Cuma Mart 29, 2024

Tek Adam Diktatörlüğü Nereye Kadar?

16 Nisan “18 Maddelik Anayasa Değişikliği Referandumu”nun sonuçları üzerine detaylı bir analize gitmek biraz erken olmasına karşın, kısa bir analiz yapılabilir. 16 Nisan öncesi “HAYIR” yoktu, ama şimdi, AKP faşzminin karşısında büyük bir “HAYIR” var. Bu küçümsenmeyecek bir gelişmedir. Elbette, bu %50 HAYIR'ın bütünsel ve nitelikli bir anti-faşizm olmadığını da unutmadan... Buradan başlayabiliriz.

Türk sermaye devletinin tek adam diktatörlüğünü onaylatma”referandumu” sona erdi. “Evet” çıkacağı, daha baştan belliydi. Faşizme ve tek adam diktatörlüğüne karşı HAYIR oyları ne kadar çok olursa olsun, sonucun “Evet” şeklinde açıklanacağı tahmin ediliyordu.

AKP faşizmi ve arkasındaki sermaye güçleri, “Evet”i Hayır’a karşı açık ara oyla önde çıkaramadı. Bunun için sandık hilelerine çokca baş vurmalarına karşın, HAYIR oyları açık ara önde gidiyordu. Bunun önüne geçmek için YSK’nın yasalara aykırı “kararını” devreye soktular. Böylece, önceden hazırlanan “mühürsüz zarf”ların “geçerli” sayılarak “hezimeti” önlemek istediler.

Bütün baskılara, katliamlara, tutuklamalara, işten çıkarmalara, tehditlere ve devletin tüm olanaklarını “evet” için seferber etmelerine karşın, “Evet” onların beklediği gibi açık ara önde değil yaklaşık 1,2 puan önde çıkarmayı “başarabildiler.” Bu sonuç, Erdoğan’ın emir kulu YSK’nın açıklamasıydı. Gerçekte ise toplumun yarısından fazlasının “Hayır” dediği açığa çıktı.

İstanbul Türkiye’nin siyasal ve sosyal aynasıdır. Burada Hayır’ların önde çıkması, genelde de bu yönde çıktığının göstergesidir. Bunun dışında Ankara, İzmir, Diyarbakır, Adana, Denizli, Mersin, Antalya, Hatay, Zonguldak, Eskişehir, Bilecik gibi şehirlerde Hayır’ların önde olması, işçi sınıfı ve emekçilerin büyük bir çoğunluğunun Hayır oyu verdiğinin kanıtı sayılabilir. Bursa ve Kocaeli gibi yerlerde az farkla “evet”in önde çıkması, işveren-devlet-sendika işbirliğinin işçiler üzerindeki ağır baskılarının sonuç verdiğini gösteriyor.

Refarandum’un siyasal olarak kazananı ezilen kitleler olmuştur.

Birincisi Kürtler olmuştur. Katliamlara, siyasi soykırıma ve devletin her türlü şiddeti pervasızca uygulamasına karşın, Kürtler “HAYIR” demiştir. Kürtler’in “evet” demeleri için bir nedenleri de yoktu, ama HAYIR demeleri için çok nedenleri vardı. Herşeyden önce yaşam haklarına karşı bir saldırı vardı. Referandum gecesi, TV stüdyolarındaki “yorumcu” şarlatanların tüm inkarlarına karşın Kürtler AKP’ye kaymadı. Tersine, katliamlara ve boyun eğidirme politikalarına karşı Kürtler’in ezici çoğunluğu HAYIR dedi. Kürtler’in “Hayır” oyları ise bilnçli bir oydu. Faşizme karşı demokrasi istiyorlardı. Barış istiyorlardı.

İkincisi kazanan, işçi ve emekçiler oldu. Faşist devletin tüm baskı ve hilelerine karşın, en azından, toplumun yarısının Hayır demesi, büyük bir moral kaynağı oldu. AKP faşizminin sanıldığı gibi güçlü olmadığı ve arkasında güçlü bir kitlenin de olmadığı, mücadelenin yükseldiği anda bir çoğunun AKP faşizmin karşısında yer alabileceği görüldü. Bu güç, aynı zamanda, toplumu islamlaştırmanın önünde de engel olarak duracaktır.

Üçüncüsü, komünist ve devrimci kesimlerin, doğru bir taktik mücadele ile tüm zorluklara ve devletin faşist baskı ve uygulamalarına karşı Hayır kampanyaları yürütmeleri, yeni bir toparlanmanın yanında ortak hareket edebilmenin bilincini ve pratiğini yaratmıştır. Çünkü söz konusu bu referandum, egemen sınıflar arası (bir yanı böyle olmasına karşın) çatışmadan çok, işçi sınıfı ve burjuvazi arasında geçmekteydi. Genel olarak da Kürtler başta olmak üzere aleviler ve diğer azınlık uluslara mensup kitleler arasındaydı. Kısacası tüm ezilenleri doğrudan ilgilendiren bir olguydu. Bu referandumu “egemen sınıflar arası çatışma” görüp uzaktan seyreden kimi küçük burjuva “sol”cuları ise, keskin sloganların arkasına gizlenerek kitlelerin sorunlarından uzak kalmayı “sınıf mücadelesi” bellemeye devam ettiler.

Dördüncüsü, cepeheleşme ve kutuplaşmanın arttığı ve iktidar kanadının paramiliter güçlerini devreye soktuğu bir süreçte, önümüzdeki günlerin kanlı çatışmalara sahne olacağını söylemek pek abartılı bir saptama olmayacaktır. Buna tüm demokrat, devrimci ve komünistlerin hazırlıklı olması ve örgütlenmelerini bu doğrultuda yapmaları gereklidir.

Faşizme ve savaşa karşı; barışın, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması temelli bir mücadele etrafında birleşebilecek tüm güçlerle birlikte hareket edilmesi, bu dönemin politik düsturu olarak öne çıkmaktadır.

Referandum’un kaybedeni, AKP ve arkasındaki sermaye güçleri oldu.

Birincisi; devletin tüm olanaklarını kullanmalarına ve faşist devlet baskısını tüm muhalifler üzerinde uygulamalarına ve “HAYIR” diyenleri “ vatan haini” olarak ilan etmelerine karşın; yalan, gerçeklerin manipüle edilmesi, kutuplaştırma ve din üzerine kurulu propagandaları toplumun büyük bir çoğunluğu nezdinde tutmadı. Bekledikleri %55’in üzerinde oyu alamadıkları gibi, toplumun gözünde Hayır oylarının önde olduğunu gizleyemediler.

İkincisi; AKP kan kaybetti. Büyük şehirleri kaybetti. Bu onların çöküşe doğru gidişinin hızlandığının göstergesidir. Bu çöküşün önüne geçmek için, toplumu kutuplaştırmada sınır tanımayacakları yönde politikalarını arttıracakları da bir o kadar gerçektir. Ancak bu yöntem onların çöküşünü engelemeye yetmeyecektir.

Üçüncüsü; Erdoğan’ın karizması çizilmiştir. 2013 yılında Haziran Ayaklanması ile çizilmişti. Kitleler şimdi oylarıyla bunu bir kere daha gösterdi. Bu, burjuvazi açısından da Erdoğan üzerinden yürümelerini zorlaştıran etken olacaktır. Dünya kamuoyu önünde iyice teşhir olan Erdoğan ve kliği, artık daha rahat hareket edemeyecek ve iç (ekonomik ve siyasal) çelişmeler derinleşerek keskinleşecektir.

Yaklaşık yüzde elli HAYIR ile “tek adam diktatörlüğü” oldukça zor ve sürdürülemez bir yola girmiştir.

Dördüncüsü; Türk sermaye devleti, içinde bulundukları siyasal krizi aşmak için baskıları artırmaktan başka seçenek bulamıyor. Durgunluk sürecine girmiş ve giderek krize doğru yelken açan ekonomi durum ve uluslararası alanda yalnızlaşmanın yanında, Ortadoğu politikaları bütünüyle iflas etmiş bir durumu tersine çevirecek politik yönelime giremiyorlar. Buna ne iç ne dış konjonktür uygun. Kapitalist sistemden kaynaklı kaos ortamı yaşanıyor.

Beşincisi; Egemenler, nasıl ki 7 Haziran 2015 yenilgisini Kürtlere karşı savaş açarak kapatmaya ve milliyetçiliği güçlendirmeye çalıştıysa, bu kez de referandum yenilgisinin bedelini Kürtlerden çıkarmaya çalışacak, Kürt kazanımlarını yok etmek için daha fazla saldırganlaşacaktır. Bu saldırgan politika, Kürtlerin bütünüyle kopmasını ve içerde ise alevi-sünni, ilerici-gerici, laik-laik olmayan şeklinde süren ayrışımı ve kutuplaştırmayı artıracak ve toplumsal iç çatışmaya doğru evrilecektir.

Türk devletinin Irak, Suriye ve Kürtdistan politikası, onu bölgedeki gelişmelerin içine daha fazla çekecektir. Özellikle Kürtlerin kazanımları ve emperyalistler arası çelişmelerin derinleşmesi, Türk devletinin saldırgan “savaş” politikasının dışında kalamamasında başat rol oynamaktadır.

Türk devletinin bu yönelimini boşa çıkaracak taktik; ulusal demokratik Kürt hareketiyle ortaklaşa hareket eden Türk işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi engel olabilir.

Özellikle, Türk işçi sınıfı ve emekçileri, faşist devletin kutuplaştırma ve ayrıştırma politikalarına karşı durmadığı sürece, toplumun iç savaşa evrilmesinin tehlikesi hep varolacaktır. Kutuplaştırma, ayrıştırma, dıştalama ve cinsiyetçi politikalar faşist iktidarların düsturudur. Çünkü AKP ve Erdoğan’ı iktidarda tutan esas etmen, Kürt düşmanlığı ve toplumun kutuplaştırılması olgusudur.

Türk egemen sınıfların sorunları her geçen gün ağırlaşmasına karşın, bu referandum ile birlikte daha da ağırlaşmış, kapitalist sistemin yarattığı

çelişmeler onların ayaklarına dolanmıştır. Burjuvazi bu kaos ortamından çıkmak için burjuva anlamda demokratik yollara baş vurma yerine, daha fazla saldırı poltikasıyla karşılık verecektir. Bu da toplumsal çelişmeleri ve kaosu artırıcı bir rol oynayacaktır. Bu çelişmeleri köklü olarak çözebilecek yegane güç ise, işçi sınıfının sosyalizm mücadelesidir. 

42281

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Katiller aramızda

AKP, sözde demokratikleşme paketi kapsamında tüm KATİLLERİ serbest bıraktı.Hepsi aramızda '' kahraman ''lar gibi dolaşıyorlar.İlkin Pir Sultan Abdal Şenlikleri için ,1 Temmuz 1993 yılında Sivas Madımak otelinde aralarında yazar,aydın,sanatçı 34 canı yakarak hunharca öldüren radikal islamcı örgütler,yapılan göstermelik yargılamalardan sonra hepsi serbest kaldı.İleri gelenleri,esas suçlular ise AKP tarafından,yakalanıp adalete teslim etme bir yana korunuyor.Bulun- dukları ülkelerden getirilerek  '' adalete '' teslim edilmedi.

Sevgili yoldaşımız ERHAN GENCER`İ KAYBETTİK !

Kaypakkaya geleneğine emek –alınteri  ve ömrünü verenlerden vede verdiği emeğin karşılığını dolu dolu alanlardan biri olma şansına sahipti ERHAN GENÇER. Her komüniste  devrimciye  nasip olmaz dolu dolu yaşamak. Erhan yoldaş bununla gururlanmalı, aramızdan ayrıldığında gözü arkada kalmayanlarımızdan biri olma şansına sahip oldu…

Sürüklenme (Ergün Arslan'in elestiri ve felsefe yöntemi)

Marksist bilim bize, bilimsel yöntemlerin en sonunda insan ilişkileri içinde geçerli olduğu tanıtladı. Bu bilimsel yöntem –Diyalektik Materyalizm-  insanlık tarihine uygulanınca, onunda yasalarını netlikle açığa çıkardı. Bu netliği sağlayan şey ise toplumların-ilkel, köleci, feodal, burjuva olarak-  üretici güçlerinin gelişmesi düzeyidir. Marksizm’de bu üretici güçlerin ürünüdür.

Çorbacılar ve halk kahramanı Hristo Botew

Dünyada hainleri en çok olan halklardan biri de herhalde Kürtlerdir. Asırlardır süren sömürgeci cendere bu işbirlikçi hainlerin yardım ve desteği ile ayakta durmaktadır. Onlar olmasa Kürtler çoktan özgürlüklerine kavuşmuş olurlardı. Bu ajanlaşmış işbirlikçiler önlerine konulan çanaklarda beslenmenin karşılığında ruhlarını sattıkları gibi halkı da satmaktadırlar. İdrisi Bitlisi, Diyap Ağa, Meço ve Rayber gibi isimler tarihin ünlü Kürt işbirlikçilerinin başında gelirler. Günümüzde de her il ve ilçede sayılamayacak kadar ajanlaşmış Kürt işbirlikçisi vardır.

ONLAR ÇALIP ÇIRPTIKÇA BİZ YOKSULLAŞIYORUZ![*]

“İktidar yolsuzlaştırır.Mutlak iktidar mutlaka yolsuzlaştırır.”[1]

XX. yüzyılın son onyıllarında, Dünya Bankası ve diğer ulusaşırı finans kurumları, özellikle “yükselen pazarlar” olarak kutsanan neo-liberal korsan devletlerdeki rüşvet ve yolsuzlukların maliyetinin, onlara dayattıkları “yapısal uyum programları”nın getirilerini asgarîleştirdiğini gördüğünden bu yana, “yolsuzluklar” başlığını, özellikle UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) gibi “şefkat” aygıtları eliyle gündeminde tutmakta. 

DEVLET, SİYASAL “SUÇ”, HUKUK(SUZLUK) VE TERÖR(İST)[1]

“İnsanın temel özgürlüğü, yaşamını daha iyi kılma özgürlüğüdür.”[

Hayatımızı doğrudan müdahale ederek, zorbaca biçimlendiren egemenlik kavramlarının pratiğine ilişkin söz etmeden önce, bu konuda “Şeytanın Avukatlığı”na soyunan ve egemen zorbalık karşısında bunu layığı ile yapan ve geçenlerde bizi bırakıp giden Jacques Vergès’i anmadan geçmemeliyim.

TKP/ML-MK-SB :Yeni isyan dalgalarıyla ileri!

Elimize e-posta yoluyla ulaşan bir habere göre yazılı bir açıklama yapan Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist Merkez Komitesi Siyasi Büro (TKP/ML MK SB)’nun açıklama metninin tamamını haber değeri taşıdığı için paylaşıyoruz:

Yeni isyan dalgalarıyla esmek ve yıkmak için ileri!

Kürt, Türk Çeşitli Milliyetlerden Halkımıza,

TKP/ML MK'sinden Newroz açıklaması

Elimize e-posta yoluyla ulaşan bir habere göre yazılı bir açıklama yapan Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist Merkez Komitesi TKP/ML MK ’nin açıklama metninin tamamını haber değeri taşıdığı için paylaşıyoruz:

Direnişi Büyütecek, Özgürlüğü Kazanacağız!

Newroz Piroz Be!

TKP/ML- TİKKO Gerillalarindan Berkin Elvan için misilleme eylemi

TKP/ML TİKKO  gerillaları polis fişeği nedeniyle yaşamını yitiren Berkin Elvan için misilleme eylemi yaptı.

TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı yaptığı yazılı açıklama ile eylemi duyurdu. Açıklamada, “14 Mart akşamı saat 19:30 da Dersimin Çemişgezek ilçesi Emniyet Müdürlüğüne yönelik gerillalarımızca Berkin Elvan'ın TC devleti tarafından katledilmesine yönelik bir misilleme eylemi gerçekleştirilmiştir. Emniyet Müdürlüğü hedefine yönelik gerçekleştirilen bu eylemimizin sonuçları netleştirilememiştir” denildi. 

Marksizmin Militan Savunucusu;Eleanor Marx (Tussy)

“Ben asla dua edemem, çünkü tanrı ölmüştür! Ben asla ağlayamam, çünkü göz yaşları kurumuştur! Ben asla umutlanamam, çünkü umutlar tükenmiştir!”[1]

Eleanor Marx’ın 116. ölüm yıl dönümü anısına...

  Ağıtlar acılıdır. Gidenin yerinin doldurulamayacağı anlatılır. Bazen ise, gitmemesi gereken gidenle birlikte her şeyin bitiği sanılır. Tussy öldüğünde de böyle yakılmıştı ağıtlar. 

Biz Teröristi Tanıyoruz /Erdal Yıldırım

Ülkemiz ekonomik, siyasal, sosyal olarak çok önemli tarihi ve zorlu bir süreçten geçiyor. Başta iktidarı elinde bulunduran AKP ve onun başındaki Recep Tayyip Erdoğan, çocukları ve ailesinin birçok bireyi, bazı Bakanlar, bakan çocuklarının, AKP’yle iç içe olan kimi odakların karıştığı yolsuzluk ve rüşvet sarmalı hergün biraz daha açığa çıkıyor. 

Sayfalar