Pazar Mayıs 19, 2024

Seçim mi Devrim mi ?


Bu coğrafyada halklar düzenin yüz yıldır sahnelediği seçim oyununa katılmakla baltayı bilinçsizce hep kendi ayaklarına indirdiler. Bu 30 Mart yerel seçiminde de halk diğer seçimlerde olduğu gibi yine kendisine biçilen militan figüranlık rolünü oynadı. Yorucu bir seçim kampanyasını sırtlayarak Meclis partilerine pek çok belediye başkanlığı ve il meclis üyelikleri kazandırdı.

Peki nefes nefese geçen bu seçim koşusundan halk ne kazandı? Halkın oyuyla seçilen belediye ve il meclisleri halka karşı sorumlu olacaklar mı? Bu meclisler halk tarafından görevden alınabilen yerel parlamentolar olarak görev yapabilecekler mi? Bunların aldığı kararlar halkoyuna sunulacak mı? Halkın bu kararları veto etme hakkı olacak mı? Belediyelerin ulaşım, sağlık ve diğer hizmetleri ücretsiz olacak mı? Bu parlamentolar halkın ve esnafların küçük sermayelerini bir araya getirerek bu sermayelerle halka ait iş merkezlerinin, fabrikaların ve çiftliklerin kurulmasında öncülük edecekler mi? Halkın işsizlik ve yoksulluk gibi temel meselelerine el atacaklar mı? Eğitim ve öğretim kurumları, cezaevleri, polis ve jandarma teşkilatları bu parlamentolara bağlı olacak mı?

Bilindiği gibi bunların hiçbiri olmayacak. Çünkü ne devlet düzeni buna müsaittir, ne de partilerin böyle bir amacı vardır. Yani halkın kazandığı bir şey yok; kazanan, Meclis partileri ve onların adaylarıdır. Kan ter içinde çalışan taraftarların payına düşen ise boş hayallerdir. Partiler hep yaptıkları gibi halkı yine süslü vaatlerle meşgul etmeye, oyalamaya ve enerjilerini miting alanlarında ve seçim sandıklarında çarçur etmeye devam edecekler.

  Her düşüncenin kendi zamanı var

Kabul etmek gerekir ki, bu yerel seçimde -sonuçlar bir yana- halkın yüksek oranda sandığa gitmesi üstünde düşünülmesi gereken önemli bir konudur. Katılımın yüksekliği halkın çoğunluğunun sisteme entegre olduğunu gösteriyor. Halk dalkavukluğu yapmadan bu gerçeği kabul etmeliyiz, yoksa tekrar tekrar hayal kırıklığına uğrarız.

Okurlar hatırlarlar, ben birkaç hafta önce siyasetçilere ve aydınlara çağrı yaparak, sokağa çıkan kitlenin önünde gaz bombalarına ve tomalara karşı kendimizi birbirimize zincirleyelim demiştim. Birkaç arkadaştan başka aydın ve siyasetçilerden ses çıkmayınca, bir arkadaşım, "Üzülme, her düşüncenin kendi zamanı var,"dedi. Tarihten pek çok örnek vererek bazı düşüncelerin önce ilgisizlikle karşılandığını, sonra da sahiplenildiğini belirtti.

 Devrim de öyle, onun da kendi zamanı var. 30 Mart'ta ortaya çıkan tablo olumsuz olsa da ümitsizliğe kapılmamak gerekiyor. Gün ışığına çıkan manzara iyi okunabilirse devrimin kökleşip boy attığı bir zemine dönüştürülebilir. 

 Öncelikle şunu bilincimize ve ruhumuza kazımalıyız: Halkın erkek ya da kadın siyasetçilerin koltuk kapmalarına değil, gerçek özgürlüğe ve insanca bir yaşama ihtiyacı var. Bu hedefe ulaşabilmek için halkın iktidar olması gerekir. Bu da bir devrim meselesidir. Bilinç devrimi, örgütlenme, devrimin inşası ve devrim birbirlerine zincirleme olarak bağlı olan süreçlerdir. Bunların nasıl olacağı ve nasıl projelendirileceği devrimci hareketlerin bir araya gelip konuşacakları meselelerdir. 

Sandık politikaları sistemle problemi olan ezilen Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Çerkeslerin, Rumların, Ermenilerin, 'Ezidilerin, Süryanilerin, Lazların, Türk ve Kürt Alevilerin ve diğer halkların enerjilerini sistemin içinde eritip yok etmektedir. Her şeyden önce bu ölümcül anafor terk edilmelidir.

1962 kış aylarında Amerika'nın Georgia eyaletinde zencilerden bin kadarı ayrımcılığı protesto ettikleri için hapse girmişlerdi. Polis şefi, 9 yaşlarındaki zenci bir çocuğa, "Adın ne?"diye sordu. Çocuk polis şefine ateş gibi yakan bakışlarla bakarak, "Özgürlük, özgürlük,"diye cevap verdi.


 Biz de o hep birlikte özgürlük diyoruz. Türkiye'de özgürlük, Kürdistan'da özgürlük, Lazistan'da özgürlük; ezilen ve mağdur olan herkes ve tüm halklar için özgürlük…

Özgürlük düzenin seçim bataklığında değil devrimle elde edilecektir. Vakit devrimi inşa vaktidir.


Öyle bir devrim ki, ülkenin tüm zenginlikleri ve hayatın tüm özgürlükleri halkın olmalı. Devlet halkın olmalı.

Yazıyı seçim sonrası internete düşen şu notla bitirelim: Galip partilerin taraftarları zaferlerini kutlamak için tüm geceyi sokakta geçirdiler. Alkış ve sevinç çığlıkları arasında havai fişekler attılar, zafer turları atıp yeri göğü klakson sesleri ve sloganlarla inlettiler. Davul zurna eşliğinde halay tutup gecenin kalbinde çılgınca oynayıp eğlendiler. Aralarında tek bir parti aristokratı bile yoktu. Sabah gün ışıdığında yorgun argın işlerine ve evlerine dönerken ellerinde kala kala sadece hayalleri kalmıştı.

alinakmahmut@hotmail.com

94659

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Mahmut Alınak

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar