Perşembe Mart 28, 2024

TKP/ML Kadın Komitesi “Umudun öyküsünü yazıp özgürlüğü fethedenlere sözümüz…”

Ocak ayının devrim ve komünizm şehitlerini anma haftasına dair bir açıklama yayınlayan TKP/ML Kadın Komitesi “Umutsuzluğu umuda çeviren yoldaşlarımıza söz veriyoruz ki; faşist ablukayı, sömürü düzenini, cinsiyetçiliği, şovenizmi paramparça etmeden, düşmanı yere sermeden durmak yok!” dedi.

Elimize e-posta yoluyla ulaşan bir habere göre Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist’e (TKP/ML) bağlı Kadın Komitesi devrim ve komünizm şehitlerini anma haftasına ilişkin bir açıklama yayınladı. “Umudun öyküsünü yazıp özgürlüğü fethedenlere sözümüz; Direncinizi umutsuzluğa cevap, yenilmezliğinizi karanlığa şafak edeceğiz!” diyen Kadın Komitesi saldırıların artmasının yalnısca daha fazla kavga sebebi olabileceğini vurguladı:

“Onlar için en güzel dize zafer çığlığı, en güzel ezgi halkın dilinde...”

“Onlara, en sevgililerimize dair yazılan en güzel dize savaşın ortasında atılan zafer çığlığı olmalı, en güzel cümle egemenlerin karşısında verilen kavga alanlarında yazılmalı, en güzel ezgi ezilen sınıf, cinsiyet, ulus, inanç ve kimliklerin dilinde söylenmeli! Çünkü onlar hayata sundukları ömürlerinin direnç, gençliklerinin kavga ateşi ile bunu hak ettiler! Çünkü onlar dorukları fethedip oraya kanlarıyla halkımızın acılarını yazdılar; sokaklarda, hapishanelerde, fabrikalarda, tarlalarda, gecekondularda devrimin kanlı ama onurlu yolunu nakış nakış ördüler! İşte bu yüzden onlara dair söylenecek en güzel söz, bu yolu tamamlamaktan geçmektedir!

Bugün nakış nakış örülen; ama canla, ama kanla ilerlenen bu yol daha da çetrefilli, daha da zorludur. Heyhat! İmkansız olanın yalnızca daha fazla zaman alacağına inanan, binlerce yıllık sömürü düzenini ters yüz etmeye kendini adayan komünistler için bu zor, ancak daha fazla kavga, daha fazla savaşma sebebi olabilir!”

“Ülke nefes alınmayacak hale getirilmeye çalışılıyor”

Faşist Kemalist diktatörlüğün ekonomik ve siyasi krizinin derinleşmesi ile bir çıkmaza girdiğine, bataklığa gömüldüğüne ve buna çare olarak ülkeyi kan gölüne çevirip halkı daha fazla yoksulluğa biat ettirmekte bulduğuna dikkat çeken Kadın Komitesi; “Emperyalist-kapitalist sistemin özelde 2008 sonrası yaşadığı ekonomik ve siyasal krizin faturasının dünya halklarına savaş ve yoksulluk olarak döndüğü sürecin ülkemize yansıması olan tüm bu yaşananlar bir kaosun tam ortasında olduğumuzu göstermektedir. Ve bu, bugün mücadele etmek ve savaşmak için daha fazla sebebimizin mevcut olduğuna en açık kanıttır” dedi.

“Çöktürme-çökertme” adı altında kaos ve katliam dolu bir sürece soyunan faşist devlet ve temsilcisi AKP için “bu süreçte; mitinglerde, sokaklarda, düğünlerde halkımızı hedef alarak DAİŞ eliyle bombalar patlatmış, Rojava ve Türkiye Kürdistanı’nda Kürt ulusunun kazanımlarını hedef alıp ‘baş üstünde baş, taş üstünde taş bırakmama’ fermanıyla kentleri kuşatmış, işgal etmiş, ‘Allah’ın lütfu’ olarak değerlendirilen bir Temmuz darbe girişimi ve ardından OHAL süreçleri ilan etmeye başlamış, ev baskınları ile infazları, gözaltı ve tutuklama terörünü, ihanetini, ihbarı sıradanlaştırmış, KHK’ler ve tüm keyfiyetiyle binlerce insan ekmeğinden-işinden edilmiş ve demokratik tüm haklara el koyarak adeta ülkeyi nefes alınmayacak bir hapishaneye çevirmiştir” diyen Kadın Komitesi açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

“Kadının sokaktan evine dönmesi için kollar sıvandı”

“Egemenler tüm bunları gerçekleştirirken elinden-dilinden düşürmediği, kendisine koltuk değneği yaptığı patriarkayı iyice cilalamış, toplumsallaştırmış ve kadın-LGBTİ-çocuk düşmanlığını adeta ödüllendirir hale getirerek bu iktidarını katillere, tecavüzcülere, istismarcılara pay etmiştir! Kadın ve LGBTİ cinayetlerinde (ve bu cinayetlerin vahşet oranında) % 50’ye varan artış yaşanmış, hemen her gün ülkenin bir yerinden çocuklara dönük istismar haberlerinde ve erkek egemenliğinin, iktidarının çocuk bedeni üzerindeki acı tahakkümünün örneklerinde adeta patlama yaşanmıştır. Bir yandan bu saldırıları gerçekleştiren erk sahipleri cezasız bırakılarak ödüllendirilmiş, istismarı meşrulaştıran yasalar hazırlanmış, buna karşı sokakları ve savaş alanlarını terk etmeyen devrimci, yurtsever, ilerici kadınlar hedef alınmıştır. Kadın savaşçıların bedenleri teşhir edilmiş, işgal edilen kentler JÖH-PÖH’ün sistematik cinsel saldırısı altında bırakılmış, kadın devrimciler vajina ve göğüsleri hedef alınarak kurşunlanmış, yurtsever ve devrimci kadınlar gözaltı ve tutuklama terörü ile ‘terbiye edilmeye’ çalışılmıştır!”

Bu dönemin en önemli özelliklerinden birinin de kadın kazanımlarının hedef alınması olduğuna dikkat çeken Kadın Komitesi eşbaşkanlık sistemi ile yönetilen belediyelere, açılan kadın kurumlarına, dayanışma evlerine, sığınaklara el konulduğunu, kayyım atandığını ya da kapatıldığını hatırlattı. Açıklamada “Kadınların yıllarca dağda, şehirde, kırda mücadelesini verdiği her türlü kazanım, tek tek adeta kadınlarla alay edilerek, aşağılanarak ellerinden alınmaya çalışılmasıdır, bu süreci zorlu kılan temel nedenlerden biri... Nitekim patriarkayla kol kola ilerleyen iktidardan kadınların kazanımlarına saygı duyması, ilmek ilmek örülen kadın isyanı ve direnişini ayakta alkışlaması beklenemezdi! Tüm nefreti ve olanca öfkesi ile ilk fırsatta bu kazanımlara saldırdı ve erk’e itaat etmesi beklenen kadının sokaktan evine, dört duvar arasına dönmesi için kolları sıvadı” denildi.

“Kadınlar özne değilse, o devrim ağır yaralıdır, eksiktir!”

Bu kazanımların her birinin kadınların can bedeli, uzun süreli mücadelelerle elde ettiğine, uğruna nice emekler verildiğine, görünmez kılınan bu emekle devrim ve demokrasi mücadelesinin nice tıkanan damarlarının açıldığına dikkat çeken Kadın Komitesi; açıklamasını “Ancak açıktır ki; bu kazanımlara gereken değer ve önem; Türkiye devrimci hareketinin ilk şehidi Maria ve ardından partimizin ilk şehidi olan Meral Yakar’dan bu yana 51 kadın şehidiyle komünist ve öncü partimiz dahil olmak üzere devrim ve demokrasi mücadelesinin özneleri tarafından da verilmemiştir. Erkek egemenliğinin kirlerini üzerinde barındırdığı müddetçe hiçbir alanda kadına tam hak eşitliğinin olmadığı ve olmayacağı tarih boyunca sayısız örneklerle karşımıza çıkmış ve hala da çıkmaktadır. Kadınların inşasında özne olmadığı ya da özne olmasına rağmen emeğinin görülmediği hiçbir devrim, milyonlarca emekçi kadını ve taleplerini karşılamayacak ve erk-eklikle ağır yaralanmış, eksik bir devrim olacaktır” şeklinde sürdürdü.

“Bugün şehitlerimizi anarken, onlara devrim sözümüzü yeniden en ateşli yeminlerimizle tazelerken, devrim bilincimizi de cinsiyetlerin tam hak eşitliğiyle yenilemenin kaçınılmazlığını görmek durumundayız” diyen Kadın Komitesi, Proletarya Partisi’nin kadın şehitlerinin mücadelenin kadınlaşmasının yolunu döşediğine vurgu yaptı:

“Dirençleri umutsuzluğa cevap, yenilmezlikleri karanlığa şafak…”

“Bedeni hedef alınarak köy meydanlarında teşhir edilen komutanımız Yıldız Çiçek, işkencehanelerde cinsel saldırılarla esir alınmaya cevabı direnişleriyle veren yoldaşlarımız Kamile Öztürk ve Cahide Karakaş, kadınların önderleşmesinin sembolü olan Beşlerimiz, tüm engellerini geride bırakarak koşa koşa özgürlüğe koşan Kara Kız’ımız/Çiğdemimiz, kalemi ve fotoğraf makinesini birer silaha çeviren Suzan’ımız; Ayfer’imiz, Nurhayat’ımız, Özlem’imiz, Süheyla’mız, Dilek’imiz, Münire’miz, Nergiz’imiz, Nesibe’miz, Perihan’ımız... Her biri egemenlere, halk düşmanlarına karşı devrimin birer neferi olarak devrime giden yolu döşedikleri kadar partimizin, devrimci hareketin, dağların, şehirlerin kadınlaşması yolunu da döşemiştir!

 

Bizler bugün gücümüzü, mücadele azmimizi, direncimizi, tam hak eşitliği mücadalemizi, eşitsizliğe, kadın ve LGBTİ düşmanlığına karşı öfkemizi onlardan alıyoruz. Çünkü onlar devrim umudumuzun öyküsünü yazanlar, özgürlüğü fethetme cesaretini canları pahasına gösterenlerimizdir! Umutsuzluğu umuda çeviren yoldaşlarımıza söz veriyoruz ki; faşist ablukayı, sömürü düzenini, cinsiyetçiliği, şovenizmi paramparça etmeden, düşmanı yere sermeden durmak yok! Bunun için de direncinizi umutsuzluğa cevap, yenilmezliğinizi karanlığa şafak edeceğiz!” 

45493

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

Sayfalar