Cumartesi Nisan 20, 2024

TKP/ML-MK:8 Mart emekçi kadınların örgütlenmiş isyanıdır!

8 Mart 1857’de Amerika’da Kadın işçilerin temel hakları için mücadele ederken 129’nun yanarak katledilmesiyle temel buldu Dünya emekçi Kadınlar günü. Proleter kadınların kapitalizme karşı açtığı isyan bayrağının kızıl rengi bugün kadın hakları mücadelesinin hala temel itim gücü olmaya devam ediyor. 1857 ile rengini alan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, bugün kadınların sınıfsal sorunları yanında ezilen cinsiyet olmasından kaynaklı sorunlarla birlikte daha geniş anlama bürünen bir toplumsal mücadele karakteri kazanmıştır.

Kadın kimliğinin bin yılların egemenliğine dayanan ataerkil toplumsal yapıdan kaynaklı tarihsel sorunları vardır. Bu sorunlar sınıf egemenliğine dayanan tüm toplumsal sistemlerin buna yeni halkalar eklemesi, kendi gerici sınıf egemenliğine dayanan ihtiyaçların karşılanmasına paralel birikerek büyümesini getirmiştir. Kadınlar, sömürücü egemen sınıfların erkek egemen zihniyeti altında çığ gibi büyüyen cinsiyet baskısına acımasızca maruz kalmıştır. Erkek egemen anlayış baskı, sömürüye dayalı toplumsal sistemin sürdürülmesinde “yaratıcı” yöntemlerle kendini her defasında yeniden üretmeyi başarabilmiştir. Bu sistemlerin yönetme anlayışının temellerinden, her hücresine ve inşa edilen sürecin bütün ruhunda vardır.

Ezilen cinsiyet sorunu toplumsal devrimin bilinci ve ruhu olmak zorundadır. Kadın sorununun tarihsel karakteri aynı zamanda kadın mücadelesinin ve direncinin de tarihsel karakteridir. Nasıl ataerkillik her gerici egemen toplumsal sistem tarafından bir sopa ve baskı aygıtı olduysa bu durum karşıtı olan direnci ve mücadeleyi de beraberinde getirmiştir.

Kapitalizm çağında toplumsal yaşama daha fazla katılan kadınların sınıfsal mücadeleye tutuşması ezilen cins olan kadının birikmiş sorunlarını hem daha fazla görünür kılmış hem de örgütlü bir mücadelenin konusu haline getirmiştir. Bu görünürlük süreç içinde ezilen cinsiyet temelinde mücadeleci güçlerin paydaşlığını da ortaya çıkarmıştır. Farklı sınıflardan kadınların ortak paydada buluşmasını, ortak mücadele ve hak talebi ekseninde hareket etmesi olanağını da beraberinde getirmiştir. Bu çıkar birliği kuşkusuz ataerkil anlayışa karşı bir ittifak niteliğine sahiptir. Ataerkil anlayışın nerde ve hangi biçimde, hangi üretim ilişkilerinde ve hangi sınıfta açığa çıktığına bakmaksızın bir toplumsal mücadele konusu olacaktır. Bu mücadelenin özü tarihseldir, haksızlık tarihseldir ve hiç kuşkusuz bu ortadan kalkana kadar, bunun tüm kırıntıları temizlenene kadar da bu mücadele sürecektir.

Emperyalizm çağında ezilenlerin sorunu olan, sınıfsal temele dayanan kadın mücadelesi hiç kuşkusuz proleter devrimlerin müttefikidir. Demokratik halk devrimi ya da sosyalist devrim programlarının parçasıdır.

Kadın sorunu proleter devrimcilerin hem çözme iddiasıdır hem de aynı zamanda bağrında taşıdığı toplumsal bir sorunun kendisidir.

Kadın sorununu, siyasal iktidar hedefli toplumsal devrimle önündeki engelleri yıkıp geçmekle ancak ayağındaki bağlardan kurtulma olanağına daha fazla kavuşacaktır. Ama aynı zamanda toplumsal devrimin bağrındaki erkek egemen anlayışa karşı sıkılaşmış bir ideolojik mücadele, erkeğin elindeki egemenliği berhava etme kavgasıdır da. 8 Mart sadece egemen gerici sınıfların ürettiği sorunlara isyan bayrağı değil, erkek egemenliğin ilerici mevzilerde ortaya çıkan yanlarına karşı kaldırılmış mücadele bayrağıdır.

Kadın mücadelesi çok yönlü, çok katmanlı ve kuşkusuz kesintisiz bir ideolojik, politik mücadeledir. Sınıfsal ve cinsiyet temelli ortaya çıkan sorunların ortadan kaldırılmasını kapsadığı için karmaşık, zorlu ve çok yönlüdür. Hangi sınıftan olursa olsun erkeğin egemenliğini yıkma, onu ayrıcalıklarından koparma ve aynı zamanda değiştirme mücadelesidir.

Kadınlar bugün toplumsal üretimin ve yaşamın ikinci unsuru olarak baskılara maruz kalmaktadır. Toplumsal üretim içine çekilmeyen “çocuk doğurmak”, “evinin hanımı olmak ve o sınırlar içine hapsedilmek”, “öğretilmiş kadın kimliğini yaşamakla” mükellef kılınmaya çalışılmaktadır. Ev içinde görülmeyen emekle kısırlaştırılan, toplumsal karşılığı sınırlı ya da hiç olmayan bir denklem içine hapsedilmektedir. Üretim içinde söz hakkı kısıtlandığı oranda toplumsal, siyasal, kültürel ilişkiler içinde de yok sayılmakta, aşağılanmakta, baskılanmaktadır.

Kadınlar emek pazarında ucuz iş gücünün temel unsuru olarak görülmektedir. Güvencesiz, esnek çalışma koşullarının en fazla mağduru olan kesimlerdir kadınlar.

Feodal kültürün ve gerici değer yargılarının aileden töreye, abiden babaya, kocadan devlete uzanan geniş bir baskı, şiddet ve yaşam hakkına uzanan saldırıları yaşanmaktadır.

Kadın bedeni yarı-feodal ilişkiler içinde hem kullanılacak cinsel meta hem de kapatılmış-sabitlenmiş erkek mülkü olarak görülmektedir. Bu bağlamda evlendiğinde tasarrufu erkeğe ait bir ev üretim aracı, onun dışında ise tacize-tecavüze uğramayı hak eden bir cinsel meta olarak görülmektedir. Fiziksel ve psikolojik şiddet, cinsel taciz iş-ev ve sosyal yaşamın her alanında yaygın ve gaddarca uygulanmaktadır.

Özel olarak devletin polis, yargı, siyaset ve medya ayağında ise sistematik bir teşhir, yok sayma, potansiyel suçlu görme uygulamaları söz konusudur. İnfial yaratan erkek şiddetinde “timsah göz yaşı” döken devlet makinası diğer her türlü şiddet, taciz, tecavüzde kadını yeniden mağdur eden uygulamalardan geri durmamaktadır.

Kadınlar emperyalistlerin ve gerici güçlerin çıkardığı her savaşta en çok mağdur olan kesimlerdir. Göç yollarında kadınlıkları suistimal edilen, en zor koşullarda bırakılan, en ağır baskıya maruz kalan kadınlar olmaktadır. Savaşın en acımasız yüzü onların karşısına çıkmaktadır.

Kadın hakları konusunda devrimci, demokratik mücadele ise Faşist diktatörlük tarafından hem psikolojik savaşla, hem gerici feodal değer yargıların baskısı altında hemde faşist devletin zor aygıtlarıyla baskılanmaktadır. Sokakta devlet şiddeti, siyasal, sosyal ve kültürel hayatta devletin en tepesinden hedef göstermeler duraksamaksızın uygulanmaktadır.

Türkiye Kürdistanında kadın kimliği devletin özel hedefindedir. Ulusal kurtuluş mücadelesinin en temel dinamiklerinden olan kadınlar ve bedenleri aşağılık yöntemlerde rencide edilmektedir. Panzer arkasında sürüklenen kadınlar, çırılçıplak teşhir edilen kadın gerillalar, mücadele eden kadınların mücadele eden erkeklerin kapatması olduğu psikolojik savaş argümanları Kürt kadınların aynı zamanda siyasallaşmış kimliklerine yönelik bir saldırıdır da. Faşist diktatörlük son 40 yılda durmaksızın bunu yaptığı gibi bugünde şehir direnişlerinde, dağlarda şehit düşen kahraman Kürt Kadın savaşçılarına aynısını yapmaktadır.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü kadın kimliğinin devrim-sosyalizm ve komünizm davasıyla kendi özgürlüğünü bütünleştirdiği, kaynaştırdığı sınıfsal ve cinsiyetçi gerici egemenlik ve ayrıcalığa baş kaldırdığı tarihsel bir gündür.

8 Mart özgürlüğün gelecek sorunu değil bugünün derdi olduğunun siyasal, pratik ve ideolojik kavranışıdır.

8 Mart proleter kadınların sınıfsal sorunlarından, cinsiyetten kaynaklı sorunları devrime doğru, sosyalizme doğru, komünizme doğru akıtmayı beceren bir özdür.

8 Mart partimiz için Meral Yakardan Beşlere kadın sorununu içine doğru çeken, yetkinleşen, olgunlaşan erkek egemenliğe savaş açan, bu anlamda Komünist kadın damarını benimseyen bir çizgi ve yönelimin örgütlenmesidir.

8 mart işçi, emekçi erkekler için kadın sorunun kavranmasının, kavrandığı oranda erkek kimliğinin, erkek ayrıcalığının ortadan kalkması, aynı zamanda ayrıcalıklardan arınan erkekliğin özgürleşmesi anlamına gelmektedir.

ŞAN VE ŞEREF OLSUN ÖZGÜRLÜK UĞRUNA SAVAŞAN KADINLARA!

ŞAN VE ŞEREF OLSUN 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜNE!

ŞAN OLSUN KADIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ DEVRİM, SOSYALİZM VE KOMÜNİZM DAVAMIZLA KAYNAŞTIRAN ŞEHİTLERİMİZE!

YAŞASIN PARTİMİZ TKP/ML, ÖNDERLİĞİNDEKİ TİKKO, TMLGB!

TKP/ML MK 

TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ / MARKSİST-LENİNİST MERKEZ KOMİTESİ

43510

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

Sayfalar