Salı Nisan 16, 2024

Sermaye, Siyaseti Çıkarlarıyla Örtüştürür[1]

“AKP-Gülen Savaşı” içinde yolsuzlukların çok az bir kısmının dışa vurumundan sonra, siyaset, bu kirli güçler arasındaki savaşıma odaklandı. Bunun böyle olması doğal. Bu olay, özellikle Haziran (GEZİ) Ayaklanması’ndan sonra hızlanan ve beklenen bir durmdu. Daha önce yazdığım “üç vakte kadar” başlıklı bir yazıda, hükümet açısından “iki vaktin” bittiğini, “üçüncü vaktin” ise içinde olunduğunu yazmıştım. Bu herkes tarafından da bilinen bir gerçekti. Haziran Ayaklanması var olan süreci hızlandırmış ve daha kaçınılmaz bir hale getirmiştir. Burjuvazi, Haziran’dan sonra aynı ata oynayamazdı ve oynamakta istemedi. O ayaklanma, salt bir AKP hükümetine karşı değil, bütün kokuşmuşlukları AKP iktidarında toplanmış olan burjuvzinin sistemine karşı bir baş kaldırıydı. Burjuvazi için ise kapitalist sistemin bekası önemlidir. Kitleler içinde başkaldırı ve örgütlü sınıf bilincinin gelişmesi, sermayeyi en çok ürküten ve sermaye tarafından kabul edilemeyecek bir gelişmedir.

 

Son yolsuzluk olayının bakanlar düzeyinde “deşifre” edilmesi, egemen sınıflar arasındaki savaşında boyutunu gösteriyor. Oldukça yüksek perdeden seyrediyor. Kılıçlar çekilmiş ve yenilenin kellesi gidecek düzeyde sürdürülüyor. Egemen sınıf klikleri arasındaki bu çıkar ve iktidar dalaşı (bu ikisi birbirinin tamamlayıcısıdır) ya uzalaşamayla sonuçlanacaktır ya da birinden birinin yenilgisiyle. Her iki durumda da savaş bitmeyecektir. Burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki savaşın sürmesi gibi, egemen sınıf klikleri arasında da sömürüden daha fazla pay alma savaşımı; bu sömürü, soygun, yolsuzluk ve baskı sistemi var olduğu sürece her zaman var olacaktır. İşçi sınıfı bu her yönüyle kokuşmuş kapitalist sistemi ortadan kaldırmak isterken, burjuvazi bu sistemi sürekli ayakta tutmaya çalışacaktır. İki sınıf arasındaki temel karakteristik ayrım buradadır.

 

Yolsuzluk, kapitalist sistemlerin, doğal ve kaçınamayacakları bir koşuludur. Kapitalist sistem artı-değerleri gasp ederek sermaye birikimi üzerine kurulu olduğundan ve sistem, bütün gelişmleri (hukuk, siyaset, yasalar vb.) sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda hazırladığı için, yolsuzlukta onun bir parçası olarak gelişir. Borsanın varlığı dahi yolsuzluğun resmilerştirlmesidir. (Ki, burası sermaye birikimi için çok önemli bir alandır.)  Diğer, “yasa dışı” yolsuzluk olarak ortaya çıkarılanlar ya da deşifre edilenler ise, “yolsuzluğun” kendi aralarında “adaletli” bir şekilde paylaşılamamasından çıkan sorunlardır. Bir kesim daha az pay aldığı için, “yolsuzluk var” diye ortaya çıkabilir, bugün olduğu gibi.

 

Elbette AKP’ye yönelik operasyonun görünen yönü “yolsuzluk” olarak kamuoyuna sunulmasına karşın, sahne arkasında başka nedenler durmaktadır. Başka yan nedenlerin  de birikimi olmakla beraber, esas olarak iki neden öne çıkmaktadır:

 

Birinci neden; Emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişmeye bağlı olarak, ABD ve AB’li emperyalistlerin gelinen aşamada AKP’nin çıkarlarına ters düşmesidir. Son dış gelişmeler, Suriye olayı, İran ile ABD ve Batılı güçlerin anlaşması ve her şeyden önce, “Şangay Beşlisi”nin önde gelenleri ile ABD ve AB’li güçlerin Ortadoğu konusunda kısmen uzlaşmaya varmaları, AKP’nin dış siyaseti ile örtüşmüyor. AKP onlar için kirlenmiş bir mendildir ve atılması gerekiyor. Aynı Ecevit başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin düşürülmesi (2002) ve Ecevit’in başına gelenler (partisinin parçalanması) de olduğu gibi.

 

İkinci neden; Türk egemen sınıfları da, birinci nedene bağlı olarak,  artık AKP ve özellikle de T. Erdoğan ile büyük sermayenin çıkarlarının örtüşmediğidir. Çünkü, Erdoğan ve arkasındaki sermaye, diğer sermaye kesmine (örneğin Koç grubu ve diğerleri, yani TÜSİAD) zararlar vermeye başladı ve sömürüden daha fazla pay alma ve sermaye birikimi konusunda önlerine engel olundu ve bu alenen yapılmaya başlandı. 

 

Bu savaşımı salt, Gülen-AKP olarak göstermek ya da görmek, sorunun görünen yönünü görmek olur. İçinde, Emperyalist ve TÜSİAD bileşenlerini görmemek büyük bir yanılgı, siyasal saptırma olur. Gülen ABD emperyalizminden ayrı hareket etmez. Sermayenin genel karakterinde olduğu gibi, Gülen hareketi de pragmatisdir. Gülen sermaye grubu kimlerin elinde büyüdüyse, onların zararına hareket etmez. Gülen hareketinin tarihi gelişmi de böyledir.

 

Son onbir yıllık AKP iktidarına bakıldığında, AKP’nin kendi burjuvazisini büyük ölçüde büyüdüğünü ve bir çoğunun uluslararası tekeller durumuna getildiği, ülke içindeki kaynakların büyük bölümünün bunlara aktarıldığı ve özellikle inşaat dalında muazzam bir sömürü yaşandığı gözlemlenebilir. “Kentsel Dönüşüm” vb. adı altında rant vurgunları ayyuka çıkmış durumdadır. Ve bunların büyük bir çoğunluğu AKP’nin temsil ettiği sermaye kesiminin elindedir. TOKİ’nin yaptıkları ve burada dönen sermaye AKP’yi ayakta tutan önemli bir alandır. Burjuvazi, burada dönen sermaye için birbirinin kellesini rahatlıkla götürebilir.

 

Erdoğan’ın “kabadayılığı”,  herkese “meydan okuması” (yeri geldiğinde ağlayabilir de), arkasındaki sermayenin gücüyle direkt ilgilidir. Ancak, son bağırmaları türbünlere yöneliktir ve ipinin çekildiğini kendisi de bilmektedir. Sünğüsü Haziran Ayaklanması ile düştü, kendini iktidara bağlayan bağlar zayıflatıldı ve kopmaya hazır ipi ise temsil ettiği sınıf çekti. Çünkü bu tarihi işçi ve emekçi ayaklanması, sermayenin kendi arasında var olan çelişmeleri açığa çıkardı, çelişkilerin kızışmasını sağladı, egemenlik alanlarını daralttı ve bir arada sessizce durmalarının koşullarını da ayaklarının altından çekip aldı ve peşinden gerisi geldi. Ve bu duruma dış gelişmeler de eşlik etti. Ve sonuç, kendini “YOLSUZLUK” olarak dışa vurdu. 

 

Sermaye, kitlelerin çıkarına göre değil, kendi çıkarına göre hareket eder ve verili siyaseti kendi çıkarlarıyla örtüştürür ya da örtüştürmeye çalışır. Büyümesinin önündeki engelleri, ucunda ölümde olsa, ortadan kaldırmaya çalışır ve savaşır. Bir zamanlar kendilerine hizmet etmiş en iyi “adamını” da (örneğin Menderes’de olduğu gibi) asmasını bilir.  Ya da saf dışı eder. 

 

Soruna, sınıflar arası mücadele açısından bakmak gerekiyor. İşçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki savaşım, elbette uzlaşmaz olarak devam eder. Ancak burjuvazinin kendi arasındaki savaşım uzlaşır. Birbirlerini yeselerde, birbirlerini saf dışı etselerde (sermayenin karakteri gereği bundan kaçamazlar), burjuvazi her zaman işçi ve emekçiler karşısında birleşir. Bu nedenle, son gelişmelere, sermayenin kendi arasındaki savaşımı olarak görmek gerekir. İşçi sınıfı ve emekçiler bu klikler arasındaki savaşımda birinden birini desteklemek değil, yolsuzluğun üzerinin küllenmemesi için çaba harcarken, bütün kesimlerin yargılanmasını da istemelidir. Ve her yönüyle dökülen, çürümüş bu kapitalist sistemin yıkılmasını kendine hedef edinmelidir. Sadece AKP iktidarı süresince, Türk devletinin sıradan bir muz cumhuriyeti hukukuna sahip olduğu, siyasal gelişmelerden uzak insanlar tarafından bile çok net görülmüştür. Kitleler bunu, her gün yaşayarak görüyor. 

 

Türk devleti, “adalet”sizliğiyle, hukuksuzluğuyla, yolsuzluk ve sömürüsüyle, baskı ve vahşetiyle, kendi yasalarını dahi hiçe saymasıyla, kısacası her yönüyle çürümüş bir sistemdir. Kürtlere, alevilere ve diğer azınlık ulus mensuplarına yapılan katliamlar, baskılar ise günlük yaşanan olağan gelişmeler haline gelmiştir. Burjuvazi, “yolsuzlukların üzerine gidiyor” görüntüsü vererek çürümüş ve kokuşmuş kapitalist sistemi, kitleler nezdinde olumlamaya çalışıyor. Bu sistemden kurtulmanın tek çaresi var; yıkılması ve sosyalizmin kurulmasıdır. Adaletsizliklerin, yolsuzlukların, ulusal, cinsel, dinsel vb. eşitsizliklerin, sömürü ve baskıların kalkacağı; ezenin ve ezilenin, sömüren ve sömürülenin olmayacağı sistem o zaman gerçekleşebilecektir. ***18.12.2013

 

[1][1] AKP-Gülen kirli ittifakı üzerine çok yazılar yazıldı ve tarihsel gelişmeleri en küçük ayrıntısına kadar basında yer aldı. Ben burayı tekrarlamayacağım.  


 

 

 

94608

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Şengal'de Hamo Şerro'nun direniş ruhu yaşıyor, bir de Kürt sorunu hala Kaypakkaya geleneğinin kırmızı çizgisidir!

3 Ağustos 2014, Ezidi halkının tarihinde kara bir gün olarak anılıyor. Bugüne kadar 73 kez zalimlerin fermanı ile karşı karşıya kalan halk en son Şengal'de IŞİD çeteleri tarafından katliamlara maruz kaldı. Üstelik ''uygar'' dünyanın gözleri önünde, haberleşmenin, teknolojinin en yüksek aşamasında, engellenemeyen soykırım insanlığın yeni utanç sayfalarından biri olarak tarihe geçti.

Ayrılık Teorik Değil

Acemiler Abisi Acemiler.

Sendikalarda ....

Örgütleyenin proletarya köylü, örgütleneninde halk olmasını beklerken ...

Neye niyet neye kısmet.

Ayrılın şöyle bir bakalım, ayrılın.

Ayıp değil mi ? Neden bu şekilde davranıyorsunuz ? Yakıştıramadım sizlere.. Şöyle bir ayrılın bakayım. Sen şu taşı eline al bakayım. Sende şu değneği.  Ha ... şöyle. Şimdi başlayın.

Acemiler abisi acemiler.

Göreceksiniz abileri ayrılıkları konusunda ileride öyle teorik açıklamalarda bulunacaklarki hepimizin dudağı uçuklayacak.

TKP/ML TİKKO Rojava Komutanlığı

TKP/ML TİKKO Rojava Komutanlığı Ortadoğu halklarının Newroz’unu selamladı. Rojava Komutanlığı “İçinde bulunduğumuz tarihsel süreç bizden büyük sorumluluklar beklemektedir. Bu anlamda Kawa’nın Ortadoğu’ya yaydığı özgürlük ateşini harlandırmak en temel görevimiz olmalıdır” dedi.

“Kawa’nın tutuşturduğu özgürlük ateşini direnişle harlayalım!”

Hizip safsatası ile üzeri örtülen gerçekler

Kolektifimizin uzun bir süredir gündeminde olan bir dizi tartışma kamuoyuna yansımıştır. Bu tartışmaların taraftar ve kamuoyuna sızdırılmasına başından beri karşı çıktık. Tartışmaların zamanında ve yerinde yürütülmesini esas aldık. Elbette burada temel kaygımız kolektifimiz içinde ortaya çıkan ideolojik-politik-örgütsel tartışmaların bizi güçlendirecek bir içerik ve misyonla ele alınmasıdır. Kolektifimiz içinde ideolojik mücadelenin sağlıklı bir biçimde yürütülmesinin koşullarını yaratmaya çalıştık.

Hollanda ve Türkiye arasında yaşanan “krizi” nasıl okumalıyız?! H.Gürer

AKP’nin siyaset yapma Algoritması!

TKP/ML-GYDK;NEWROZ ATEŞİNİ SANDIKLARA TAŞIYARAK AKP'Yİ HAYIR OYLARIMIZLA YAKALIM!

NEWROZ PİROZ BE

Newroz başkaldırı ve özgürlük bayramıdır. Demirci Kawa'nın Asur Hükümdarı zalim Dehag'a karşı başlattığı isyan 2600 yıldır ezilen mazlum halklara yol göstermeye devam ediyor. Bir Kürt olan Demirci Kawa'nın 21 Mart günü tüm insanlığa armağan ettiği bu direniş geleneği, tarihin serüveni içinde sadece Kürtlerin sahiplendiği bir direniş olmaktan çıkarak, tüm Ortadoğu halklarının sahiplendiği bir güne dönüşmüştür.

“Kaypakkaya’yı pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz”

Katledilişinin 44. yıldönümünde, önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya’yı onun teorisinin bakış açısında durarak ve pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz!

18 Mayıs 1973!

BOYKOT tavrı üzerine: Taktik hata, stratejik körlük!

15 yıllık iktidarı ile ülkemizdeki faşizmin özgün bir vearsiyonunun temsiliyetine erişen AKP tarihinin en kaotik seçimlerinden birisine hazırlanıyor. Yaklaşan referandum, AKP’nin son yıllarda aldığı darbeler ile açığa çıkan krizinin giderilmesi ya da kalıcılaşması açısından ciddi bir dönemeç anlamına gelmektedir.

Demirdağ’dan öğrenelim: Savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir!

Hem ülkemiz devrimci hareketinin tarihi hem de uluslararası deneyimler halk gençliğinin devrimin motor gücü olduğu gerçeğini birçok kez göstermiştir. Ülkemizde de sınıf mücadelesinin tarihi dönemeçlerine kısa bir bakış, gençliğin üstlendiği rolün tayin edici olduğunun görülmesine yetecektir. Öyle sanıyoruz ki, 68 gençlik hareketinin çıkışına kadar gitmeye gerek yok bu gerçeği görmek için. Kobanê’yi zafere taşıyan direnişin öncülerine bakmak yeterli olacaktır. Coğrafyamızda halk gençliği, Kobanê’den yükselen isyan çığlığına akın akın sınırları aşarak yanıt olmuştur.

Ötekileştirilenlerin Rojavaya Gidenlerle Dedikodusu

"Bu demektir ki, köylünün ...... yok olmadığı ...... yerini tarım gündelikçilerine bırakmadığı yerlerde, şunlar olabilir: ...... Fransa'da olduğu gibi her işçi  /köylü/  devrimini engeller ve yıkar  ......  /proletarya/ onun  /köylünün/ durumunu doğrudan iyileştirecek ve bunun sonucunda, onu devrim saflarına kazanacak önlemler almalıdır."  Marks

De ... babo ... türkiye devrimci hareketi hiç bu kadar birbirine benzeşmemişti.

TKP/ML Kadın Komitesi

 

Kadın Komitesi: “Kadınların öfkesi, isyanı ve örgütlü iradesi karşısında hiçbir diktatör duramayacak!”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne dair bir açıklama yayınlayan TKP/ML Kadın Komitesi “Özgürlüğümüzü, geleceğimizi emekçi kadın ellerimizle yaratalım! Buna gücümüz, buna bilincimiz, buna inancımız var! Unutmayalım, öfkemizin, isyanımızın ve örgütlü irademizin karşısında hiçbir diktatör, hiçbir iktidar sahibi duramaz!” dedi.

Sayfalar