Cuma Nisan 19, 2024

Türk Turizmi'ni Protesto Et ! Soykırım'lara Destek Olma ! Türkiye'ye Gitme !

Tarım'da,Sanayi'de yaşanan krizden sonra Yaz Sezonu'na umudunu bağlayan Erdoğan,Turizm'de de son yılların en kötü sezonunu yaşıyor.Yatırımcıların ve sermayenin aradığı,istikrar,güven ve çatışmasızlık Türkiye'de olmadığı için,Burjuvazi yatırımlarını başka ülkelere kaydırmayı tercih etmiştir.Tur operatörlerinin yönlerini İspanya,Yunanistan,İtalya'ya çevirmelerinin ana sebebi Türkiye' de yaşanan iktidarın yok etme ve imha politikaları,insan hakları ihlalleri,gazeteciler,akademisyenlerin cezaevinde tutuklu bulunmaları,Türkiye'nin cihatçı örgütlere açık destek vermesi,Turist'lerin aradığı Güven ile Güvenlik sorununu gündeme getirmiş,ABD'den tutun,AB ülkelerinin birçoğu '' Türkiye'ye Gitmeyin '' çağrısı yaparak vatandaşlarını uyarmıştır.

Cihad'çı Terör örgütü,İşid'in AB ülkelerinin merkezlerinde Londra,Bruxelles,Paris,Berlin'de gerçekleştirdiği saldırılarda yüzlerce insanın ölümünün ardından,teröristlerin Türkiye üzerinden geldikleri '' sır '' dolu ilişkileri tüm dikkatleri Türkiye üzerinde yoğunlaştırmıştı.Herkes kuşku ile bakmaya başlamış.Referandum sürecinde Almanya,Hollanda ..gibi ülkelerle yaşanan krizlerde,Erdoğan'ın '' Nazi '' suçlamaları bardağı taşıran son damla olmuştu.Bütün Avrupa ülkelerinde ardı ardına oluşan '' Türk turizmini Protesto '' kampanyalarına dönüşen atmosfer ile beraber teşhir olan, İstenmeyen adam durumuna gelen Erdoğan'ın durumu en son G-20 zirvesinde açık ve net olarak kendini göstermiştir.

Türk burjuvazisi Öger Tur'un dahi itiraf etmek zorunda kaldığı '' otellerimizi satılığa çıkarmaktan başka çaremiz kalmadı '' diyerek durumu izah etmiştir.Rezervasyonların iptal edilmesi,turist çekmek için fiatların çok düşük seviyelere çekilmesi '' her şey dahil '' promosyonları,dahi tutmamıştır. Almanya'da bir tv programında turist çekmek için bir haftalığına '' Gidiş-Dönüş,yemek-içmek,otel '' dahil götürecek adam bulamamışlardır.2014'de 36 milyondan,2016'da 25 milyona bugün ise çok çok düşük seviyelerde turist olması Erdoğan'ın yanlış kin ve düşmanca politikalarının sonucudur. Yabancılar gelmediği gibi,yurt dışında yaşayan göçmen emekçilerin sayısında da önemli düşüşlerin yaşandığı görülmektedir.Bunu yetkilier de teyid etmiştir.

Türk Turizmi'ne en çok gelir getiren ülkelerin başında gelen Rusya ile 2015'de yaşanan uçak düşürme krizinden sonra '' Felaket '' yaşandı.Uçak'ın düşürülmesi yetmiyormuş gibi çetelerin vahşice öldürdüğü pilotun öldürülmesi kamuoyunda çok büyük yankı yaratmıştı.Rus halkı tepkiliydi.Tüm uçuşlar ile yaş sebze ve meyvelerin alımı durduruldu.Rusya çok sert önlemler almaya koyuldu.Ambargo neticede Türkiye'ye pahalıya mal oldu.Sadece Antalya'da turistlerden elde edilen 9 milyar gelir sıfıra düştü.Bu 500 bin esnafın geçimini direkt etkilemiştir.Domates üreticileri ekimlerini durdurmak zorunda kalmıştır.ihracatta ise 2016-17 yıllarında 0 çekmiştir.Oysa 2015'e gelene kadar her yıl ihracat katlanarak artarken bu olaylar ihracatı tepe takla aşağı çekmiştir.

1 600 000 insanın geçimini turizmden sağladığı sahillerde,200 000 sigortalı çalışan turizmde alınan darbelerle işinden oldu.30 sektörün etkilendiği Turizm'de en büyük darbeyi THY yedi.Uluslararsı alanda Türkiye'nin imajı,Erdoğan islam-sunni politikaları turist akınını etkiledi.2016 'da THY zarar etti.Buna bağlı firmalar gerekli yolcu bulamayınca uçuşlarını durdurdular,zarar ettiler.2017'de 600 bin kişi işten çıkarılarak işsizler ordusuna dahil olmuştur.Rusya'dan her yıl gelen 4 milyon turist bu sene 2,5-3 milyona düşmüştür.Yurt dışından her sene tatile gelen '' döviz makinası ''olarak görülen işçilerin sayısında da önceki yıllara göre düşüş yaşanmıştır.1.213.000 olan turist sayısı,2017'de 1 milyonda kalmıştır.Yabancıların ilk dört ayında 2015'de 1.100.000 olan turist sayısı,2016'da 733 000 lere düşmüştür.2017'de ise 705 000 'e düşmüştür.Peki tüm bu kötü gidişatın sorumlusu kimdir ?

Nuriye ile Semih yanlız değildir !

15 Temmuz darbe girişimini '' Allahın lütfu '' diyerek ilan edilen OHAL,yürürlüğe konan KHK ile ülke yönetimine kabus gibi çöken,tek adam diktatörlüğü ile ülke yönetimine el koyan Erdoğan arzuladığı hedeflere adım adım yol alıyor.Amaca ulaşmak için bütün yolları deneyerek,mendabur gibi her renge dönüşen,bütün muhalifleri cezaevlerine attıktan sonra rengini gizleyemeyecek şekilde belli etti.Kürt ulusal Hareketi'ne ,demokratlara ilericilere,işçilere,aydınlara,akademisyenlere,insan hakları savunucularına düşmanca tutum içerisinde olan Erdoğan'ın artık herkesin değil,sadece bir kesimin Cumhurbaşkanı,hemde Parti başkanı olduğu yasallaştı.

KHK ile kendinden olmayan her kim olursa olsun yaşam hakkı tanımayan,hayatı zindan eden,biat etmeye zorlayan,açlığa ve yoksulluğa mahkum bırakan,islami faşist bir yöneti ile karşı karşıyayız. Sadece kendisi gibi düşünmediği,AKP'li olmadığı,solcu,ilerici,kesimler bir gecede,hiç bir gerekçe gösterilmeden,işlerinden alınarak yüz üstü sokağa terk edilmişlerdir.Bu durumda olan insanların sayısı yüzbinleri aşmaktadır.Bunların bakmakla sorumlu oldukları kişiler de hesaba katılırsa,mağdurların sayısı milyonlara varmaktadır.Bu haksız,hukuksuz dayatmalar sadece Erdoğan ailesinin ve bir avuç yalakanın iktidarını korumak içindir.İşinden alınıp kaderleri ile sokaklara terk edilen akademisyenlerden Semih Özakça ile Nuriye Gülmen bunlardan sadece öne çıkanlardır.

Anlamı büyük ve Adalet simgesi olan,gerici yobaz,çağ dışı kafaların hiç bir zaman anlayamayacakları,İnsan Hakları Anıtı önünde Adaletsizliğe,Hukuksuzluğa karşı başlattıkları,bedenlerini yatırdıkları Açlık Grevi can pahasına da olsa 125.gününe geldi.Toplumun bütün kesimlerinin destek verdiği,milyonların sesi olan Nuriye ile Semih'in Açlık Grevi Saray'ı ürkütmüş her gün,her saat destek veren halk acımasızca polis saldırılarına maruz kalmaktadır.Toplumu biat etmeye zorlayan Yeni Halife Erdoğan,meslekleri gasp edilen,Gayet insani,masum,demokratik olan '' işimi geri istiyorum '' taleplerine dahi pervasızca polisleri saldırtmakta tereddüt etmemektedir.

Açlık Grevlerinden toplumsal bir muhalefet çıkar korkusu ile apar topar,74.gününde tutuklanarak cezaevlerine konan akademisyenlerin tek '' silah '' ı düşünceleri ile kalemleri olmuştur.İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun '' çocuklarımızı teröristlere teslim edemeyiz '' suçlamasının,hiç bir gerçeklikle alakası yoktur,Yalan'dır.Her zamanki alışık olduğumuz klasik suçlamalardan başka bir şey değildir.Gerçek teröristler yaşlı bir kadın olan Kezban Saçılık ile oğlu Veli Saçılık 'a reva görülen polis şiddetidir.Meydanlarda '' cennet anaların ayağı altındadır '' diye nutuk atanlar,analarımızı polisin ayağı altına almışlardır.Veli Saçılık'ın 2000 yıllarında '' Hayat operasyonlarında '' bir kolunu alan devlet,bu sefer empute kolunu da kırarak almıştır.Üstelik tüm bunlar uygar dünyanın gözleri önünde cereyan etmiştir.

Mor Gabriel Süryani halkınındır Gasp edilemez !

Ortadoğu'nun kadim halklarında Ermeni,Süryani,Keldani'ler 1915 soykırımı ile Anayurt'larından imha ile yok edilirken,tüm taşınmaz mal varlıklarına el konuldu.Gasp edildi.Yeni inşa edilen cumhuriyetin Enval-ı Metrukesi'ne dahil edilen tüm mal varlıklarının akibeti bugün dahi belli değildir. Sır olarak kalmaktadır.'' Konuşan,yazan yanar '' misali,tabular devam ediyor.Araştırılıp incelenmesi herkese sözde açıktır.Ama aykırı düşünceler yazılmamak kaydıyla serbesttir.Aradan 100 yıl geçmiş olmasına rağmen Lozan Antlaşmasında kabul edilen esaslara göre TC '' ..azınlıklara ait vakıflara,kiliselere,havalara,mezarlıklara,manastırlara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlama-yı taahüt eder '' diye attığı imzayı,bugün başta Mardin'in Midyat ilçesinde bulunan,Süryani'ler için kutsal olan,paha biçilemeyen Mor Gabriel Manastırı,kiliseler,mezarlıklar gibi 50'den fazla taşınmazlara Erdoğan hükümeti el koyma kararı aldı.

Mardin'in Büyükşehir statüsü kazanmasından sonra,Mardin Valiliği kararıyla Devir Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu aracılığıyla önce Hazineye devredildi.Kiliseler,manastırlar ise Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredildi.Süryani cemaatine ait mal varlıkları,nufüsu binlere düşmüş bir halkın elinden almak için kaos,OHal gibi ortamlar bulunmaz bir fırsat olarak görüldü.Nihayetinde kamulaştırıldı.Gasp edildi.Oysa 2008'de Avrupa ile müzakerelerde,Vakıflar Kanunun'da yapılan değişiklerde azınlıkların mülk edinmesinin önündeki engeller kaldırılmıştı.Bazı mal varlıklar sahiplerine iade edilmişti.Avrupa'lılara iyi görünmek sempati kazanmaya çalıştı.Bu sahte,yalan,inandırcılıktan uzak politikaların göz boyamaktan başka bir şey olmadığı seneler sonra ortya çıktı.

Bu alınan kararların Suriye'de süren savaştan ayrı düşünmek imkansızdır.Toplum hızla koşar adım islamlaştırmaya doğru değişikliklere uğrarken,müslüman sunni,dindar bir nesil yetiştirmek için bölgenin demografik yapısını değiştirmek,kültürel dokusunu bozmak için,bütün Kürdistan'ı boşaltarak göçmenlerin buralara yerleştirilmesi gizli planın ve programın bir parçasıdır.Kiliselerin,manastırların camii'lere çevrilmesiyle 3000 yıldan fazladır varlıklarını sürdüren Süryani'lerin izlerini,hafızasını tarihten silmek için uğraşıyor.

Her yıl 1,5 milyon turist ağırlayan Kürt illerinde 2017 ise sokağa çıkma yasakları,çöktürme planı ile uygulanan göçler,çatışmalar turist akınını durdurmuş esnaf zor hayat şartlarında ağır koşullar altında yaşamaya mahkum edilmiştir.Diyarbakı Kalesi ve Surlar,Hevsel Bahçeleri UNESCO tarafından tarihi Kültür Mirası listesinde bulunmaktadır.Urfa'da Eski Harran Evleri, Balıklı Göl,Harran Kalesi,Malabadi Köprüsü,Rize'nin Ayder yaylası,Artvin'in Çifte Köprüleri,Kaçkar dağlarında Fırtına Deresi,Trabzonda Sümele Manastırı...daha eşsiz doğa ve güzellikleri ile dolu yerleşim alanları

Erdoğan'ın savaş politikaları yüzünden turistler gelememektedir.

Ç a ğ r ı m ı z d ı r !!!

*Türkiye'ye Tatile Gitme !

*Türkiye'ye aktarılan her 1 euro ,halka sıkılan kurşundur.

*Suriye'de savaş demektir.Yıkım demektir.İşid'e destek demektir .

*Turizm tanıtımında kullanılan Irkçı,Tek'çi ''Bir başkadır benim memleketim'' şarkısının

cezaevlerinde,sorgulamalarda falakada,askıda işkence aracı olarak kullanıldığını unutma !

*Uluslararası Af örgütü'nün temsilcileri ile İnsan hakları Savunucuları suçsuzdur !!

*Derhal Serbest Kalmalıdırlar !

*Kürt halkının oyları ile Parlamento'ya seçilmiş olan Eşbaşkanlar S.Demirtaş,F.yüksekdağ

ile 10 milletvekilleri serbest olmalıdır !

*Sur,cizire,Şırnak..illerinde bodrum katlarında barbarca öldürülen savunmasız insanların

akıbetlerini araştırılması için BM yetkilierine derhal izin verilmelidir !

*Alan Kurdi,kardeşi,annesi ve binlerce mülteciye mezar olan sahillerde Tatil yapmayalım !

*Nuriye Gülmen ile Semih Özakça derhal serbest kalmalıdır !

*Kafa,kol kesen İnsanlık düşmanı İşid'li teröristlerin tek tek salıverilmesine son verilmelidir !

*15 Temmuz darbe girişimi sırasında Boğaz köprüsünde, boğazı kesilerek öldürülen askerin failleri bulunup derhal yargı önüne çıkarılmalıdır !

*Fırat Kalkanı Operasyonu sırasında İşid'liler tarafından yakılark öldürülen Türk askerinin

akıbeti derhal ortaya çıkarılmalıdır.

.....

İnsanlığa karşı işlenen bu suçların faillerinin Kim ile Kimler olduğunu çok iyi biliyoruz !

Umudunuzu kaybetmeyin , Uluslararası mahkemelerde yargılanacakları günler Uzak değil !

44802

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Agop Ekmekciyan

" Devrimci cephe hareketi "üzerine

Kaypakkaya'dan günümüze 44 yıl geçti. Yaşadığımız devrimci deneyimler bizlere önemi azımsanmayacak kazanımlar bıraktı. Bu bizler için önemli miras bu mirası doğru özümsemeliyiz, kavramalıyız ki, gelecekte Halk Cephesi’ni kurma yolunda ufkumuz açık olsun. Gereksiz polemiklerden böylece kaçınmış olunur. Eğer ki mesele doğru kavranmaz, önemsenmez ve de olsun-bitsin mantığıyla hareket edilirse ciddi yaralar alınır.  "Kaş yapalım derken, göz çıkarmış "oluruz.

PARTİ VE KAYPAKKAYA ÇİZGİSİNE SAHİP ÇIK, TEORİK TEMELLERİNİ GÜÇLENDİR, ONU KAVRA ve GELİŞTİR

Partimizin kurucusu şahsında amaç ve araç, hedef ilişkisi bağlamında kuracağımız analiz-sentez ilişkisi bizim sorunu nasıl ele alacağımızla direk ilintilidir. Tarihsel olarak olaya baktığımızda İbrahim Kaypakkaya (İK) sıradan bir devrimci önder değildi. Onu komünist yapan doğrudan savunmuş olduğu ve yaptıklarıydı, yani teori ve pratik bütünlüğüdür.

Bir ikiye bölünür / Halil Ahmet

Herşey bir çelişkidir. Bu Maoist felsefi tanımdan yola çıkarak soruna bakarsak olayları ve olguları ve bunların arasındaki iç bağlantıları doğru bir şekilde kurabiliriz.

“Hareketin kendisi bir çelişkidir veya bir ikiye bölünür” Maoist felsefi yaklaşımını nasıl ele almalıyız? Başkan Mao’nun bu noktadaki ML’ye yaptığı katkılardan biri olarak felsefe alanında çelişki yasası olduğu gerçeği de herkes tarafından kabul edilmektedir.

“Bir ikiye bölünür ama asla iki birleşip bir olmaz. İkiyi bir yapmak revizyonistçe bir yaklaşımdır.” (Mao Zedung)

TKP/ML – TİKKO ROJAVA KOMUTANLIĞI: 24 Nisan devrimin zorlu ve onurlu yoludur!

Savunduğu devrim öğretisiyle burjuva-feodal devletin soluğunu kesen kıvılcımı-aleve, alevi tüm ülkeye yaymaya çalışırken sadece gerçeğin sesine ve gerçeğin izinde yürümeye çalışan Kaypakkaya yoldaş işçi sınıfının ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımızın önderi olmaya devam ediyor. Kaypakkaya yoldaşın devrim ve örgüt öğretisi, işçi sınıfının kazandığı ve sahip olduğu en ileri devrimci öğretidir. Ülkemizde hiçbir teori, hiçbir düşünce ve strateji Kaypakkaya yoldaşın ortaya koyduğu kurtuluş yolu kadar gerçekçi, uygulanabilir ve güvenilir değildir.

TKP/ML MK : 44.YILIMIZDA ŞAN OLSUN İHTİLALCİ PROLETER ÇİZGİMİZE!‏

“Yerin seni çektiği kadar ağırsın,

Kanatların çırpındığı kadar hafif…

Kalbinin attığı kadar canlısın,

Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…

Sevdiklerin kadar iyisin,

Nefret ettiklerin kadar kötü…”

Yoldaşlar,

Partimiz TKP/ML kuruluşunun 44. Yılını kutluyor. Partimiz, Önderimiz İbrahim Kaypakkaya önderliğinde Şafak Revizyonizme karşı ideolojik-politik temelde örgütsel mücadelenin sonucu olarak 24 Nisan 1972’de tarih sahnesindeki yerini aldı.

Tarih Tanıktır: 24 Nisan’da Kaypakkaya Çizgisinin Doğuşuna

Yüzyılda Ülkemiz iki önemli tarihi zelzeleye tanıklık etti. 24 NİSAN. Öyle ki, her iki toplumsal olay tarihimizde silinmez ve silinmeyecek izler bıraktı. Hele ki bu silinmez tarihi olay aynı güne denk gelmişse - ki öyle- bir o kadar daha önemli ve de değerlidir. Tarihimizde bazı yaşanmışlıklar vadesi dolduğunda unutulur, tarih sahnesinde silinip giderler. Ve kendi kendini tasfiye ederler.

15 NİSAN 2015 TARİHİNDE TUTUKLANAN 10 DEVRİMCİ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!

ALMAN CEZA HUKUKUNUN 129/a-b  MADDESİ İPTAL EDİLSİN!

Almanya Adalet Bakanlığının 2012 tarihinde verdiği talimatla başlatılan soruşturma 15 Nisan 2015 tarihinde yapılan bir operasyonla ilk aşaması tamamlamış ve bu operasyon sonucu Avrupa çapında içlerinde  ATİK yöneticileri ve TKP/ML yöneticisi oldukları iddiasıyla 10 devrimci tutuklanmıştır. Almanya bu uluslararası operasyonu; Yunanistan, İsviçre ve Fransa devletleriyle ortak bir şekilde   gerçekleştirdi. Tutuklanan 10 devrimci Almanya'nın Bavyera eyaletinin çeşitli cezaevlerinde tutulmaktadırlar. 

Atik Operasyonu, Ortaya Çıkan Gerçekler Ve Büyük Kuşatmanın İlk Hamlesi!-Marco KARAKAYA

Nisan 2015’de ATİK yöneticilerinin de içinde bulunduğu 13 devrimci Alman ve Türk devletinin işbirliği ile “terör örgütü üyesi” olmaktan dolayı tutuklandı. Fransa, İsviçre ve Yunanistan’ın da dahil edildiği Avrupa çapında bir operasyon yaşandı. Alman devleti bu üç ülkede iade talebinde bulundu.

Filipinler İşçi Sınıfı Üzerinde Gün Geçtikçe Yoğunlaşan Neoliberal Saldırılar

Kamu Emekçileri Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’nun (COURAGE) 10. Kongresi’nin Açılış Konuşması, 5 Nisan 2016 Halkların Uluslararası Mücadele Birliği Başkanı Profesör Jose Maria Sison

Biz, Halkların Uluslararası Mücadele Birliği (ILPS) olarak Devlet Çalışanları Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’na (COURAGE) ve sizin 10. kongrenize gelmiş bulunan yüzlerce katılımcıya en gönülden selamlarımızı iletiyoruz. Aynı zamanda bu kongreyle eş zamana düşen COURAGE’ın kuruluşunun 30. yıl dönümünü de sizle beraber kutlamaktayız.

Zayıflığın Üstüne Atılan Örtü, “Birlik Anlayışında” Sınıf Uzlaşmacılığının Devrimci Hareketleri Getirdiği Nokta!- MARCO KARAKAYA

Devrimci ve demokratik güçlerin sınıf mücadelesinin sorunları ekseninde ortak kaygıları, sorunları ve buluştukları büyük bir payda vardır. Bu paydaşlık dostluk ilişkilerini nesnel olarak yaratır. Bunun yanında bu nesnel zeminin güçlendirilmesi gibi öznel bir tutumda zorunludur. Bu ise siyasetin işidir. Yani devrimci ve demokratik mücadeleye dair dünya görüşü, sınıfsal-sosyal- toplumsal düzeydeki çeşitlilik ve farklı çıkarları olan kesimlerin bir araya gelme zorunluluğu birlikte mücadele siyasetini üretmeye iten dinamik olur.

Yol açan,yol gösteren...

İşçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin örgütlenme ve savaşma ihtiyacının olduğu yerde bir yönetme ve yürütme ihtiyacı var demektir. Bir yol göstericiliğe ihtiyaç var demektir. İşçi, kadın, gençlik vb. çalışmalarını, bir birimi, bir grubu, bir örgütü örgütlemek-yönetmek ya da bir harekete önderlik etmek kısaca devrimin parçalarda ve farklı alanlarında ve bir bütüne önderlik etmek gibi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya olunduğu bir gerçektir.

Sayfalar