Cuma Nisan 19, 2024

Toplu mezarlıklar ülkesi

Türkiye ve Kuzey Kürdistan tam bir toplu mezarlıklar ülkesi oldu. Devlet, Kürtlere, Sosyalistlere, demokratlara sadece ordusu ve polisiyle saldırmıyor. Artık en önemli saldırı gücü olarak kullandığı İŞİD ile de saldırıyor.

Hukukuyla, yasalarıyla, yönetim şekli ve uygulamalarıyla tam bir bir isalmcı-kontrgerilla düzenine dönüşmüş olan Türk devleti, OHAL ile bunu daha da pekiştirmeye çalışmaktadır. Türk milliyetçiliği ve ümmetçiliği ile toplumun önemli bir kesimini kendi etksi altına alan devlet, başta Kürtler olmak üzere, muhalif olan her kesime karşı kıyım uygulamaktadır.

Devlet, artık tek başına AKP değil, CHP, MHP gibi partilerin yanında bütün sermaye kesimlerini yanına almış olarak, İŞİD ile birlikte halka saldırıyor. İŞİD, artık sadece bir dış güç değil, uzun süredir devletin bir kolluk gücü, katliam makinesi gibi çalıştırılmaktadır. Türkiye’de İŞİD’in yaptığı tüm eylemler, devlet güçleri tarafından planlanıp uygulanmaktadır.

İnsanlığın en masumane anı olan düğüne saldıran bir sistemin, artık çığırından çıktığı ve onun geriye dönüşününde normal yollardan söz konusu olmayacağı açıktır. İktidarı elinde bulunduran güçlerin, İŞİD ile hem ideolojik hem de örgütsel sıkı bir ilişkileri vardır. Türk sermaye kesimleri, sömürü düzenlerini daha rahat sürdürebilmek için artık İŞİD’leşmişlerdir. Bu net olarak görülmelidir.

CB Erdoğan ile İŞİD lideri arasındaki fark, birincisinin emeryalistlerin denetimindeki BM’de resmi bir devletin yöneticisi olarak kabul edilmesi, diğerinin ise “terörist” görülmesidir. Oysa ikisi arasında ideloji ve yönetim anlayışı olarak her hangi bir fark yoktur. Ya da Türk devleti ile İslam Devleti (İŞİD) arasındaki fark da yok gibidir. Yasalarıyla, yönetim biçimleriyle, dinci örgütlenmeler ve toplu kitle katliamlarıyla...

Türkiye, gelinen aşamada “Pakistanlaşmış” olmaktan çıkmış, artık hızla Iraklaşmaya doğru gitmektedir. Yani, gerici bir iç savaşla karşı karşıyadır. Gerici iç savaşı Kürt-Türk savaşı olarak çıkarmaya çalışsalarda, bu; Kürtler, soyalistler, demokratlar, aleviler ve diğer ulusal azınlıklar bir yanda, devlet güçleri ve onun etkisinde kalan Türk milliyetçisi, ümmetçisi bir tarafta şekline dönüşecektir. İktidarı elinde bulunduran güçlerde iç savaşı bilerek körüklemektedir. Devletin kurmaya çalıştığı iç savaş senaryosu bu yönde ilerlemektedir.

Türkiye’deki sermaye ve rant o kadar büyük ki, egemenlerin bunu, normal yollardan, yani bir burjuva demokrasisi içinde paylaşmaları söz konusu olamadı. Türkiye’nin uzun süredir sancısını çektiği; toplu kitle katliamları, Soma’da 300 aşkın maden işçisinin birden gömülmesi, iş kazalarının olağanüstü denecek düzeyde artması, Kürt illerinin ağır silahlarla açıktan yakılıp yıkılması, artan oranda kadın cinayetleri ve ortada herhangi bir yazılı burjuva hukukunun kalmaması, esas olarak sermaye ve rantın (iktidarın) paylaşılamamasından kaynaklanmaktadır.

Bir başka etken ise; Kürtlerin bölgesel bir güç olarak ortaya çıkmasıdır. Bu durum, Türk sermaye devletini Suriye politikasını boşa çıkaran önemli bir gelişme olmuştur. Ayrıca, Kuzey Kürdistan’ın bir nevi Kürt Ulusal Hareketi’nin kontrolüne geçmesi ve devletin burada işlevsiz kalması, egemen sınıfların kendi içindeki krizi de derinleştirici bir rol oynamıştır.

Bu gelişmeye, emperyalistler arası çelişmelerin keskinleşmesi, Irak, Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmeler de zemin hazırlamaktadır. ABD ve AB burjuvazisi CB Erdoğan’ı gözden çıkarmış, ancak, emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz nedeniyle de gelişmeleri istedikleri gbi kontrol edemez hale gelmişlerdir. AKP–RTE iktidarı ile bu emperyalist güçler arasındaki çelişmelerde keskinleşmiştir. 15 Temmuz darbe girişimi Batılı emperyalistler için RTE’nin kullanım süresinin bittiğinin ciddi işareti olmuştur.

Türkiye’nin daha kapsamlı ve derin bir iç savaşa dönüşmesinin önüne geçebilecek tek güç işçi sınıfıdır. Ne yazık ki, işçi sınıfı devrimci örgütlülükten yoksundur. Türkiye ve Kürdistan’da büyük bir işçi sınıfı kitlesi olmasına karşın, gerici iç savaşı devrimci bir iç savaşa çevirecek durumda değildir. Örgütsüz işçi sınıfını gerici iç savaşın içinde erime tehlikesi vardır. 

Türkiye’de komünistler ve devrimciler için söz, 7 Haziran 2015 seçimlerin hemen ertesinde bitmişti. Bu durum giderek daha da derinleşmiştir. Sosyalist ve ilerici güçlerin buna göre örgütlenmeleri, demokratik cepheyi genişletmeleri ve güçlendirmeleri bir zorunluluktur. Güç birlikleri ve ittifaklar sadece lafta kalmamalı, sokaklara taşmalı, aktif bir mücadele biçimine dönüştürülmelidir. Gerisi, gericiliğin karşısında kitleleri pasifize etme ve oyalama olacaktır.   

Gerici iç savaşı önleme ve faşist İslamcı-kontrgerilla-İŞİD yapılanmasını yıkmak ya da geriletmek, ancak ve ancak geniş yığınların bu karşı-devrimci güçlere karşı örgütlenmesi ve sokakları zapetmesiyle olabilir. 

45649

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar