Cuma Mart 29, 2024

Tanktan duvar(lar)ı yıkan 15-16 Haziran'ın hatırlattığı (1)

“Beklenmedik olanı beklemedikçe, onu bulamayacaksın.”[2]

Turgut Uyar’ın, “Bizim haziranımız bir yıl kadar yetecektir dünyaya/ /Ve kuytularda, dağlarda, alanlarda/ Akıtılan ve akıp gelen kanlarda/ Bir sabah büyük büyük ateşler yanınca/ Eller temizlenecektir/ Bir tören olacaktır/ Ölülerimiz toplanacaktır,” dizelerinde betimlenen 15-16 Haziran başkaldırısı, tarihimizin büyük işçi isyanı olarak anılmaya değer devrimci praksisidir...

Bu nedenle de İbni Haldun’un, “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer,” uyarısını unutmadan; 15-16 Haziran başkaldırısını hatırlayıp/ hatırlatarak, ondan daima öğrenmek “olmazsa olmaz”dır…

Hayır, 15-16 Haziran başkaldırısı geride kalan “mişli geçmiş”in tarihi değil; aksine yolumuzu açan geleceğimizdir…

Tıpkı, “Tarih nedir?” sorusunu, “Biz geçmişi ancak günümüz açısından inceleyebilir, geçmişi anlayışımızı bugünün gözleriyle oluşturabiliriz. (...) Tarihçi geçmişin değil, bugünün insanıdır,” ve “Tarihçi ile olguları arasında kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog,” diye yanıtlayan İngiliz tarihçi E. H. Carr’ın dediği üzere…

O hâlde, bugünün 15-16 Haziran başkaldırısı, bugün nezlinde geçmiş ile gelecek arasında bitmez bir diyalogdur.

Tam da bunun için 15-16 Haziran başkaldırısına ilişkin “Eğitimin yüce amacı bilgi değil eylemdir,” diyebiliriz Herbert Spencer’in ile birlikte…

* * * * *

Bunların altını çizdikten sonra başlayalım o hâlde!

Tam da o günlerde… Laboratuvar işçisi kızlar beyaz önlükleri, iş başörtüleriyle bir geziye çıkmış gibi neşeliydiler. Penceredekilere keyifle sesleniyorlardı: “Hadi siz de gelin! Gelsenize!”… 

Türkiye tarihindeki en büyük işçi eylemlerinden biri başlamıştı.

15 Haziran 1970 günüydü. Hükümet sendika ve grevleri düzenleyen ve 1963’te yürürlüğe giren 274 ve 275 sayılı yasaların değiştirilme kararını almıştı. Türk-İş bu konuda hükümeti destekliyordu. Bu durum kararın DİSK’in etkisiz bırakmak amacıyla alındığını gösteriyordu. DİSK de Anayasadaki “direnme hakkı”nı kullanacağını açıkladı…

O dönem olup bitenleri Fakir Baykurt, ‘Karaahmet Destanı’ başlıklı romanında olayları özetler. Kanun değişikliğiyle, bir işyerindeki işçilerin üçte birinden azını temsil eden sendikalar kapatılacaktır: 

“Çalışma Bakanı Türk-İş’in Erzurum kongresinde DİSK’i kapatacaklarını söyledi. (...) Üniversite öğretim üyeleri, tasarının karşısında! Ankara’dan dört anayasa profesörü Cumhurbaşkanına mektup yazmış. İstanbul’dan otuz öğretim üyesi bildiri yayımlamış. (...) İşyeri temsilcileri karar almış 17 Haziranda miting var Taksim Alanı’nda. Fakat direniş 15’inde başladı.”

* * * * *

Evet, ‘Sendikalar Kanunu’nda önemli değişiklikler yapan bir kanun tasarısı 11 Haziran 1970’te Millet Meclisi’nde Adalet Partili ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin oylarıyla kabul edilerek Cumhuriyet Senatosu’na gönderildi. Tasarı işçilerin istedikleri sendikalara serbestçe üye olma haklarıyla, memnun olmadıkları sendikalardan ayrılma haklarını zorlaştırıyor, ayrıca toplu sözleşme ve grev haklarına kısıtlamalar getiriyordu. Buna göre, bir sendikanın ülke çapında faaliyet gösterebilmesi için o işkolundaki işçilerin en az üçte birini üye yapmış olması gerekiyordu. Konfederasyonların kurulabilmesi için de ülke çapındaki sendikalı işçilerin en az üçte birini üye kaydetmiş olmaları şartı getirilmişti. Bu değişiklikler Türk-İş’in önünü açmış ve açıktan açığa DİSK’i hedef almıştı.

İşçiler, 15-16 Haziranda üretimi durdurarak alanlara çıktılar. Köprülerin açılması, deniz taşıtlarının ulaşımdan alıkonulması işçilerin karşı yakaya geçişini engelleyemedi. Kadıköy meydanında sayısı on binleri geçen işçilerin üstüne polisin açtığı ateş sonucunda üç işçi (Mustafa Baylan, Mehmet Gıdak ve Yaşar Yıldırım) bir esnaf ve bir polis öldü. 

Eylemlerden sonra direniş başlatan Gıslaved işçilerinden Hüseyin Çapkan ile Aliağa rafinerisi inşaatında greve giden Yapı-İş Sendikası Genel Başkanı Necmettin Giritlioğlu da, eylemle bağlantılı direnişlerde ölenlerdendir. 

* * * * *

15 Haziran günü protestolar başladı, önce işyerlerinde toplanan işçiler, sokaklara çıkarak yürüyüşe geçtiler. Eylemler bir anda sanayinin kalbi olan İstanbul ve Kocaeli’ne yayıldı. İstanbul’da dört ayrı yürüyüş kolu oluştu. Birincisi Anadolu yakasında Ankara Asfaltı üzerinde, ikincisi Eyüp- Alibeyköy- Silahtar- Cendere üzerinde, üçüncüsü Topkapı- Çekmece- Zeytinburnu üzerinde, dördüncüsü Levent- Boğaz üzerinde... Yollar tutulmuş, trafik tamamen durmuştu. 

İstanbul- Ankara yolu kesilmiş, Bakırköy taraflarında da Londra Asfaltı trafiğe kapatılmıştı. Gebze’den başlayan yürüyüş kolu Kartal bölgesinin işçileriyle birleşerek dev bir kortej oluşturmuştu. İzmit bölgesinde de başta Yarımca- İzmit yürüyüşü olmak üzere çok sayıda protesto gösterisi yapıldı. 

İlk günkü gösterilere 100’ün üzerinde işyerinden 70 bin civarında işçi katıldı. Gösteriler 16 Haziran’da aynı güzergâhlar üzerinde sürdü. Göstericilerin sayısı ikinci gün 150 bini buldu. Emniyet güçleri bütün yürüyüş kollarının şehrin merkezî yerlerinde toplanmasını engellemek için barikatlar kurdu, köprüler açıldı, vapur seferleri iptal edildi. Bazı barikatlar aşılırken bazı yerlerde polisle göstericiler arasında arbede çıktı. En sert çatışma Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı’nda oldu.[3]

Sıkıyönetim ilanına karşın İstanbul ve büyük şehirlerdeki işçi direnişleri sürdü. Bu olay hem öykülere hem de şiirlere konu oldu.

Kemal Özer’in şiiri ‘16 Haziran Akşamının Şiiri’ başlığını taşıyordu: 

“Birlikte baktılar her şeye,/ tek tek bakınca göremedikleri,/ içine giremedikleri evlere baktılar, bir yabancı gibi sığındıkları parklara,/ bir ucundan geçip de yalnızlık çektikleri/ koca koca alanlara,/ tutamadıkları inceliklere baktılar/ ellerinin nasırıyla,/ kaçırılan değerlere baktılar, korunan bankalara./.../ Apaçık gördüler kim neyin hizmetinde,/ gördüler kendi eğittikleri demir düşman edilmiş ellerinin emeğine,/ suyuna ter kattıkları çeliğin/ gördüler çevrildiğini göğüslerine./ Ürettiği ne varsa, daha özgür,/ daha yoğun, daha anlamlı yaşamak için,/ esirgendiğini gördüler insandan/ ve kavgasız elde edilemeyeceğini hiçbir şeyin…”[4]

Nihayet olayları toplum polisiyle önleyemeyen hükümet öğleden sonra toplandı ve çareyi sıkıyönetim ilan etmekte buldu. Sıkıyönetim komutanlığı her türlü işçi eylemini yasakladı ve DİSK yöneticileri gözaltına alındı. Beş bin kadar işçi işten çıkartıldı. Ağustos başında Cumhuriyet Senatosu tasarıyı bazı küçük değişikliklerle kabul etti. Bununla birlikte önce TİP’in ardından CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurular sonuç verdi ve mahkeme protestolara neden olan kanun değişikliklerinin önemlilerini anayasaya aykırı bularak iptal etti.[5]

* * * * *

İyi de, tarihimizin büyük işçi isyanı olarak anılmaya değer devrimci praksisi 15-16 Haziran başkaldırısının özü ya da Yıldırım Koç’un deyişiyle, “15-16 Haziran’dan geriye kalanlar”[6] neydi?

Ya da bugüne mündemiç geçmiş ile gelecek konusunda Walter Benjamin’in, “Geçmişi tarihsel olarak kurmak ‘onu gerçekten olmuş olduğu gibi’ tanımak değil, tehlike ânında birden parlayıveren anıyı ele geçirmektir,”[7] diye altını çizdiği hatırlanıp/ hatırlanılması gereken temel öğe neydi?

Bu, o günleri yaşayan Kemal Yalçın’ın satırlarında! 

“Şehzadebaşı’ndan Beyazıt’a doğru giden cadde ağzına kadar dolu. Günlerden 16 Haziran 1970.

Siyah önlüklü kadınlar, mavi tulumlu işçiler... Kiminin elinde daha yenile kırılmış, yeşil yapraklı kocaman dallar; kiminin elinde büyük anahtarlar, demir çubuklar, levyeler... Bazıları ayakkabılarını bağcıklarından boyunlarına asmış, yalınayak yürüyor cayır cayır yanan asfaltın üstünde... ‘Hükümet istifa, gençler buraya!’

Daha 16 Haziran 1970 gününde bile okula gidecek kadar derslerine sadık, okulcu bir gencim. Ama o an düşünmeye vakit yok. Sel beni, ben seli kucaklıyorum. Yürüyen, haykıran insanlar olduklarından daha büyük geliyor gözüme. Yanı başımda pankart taşıyan mavi tulumlu işçinin eli yüzü ter içinde. Edebiyat fakültesinin mermer merdivenleri üstünde bekleşen gençlere doğru haykırıyor: ‘Gençler buraya, hükümet istifa!’

İnsan seli önüne çıkanı, kıyılarda duranları da içine alarak akıyor. Arkalardan insan seslerini de bastıran acayip iniltiler, motor gürültüleri geliyor. Yanı başımda yürüyen, sağ elinde kocaman yıldız anahtar bulunan işçiye soruyorum: ‘Ne sesi bunlar?’

Yüzünde büyük bir ciddiyet var. Korkusuz bir ses tonuyla yanıtlıyor: ‘Tankların sesi! Topkapı’dan bu yana iki sefer aştık asker barikatını!’ (…)

Tankla burun burunayız! Yüzlerce el çelik paleti tutuyor. Tankın üstünde askerler! Ellerinde silah! Parmakları tetikte!. Palet kayıyor elimizin, tırnaklarımızın altından... Yol kapanmak üzere... Kara önlüklü bir işçi kadın attı kendini tankın önüne!

Bir an duraksıyor tank. Saliselik bir süre. İşçiler uçtu mu, sıçradı mı, şahlandı mı? Elleri tetikteki askerlere sarılıveriyorlar. Kara önlüklü genç kadın paletin önünde. Şimşek gibi bir kadın sesi: ‘ÇİĞNE BENİ, ÇİĞNEEEEE!..’ (…)

Tankı aştı işçiler! Tank, selin ortasında kalan karataş gibi zavallı!

Geri geri gitmeye başlıyor. Önümüzdeki tanktan duvar yıkılıyor.”[8]

* * * * *

Özetle, kendini tankın önüne “ÇİĞNE BENİ, ÇİĞNEEEEE!” haykırışıyla atan kara önlüklü kadın işçinin karşısındaki tanktan -burjuva- duvarı yıktığı 15-16 Haziran başkaldırısı işçi sınıfının özgür siyasal irade beyanıdır.

15-16 Haziran başkaldırısı bize, “Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan/ ekmek gül ve hürriyet günleri”ne nasıl ulaşılacağını hatırlatır…

15-16 Haziran başkaldırısı bize, Walter Benjamin’in, “Ezilenlerin geleneği gösteriyor ki, içinde yaşadığımız ‘olağanüstü hâl’ istisna değil kuraldır. Buna denk düşen bir tarih anlayışına ulaşmak zorundayız. O zaman açıkça göreceğiz ki, gerçek olağanüstü hâli yaratmak bize düşen bir görevdir,”[9] uyarısına mündemiç görevlerimizi hatırlatır…

Ve nihayet “15-16 Haziran Direniş Ruhu”:[10] Friedrich Engels’in, “Köle ancak bir kez satılır, proleter ise kendisini günbegün, saat be saat satmak zorundadır”; Karl Marx’ın, “Ölü emek (sermaye), canlı emeğin (üretici güç, işçi sınıfı) kanıyla beslenir,” tümceleriyle betimlenen işçi sınıfının tarihsel gerçeğini hatırlatır hepimize!

“Nasıl” mı?

İçinde bulunduğumuz XXI. yüzyılda bir an anımsayın: Geride 500 yıllık kapitalist bir tarihsel gelişme süreci yatıyorken ne kapitalizm “kapitalizm” ne de emperyalizm “emperyalizm” yani ücretli kölelik talanı olmaktan çıkmıştır. 

Merkezinde hâlâ uluslararası tekellerin durduğu (ve damgasını vurduğu), proleter devrimin nesnel koşullarının çok daha fazla olgunlaştığı bir emperyalist dünyanın devrimler çağında yaşıyoruz. 

Kapitalist talan kendi teknolojik temelini dünyaya dayatmış ve egemen kılmıştır. Bu yıkım süreci “gelişme”ye, daha da fazla “büyüme”ye devam etmektedir. 

Bu tabloda kapitalizmin ve proletaryanın sonundan değil; aksine, dünyanın çok daha kapitalist, çok daha proleter hâline geldiğinden; yerkürenin “küçülmüş” kapitalist bir kente dönüştüğünden; üretimin toplumsal niteliği ile mülkiyetin özel kapitalist biçimi arasındaki uzlaşmaz karşıtlığın tarihte görülmemiş ölçekte keskinleştiğinden; proleter devrim yoluyla bu çelişkinin çözümünün çok daha şiddetli bir tarihsel görev hâline geldiğinden söz edilmelidir. 

Ki, söz konusu tarihsel sorunu çözecek ne “halk”tır, ne “yoksullar”dır, ne “çokluk”tur, ne “ezilenler”dir ne de aydınlardır. Çelişkinin çözümü işçi sınıfına aittir.[11] 

Bu durumda “Elveda proletarya!” değil; “Yeniden merhaba proletarya” demek “olmazsa olmaz”dır…

Geçerken anımsatalım: Soramayan, sorgulamayan şizofren yurttaşlar fabrikasına dönüşen sürdürülemez tekelci kapitalizm, kendini de tüketen yıkımdır. Söz konusu yıkımın manivelası olan demokrasi “oyunu”, devletin diktatörlük hâlidir.

Unutulmamalıdır ki, proletaryanın ve onun tarihsel devrimci rolünün açık ya da gizli ret ve inkârı, öteden beri Marksizm-Leninizm’le her türden anti-proleter, anti-Marksist-Leninist akım arasındaki ilkesel ayrılığın göstergesi olagelmiştir. Devrimci proletaryanın yerine “yoksulların”, aydınların, “halkın”, “ezilenlerin”, “çalışanların”, “üreticilerin” vb. geçirilmesi; duruma göre birinin ya da ötekinin geçirilmesi, geçmişten beri süregelen bir söylemdir. Proletaryanın “burjuvalaştığı”, “orta sınıfa dönüştüğü”, “yeni teknolojilerle gereksizleştiği”, söz gelimi yerini “çokluk”a bıraktığı ya da “dönüştüğü” vb. teorilerin, ideolojik saldırıların, burjuvazinin ve küçük burjuvazinin işçi sınıfına ve Marksizm-Leninizm’e karşı ideolojik ve siyasi saldırılarından başka bir anlamı bulunmamaktadır.[12]

* * * * *

Walter Benjamin’in, “Sınıf savaşı kavramı yanıltıcı olabilir. ‘Kim kazanacak, kim kaybedecek?’ sorusunun yanıtlanacağı bir karşılıklı güç sınamasına ya da galip için iyi, mağlup için kötü sonuçlar getirecek bir mücadeleye işaret etmez. Sınıf savaşını böyle düşünmek, olguları romantikleştirmek ve bulandırmak olur. Çünkü burjuvazi savaşı kazansa da kaybetse de, gelişim sürecinde onun sonunu hazırlayacak iç çelişkileri

nedeniyle yıkılmaya mahkûmdur. Buradaki soru, çöküşün kendiliğinden mi yoksa proletaryanın aracılığıyla mı gerçekleşeceği,” uyarısının altını çizip, 1970’den 2013’e uzanan tarihi anımsatmak gerekirse: 

14 Haziran 2013’de gelen “24 saat içinde bu iş bitsin” demecinin ardından Gezi Parkı’na biber gazlı müdahale 15 Haziran akşamı saat 20:55’te geldi. Olaylar ertesi güne de sarkmıştı… 

Oysa o güne kadar 15-16 Haziran denince, Türkiye’de 1970’de olup bitenler akla gelirdi. Yani devletin 1970’teki 15-16 Haziran’ı…

Her iki Haziran da, bir bütünün tamamlayıcı parçaları olmaları yanında şunları öğretiyorlardı hepimize:

i) Kurtuluş hep umulmadık, beklenmedik zamanda çalar kapımızı ve güven de irade de, pratikten ve dıştan gelir. Devrim mücadelesinde gerçeklerin (ve geleneklerin) gücünü bilmek bir başlangıçtır. Ve aynaya baktığınızda suçluluk duyuyorsanız gerçekleri öğrenmişsinizdir.

ii) Bunun için de devrimci tarihimizin zenginliğinden öğrenip, geleceğimizi yaratırken; doğrudan yana olmak, bir savaşa razı olmaktır. Çünkü tarihini değiştiremeyenler, talihini değiştiremezler. Çünkü irade, aklın özgürlüğüdür. Her eylem bir bilgidir ve mutlaka yanıtı vardır.

iii) Devrim, çocuk gibi yaratıcı, çiçek kadar kırılgan bir patlayıcıyken; devrimci gelenek de, “yeniden” diye haykıran ölümsüzlüklerin yürüyüş güzergâhıdır. 

Devrim, kopuş demekken; devrimcilik de kuşku ve ret ile başlar. Devrim, daima kendini arayan serüvenken; hesapsızdır devrimcilik de. 

Bu çerçevede yaşamak ise, yaratıcı yıkıcılığın devrimci serüveni olduğu kadar yaşamaya değerdir.

iv) Ve nihayet hepimize, “Ne zaman imkânsızı seversen,/ işte o zaman gerçek seversin,” diyen Özdemir Asaf’ın betimlemesini anımsatan işçi sınıfı hakkında söyleneceklerin özeti Kemal Özer’in şu dizeleridir:

“yerin derinliklerinden geldiler 

ellerinde susmak bilmeyen bir yeraltı güneşiyle 

ne kadar diplere bastırılsa 

o kadar boğulmak bilmez yankısıyla yüreklerinin 

ağır ağır geldiler... 

sonra hergün geldiler artarak geldiler 

kadınları çocukları ve alkışlarıyla 

yoğurt mayalar gibi geldiler 

pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi 

su gibi ateş gibi 

her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına 

yeni yollarla tanıştı ayakları 

her gün yeni kabuklar çatladı 

yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini 

bir kent oldular sonunda 

ve adını değiştirdiler ülkenin.”

 

14 Haziran 2014 18:49:43, Ankara.

 

N O T L A R

[1] ‘Soma İçin Mücadele Forumları (3)’ kapsamında 16 Haziran 2014 tarihinde “15-16 Haziran ve Gezi Ruhuyla Geleceğimizi Kurmaya Direnen İşçiler Konuşuyor” başlığıyla Ankara Sanat Tiyatrosu’nda düzenlenen toplantıda yapılan konuşma… Kaldıraç, No:157, Temmuz 2014…

[2] Heracleitus.

[3] Kamil Ateşoğulları, 15-16 Haziran: İki Uzun Gün ve Bir Uzun Yürüyüş, DİSK, Birleşik Metal İşçileri Sendikası Yay., 2003.

[4] Sennur Sezer, “42 Yıl Önce Bir Haziran Günü”, Evrensel Hayat, 17 Haziran 2012, s.5.

[5] Ahmet Demirel, “Bir Uzun Yürüyüştür 15-16 Haziran”, Taraf, 23 Haziran 2013, s.12.

[6] Yıldırım Koç, “15-16 Haziran’da Olanlar ve Geriye Kalanlar”, Sol, 15 Haziran 2013, s.14.

[7] Walter Benjamin, “Tarih Kavramı Üzerine”, Son Bakışta Aşk, Metis Yay., Yayına Hazırlayan: Nurdan Gürbilek, 2. Basım, 1995, s.41.

[8] Kemal Yalçın, “15-16 Haziran 1970 İşçi Eylemini Gerçekleştirenlere”, Evrensel, 16 Haziran 2012, s.5.

[9] Walter Benjamin, yage, s.43.

[10] Şükran Soner, “15-16 Haziran; Direnişin Ruhu...”, Cumhuriyet, 19 Haziran 2012, s.11.

[11] Hasan Ozan, “Emeğin Sermayeye Biçimsel ve Gerçek Bağımlılığı ve ‘Küreselleşme’-IV”, 27 Mart 2014, http://hasanozan62.blogspot.com

[12] Hasan Ozan, “Postkapitalizm’le Proletarya Buharlaştı mı?-I”, 20 Mart 2014, http://hasanozan62.blogspot.com

92613

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Son Haberler

Temel Demirer

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar