Cuma Mart 29, 2024

Tasfiyeciliğin ABC’sinin Başladığı Yer

“Bir öğretinin en üst ve tek ölçütünün gerçek toplumsal ve ekonomik gelişme sürecine uygunluğu olduğu yerde, dogmatizm olmaz.” Lenin

Bir devrimci ya da komünist hareket içinde tasfiyeciliğin birçok çeşidi vardır. İlk başta, Marksist genel görüşler ve teorik doğrulamalar kabul edilse de, bir hareketin marksist olması için bu yeterli olmaz. O hareketin var olduğu ülkedeki strateji-taktik ve bunların teorik belirlemeleri de bir o kadar önemlidir.

Marksizm, teorinin sosyal pratikten çıkarılması gerektiğini ve toplumsal gelişmelerin doğru analiz edilerek, buna uygun mücadele tatiklerinin belirlenmesini özellikle vurgular. Toplumsal koşulları dikkate almadan yaşama geçirilmeye çalışılan siyasal taktikler, toplumsal pratik tarafından reddedilir. Çünkü marksist teori ve siyaset, koşulları işçi sınıfı lehine değiştirme mücadelesidir. Yani, kapitalist çelişmeleri doğru analiz etmenin zorunluluğu, proletaryanın sınıfın mücadelesini geliştirmeyi amaçlamasından ileri gelir.

Bu görüşlerden hareketle, teorik tasfiyeciliğin yanı sıra siyasal taktiklerin yanlış belirlenmesi de tasfiyeciliğin bir başka yanıdır.

Kitlelerin ilerisinde ya da gerisinde siyasal taktikler belirlemek, kitlelerden kopmayı beraberinde getirir. Subjektizvizmin ve dogmatizmin bir düşünüş halini aldığı ve bunun kronikleştiği bir siyasal yapıda, devrim tasfiyeciliği ve çürüme iç içedir. Özellikle “sol” dogmatik anlayışlar, “devrimcilik” adı altında tasfiyeciliği o kadar ileri götürüler ki, kendilerini ayakta tutan tüm yapı artık işlevsiz hale gelir. Savundukları teori sınıfın teorisi olmaktan çıktığı gibi, örgütsel yapıları da devrimci bir mücadele örgütü olamaktan çıkar ya da kuruluş amacından oldukça uzaklaşır.

Teorik ve siyasal tasfiyecilik, görüşlerin diyalektik materyalizm ışığında değiştirilmesi ve geliştirilmesi değil, diyalektik materyalizme denemekle olur. Teori, toplumdaki canlı sosyal ve siyasal yaşamı kavrıyamıyor ve kendini bu yaşamın içinden çıkarmıyorsa, ölü teoriler mezarlığının koruycusu olur, bunu savunan örgüt ya da partiler. Tasfiyecilik tamda burada başlar ve giderek örgütsel bünyeyi sarar. Teorik ve siyasal çürüme, (siz buna toplumsal gerçekliklerden uzaklaşma deyin) direkt ideolojik ve örgütsel çürümeyi de beraberinde getirir.

Özne, kendini hem nesne ve hemde özne yerine koyduğunda dogmatik ve subjektif değerlendirmeler de kaçınılmaz olur. Nesnellik, öznenin varoluş nedenidir, ama özne nesnelliğin varlık nedeni değildir. Bu bağlamda özne, değerlendirmelerini, analizlerini ve çözümlemelerini nesnenin hareketinden çıkarmalıdır.

Özne, toplumdaki gelişmeleri, madde-düşünce belirlenimi diyalektiği içinde ele almalıdır. Düşünce, kendisinin var eden maddenin hareketini içermiyorsa, onun maddeyi yansıttığı söylenemez. Burada, özne-nesne diyalektiği, parti-kitle diyalektiği de aynı içkinliğe sahiptir.

Soyutlamanın soyutlamasını yaparsak, komünist partisi (kp), hem bir nesne hem bir öznedir. Ancak o, kitlelerin karşısında ve daha özelde ise işçi sınıfı karşısında bir öznedir. Komünist Parti-kitle ilişkisinin diyalektiği, partinin kitleleri kucakladığı ölçüde gerçekliğini bulur. Parti, burada kendini var etmiş olur. Somutlaştırırsak, partinin görüşleri kitleler içinde ete kemiğe bürünür. Daha özelde ise, parti gerçek bir kitle partisi haline gelir. Ve yine teori-pratik birliği, pratiğin teoriyi, teorinin pratiği zenginleştirmesinin soyutlamasının somut halidir, partinin kitleselleşmesi. Ve bu aynı zamanda bir siyasal hareketin en yüksek oranda kendini somutlaştırmasıdır.

Özne olan komünist partisini, kitlelerin somut gerçekliğinden soyutlamak ya da onlardan farklı bir şekilde ele almak, teorik belirlemeleri kitlelerin içinde bulunduğu yakın ve uzak toplumsal somut gerçekliğinden koparmak, daha baştan kitlelerden kopmanın teorisi yapılmış olur. Çünkü, kp kitleler olmadan olamaz. KP, işçi sınıfı ve onların sınıfsal gerçeklikleri bağlamında eylemliklere girişmeden ve onların somut sınıfsal gerçekliklerini, gerilemelerini, ilerlemelerini ve mücadele durumlarını dikkate almadan teorik-siyasal belirlemelerde bulunması, parti-kitle birliği diyalektiğini koparır. Parti böylesi durumda yanlızlaşır ve siyasal varlık amacının dışına çıkar ya da buradan hızla uzaklaşır. Kitleler partiye, parti kitlelere yabancılaşır.

Teori ise pratiğin soyutlanmasıdır. Soyut, yüksek bir biçimde somutlaşırsa ve gelişmenin yönünü belirlerse, partikte kendini doğrulamış olur. Pratikte doğrulanmayan teorinin bilimsel bir iddiası olamaz. Onun bilimselliği, pratikte yaşam hakkı bulduğunda gerçekleşmiş olur.

Pratik, bir anlamda deneyim, kp için önemlidir. Kp, kendi teorilerinin doğruluğunu pratiğinden çıkarır. Bu bağlamda, pratik-teori özdeş denebillir. Teori ile pratiğin birleştiği ve kendilerini somutlaştırdıkları yer toplumsal partiğin kendisidir. Ya da teorinin kitleler tarafından benimsenmesi, pratiğe uygulanması ve tekrar teoriye dönmesidir. Bir başka söylemle, teorinin kitleler nezdinde ete kemiğe bürünmesidir. Teori pratik özdeşliği burada kendini gösterir. Teori pratik ile birlik sağlayamıyor ve ona yön veremiyorsa, burada sorgulanması gereken teori olmalıdır. Çünkü teori pratiğin ürünüdür. Pratiğin ürünü olmayan teori, pratiğin dışında kalmaya mahkumdur. Pratik teoriye, teori pratiğe dönüşmüyorsa, somut eylemlilikte gerçekleşemez. Bu kitlelerden uzaklaşmayı da beraberinde getirir.

Kp’nin bilgi ufku, toplumun toplumsal faaliyetlerinin toplamını aşacak düzeyde olamaz. Dar anlamda, hitap ettiği kitlelerin toplam faaliyetini içerirken, geniş anlamda evrenselliği de kapsar. O, mücadele deneyimleriyle toplumsal bilgisini de genişletir. KP, teorik çözümlemelerini ve pratiksel eylemliklerini bulunduğu ülkenin kitlesinin faaliyetinden çıkarırken, diğer ülkelerin kitle faaliyetlerinin pratiğini de kendi teroisine aktararak, yerelden evrensele, evrenselden yerele, ya da tekilden çoğula, çoğuldan tekile bir soyutlama içine de girer.

Mücadele biçimleri ve genel anlamda siyaset soyut değil, somuttur. Kitlelerin genel ve öznel durumuyla doğrudan bağlantılıdır. Burjuvaziden iktidarı almak için kitleleri sosyalizm için bilinçlendirme, örgütleme ve harekete geçirme gerçekleşmeleri, doğru siyasetler etrafında olasılık dahilindedir. Kitleler, önceden belirlenmiş ilkeler etrafında harekete geçirilemez, o ilkeler kitlelerin hareketinden çıkarılmak durumundadır. O zaman o ilke kitleler için bir anlam ifade eder ve kitleler onu sahiplenir. Kitlelerin sahiplenmediği mücadele biçimlerin de ya da siyasal taktiklerde diretmek, kitlelerden yalıtılmanın kaçınılmazılığı olur.

Kitle, kendilerini tanımayanlarla ilişkiye girmez, giremez. Ve kitleler, kendilerine ait olduğu teorinin pratiğini kendi deneyimleriyle sınayıp, bunun kendi istemleriyle birleştiğini gördüklerinde onu sahiplenirler.

Devrimci durumun olduğu dönemler ile devrimci durumun olmadığı dönemlerde uygulanan mücadele taktikleri arasında önemli ayrımlar vardır. Birinci durumda kitlelerin mücadele ruh hali yüksektir. Ama ikinci durumda ise oldukça geridir. Bu iki farklı durumu gözetmeden ve dikkate almadan belirlenecek taktik, ciddi yanlışlara ve kayıplara neden olur. Birinci durum, daha ileri mücadele biçimlerini öngörürken, ikinci durum daha geri mücadele biçimlerini zorunlu kılar.

Örneğin, parlamentoya katılma koşulları varken ona katılmamak ve ondan yararlanma yoluna gitmemek, kitlesel olarak daralmanın siyaseti olur. Genel grev koşulları yok iken genel grev önermek, işçilerden uzaklaşmak olur. Legal olanakları sonuna kadar kullanmamak, genişletmek için taktikler geliştirmemek yine kitlelerle olan bağların zayıflamasına neden olur. Ya da legal olanakların oldukça daraldığı süreçte, illegal örgütlenme ve mücadele biçimlerine önem vermemek ve hala eski siyasal taktiklerden hareket etmek, daha baştan ağır kayıp vermenin zeminin hazırlanmış olunur. Vb. vb.

Kitleler ile bağ kurmanın binbir yolu vardır. KP’i her fırsatı, her olanağı, burjuvazinin her açığını kullanarak kitlelere ulaşmanın ve kitleselleşmenin, kitlesel bir parti olmanın taktiklerini uygulamak zorundadır. Kitleler ile bağ kurmanın yolunu aramayan ve buna uygun taktikler geliştirmeyen bir parti marjinelleşmenin girdabını aşamaz. Kitleler ile bağ kuramayan ve kitleselleşemeyen bir parti de kendini geliştiremez, yenileyemez ve ilerleyemez. Özellikle “yaşını başını” almış denebilecek partilerin hala belli bir basit daire içinde dönüp dolaşmasını, teori-pratik ilişkisi içinde ele almak gerekir. Bunlar, genellikle de, kendi pratiklerinden öğrenmemeyi siyaset belliyenler sınıfına dahildir. Bu, aynı zamanda, kendi özne-nesne diyalektiğinin reddidir.

Toplumsal gerçekliklerden hareket etmeyen ve adeta cetvel ile çizilen düz siyaset, hayatın gerçeklerine çarpar. Bu tür mücadele taktikleri mücadele taktiği olmaktan çıkıp, bunu uygulayanların ayaklarına pranga olur.

Pratik en iyi öğretmendir. Bir komünist partinin, bir kitle örgütünün ya da bir insanın kendi pratiği kendisi için en iyi öğretmendir. Söz konusu bu pratik, salt özgüllüğün ortaya çıkardığı bir olgu olmayıp aynı zamanda zamanda evrenselliği de içinde barındırır.

Kitlelerin ve kitle faaliyetlerinin öğrencisi olmayanlar, kitlelerin öğretmenleri olamaz. Kitleleri kazanmak isteyen ve kitleselleşmek isteyen, marksizmin bu evrensel ilkesinden hareket etmek durumundadır.

40338

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi,  ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)

“de omnibus dubitandum est.”[2]

 

“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.

Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]

“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

 

Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.

 

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”

“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]

 

“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.

“5N 1K değil miydi?” denecek olursa…  Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…

Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Sayfalar