Cumartesi Nisan 20, 2024

TKP/ML-GYDK ;Ateş altında geçen 45 yıl! Dünya Proletaryasının Türkiye Taburu Partimiz TKP/ML'ye San ve Şeref olsun!

24 Nisan 1972 Partimiz TKP/ML'nin kuruluş tarihidir. Sınıfı devrimci Marksizm'le yani devrimci Maoizm'le buluşturmanın da nirengi noktasıdır 1972 Nisanı. Mustafa Suphi sonrası ilk komünist meşaledir 1972 Nisan'ında yakılan; bir deniz feneridir sınıf ve komşularına yol gösteren; bir Öncüdür tüm kesinliği ve keskinliğiyle egemen akım Kemalizmle köklü kopuşun sihirli anahtarını veren; bir kardeşlik abidesidir Kürt ulusal sorununda tabulara meydan okuyan; ve bir savaşçı parti gerçeğidir uzun süreli ve dağınık halk-gerilla savaşı çığlığını kırlardan şehirlere dalgalar halinde yayan; ve de ideolojik bir dik duruştur Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao Zedung'un teorisiyle çizilmiş yolu izleyerek soluklanan.Ve elbette 45 yıldır tarihin sınavını başarıyla veren böylesine yüce bir partinin mimarı, partimizin kurucu-kuramcısı-düşünce kazıbilimcisi ve katledilişinin 44. yılında 20 Mayıs'ta anacağımız önderimiz İbrahim Kaypakkaya'ydı. Onun bize bıraktığı miras bugün halk demokrasisi, bağımsızlık, sosyalizm ve altın çağa giden uzun ve zorlu yolda dayanağımız, pusulamız ve faşist iktidarı alt etmenin gerçek anahtarı olmayı büyük bir ehemmiyetle sürdürüyor. Bunca uzun zamanda evrensel tasfiyeciliğin ve noe-liberalizmin etkisi altında anlı-şanlı gerilla örgütleri dağılıp giderken, onlarca devrimci parti ve örgüt sınıf mücadelesinin kenarında kalırken, bir çoğu bitap düşüp yarı yolda kalakalırken, partimiz bu süreçte hiç sarsılmadan, ağlamadan ve sızlamadan, tersliklerden, yenilgilerden ve yanılgılardan korkmadan ideolojik saflığını korumasını bilmiş ve devrim yolunda milim sapmadan halk savaşındaki ısrarını sürdürmüştür. Gerek evrensel tasfiyecilik ve gerekse parti içi tasfiyeciliğe karşı ideolojik ve politik kararlılığını korumasını bilmiş ve daha da önemlisi içten hançerlenmelerle güçten düşürülmesine karşın kendisini yeniden üreterek bugünlere gelmesini bilmiştir. Hem de “ateş nehrinden” geçerek.

Partimizin kuruluşunun 45. yılında kapitalist-emperyalist sistem krizin kaosu içinde yolunu şaşırmış halde. Sistem kendi gelişmesinin iç sınırlarına gelip dayanmış durumda. Öte yandan tüm bir kapitalist gelişme, kapitalizmin çelişme ve uzlaşmazlıklarının artan bir yeniden üretim süreci olarak sistemi güçten düşürerek onun önceki üretim biçimleri gibi tarihsel yani geçici bir üretim biçimi olduğunun bütün kanıtlarını bolca sunmuş bulunuyor. Ne ki, bundan, onun bugünden yarına yıkılacağı gibi bir yanılgıya kapılmamak gerektiği de apaçık olsa gerektir. Onu yıkıp yok edecek olan bir güç, bir kale olmadan da, bu işin kendiliğinden bir süreçle yerine getirilemeyeceği de tarihin bir hükmüdür. İşte bu kale, emekle-sermaye arasındaki bu uzlaşmazlığı, sermayenin her gün her saat ana rahminde yeniden ürettiği bu çelişmeyi çözmede dayanacağımız kale, sınıfın en ileri, en bilinçli kesimi olarak öncüdür, komünist partilerdir. İşte enternasyonal taburun Türkiye kolu partimiz TKP/ML, kapitalist-emperyalist sistemin bir dalına dönüşmüş olan ülkemizdeki yarı-sömürge, yarı-feodal sistemi, sistemin Türkiye halkasındaki bu dalı halk savaşıyla kesip, yerine demokratik halk iktidarını kurma mücadelesinin 45. yılında.

Anın tarihsel durumu apaçık bir biçimde tanıtlamıştır ki, sistem, 2008 krizinin derin ve sarsıcı etkilerinden, kaos ve keşmekeşinden kendisini esas olarak ve bütünüyle kurtaramamıştır. Kolektif olarak patlak veren sistemin tüm çelişmeleri, uygulayıcılarının elinde yalnızca ve parçalı olarak göreli olarak çözülmüşlerdir; elbette ki bu da “pozitif çözüm” değil, “negatif çözüm” olmuştur. Ve öyle ki, bu çözüm, gönenç dönemlerinin ufukta bir gözüküp bir kaybolması ve akabindeki durgunluk ve sonrası kriz safhasına daha uzun süre çakılıp kalmasının temeli olmasa da bu temelin gübresi olmuştur. Sermayenin gelişmesi ve genişlemesi süreci onun her yerinden zincire vurulma sürecinden başka bir şey değildir. Ayak bağlarından, güç alanlarını genişletmenin önündeki frenleyici engellerinden kurtulma savaşında bir yandan kapitalist köpek balıkları arasındaki çelişmeler ve uzlaşmazlıklar keskinleşirken, bir yandan da sermayenin emeğe olan saldırısı derinlik ve genişlik kazanmaktadır. Ve dahası halklar, inançlar, uluslar ve mazlum milletler arasında çelişme ve çatışmalar, milliyetçi ve dinci boğazlaşmalar sistemin çıkarları bakış açısında kışkırtılarak yeni güç alanları, yeni sürüm alanları, yeni enerji ve ham madde yatakları ele geçirilmeye ve böylece de kronik hale gelmiş olan krizin bertaraf edilmesi umulmaktadır. Sonuç: açlık, sefalet, yıkım, kitlesel göç, işsizlik ve ölüm. İşte Orta Doğu, Kürdistan, Türkiye; işte Afganistan, Ukrayna, Kuzey Afrika'da yaşanan vahşet ve barbarlık ve Asya-Pasifikte ısınan sular.

Bölgemizin ateşle sarsılması bundandır, savaşlar, zoraki göçler, tahribat ve barbarlık bundandır. Partimizin kuruluşunun bu 45. yılında bölgemiz çelişme ve çatışmaların ağırlık merkezi haline getirildi. Güç alanını genişletmeden yaşayamayan, emperyalist haydutlar bölgemizin 1916 yılında dizayn edilen haritasını yeniden kalıba dökmek istiyorlar, hem de askeri araçlar yoluyla ve hem de vekalet savaşları üzerinden. Bunu başarabilirler mi; bunu amaçlarına uygun olarak dizayn edebilirler mi?

Tarih göstermiştir ki, emperyalist haydutlar ve yerli ortağı gerici ve faşist güçler dilediklerini istedikleri gibi yaşama geçirememişlerdir. Bunun için Orta Doğu, Kürt coğrafyası, Irak ve Suriye ilk akla gelebilecek canlı örnekler olarak duruyor karşımızda. Besleyip büyüttükleri kucak köpekleri cihatçı çeteler üzerinden, İŞİD, ÖSO, El Nusra gibi Orta Çağ küfü dini gerici güçler üzerinden verdikleri vekalet savaşları bölgedeki dinamik güçlerin frenleyici engellerine çarpmada gecikmedi. Bu çeteler ve bölgenin faşist devletleri üzerinden tasarlanan amaçlar umulan sonuçları vermedi. Rojava devrimi, kadın tugaylarıyla, dinamizmi ve öz güveniyle, haklı ve meşru direniş çizgisiyle, selefi cihatçı dini çetelerin art arda gelen gerici dalgalarının üzerinde kırıldığı kaya oldu. Öte yandan ABD, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve de İsrail bir yanda; Rusya, İran, Suriye eksenine oturmuş olan cepheleşme, (elbette ki, İngiltere, Fransa, Çin vb., emperyalist güçlerin de bu saflaşmanın çeşitli basamaklarında yer aldıklarını unutmadan) nüfuz ve etki alanını genişletme, bölgeyi kendine göre şekillendirmeden başka bir şey değildir. Bölgede her şey hareket halindedir ve her şey kaygan bir zemin üzerindedir. Ve her şey kendi karşıtına dönüşme eğiliminin etmenlerini kuvvetle bağrında taşımaktadır. Ve de her şey yıkılışının unsurlarıyla eyerli durmaktadır.

Ya Türkiye ve Kürt coğrafyası? Evet, faşist Türk hakim sınıfları için burası aşil topuğudur; zurnanın zırt dediği yerdir. Devletin dümenindeki Tayyip ve AKP, Rojava denilince kırmızı görmüş boğaya dönüyor. Barış sürecinin ya da Dolmabahçe mutabakatının rafa kaldırılmasıyla birlikte “Birleşik Kürdistan”a açılan kapıyı kapatmak, yani Kobani ile Afrin hattının birleştirilmesini engellemek için Rusya'yla al gülüm ver gülüm hesabıyla El Bab'a kadar inerek ve oradan Menbiç'e uzanan bu koridoru kesmek istedi. ABD ve ne de Rusya daha fazla ilerlemesine izin vermedi: Kunduracı çizmeden yukarı çıkma! Böylece Fırat Kalkanı harekatı kendi içine büzülerek boş kubbede hoş bir seda oldu. Yalnızca bu değildi. Rojava devriminin rüzgarını arkasına alan Kürt ulusal güçlerinin içte ve dışta kazandığı zeminin altını boşaltmak ve PKK'nın Türkiyeli devrimci güçlerle girdiği ittifakın yarattığı dinamizmin arkasına aldığı rüzgarı tersine çevirmek gibi bir rotayla yöneldi. Bunun için de üç karta oynadı ve oynuyor: Türk milliyetçiliği, Kürt düşmanlığı ve dini gericilik. Bu üç kartla tarihsel bir yön değişikliğine yönelen devlet, tam geliştirilmiş bir imha ve inkarla özellikle de mazlum Kürt emekçisine, Kürt meşru temsilcilerine ve ulusal güçlere ve de tüm ilerici, devrimci kesime, işçi ve emekçiye, kendisinden olmayan her kesime yönelmiş durumda. Bunun için de vahşi bir devlet terörü çizgisinde amaçlarına ulaşmak için devleti tek elden yönetmek, gücü tek elde merkezileştirmek ve böylece safları yeni bir mücadele ve savaş çizgisinde yeniden kalıba dökmek istemektedir. Hemen yanı başımızda sınırlar yeniden kalıba dökülürken faşist devlet de hem bu bölünmenin içteki muhtemel sonuçlarından duyduğu endişe ve hem de bölüşümde sofradan pay elde edebilir miyim hesabı içindedir. Askeri araçlar üzerinden yapılacak olan paylaşım da gücün tek elde merkezileştirilmesini ve böylece de başta Kürt ulusal güçleri olmak üzere en ufak bir muhalefeti anında ezmeyi, nefes almayı bile yasaklamayı, işçi ve emekçiye karşı tam kapsamlı saldırıyı, dünyayı onlara dar etmeyi işin merkezine oturtan bir yön değişikliğini gerektiriyor. Şimdilerde yapılan budur. Kurulan tuzak da budur. Partimiz TKP/ML, tarihin akışının yarattığı bu yeni dönemi, tarihsel sorumluluklarımızın, tarihsel fırsatların ve tarihsel görevlerimizin düğümlendiği bir dönem olarak görür, asıl ve temel olan demokratik halk devrimi görevlerimize kuvvetle sarılarak, demokratik devrim için sınıf savaşımını, Kürt ulusal sorunundaki devrimci programımızla birleştirme ekseninde, Kürt ulusal güçleri ve diğer devrimci güçlerle siyasal içeriği ve hedefleri berrakça çizilmiş bir ittifakın bir blokun ve bir anlaşmanın tarihsel önem ve anlamına, güncel zorunluluğuna ısrarla işaret eder. Partimiz bilmektedir ki, girilen bu yeni dönem, ulusal sorundaki Leninist tezlerin sınandığı pratik ilişkiler alanıdır da.

Türkiye ve Orta Doğu başta olmak üzere arz yuvarlağı ateşle sarsılıyor, en çok acıyı da işçi ve emekçiler, mazlumlar, sermayenin sefalete ittiği milyonlarca kitle çekmektedir. Dünyanın emekçi halkları ve sınıfın titanları bu barbarlığa, köleleştirme ve yağmalamaya, geniş bir çoğunluğun zararına küçük bir azınlığın zenginleşmesine daha fazla katlanmayacaklardır.

Dünya proletaryası ve onun Türkiye taburu partimiz TKP/ML, yarım asra yakın denenmiş komünist kimliğiyle, bunca yıldır “ateş altında” sınavından geçmiş devrimci pratiğiyle Türkiye'deki yarı-sömürge, yarı-feodal statüyü, emeğin köleleştirilmesine dayalı bu düzeni uzun süreli ve dağınık halk gerilla savaşıyla alt edip, yeni topluma açılan tek kapıyı fethetme cüret ve cesaretine yeterince ve kuvvetle muktedir yegane komünist partisidir.

45. KURULUŞ YILINDA YAŞASIN PARTİMİZ TKP/ML!

Nisan 2017

TKP/ML- GYDK

41598

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Kiralık Kürtler-Ahmet Kahraman

Başkaldıran mekanı, yükseklerde uçan kartallar onursallığıyla düellocu olan Kürdistan, öbür yanıyla uzun sürmüş işgal toprakları olması nedeniyle, alt beyni köleleşmiş tipler, ihanet yuvalarıyla doludur. Onuru çürümüş, namus damarı çatlamış tiplerle…

Bu düşmüşlüktür. Ülkenin trajedisidir.

Onur için hayatların orta yere serildiği Kürdistan’da dem, devran olur, düşmanla alış-verişte babanın, kardeşin, amca ve dayının hayatı, pazarlık konusudur.  

Tarihsel ihanetleri sıralayacak değilim ama, ta İdrisê Bedlisî, Bedirhan Paşa, Şeyh Übeydullah zamanından beri bu böyledir.

Ya Sosyalizm Ya Kapitalist Barbarlık

Kapitalizm, 20 yüzyılın başlarında emperyalizme evrilmesiyle, yeni bir aşamaya gelmişti. Bu aşamanın adı çürümeydi. Kapitalizmin bundan öte gideceği bir yer yoktu. Bu onun son istasyonuydu. 

Beni de atın vatandaşlıktan! Kifayet Ceylan

Tecavüzcülerin namus bekçiliğine soyunduğu bu ülkede onlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgilenmesi gereken bir bakanın, hem de bir kadının “Bir kereden bir şey olmaz” dediği bir ülkede yaşamak onuruma dokunuyor. İktidar tarafından korunup kollanan vakıfların “Biz de Ensar'ız...” naralarıyla sokaklarda boy göstermelerinden utanç duyuyorum.

TKP-ML TİKKO: Herkesi HBDH çatısı altında birleşmeye çağırıyoruz

TKP-ML TİKKO tüm devrimcileri özellikle de sempatizan, taraftar ve militanlarını HBDH içinde faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaşmaya ve birlikte yürümeye çağırdı.

Kürdistan ve Türkiye’den 10 devrimci örgüt aralık ayından bu yana yürütülen tartışma sürecinin ardından güç ve eylem birliği olarak tanımladıkları Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) kuruluşunu bir bildiriyle ilan etti. 

Vatan Hainleri ve Vatanseverler Vatandaşlıktan Çıkarılacakmış!

   Aslına bakılırsa devrimcinin, sosyalistin, komünistin ilkesel anlamda vatanı yoktur. Irk, milliyet, din, cinsiyet, renk ve dil belirleyici bir özellik taşımadığı gibi doğduğu topraklarda pek belirleyici değildir. Komünal bir toplumun yaratılması he demekle, kuracağız demekle hemen kurulamıyor, kurulmuyor...

Abluka ve Yasaklar Değil Direniş Kazanacak; Tutsak YDG’lilere Özgürlük!

Faşist TC devletinin ülkenin dört bir yanında sürdürdüğü siyasi soykırımlar ve katliamlar her gün yeni bir isim olarak karşımıza çıkıyor.

Geçtiğimiz aylarda Cizre’de bodrum katında insanları diri diri yakan devlet, bununla da yetinmiyor yaptığı operasyonlarla demokratik mücadele yürüten birçok insanı gözaltına alıp tutukluyor. T.Kürdistanın’da halkı katlederek susturmak isteyen devlet, katledemediklerini de operasyonlarla susturmak istiyor. Susturmak istediklerinin en başında da devrimci, demokrat ve yurtseverler bulunuyor.

Kanlı Maraş’ta kılıç artıkları - Mehmet Söğüt

1978’de kızıl kana boyanmıştı Maraş. Sebebini bilmedikleri bir kinle karşılaşmıştılar. Ellerinde kara ciltli Kuranlar vardı katillerin. Kimileri de cüppeliydi. Sarkık bıyıklardan kan damlıyordu. Tek bir ağızdan tekbir getiriyorlardı: Allah u Ekber.

Devrimci kadının görünmeyen emeği üzerine

Devrimci yaşamdaki cinsiyetçi ortam ve tutumlar kadının mücadeledeki emeğini ve varlığını görünmezleştiriyor. Her ne kadar toplumdaki durumla kıyaslamak doğru olmasa da yine de onun mücadeledeki gelişimini sekteye uğratacak kadar güçlüdür bu durum. Zira erkek egemen kültürün saflardaki uzantısı nitelik olarak toplumdakiyle aynıdır. Yani devrimci kadın da hemcinsleriyle benzer yükleri taşır. Sadece yüklerinin görünürlüğü biraz daha azalmıştır. Kadının bu yüklerinden kurtulması mücadeleye katılımını daha da artıracaktır. Bunun için cinsiyet ayrımcılığıyla sürekli bir mücadele şarttır.

Kuşlar bile tedirginken

“Tuşlarda acının nal sesleri

sevi ölüm kaçış çağrı

ve direniş tuşlarda

neredesiniz unuttuklarım

uçup giden sayısız kuş

bir mut kokusu getirdiniz odama

hoş geldiniz.”

Süleyman Okay

Soykırımın-şövenizmin panzehiri KAYPAKKAYA

Yüzyıl oldu, hâlâ kadim bir ulus olan, "Ermenilerin soykırıma uğrayıp uğramadığını" tartışıyor olmak, yaşadığımız utanca, bir utanç daha yüklemektedir. Hangi sebepten olursa olsun kendisiyle yüzleşmeyen, yaptığı soykırımı savunan, es geçen veyahut inkâr eden bir ulus ve bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri öncelikle kendileri özgür değildir. Adalet, eşitlik ve kardeşlikten bahsedemezler.Çünkü kendi pazara hâkim olma, egemenliklerini kurmak için, başka bir ulusu soykırıma uğratmış, bir buçuk milyon masum Ermeni sivil insanın ölümüne sebep olmuştur.

Korkunç Plan Kuzey Kürdleri Kurban mı Ediliyor – Dursun Ali Küçük

“Fermano bira-vahefermano
Fermano maho.
Dujmin amo sere ma
Cence pile makirkeno
Made xaîn xaîn nadano
EwroterteleserîKurdano-Kirmanciyano
Sere madevetelino, bira terteleo,
ProjeyaTırkano”

*TC  SÖMÜRGECİLİĞİNİN KORKUÇ PLANIYLA YÜZYÜZEYİZ

Sayfalar