Perşembe Mart 28, 2024

"Seks İşçiliği" Hakkında Bildiğiniz Her Şey Yanlış- Rachel Moran

“15 yaşında iseniz, yoksulsanız, işsizlik yardımı alamayacak yaştaysanız, o vakit geriye satacak bir tek bedeniniz kalıyor.” Oldukça zor ve yaygın görülen bir gerçekle yüzleşmiş olan Rachel Moran İrlanda’da yedi yıl fahişelik yapmış, bu zor durumdan 22 yaşında iken kurtulabilmiş.

O günden sonra Moran, Dublin Şehir Üniversitesi’nde gazetecilik okumuş, Dublin Koleji’nde yaratıcı yazarlık mastırı yapmış. Kendisi aynı zamanda İskandinav Modeli’nin açık bir savunucusu ve aynı zamanda “seks işçileri”yle ilgili postmodern perspektifi lafını hiç esirgemeden eleştiren bir isim. 2011 başından beri Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu ve Harvard Üniversitesi gibi birçok uluslararası ortamda düşüncelerini dinleyicilerine cesaretle aktarıyor.

Rachel’in taviz nedir bilmeyen, sürükleyici hatıratı Paid For: My Journey Through Prostitution [Parası Ödendi: Fahişelik Diyarındaki Seyahatim] 8 Eylül 2015’te piyasaya çıktı. Paid For sadece Catharine MacKinnon, Jane Fonda, Gloria Steinem, ve Jimmy Carter gibi isimlerin desteğini almakla kalmadı, ayrıca içi boş postmodern liberal “teoriler”in “cinsel özgürlük”le ilgili yalanlarını da ifşa etti.

Kitabının piyasaya çıktığı ve kısa süre önce Uluslararası Af Örgütü’nün pezevenklerin ve fuhuş müşterilerinin “haklar”ını korumakla ilgili karar aldığı bu günler, Rachel’le konuşmak için uygun bir zaman.

Mickey Z: Dünya seks ticaretinin devasa bir iş sahası olduğu, kadınların seslerinin şirket medyası eliyle çoğunlukla yanlış takdim edildiği ya da susturulduğu gerçeğini dikkate alacak olursak, dilediğiniz şeyleri açıktan söylemiş olmanız üzerinden ciddi bir tepki gördünüz mü?

Rachel Moran: Her şeyden önce kadınların seslerinin susturulup susturulmaması, esasında o kadınların neyi söylemeleri gerektiğine bağlı. Mesut fahişe hikâyelerine uygun şeyler anlatanlar medyada baş üzerinde tutuluyorlar. Bu kadınlar popüler kültür üzerinden bize sunulan senaryoya göre hareket ediyorlar ve ayrıca kimseyi rahatsız etmedikleri için hoşça karşılanıyorlar. Bu tip kadınlar insanları medyanın çeşitli biçimleri üzerinden, bilhassa edebiyat ve sinema aracılığıyla yutturulan fikirlere meydan okumaya zorlamıyorlar. Yani “yetkili bir seks işçisi” olduğunuzu söylediğinizde alkış ve övgüyle karşılanıyorsunuz ama eğer fahişeliğin kapitalist ataerkilliğin bu kapsamlı sistemi içerisinde işleyen ticarîleştirilmiş cinsel istismara dayalı dünya düzeninin adı olduğuna ilişkin o rahatsız edici gerçeği dile döktüğünüzde, tanıklığınız hiçbir şekilde hoş karşılanmıyor ve talep görmüyor.

Fahişelik sisteminden bahsettiğim için dünya genelinde muazzam bir tepkiyle karşılaştım, ama dürüst olmak gerekirse, en berbat tepkileri de şirket medyasından gördüm. Bu tepkileri en fazla fahişelik yanlısı lobicilerden ve fahişelik konusunda zerre deneyimi bulunmayan ama kendilerini “seks işçisi hakları aktivistleri” olarak tanımlayanlardan gördüm.

MZ: Kim bu “lobiciler” ve “aktivistler”, ayrıca sizin gibi birine saldırmak ve sizi susturmak isteyecek kadar neden kaygılanmış olabilirler?

RM: Küresel fahişelik yanlısı lobinin kimlerden oluştuğu, çıkarlarının nasıl birbirleriyle bağlantılı geliştiği ve uluslararası planda nasıl faaliyet yürüttüğüne ilişkin eksiksiz bir değerlendirme, muhtemelen bu lobinin kapsam bakımından alabildiğine geniş ve karmaşık olması sebebiyle kaleme alınamaz. Özet bir değerlendirme bağlamında denilebilir ki bu lobi, birlikte faaliyet yürüten temelde üç gruptan oluşuyor: bunlar dünya seks ticaretini destekleme, savunma ve sürdürme amacıyla cinsel, mali veya ideolojik planda motive olmuş kesimler.

Cinsel açıdan motive olanlar, fuhuş müşterileri. Mali açıdan motive olanlarsa, pezevenkler, genelev sahipleri, hâlihazırda fuhuş yapan az sayıda kadın, ayrıca STK’larının yaşamasını sağlayan devletin yürüttüğü AIDS’ten korunma programları üzerinden para alan, zarar azaltma amaçlı hizmet sağlayıcıları. Bunlar temiz iğneler ve prezervatifler dağıtıyorlar ama fuhuş yapan kadınlara pratikte alternatif sunma fikrine açıktan muhalefet ediyorlar. İdeolojik olarak motive olanlarsa, akademisyenler, siyasetçiler, gazeteciler veya diğer yorumcular.

Fuhuş yanlısı lobinin menfaatleri, pek kabul etmiyorlar ama, politik açıdan muhalif olan kişilerin menfaatleriyle örtüşüyor çoğunlukla. Örneğin ben bizzat kendisi de fuhuş müşterisi olan bir akademisyen tanıyorum. Kendi kişisel önyargılarına dayalı bakış açısı üzerinden âdeta kusar gibi sürekli “araştırma” kaleme alıyor olması hiç şaşırtıcı değil bu adamın. Daha mide bulandırıcı olansa, kadın meslektaşlarının yardımından istifade ediyor olması. Ona göre fahişelik yanlısı olmak akademyanın birçok kısmında olduğu üzre, asortik, havalı bir şey. Bu kadın akademisyenler, erkek meslektaşlarının kişisel ajandaları bağlamında nasıl kullanıldıklarını anlamıyorlar bile. Bir de gene fuhuş müşterisi olan bir erkek gazeteci tanıyorum. O da sürekli seks ticareti hakkında yazılar yazıyor ve legalleşmiş sistemlerin kurtarıcı gücünden dem vuruyor, kendi ereksiyonu dışında önerebileceği bir şey yok aslında. Fahişelik yanlısı lobi içerisinde varolan menfaat örtüşmelerine bu tür örnekler vermek mümkün. Bu kişiler topluma çarpık çurpuk önyargılar enjekte ediyorlar ve toplumsal sorumluluk gibi yaldızlı lafların arkasına saklanıyorlar. Bu insanlar için benim gibi bir kadın yağı çıkartılacak bir sinek, bir eşekarısı oğulu.

MZ: Cinsel ve mali motivasyonları olanlar anlaşılır ama ben ideolojik destek sunanların motivasyonuna karşı hep şüpheyle yaklaşmışımdır. Verdiğiniz örnekler için teşekkürler. Peki, liberal feministlerin fahişelik savunusu hakkında ne söyleyeceksiniz?

RM: Liberal “feminizm”in ilk sorunu ki bu sorun diğerlerini koşulluyor, bunun aslında feminizm olmaması. Kelimenin gerçek manasıyla feminizm, erkeklerin biz kadınlara verdikleri ikincil, tabiyet statüsünden kadınları kurtarmayı taahhüt eden bir hareketi tarif eder. Radikallerin durduğu yer burasıdır: feminizm kelimesinin ne demek olduğunu bilen bizim gibi insanlar, onun politikamız ve gündelik hayatlarımız dâhilinde gerçekleştirecek cesarete sahiplerdir. Liberal “feministler” ise özellikle dünya seks ticareti gibi kimi alanlarda benim iğrenerek baktığım insanlar. Bunların fahişelik yanlısı duruşları hem feminizm karşıtı hem de alabildiğine ikiyüzlü. Başka bir yerde de yazdığım üzere, “bu kişiler başka kadınların vajinalarını satılığa çıkartma söz konusu olduğunda gayet liberallerken, kendilerininkini satmaya gelince bayağı muhafazakâr oluyorlar.”

Söylediklerim sizi şüpheye düşürdüyse, bu kesim kimlerden oluşuyor, bir bakın. Bunlar, ağırlıklı olarak beyaz üst orta sınıfa mensup, üniversitelerden aldıkları diplomalarındaki mürekkebi henüz kurumamış olan, yirmili yaşlardaki kadınlar. Sosyal medyaya doluşmuşlar ve sürekli “seks işçilerinin hakları”ndan bahsediyorlar ama öte yandan da bir kez olsun kafalarını bir genelevden içeri sokmamışlar, bizim gibi orada bulunmuş olanları da pratikte kenara itip susturmaya çalışıyorlar. Onların gözden kaçırdıkları gerçekse şu: bizim gibiler, onlardaki toplumsal imtiyaz bolluğuna sahip olmadığı için seks ticaretine bulaştılar. Bizler fuhuş denilen alana kapatılıp, onların üzerine zerre tefekkür etmedikleri sınıf ve ırkla ilgili ayrım çizgileri üzerinden marjinalleştirildik. Bu liberal feministlerin seks ticaretinin gerçekliğine dair cehaleti esasında sahip oldukları imtiyazın bir dışavurumu, zira onlar aslında kendi cehaletlerinin bile farkında değiller. Kamunun önüne çıktığım günden beri bu tip mide bulandırıcı kişilere çok rastladım. Bunlar hem kendilerine kıyasla toplumda daha çok saldırıya maruz kalan başka kadınların kullanılıp istismar edilmesini savunuyorlar hem de bunu şu “feminizm” kisvesi altında yapıyorlar, vay canına!

Gücüm yettiğince, kendimi kuvvetli hissedecek kadar somut sebeplere dayandığım ölçüde bu düşüncemi şu türden bir bilgiyle besleyip duracağım: bu genç kadınlar, soludukları havada özgürlükçü görüşlerin uçuştuğu bir ortamda büyümüşler ve üniversitelerin kadın araştırmaları ve sosyoloji bölümlerini istila etmiş olan o dogma ile yetişmişler. Bu genç kadınlar bir biçimde kandırılmışlar aslında, ketenpereye getirilmişler. Hâkim kültür içinde besleyip büyütülmüş bir zehir aşılanmış zihinlerine. Ama gene de kadın hakları hareketi içinde faal olma konusunda insanın içini rahatlatan bir şey varsa o da zihinlerin sıklıkla değiştiğine tanık olmam. Bugün onlarca kadın yanıma gelip fahişelikle ilgili fikirlerini neden değiştirdiklerini söylüyorlar bana. Birçok kadın konferanslarda bu türden yorumlarda bulunuyor, internette, erkeklerin biz kadınları kullanma hakkını küstahça kabul ediyor olması sebebiyle, “sekse olumlu bakan” liberal feminizmin üçüncü dalgasından artık gına geldiğine dair birçok açıklamaya rastlıyorum. Tek yapabileceğimiz şey, daha fazla sayıda insanın aklını başına devşirip liberalizmlerinin esasında özgürlükçülük eliyle ağır biçimde kirlendiğini, kapitalist ataerkillik koşullarında özgürlükçülüğün her daim tek bir yönde, kadınlara zarar verecek yönde işlediğini anlamalarını umut etmek. Sonra bu insanların bu konuda bir şeyler yapmaya karar vermesini umabiliriz. İşte o gün bu kadınlar feminist olacaklardır.

MZ: Menfaatler meselesine geri dönersek, başka menfaatlerden söz edebilir miyiz? Bunların örtüştüğünü nasıl söyleyebiliyorsunuz?

RM: Bugün seks ticareti içerisinde legalleşme ve suçlu olmaktan çıkma yönünde sözler sarfeden kadınlar var, buradaki menfaat açık. Burada hatırda tutulması gereken şu: bu kadınlar sadece kendilerini savunuyorlar. Mevcut gerçekliklerini ve o gerçeklik içerisindeki yerlerini savunuyorlar. Onların nereden ve niye geldiklerini biliyorum. Tasvip edelim demiyorum sadece anlayalım diyorum. Benim anlayamadığım husus ise seks ticaretinin kıyısında köşesinde bir süre bulunup şimdilerde bu konu hakkında konuşanların, yazanların ve bu meseleyi savunanların sanki bu konuda ilk kez bir fikre sahiplermiş gibi davranıyor olmaları. Alımlı birer manken veya internet kamerası kızı olarak geçimini sağlayanlardan bahsediyorum. Binlerce yabancı tarafından fiziksel açıdan kullanılmakla kullanılmamak arasında ciddi bir fark var. İnternet kamerasına ya da bir kameraya poz vererek para kazanıyorsanız, kendinizi “eski bir seks işçisi” olarak pazarlamaya, ilk elden hiç tecrübe etmediğiniz, muhtemelen hayal bile edemeyeceğiniz bir sistemin sürekli yaşamasını savunmaya da hakkınız olamaz.

MZ: Aldığınız tepkilerden biraz daha bahsedebilir misiniz?

RM: Aslında tepkiler hemen gelmeye başladı, bu tip ortamlar liberal feminizmle ilgili sorgulamanıza derhal cevap geliştiriyorlar. İlk fark ettiğim şey, radikal feministlerin bana kulak verip yaşadıklarım, tanık olduklarımla ilgili sözlerimi kabullenmeleri oldu. Oysa liberaller beni bir hayalperest ve yalancı olmakla suçlayıp kenara attılar. Bu insanlar fikirlerini destekleyecek tek bir kanıta bile sahip değiller, kendilerindeki mesut fahişelikle ilgili görüşleri karşısında benim tanıklığımın beş paralık değeri yok.

Ciddi tepkilerle karşılaşacağımı hep biliyordum ama evsiz barksız, on beş yaşında bir çocukken, fuhşa bulaşmış birinin gerçekliğini kasten silip atmaya çalışanların zorbalıkları insanın gerçekten nefesini kesen bir şeydi, bu girişim fahişelik yanlısı lobinin ajandasına en azından militan bir bağlılığın adını yazdırdı.

Kamuoyunun önüne çıkıp konuştuğumdan beri birçok saldırıya maruz kaldım. Belki de bu röportajı vermeye bile fırsat bulamayabilirdim. Tehdit edildim, üstelik evimin kapısının önüne gelip tehditler savurdular, sokakta toplu tecavüz tehditlerine maruz kaldım, hakkımda yalanlar söylendi, sayısız kez hakaret ve iftiralara uğradım. Her gün hakaretler eden, karalayıcı ifadeler kullanan insanları sosyal medyada bloklamak zorunda kalıyorum. İki ay önce ilk kez Irish Times gazetesinde bir makalede yaşadığım saldırıları yazma fırsatı buldum. Cezası da çabucak kesildi. 24 saat içinde ev adresim Twitter’da yayınlandı. Şimdi ne vakit seyahate çıksam oğlumun güvenliğinden endişeleniyorum ve gözümün önüne kapıma çekilmiş polis şeridi geliyor hep.

Bir sapığım var mesela; akıl hastası bir kadın, hakkımda bayağı ciddi, hakaret dolu bir yazı yazmış, hiçbir şey yapamadım. Bunun için polise ve avukatlara gittim. Polis bunun ferdî bir mesele olduğunu, avukatlar ise kadının dava edilip engelli maaşının kesileceğini söyledi. O günden beri bu ifade, internet üzerinden hızla yayılan hakaretlerle başa çıkmak için iyi bir zemin sağladı.

“Seks işçisi hakları aktivistleri” kişisel epostamı, banka ayrıntılarımı, ev adresimi ele geçirip kendi aralarında bu bilgileri internet üzerinden paylaşmışlar, her gün eposta kutuma onlarca iğneleyici mesaj geliyor. Aklıma bile gelmeyecek tuhaf şeylerle suçlanıyorum, katil, pezevenk ve botoks bağımlısı olduğum söyleniyor! O günden sonra arkadaşlarım bana “botoks suratlı” demeye başladılar. Bazen de gülüp geçiyorsunuz. Gerçek şu ki bunun hiç sonu gelmeyecek, onları gerçekte kızdıran şeyse, benim bu zamana kadar susturulmuş olan ama bundan sonra asla susmayacak bir kadın olduğumu biliyor olmaları. Onlardan tek istediğimse, savundukları dünyayı aşikâr etmeleri, böylece gayet iyi bir iş yapıyorlar.

MZ: Okurlar şu an itibarıyla sürece nasıl dâhil olabilirler ve size yardım edebilirler?

RM: Okurlardan ilk isteğim şu: bizim gibi seks ticareti içinde yaşamış kadınları dinlemeye hazırlıklı olmaları. İnsanlar dünya genelinde giderek büyüyen seks ticaretinden kurtulanlar hareketinin olduğunun pek farkında değiller. Özellikle bu hareket ABD’de çok güçlü. Tüm dünya genelinde kadınlar ayağa kalkıp fahişeliğin tüm hayat boyu bıraktığı hasarlarla ilgili gerçekleri anlatıyorlar. Dünya genelinde onlarca ülkede çeşitli etnisite ve milliyetten kadınla tanıştım. Hepsi de aynı şeyi söylüyordu. Çok sayıda kitap, yüzlerce blog ve makale kaleme aldık. Tüm bu tanıklıklarda aynı duygusal, zihinsel, fiziksel, cinsel ve ruhsal hasarlarla karşılaşıyorsunuz.

Bazılarımız gruplar oluşturdu. Ben SPACE International’ı [Fahişelik-İstismardan Kurtulanlar Aydınlanma İstiyor] kurdum. Üyelerimiz yedi ayrı ülkeden. Bunların içerisinde birkaç ABD eyaleti de var. Diğer ABD’li kadınlarsa STSU’yu [Kadın Ticaretinden Kurtulanlar Birliği] kurdular. Biz kadınlar, suçluluğun ve utancın o asırlık sessizliğinden nihayet çıktık, dünya genelinde harekete geçiyoruz ve toplumsal değişim için yasa yapıcılara baskı uyguluyoruz. İnsanlardan bu değişimi gerçekleştirmemiz konusunda bize yardım etmelerini istiyorum. Bunu kendimiz için de istemiyoruz. Biz fuhuş işinden çıkmışız, verdiği hasar artık geride kalmış. Biz bizden sonra gelecek kuşaklar için yardım istiyoruz.

Bizler fuhşun gerçeğini onu bizzat yaşamış kişiler olarak biliyoruz. O nedenle kimse sevdiklerini bir genelevde görmek istemiyor. Asıl güçlük, insanların hissiyat düzeyinde zaten bildiklerini aynı zamanda entelektüel düzeyde belirli bir anlayışa oturtmalarında. İstatistikleri inceleyebilirsiniz. Fuhşa bulaşmış kişilerin hepsi çıkmak istiyorsa, demek ki bu ticaret zararlı. Tüm fahişelik yapmış kadınlara kulak verin, her şeyden önce kendi sağduyunuzu dinleyin.

Ayrıca bu dönemde tüm dünya, pezevenklerin ve fuhuş müşterilerinin suçlu olmaktan çıkartılması gibi bir tehditle karşı karşıya. Zira Uluslararası Af Örgütü birkaç hafta önce Dublin’de yaptığı Uluslararası Konsey Toplantısı’nda bu kişilerin suçlu olmaktan çıkartılması yönünde oy kullandı. O günü hiç unutmayacağım. Telefonum hiç susmadı, keder, bu işe başladığımdan beri hiç bu kadar dışavurmadı kendisini. Tecavüz ve toplu tecavüz mağdurları sürekli beni arayıp şunu sordular: “Uluslararası Af Örgütü bizi neden terk etti? Bunu bize nasıl yaparlar?” Dünyanın en önde gelen insan hakları örgütlerinden biri olan bir yapının kendilerine zulmetmiş erkekleri kanun karşısında korunmaları yönünde nasıl oy kullanabildiğini öğrenmek istiyorlardı. Eğer bu röportajı okuyan insanlar yardım etmek istiyorlarsa, kendi ülkelerindeki Uluslararası Af Örgütü şubeleriyle temas kurup aynı soruyu sormaları iyi bir başlangıç olacaktır. 

Kaynak istiraki.blogspot

41326

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

Sayfalar