Cuma Nisan 26, 2024

Sana Gelen Ölüm Bana Gelsin,

"Artık tribünden sahaya in ve siyasi bir harekette yer al," diye yazıyor bazı okurlar bana. Aslında tribünde değilim, sahaya atlamak için kenarda heyecanlı bir bekleyiş içindeyim. Ateşin ve zulmün kol gezdiği o sahada her türlü zulme ve cefaya göğüs germeye çalışarak tarihi görevimi yerine getirmek istiyorum. 

Peki, içinde yer alacağım hareket nasıl olmalı? Halka, "Sana Gelen Ölüm Bana Gelsin,"diyebilen bir hareket olmalı. Ben işte sana bunu söyleyebilen ve sana ölümüne bağlı olan bir siyasi harekette ancak yer alırım. Yoksa ben de senin zamanını ve enerjini çalan bir ümit hırsızı olurum; çocukların, gençlerin, kadınların, tüm olarak halkın hayallerini yağmalayan ve yağmaladığı bu hayallerle düzenin koynunda semiren bir siyaset taşeronu olurum! 

Evet, dediğim gibi, içinde yer alacağım siyasi hareket sana derin bir aşkla bağlı olmalı. Seninle bir aile ilişkisi içinde olmalı, kalpten bir aile, neşenin ve hüznün paylaşıldığı candan bir aile… Değil denizlerin kıyıya vurduğu o canım çocuklardan, acı çeken bir karıncadan bile kendini sorumlu tutmalı. Sen yoksul ve işsizsen, sen hazin bir ücret karşılığında patronlara kölelik şartlarında canın çıkasıya çalışıyorsan, ona bolluk içinde yaşamak azap olmalı. Hayatı gibi lokmasını da seninle paylaşmalı. Sadece lokmasını değil, senin uğradığın her türlü haksızlığı, adaletsizliği ve zulmü de paylaşmalı. 
Kendi çocuğuna, kardeşine, anne ve babasına ne kadar düşkünse sana karşı da öyle sakıngan ve koruyucu olmalı. Sana yönelen zulme karşı bir yiğitlik kalesi olmalı. Seni hedef alan kurşun kendi çocuğunu öldürecekmiş gibi tereddütsüzce öne atılıp sana kalkan olmalı. Seni militan yapan değil, kendisi siyasi militan olan bir hareket olmalı. 

Sen cezaevindeysen, kendisi veya çocuğu o hücrede prangaya vurulmuş gibi senin için yanıp tutuşmalı ve sen cezaevinde kaldıkça kalbi hep seninle çarpmalı. 
Senin ayaktakımı muamelesi gördüğün bir hareket değil, senin lider olduğun, yönettiğin bir hareket olmalı. Yöneticileri senin üstünde değil, senin hizmetinde olmalı. 
Sen özgürleşmedikçe, kendini zincire vurulmuş bir köle gibi görmeli. Dağlanmış bir köle gibi… Geleceğini ve mutluluğunu senin geleceğine ve mutluluğuna kilitlemeli. 
SEFADA EN ÖNDE SEN, CEFADA EN ÖNDE BEN, diyebilen bir hareket olmalı. İşte ben felsefesi bu olan bir harekette yer almak isterim. Yoksa ben de senin kanını emen sülüklerden biri olurum. 
Sömürgeciler ile onların emrindeki siyasetçilerin elde silah terör estiren devleti değil, halkın devleti… 
Halkı iliklerine kadar sömüren ve sefalet zincirine vuran kapitalist ekonomi değil, zenginliklerin emekçilere ait olduğu bir halk ekonomisi…

Kürt meselesini kansız olarak çözecek ve böylece devlet ve PKK arasındaki kanlı çatışmaları durduracak sivil projeleri olan bir hareket… 

Halkla birlikte devrime, özgürlüğe yürüyen bir hareket… DEVRİM HAREKETİ- HEREKETE' ŞOREŞ… 
İşte ben böyle bir harekette yer almak isterim. Yoksa bürokratlaşır, dilimi sahte kardeşlik ve özgürlük lafları ile bezeyip sana ihanet ederim. Bu da benim kaldırabileceğim bir şey değil. 
Peki, günümüz siyaset tablosunda böyle bir hareket var mı? Belki var ama ben bilmiyorum! Keşke olsa, hamallığını yaparım. E peki çare?

64877

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Mahmut Alınak

IŞİD-İsrail, Kürt Hamas'ı ve Suriyeliler meselesi

IŞİD'in son Atatürk Havalimanı saldırısı ile başlayan tartışmalar yüzeysel olmak kadar gerçeği de ters yüz eden tartışmalardır. 

Öyle ki esas açıktan manipule edilerek yapılan çözümlemeler usulen oluyor ve bunlar DAİŞ'in planlayıcılarına objektif hizmet olarak da geri dönüyor.

Dik duran nikbinlik: SABAHATTİN ALİ[*]

“Non segnis stat remeatque dies.”[1]

Cumhuriyet tarihinin -bilinen- ilk “faili (belli) meçhul”üdür Sabahattin Ali; elbette bilinmeyenler hariç.

Kafası taşla ezildi; başka bir rivayete göre bir polis amirinin elinde kaldı. Sabahattin Ali cinayeti, elbette “faili meçhul” bir cinayet değildir. Devlet, Ali Ertekin’i kullanmıştır. Ancak işin içinde devlet olduğu için cinayet hep “meçhul” kalmış/ bırakılmıştır.

Madımak'tan Çığlıklar Geliyor

Yanarak şekil buldu insanlık,böyle süregeldi tarih... 

Tarih tekerrür etti. Binlerce yılın cadı yakma deneyimleriyle evrilmiş kara cübbeli sakallıların ağızlarından salyalar akıtarak giriştikleri en pis en canavarca eylem. Ve o eylemin gerçekleştirildiği mekan: Madımak.

O Madımak'tan halen çığlıklar geliyor…

Emperyalist Avrupa birliği göbekten çatırdıyor

Kimler umut bağlamadı, büyük hayaller beslemedi ki? Nice eski tüfek “sosyalist”, “komünist”ler Marksist-Leninist ideolojiyi Avrupa birliğine feda etmedi ki? Kimler büyük umutlarla tekelci sermayenin yaverliğine soyunmadı ki? “Marksizm Leninizm’in eskidiğini, vadesini doldurduğunu, tarihin çöplüğüne atılması gerektiğini” hangi dönme liberal, demokrat revizyonist burjuvalar savunmadı ki? Ve emperyalist çıkar gruplarıyla oynaşmayı, cilveleşmeyi esas aldılar.

AB Emperyalist bir birliktir dağıtılmalıdır

24 Haziran’da ingiltere de yapılan AB referandumu sonucu, AB emperyalist burjuvazisi içinde paniğe yol açtı. Brexit’in domino etkisi yaparak ABexit’e dönüşmesinden korkmaya başladılar.

Avrupa Birliği, “... başta ABD ve Japon emperyalist tekellerine rakip olarak ortaya çıkmışsa da, işçi sınıfı, ezilen halklar ve ezilen ulusların karşısında yer alan bir bloktur. Başta da Avrupa işçi sınıfı ve halklarına karşı oluşturulmuş emperyalist bir birliktir.”1

Demek gidiyorsun küçük kırlangıç…

Bir can almakla insan biter mi heval,

Kahpe kurşun kalemini kırar mı heval..

Şu Dicle'nin suyu senden geçermiş heval,

Analar oğul diye içermiş heval...

Bir rüzgar gibi hala esermişsin heval...

Şu Cudi'nin dağlarında gezermişsin heval,

Şu Munzur'un dağlarında gezermişsin heval...

Hitler,Mussolini ve Erdoğangillerin yaratılmasında liberallerin payı!

Son zamanlarda, bir çok liberal ve demokrat köşe yazarı, AKP iktidarını ve Erdoğan’ın “tek kişi(!)” diktatörlüğünü eleştirirken, Sovyetler Birliği’ni ve Stalin’i anmadan geçemiyorlar. Stalin’i Erdoğan ile eşleştiriyorlar ve Erdoğan’ın uygulamalarını Stalin önderliğinde SSCB olan uygulamalara benzetiyorlar. 

Hepimiz ATİK 'liyiz,tutuklanmakla bitmeyiz !

Çok önemli tarihi bir süreçten geçiyoruz.

10 ATİK (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) aktivistinin bir yıldır tutuklu bulunduğu,Almanya'da yargılanmalarına sayılı günler kaldı.Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyelerinin yargılandığı davadan sonra,Almanya'da görülen son 30 yılın en büyük siyasi davası olarak gürülmektedir.

Alman devleti'nin Türk istihbarat örgütü ile anlaşması sonucu Avrupa'nın değişik ülkelerinde gerçekleştirilen operasyonlarda 10 devrimci,haksız yere tutuklandı.

Kerkük’ü Kaça Satalım? – Dursun Ali Küçük

Kürdistan’da doğup büyüyüp Kürdistan’ı satanlar az değil.
Garip ama gerçek...
Kürdistan’da bazı Kürtler kendi ülke ve şehirlerini bir yok pahasına evet kendisi için satıyorlar.
Hem de bedeva.
Kimi karın tokluğuna, kimi gerçekten bedevaya, kimi egemen sömürgecilerden bir etiket ucuz yaşam kapma pahasına bunu yapıyor.
Kimisi de kafası ve ruhu işgal altında olduğu için bunu yapıyor.

İbrahim Kaypakkaya ve Kürt sorunu[1]

“Söyle ateşin söylemeye çekindiğini.”[2]

İşkencede parçalanmış bedeni 20 Mayıs 1973 günü Diyarbakır’da babasına teslim edileli tam 43 yıl olmuş… “İntihar etti,” demişler, utanmadan![3]

44 Yıl sonra onlar yani sonsuzlar[*]

“Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm Kahramanlıklar okudum tarihte Çağımıza yakışan vakur, sade Davranışınız geliyor aklıma.”[1]

“Üç Fidan”ın 6 Mayıs’ından veya THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) savaşçılarından, 44. yıldaki sonsuzluklarından söz etmek zor olsa da; “olmazsa olmaz”…

Sayfalar