kendini örgütlerken halkı örgütlemek ve bunları yaparken tüm yaşamını devrime örgütlemektir. Ve yaşamını devrime örgütleyenler bugün ölseler bile devrime sevdalı her yürek atışında yeniden canlanırlar.

Yasal Çalışma ve Yeraltı Çalışmasının Önemi Üzerine

Faşizm en koyu, en kanlı, en vahşi biçimiyle hükmünü sürdürüyor. Faşist devletin başında bulunan Erdoğan ve müttefikleri faşist diktatörlüğünü daha açık, daha şoven, daha ırkçı şekliyle sürdürüyor. Öyle ki, kendi koyduğu yasaları tanımıyor, parlamento ahırının ona tanıdığı yetki ve kuralları hiçe sayıyor, darbe üstüne darbe yapıyor. Kendi eliyle organize ettiği ‘darbe’ oyununu bahane ederek her alanda devrimci, demokrat, aydın ve yurtsever güçleri topluca tasfiye etti. Suriye’ye topraklarına girdi.  İŞİD’i gerekçe göstererek Suriye ve Kürdistan toprakları işgal edildi.

Korkak Kedi (Kitleyle Kedinin Hikayesi )

Ah kedi kız ah!

Marks'ta mı senin gibi proletaryayla birleşme sorunun dururken sanat proletaryayla öncüyü birleştiren mi olmalıdır sorusunun cevabını aradı durdu ?

Şimdi kalkıp desen ki sırada proletaryadan gelen her eleştiriyi hoş karşılamalıyız ne fayda.

Artık hiç bir şey umurumda değil.

Ben ölüyorum.

Seni ilk gördüğüm zaman her sokakta kitle yürüyüşlerinin yükseldiği gezili günlerden bir gün idi.

Kitle içerisinde örgütlenmeyi ret etmezken:

Kitlenin halk olduğu aklına gelmiş.

Yetersizliklerimiz dediğinde Maoistliğini...

T.C.'nin OHAL HALİ; Çetin Çetin

15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra ''bu darbe bize Allahın bir lütfudur'' anlayışıyla harekete geçen AKP hükümeti askerde, poliste, kamuda, üniversitelerde ne kadar muhalif varsa açığa alma/görevden uzaklaştırma gibi cezalarla cezalandırıldılar. Bu sürede işten uzaklaştırılanların/açığa alınanların sayısı 100 bini geçti.

OHAL(olağanüstü hal) ve KHK(Kanun hükmünde kararname) ile halka yönelik baskı ve saldırılarda sınır tanımayan AKP halka yönelik yeni bir saldırı dalgası daha başlattı.

Komünistler Alman Burjuvazisini Yargılıyor (Münih Duruşmaları)

Yıl 4 Ekim-12 Kasım 1852, Köln’de, 11 Komünistler Birliği üyesi yargılanıyor.

Yıl 2015-2016 Münih. TKP/ML (Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist) olduğu gerekçesiyle 10 komünistin “yargılanma” amaçlı duruşmaları ve esaretleri devam ediyor.

Birinciler, “vatana ihanet” suçlamasıyla ceza alıyor.

TKP/ML’liler; “Türkiye’de terör örgütü yöneticileri oldukları” gerekçesiyle “yargılanıyor”.

Karar Verin: “Sizin Muhammed Ali’niz Hangisi?”[*]

“Ölüm haberim bir abartıydı.[1]
 
Eski dünya ağırsıklet boks şampiyonunu 3 Haziran’da 74 yaşında kaybettik. Epeydir Parkinson’dan mustaripti. Konuşma dahil pek çok yeteneğini yitirmişti. Eşi Lonnie’nin deyişiyle “İnsanlarla gözleriyle, kalbiyle konuşmaktaydı”...

Ortadoğu ve Türk devletinin cerablus işgali

Ortadoğu zengin petrol kaynaklarının bulunduğu büyük bir pazar olmanın yanında; enerji kaynaklarının geçiş güzergâhı olarak da her zaman emperyalistlerin iştahını kabartmıştır. Bu coğrafyada kurulan kukla devletler, başta İngiltere ve ABD’nin denetiminde Ortadoğu’da emperyalizmin bekçiliğini yapmaktan geri kalmamışlardır. Irak, Tunus, Suriye, İsrail ve İran emperyalist ülkelerin bölgedeki temsilcileri olmuşlardır.

FETÖ yerine RETÖ Darbesi Gerçekleşti-Çetin Çetin

Bugün Türkiye'de gelişmelere baktığımızda Türk hakim sınıflarının iki açmazı ön plana çıkmaktadır. Birincisi OHAL ilan edilerek FETÖ ile mücadele adı altında yürütülen çalışma. Hükümet kendisine muhalif olan kesimleri devlet aygıtından temizleyerek buralara kendi badem bıyıklarını yerleştirme çabaları içerisindedir. 17 Temmuz askeri darbe girişimini önceden haber alan ve buna uygun hazırlıklar yaparak ‘’Bu darbe bize Allah'ın bir lütfudur’’ diyerek bunu kendi çıkarları için bir fırsata çeviren Cumhurun başı R.T.E. kendi darbesini gerçekleştirdi.

Faşizmin “demokrasi” oyunu bitti; sermaye tükendi; Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri ortadoğu ‘da yeni oyunlar sahneliyor.

Sivil faşist darbenin postal sesleri yaşamın her alanında kendini gösteriyor. “Cemaat, Gülen, askeri darbe” senaryosu bir kurguydu. Faşist diktatörlük asıl darbeyi gerçekleştirmek, toplumda teşhir olan karanlık katliamcı yüzünü gizleyebilmek için, “askeri darbe oyununu bir trajikomik şekilde piyasaya sürüverdi. Bu oyunu Erdoğan tek başına kurgulamadı, ABD bu kurgunun içerisinde.

Sayfalar