Cuma Mart 29, 2024

Soslandırılmış başkanlığa da geleceksizleştirme saldırılarına da H-A-Y-I-R

“Referandum sürecinde en çok durmam gereken şey 18 yaş meselesidir. Seçme hakkı olan yaş grubuna seçilme hakkını da vermek en büyük reformdur. Bu bizim gençlerimize ufuk getirecek!”

Bu sözler Pakistan dönüşünde uçakta gazetecilere açıklamada bulunan R. T. Erdoğan’a ait. 16 Nisan referandumunda oylanacak olan ve var olan faşist sistemi daha da boyutlandıracak anayasa değişikliğinin gençlere getireceği “en büyük reform” buymuş. Artık 18 yaşında meclise seçilebilecekmişiz!

15 yıllık hükümeti boyunca gençliğin esas sorunlarının hiçbirini çözmeyen (zaten çözemez!) Erdoğan–AKP’nin, gençliği referandumda arkasında yedekleyebilmek için “büyük umut” diye sunduğu düzenleme; seçilme yaşını 26’dan 18’e indirmek! Erdoğan’ın ve şefi olduğu AKP’nin referandum çalışmalarında anayasa değişikliğine ekledikleri bu maddeyi ballandıra ballandıra anlattıklarına sıkça şahit oluyoruz. “İstikrar”, “milli güvenlik”, “koalisyonlar dönemi kapanacak” vb. şeklindeki klasik söylemlerine ek olarak anayasa değişikliğine kitleleri ikna edebilmek için kullanabildikleri nadir söylemden biri de bu. Erdoğan ve Binali Yıldırım neredeyse günde 2-3 kereyi bulan konuşmalarının önemli bir bölümünü düzenlenmenin bu maddesine ayırıyorlar.

Erdoğan ve AKP’nin referandumda sonucu lehlerine çevirebilmek için    gençliğe ayrı bir önem verdikleri aşikar. Nitekim yaptıkları çalışmalarda kullandıkları söylemler de bunu gösteriyor. Zira gençliğin gerek oy potansiyeli gerekse de enerjisi ile sahadaki çalışmaları ivmelendirme potansiyeli herkesin malumu. Bu anayasa düzenlemesine “seçilme yaşının 18’e düşürülmesi”nin eklenmesinin nedeni de bu potansiyelden faydalanmaktır. Bu maddenin değişikliğe eklenmesinin diğer bir nedeni de “Evet”çi cephenin elinde neredeyse başka hiçbir argüman bulunmamasıdır. Faşist sistemi daha da tahakküm edecek bu değişikliğin nedenlerini kitlelere anlatamıyorlar. Sözkonusu madde ile de değişikliği soslayıp, hem ellerinde kullanabilecekleri bir argüman yaratmak hem de tartışmalarda, meselenin özünü kitlelerden saklamayı, dikkatleri özden kaçırmayı amaçlıyorlar.

Bu değişiklik maddesine çeşitli çevrelerden tepkiler yükseldiğine şahit olduk/oluyoruz. Daha çok sistemin kurucu partisi CHP ve diğer bazı sistem içi “hayır”cılardan yükseliyor bu itirazlar. Bu itirazların minvali daha çok “bu yaşta daha işi–gücü yokken gelip nasıl vekillik yapacak?” ya da “askerlik işi ne olacak?” vb. şeklinde. Ancak işin özünün bu olmadığı açık. Zaten sistem partilerinin itirazı da ancak bu kadar olur!

TC tarihi boyunca göstermelik bir kurumdan ibaret olan parlamentonun özellikle OHAL sürecinden sonra iyice etkisiz kılınmış olduğu tartışma götürmez. Başkanlık sistemi ile bu etkisiz-silik hal yasallaştırılmak isteniyor. Yani bu silik halde 18 yaşında da olsa bir gencin, halk gençliğini temsil edemeyeceği zaten şimdi de faşist devletin parlamentosunun böyle bir işlevin bulunmadığı ayrı bir tartışma konusu. Şu an mecliste bulunan HDP dışındaki parlamento gruplarının (AKP, CHP, MHP)  herhangi bir vekilinin, herhangi bir halk katmanını temsil edemeyeceği, zaten böyle bir dertlerinin de, işlevlerinin bulunmadığı aşikardır. HDP dışındakilerin parlamentoda gerçek anlamda  (CHP’nin çıkışları sahtedir) gençliğin taleplerini dillendiremeyecekleri ortadadır. Ancak burada belli oranda yapmaya çalışan HDP’nin bugün uğradığı saldırılar, eş başkanlarının tutuklanması toplam 12 vekilinin hala zindanlarda olması, binlerce üyesinin gözaltına alınıp, birçoğunun tutuklanması vb. parlamentodan bir sonuç çıkmayacağını bize gösteriyor.

Zira TC’nin yapısı bunu gerektiriyor. Yani mesele 18 yaşında bir genç de olsa ya da meclisteki bütün milletvekilleri 18 yaşında da olsa parlamentodan gençliğin esas sorunlarına bir çözüm çıkmayacağı ve de şu anda mecliste bulunan partilerden HDP dışındakilerin bu esas sorunları, gençliğin taleplerini orada dillendiremeyecekleri gerçeğidir.

Bu “18 yaş” düzenlemesi ile gençliğin hangi sorununa çözüm gelecekmiş? Hiçbirine! Aksine bu anayasa değişikliğinin tümden geçmesi durumunda, zaten OHAL, KHK’lar ile iyice tırpanlanan,  gençliğin çok güdük olan kazanımları daha da tırpanlanacak ve de kalıcı hale getirilip yasallaştırılacaktır. Zaten sınırlı sayıda olan demokratik örgütlenmelerin önüne geçilecektir. Gençliğin sokaklarda kendi taleplerini dillendirmesinin, fiili-meşru mücadelesinin önündeki engeller daha da büyüyecektir. Bunun işaretlerini de bugün başkanlığın “OHAL”inde üniversitede akademisyenlerin açığa alınmasını, ihraç edilmesini protesto eden gençlere polis-ÖGB- sivil faşist çetelerin saldırılarından görüyoruz.

Ayrıca halk gençliğinin esas problemlerinden birinin işsizlik olduğu da bir gerçektir. Rakamlarla oynamada uzmanlaşmış TÜİK’in kasım döneminde açıkladığı rakamlara göre “Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2016 yılının kasım döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 590 bin kişi artarak 3 milyon 715 bin kişi oldu.15-24 yaş grubundakilerin işsizlik artışı % 3.5 artarak % 22.6’ya yükseldi.” (Birgün, 25.02.2017, Gençlik Geleceksizlik Çıkamazında, Burcu Cansu) Görüldüğü üzere, şu an TÜİK’in rakamlarına göre her 5 gençten 1’i işsiz. Bu tablo bile yeteri kadar açık.

Ya da bugün başkanlık sistemini getirmeye çalışanların düzenlemesi olan 4+4+4 sisteminin marifetlerine bakalım. 4+4+4 düzenlenmesine geçilmeden önce MEB verilerine göre açık öğretim lisesinde 940 bin öğrenci bulunuyorken 4+4+4 sonrasında hızlı bir artış yaşandı ve 2015-16 eğitim-öğretim yılında açık öğretim lisesinde öğrenci sayısı 1 milyon 536 bin 135’e çıktı… AKP hükümetinin TEOG sistemi ile istemediği halde meslek lisesi ya da imam hatip lisesine otomatik kaydı yapılan öğrencilerin, bu okullarda okumak yerine açık liseye kayıt yaptırmaları nedeni ile rakam kısa sürede yükseldi… Aynı şekilde 4+4+4 ile birlikte örgün eğitimdeki kız çocuklarının sayısında ciddi düşüş yaşandı. 2013-14 yılında %  96.61 olan kız çocuklarının okullaşma oranı, 2015’te % 96.57’ye, 2016’ da ise % 95.22’ye düştü…

2015’te Türkiye’de 18-24 yaş arası yaklaşık 3.2 milyon genç, ekonomik yetersizlikler yüzünden okulunu terk etmek zorunda kaldı. Türkiye’de 18-24 yaş arası 9 milyonluk genç nüfusun % 36.42’si liseye ulaşmadan eğitimini bırakmak zorunda kalıyor. Kız öğrencilerde % 37.6, erkek öğrencilerde % 35 olan eğitimi bırakma oranı ile Türkiye açık ara Avrupa birincisi oldu. (agy). Sırf bu rakamlara bakarak bile 4+4+4’ün eğitimdeki yıkımı nasıl büyüttüğünü görürüz.

Diğer yandan erken yaşta evlilik konusunda da TÜİK’in verileri çarpıcı bir tabloyu ortaya koyuyor. 2015’te toplam 602 bin 982 resmi evlilikten 31 bin 337’sinde 16-17 yaşındaki kız çocukları evlendirildi. Resmi evliliklerin % 5.2 olan bu rakamın gerçekte çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. (agy)

Gençliğe dönük saldırılara son dönemde üniversitelerdeki saldırıları da ekleyebiliriz. Onlarca muhalif akademisyen üniversitelerden ihraç edildi. Birçok devrimci-demokrat öğrenci ya okuldan atıldı ya da uzaklaştırma dahil disiplin cezası verildi. Diğer yandan KHK’larla üniversitelerde göstermelik de olsa yapılan rektörlük seçimleri kaldırıldı. Üniversitelerde devrimci-demokrat-yurtsever öğrencilerin yapmak istediği hemen hemen her siyasi etkinlik gerek polis –ÖGB gerekse de faşist güruhların saldırıları ile karşılaştı. Öte yandan öz yönetim direnişlerinde kahramanca direnen Kürt gençleri, faşist ordu-polis güçlerinin top tank atışlarıyla toplu katliamlarıyla, sokak infazları ile katledildi.

Suruç’ta, 10 Ekim’de Ankara’da onlarca devrimci-demokrat–yurtsever genç katledildi. Devrimci, demokrat ve yurtsever binlerce genç gözaltına alındı, yüzlercesi tutuklandı. Sosyal medya paylaşımlarından dahi birçok gence soruşturma açıldı, birçoğu tutuklandı.

Gençliğe dönük daha birçok saldırıyı sayabiliriz. Ancak bu saydıklarımız bile gençliğin nasıl bir geleceksizleştirme-örgütsüzleştirme saldırısı altında olduğunu göstermeye yetiyor. Ne bu sistem ne de AKP–Erdoğan’ın Başkanlık Sistemi bu sorunları çözemez. Aksine başkanlık sistemi tüm bu saldırıların boyutunu büyütecektir. Yani her ne kadar bu değişikliği “18 yaş” düzenlemesi ile soslasalar da gençliğin yararına hiçbir şey getirmeyecektir. Tam tersi elinde az da olsa bulunan demokratik olanı, belli başlı bazı kazanımları tırpanlanacaktır.

Bizim Hayır’ımız OHAL’in kalıcılaştırılmasına, faşist terörün tırmandırılmasına Hayır’dır! Bizim Hayır’ımız gençliğin, faşizmin OHAL’ine de bu haline de karşı mücadeleyi güçlendirmek, halk gençliğinin tüm bu saldırı furyasına karşı, birleşik mücadelesini örmek içindir. Bugün referandum çalışması süreci bize tüm bu imkanları sağlıyor. Ancak bunun için Gezi gençliği gibi yaratıcı ve dinamik 6-8 Ekim Kobane Serhildanı gençliği gibi ortak, özyönetim direnişinde tüm imkansızlıklara rağmen kahramanca mücadele eden gençlik gibi cüretli, Aliboğazı şehitlerimiz gibi davaya bağlı ve fedakar olmamız gerekiyor. Tüm bunları yapabilirsek faşizme karşı mücadelemizi büyütürüz ve en sonunda da kazanan biz oluruz.

42678

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Sayfalar