Cuma Nisan 19, 2024

Tek bir kıvılcım tüm bozkırı tutuşturabilir!

Türkiye'nin içinde bulunduğu mevcut durum düzenin yarattığı sorunları çözemediği gibi daha zorlu bir sürece giriliyor. Devletin yönetici kademelerindeki iktidar kavgası ve ezilen sınıflar üzerindeki baskı ve sömürü mekanizması egemen güçleri daha saldırgan kılıyor. Bunun sonucu devlet erki emekçi kitlelere, Kürt ulusuna ve tüm ezilen kesimlere yönelik baskı ve tahakkümünü giderek daha üst boyutlara tırmandırıyor. Devlet bu saldırılarıyla toplumu sindirmeyi hedefliyor. Onlar üzerindeki egemenliğini pekiştirmeyi amaçlıyor.

Ancak tüm saldırılarına karşın mevcut durum hiçte devlet erkinin başında bulunan R.T. Erdoğan/Saray'ın tasarladığı gibi değil. Kendi çıkarları için hedefledikleri istikrarı bir türlü oluşturamadılar. Darbe ve sonrası yapılan baskılar ve saldırılar Kürt halkının direnciyle birlikte, diğer bölgelerdeki diğer bölgelerdeki halk katmanlarının da tepkisiyle karşılandı. Devletin saldırılarına karşı boyun eğilmedi ve çeşitli eylem ve gösterilerde karşılık bulan direnişle yanıt verildi. OHAL ilanı ve hileli referandum ile devlet kurumu kitleler nezdinde daha teşhir oldu.

KHK Devleti!

15 Temmuz 2016'da yapılan darbe girişimi bahane edilerek, 20 Temmuz'da ilan edilen Olağanüstü Hal(OHAL) gerçekte bir darbedir. Öyleki OHAL ile birlikte devlet erki üzerinden yapılan baskılar, saldırılar, katliamlar ile darbe dönemine özgü bir sürece girilmiştir. Bunun sonucu ezilen sınıflar, Kürtler, Aleviler, ilerici tüm kurumlar üzerinde uygulanan baskı ve saldırılar üst boyutlara tırmandırıldı.

İlan edilen OHAL ile birlikte, uygulamaya konan Kanun Kükmünde Kararnameler(KHK) üzerinden 135 bin cıvarında kişi görevden alındı, işten çıkarıldı, ihraç edildi. KHK üzerinden bu ihraç uygulamaları halen yürürlüktedir. İhraç edilenlerin çoğunluğu okullarda, üniversitelerde, devlet dairelerinde vb. yerlerde çalışan kamu emekçileridir. Ayrıca 10 binlerce kişi tutuklandı ve cezevine kondu. Tüm bunlarla beraber 1400'ü aşkın dernek, vakıf, televizyon, radyo vb. kurum kapatıldı. Devrimci, yurtsever, muhalif basın üzerindeki baskı ve engellemeler de daha artırılmıştır. Bunun sonucunda yüzlerce gazeteci sorgusuz-sualsiz tutuklandı.

HDP/DBP üzerindeki baskılar da 20 Temmuz darbesiyle daha üst düzeye tırmandırıldı. Partinin eş başkanları ile 12 milletvekili, binlerce parti yönetcisi ve üyesi gözaltına alındı ve tutuklandı. Seçimlerde seçilen il ve ilçe belediye başkanların çoğunluğu da görevlerinden alınmış ve cezevine konmuştur. Yerlerine yapılan kayyum atamaları OHAL sonrası da sürdürüldü. Böylece HDP/DBP iyice etkisiz hale getirilmek istendi.

Tüm bu uygulamalar mevcut süreçte aynı hızla devam etmektedir. 16 Nisan 2017'de düzenlenen referandum bu koşullarda yapıldı. Referandum ile hedeflenen, devletin hakim sınıfların ihtiyaçları temelinde yeniden örgütlenmesidir. Tüm yetkilerin tek bir erkte toplanması bu dönüşümün temel odağını oluşturuyor.

Bu uğurda referandum öncesinde ilan edilen Olağanüstü hal yasası ve KHK üzerinden AKP tüm insiyatifi ele aldı ve baskı aygıtnı daha üst boyutlara tırmandırdı. AKP, 16 Nisan referandum sürecinde temelde Türk hakim sınıflarının ayrıca MHP'nin merkezi yapısının açıktan desteğini aldı. Artık neredeyse AKP'nin bir propaganda bürosuna dönüşen “ana akım” medya referandum boyunca AKP'ye çalıştı. Referandumda “hayır” tavrını takınan CHP, düzen partisi olarak HDP'ye yönelik politikalarla yaratılmaya çalışılan muhalefet boşluğunu doldurma rolünü oynamıştır. HDP, ana akım medya tarafından yok sayılmış, kriminalize edilmiştir.

Tüm bunlara karşın kitlelerin önemli bölümü öne sürülen anayasayı kabul etmemiştir. Kürtler, Aleviler, devrimci ve demokratlar devletin tüm baskılarına karşın dayatılan gerici anayasaya karşı tavır aldı. Bunun sonucunda “Hayır” tavrı takınan kitleler, baskı ve engellemelere rağmen referandumda ciddi bir duruşu sokakta inşa etmiş ve daha fazla politize olmuştur. giderek daha öne çıkmış ve çoğunluğu oluşturarak muhalif ruh haletiyle referanduma gitmişlerdir... Nitekim referandum “hayır” atmosferinin damgasını vurduğu koşullarda yapılmıştır.

Ne var ki, 2.5 milyonu bulan geçersiz oy, YSK (Yüksek Seçim Kurulu) tarafından geçerli sayıldı. “Evet” oyları çoğunluğu sağlayarak anayasa değişikliğinin “kabul edildiği” ilan edildi. YSK tarafından ilan edilen hileli ve şaibeli resmi sonuçlar, TC Anayasası'na göre bile yasal ve meşru değildir. Dolayısıyla darbe ve OHAL şartlarında yapılan, üstelik hileyle sonuçlandırılan bu referandum gerçekte geçersidir.Dolayısıyla piyasaya sürülmek istenen bu anayasa kitlelerin çoğunluğu nezdinde meşru değildir.

Böylesi bir referandum mevcut sistemin ve devletin nasıl çetrefilli bir sürece girdiğinin göstergesidir. Ekonomik, sosyal, siyasal olarak mevcut sistem iyice tıkanmıştır. Sorunların üstesinden gelemeyen mevcut düzen ve devlet giderek saldırganlaşmakta, devleti yönetebilmek için artık bu denli hile ve gayrı-meşru faşist yöntemlere hem de yığınların gözünün içine baka baka başvurma ihtiyacı duymaktadır. Devletin kurumları ve üzerinde yükseldiği temeller iyice sarsılmaktadır.

Hiçbir zaman demokratik ve gerçek anlamda hukukla ilişkisi olmayan yasama, yürütme, yargı kurumları özerkliklerini ve işlevlerini iyice yitirmişlerdir. Öyleki kararlar meclis dışında alınan günübirlik kararnamelerdir. Devlet KHK'lerle yönetiliyor. Devletin çarkı iyice raydan çıkmış durumda. Bunun sonucu zaten temsili bir işlevi olan meclis artık bu fonksiyonunu bile iyice yitirmiştir. Yasama ve yürütme kurumları işlevsiz kılınmış durumda. Tüm bunlar Cumhurbaşkanlığı/Saray üzerinden yerine getirilmektedir.. Tüm yetki “Başkan”da toplanmaktadır. Mevcut devletin bu denli saldırgan ve pörsümüş bir hale gelmesi, üzerinde yükseldiği sistemin temellerinin nasıl çatırdağının göstergesidir...

Yığınların Devinimine Kulak Verelim!

Ülkenin içinde bulunduğu bu durum çeşitli milliyetlerden emekçi halk kesimlerinde güvesizlik ve tepkinin birikmesine ve büyümesine neden olmaktadır. 19-25 Aralık'ta yolsuzluk ve rüşvetle ayakta duran karakteri iyice teşhir olan AKP hükümeti, referandumda yapılan hile ve entrika sonucu daha fazla teşhir olmuştur. T.Kürdistanı'nda özyönetim direnişlerine yönelik faşist terör ve katliamlarıyla da bu durumu iyice perçinledi. Nitekim referandum öncesi ve sonrası halk yığınları oluşan öfkelerini sokakta dile getirmişlerdir. Bu tepki ve öfke giderek kitlesel eylemliliklere dönüşmüştür. Kitleler biriktirdikleri tepkiyi referandumda yapılan hile ve şaibelere karşı sokakta açığa çıkardılar. Bunun sonucu referandum sonrası kitleler çeşitli illerde sokaklara dökülürler. Öfkelerini ve tepkilerini dışa vururlar. Bunun için refearandumda yapılan hile ve şaibelere karşı tavır takınmak istemişlerdir.

Açık ki ezilen yığınların, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, AKP şahsında düzene karşı oluşan öfke dalgasının farkına varılmış 20 Temmuz'da yapılan darbe, ilan edilen OHAL ve KHK'larla bunun önüne geçilmeye çalışılmıştır. Kitlelerin haklı eylemleri devlet güçlerince bastırılmak istenmiştir. 20 Temmuz'da yapılan darbe, ilan edilen OHAL ve KHK'lara karşın bu eylemler ve öfkeler engellenememiştir. Darbe koşullarında referandumdaki hilelere karşı çeşitli illerde yürüyüşler, gösteriler yapılmış, tepkiler dile getirilmiştir. Bu eylemler ezilenlerin enerjisinin daha radikal kulvarda ilerleme eğiliminde olduğunu da gösterdi. Ne varki, tam da bu sırada düzen partisi olan CHP devreye sokuldu. Kitlelerin öfkesi düzen partisi olan CHP tarafından pasifize edilip, denetim altına alınmak istenmiştir. CHP kısmen bunda başarılı olmuştur. Kendi kitlesinin tepkisini frenleyebilmiş ve denetimi altında tutmuştur. Herşeye karşın kitlelerin AKP yönetimine karşı güvensizlikleri ve hoşnutsuzlukları yok olmadı. Birbirinden kopuk, kendiliğinden kitle eylemleri gündemdeki varlığını koruyor.

OHAL kararıyla ihraç edilen eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevine gittiklerinde, giderek kitlelerin desteğini almışlardı. Bunun sonucu ülkenin çeşitli illerinde onlar için eylemlere gidilir. Onların açlık grevi direnişi aynı zamanda bozkırın ne kadar da kuru olduğunu ve ve tutuşmaya hazır bulunduğunu gösterdi. Eylemin kamuoyundan aldığı destek AKP iktidarını, İkinci Tekel ve Gezi isyanı korkusuyla harekete geçirmiş ve bunun sonucunda Nuriye ve Semih tutuklanmıştır. Onların eylemlerinin giderek gündemde yer alması cumhurbaşkanı ve hükümeti rahatsız eder. Bundan dolayı onların hakkında tutuklama kararı alınmıştır. Buna karşın onlar ve direnişleri gündemdedir.

Gezi Direnişi'nin 4. yıldönümünde yapılan miting ve yürüyüşler emekçilerin ve devrimci, demokrat kesimlerin mevcut sisteme yönelik öfkelerinin dışa vurumudur. T. Kürdistan'da kentlerin yerle bir edilmesine, yıkıma ve yağmaya, siyasi ve askeri operasyonlara rağmen Kürt hareketinin, Kürt ulusunun direnişi durdurulamamıştır.Türk devletinin tüm çabalarına, örgütlediği çeteler eliyle Kürtlerin kazanımlarına dönük düşmanlığa karşın DAİŞ büyük oranda yenilmiş, geri püskürtüımüş ve Rakka zaferinin menziline girilmiştir.Ayrıca Ege, İç Anadolu, Karadeniz gibi bölgelerde toprakları gaspedilip kompradorlara devredilmek istenen köylülerin direnişleri de giderek artmaktadır...

Ayrıca AKP daha önce yaptığı gibi işçi grevlerine yönelik düşmanlığını bu defa da OHAL döneminde işçi grevlerini yasaklayarak gösteriyor. Türk sermayesinin talebi doğrultusunda AKP, işçi sınıfının kazanılmış bir hakkı olan kıdem tazminatını kaldırmayı gündeme almıştı. Ancak işçilerin tepkisi sonucu şimdilik kıdem tazminatının kaldırılması erteleniyor.

AKP'nin, kıdem tazminatına dair değişikliği ertelemesi, geri adım atması, bozkırın tutuşmasından duyulan korkunun bir ürünüdür. AKP/Saray, yasak ve ertelemeye rağmen Şişecam işçilerinin devam eden direnişinden ve duruşundan gerekli mesajı almışa benziyor.

Tüm bunlar günümüz darbe, OHAL, KHK koşullarında, sömürü ve baskı mekanizmasının daha katmerli boyutlara tırmandığı bir süreçte uygulanıyor. Ama mücadele yüne de bastırılamıyor ve ezilen, sömürülen sınıf ve katmanlara mensup kitleler tepki ve öfkelerini dile getiriyor, direniyor, faşizme meydan okuyorlar!

Burada eksiklik devrimci yapıların ileri kitelelerle bağ kurma ve mücadelelerine önderlik etme sorunudur. Emekçi ve ezilen yığınlarla ilişkileri geliştirmek ve onları yönlendirmek sorunudur. Dolayısıyla kitlelerin düzene karşı kendiliğinden ve birbirinden kopuk eylemlerinin ve tepkilerinin örgütlü bir hatta çekilmesidir. Günümüz konjonktüründe bunun nesnel koşullarıyla birlikte, örgütlenmeye takabül eden öznel koşullar daha olgunlaşıyor. Baskının, sömürünün daha arttığı, çelişkilerin daha keskinleştiği, ileri emekçi kitleler nezdinde sistemin ve devlet erkinin daha teşhir olduğu, güvenin daha sarsıldığı bu konjonktür örgütlenme zeminini daha güçlendirecektir. Burada sorun bu nesnel gerçekliğin görülmesi ve öznel adımların atılmasıdır.

Bunun için kararlı ve inatçı olunmalıdır!..

39689

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

Sayfalar