Salı Nisan 23, 2024

Türkiye devrimci hareketine birkaç söz:

Anglo-Sakson ittifakı ve Arap Sünni-NATO’su! 

16 Nisan referandumundan sonra özel olarak devrimci basına göz gezdirip bir şeyler aradım. Öyle ya, her hareketin bir nedeni ve bir sonucu olduğu gibi, bir yorumu bir analizi, çıkarsanılacak dersleri de vardır! Referandum öncesi tavrını “Hayır” ve “Boykot” olarak açıklayan devrimci hareketin çeşitli kanatlarının, seçim sonrası süreci değerlendiren, belirledikleri tavırların referandum sonrası kazanım ve kayıplarının muhasebesini yapan bir yaklaşım görmedim. Hiç bir şey olmamış böyle bir süreç yaşanmamış gibi… Bu referandumun bölge ve dünya halkları açısından önemi, özel olarak da Ortadoğu da halkları nelerin beklediğini öngören hiçbir analiz, çözümleme ve bunlar ışığında bir perspektif sunma durumuyla karşılaşmadım. Öyle ki, Devrimci hareketin on-yıllardır olduğu gibi daha acil daha yakıcı gündemleri var; kendi içine kapanıp iç çatışmalarla kendisini zayıflatmak! Aşağıda göreceğiz ki, uluslararası güçler şu veya bu şekilde “ittifak” ve “birlik”lerini pekiştirirlerken devrimci güçler on-yıllardır olduğu gibi pratikleriyle “ayrışmayı” derin teorik ufkuyla “arınma”yı savunuyor…

İŞİD’in dünya siyasetinde ki rolü!

Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika (GODKA) Projesi kapsamında İŞİD’in dünya siyasetinde ki rolü son derece büyük. Ortadoğu da Sovyetlerin önünde engelleyici bir güç olarak “yeşil kuşak projesi” kapsamında örgütlenip güçlendirilen İslamist radikal hareketler, yıllar sonra kromozomlarıyla oynanarak ortaya çıkarılan İŞİD versiyonu bir mutan ile, yalnızca Ortadoğu siyasetinde değil, egemenlerin yerkürenin her coğrafyasında halklar üzerinde ve rakip güçler karşısında siyaset yapma serbestliğini sağlamıştır.

ABD, Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika (GODKA) projesi kapsamında İŞİD ve Al Nusra gibi grupları, başta Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye eliyle destekleyerek Ortadoğu da bölgenin güç dengelerini değiştirebilmek, jeo-stratejik konumuna hakim olabilmek için güçlendirildiler. Dünyayı manipüle etmek, yeni ittifaklar örgütleyerek bölgede etkin olabilmek için, İŞİD’i destekleyen ve onun saldırılarından, katliamlarından kendileri sorumlu değilmiş gibi sözde “İŞİD’le mücadele etmek” için “Teröre Karşı İslam İttifakı” adı altında İslam dünyası içinde yer alan 34 devletten oluşan “İslam Ordusu İttifakı”nı 15 Aralık 2015 tarihinde kurdular.

Kendi laboratuvarlarında ürettikleri İŞİD mutandı, sadece bu ittifak için değil, daha büyük stratejiler ve ‘kutsal’ amaçlar için bir araç olarak kullanılacaktır. Yani bölge de sınırların yeniden düzenlenmesi ve dengelerin el değişmesi hamlelerine GODKA eliyle yeni oyuncular eklenmişti. ABD savunma bakanı Ashton Carterin 15 Aralık 2015’de İncirlik Üssü’nü ziyaret ederken yaptığı açıklamada “Suudi öncülüğündeki yeni koalisyon, ABD’nin İŞİD’le mücadelede Sünnilerin daha büyük rol oynaması yönünde uzun süredir yaptığı çağrılarla uyumu bir adım” olduğunu söyleyerek “Yeni ittifakı” desteklediklerini açıklamıştı. Yani “Sünni Arap NATO Koalisyonu” nu!

Peki ama GODKA kapsamında sahaya sürülen bu ülkelerin bunda çıkarı ne olabilirdi? Tabi ki Arap Sunni-NATO’su! ABD ve İsrail patentli “Arap Askeri İttifakı” fikrini ilk olarak 22 Şubat 2015’te Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah El Sisinin Mısır devlet televizyonunda yayımlanan konuşmasında duymuştuk. 1945 yılında  Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan, Suriye tarafından kurulan, 22 Arap ülkesinin üye olduğu Arap Birliği, 29 Mart 2015’te yaptığı 26. zirvesinde yayımladığısonuç bildirisinde Sisi’nin bu “ortak askeri güç fikrini” benimsediğini açıklamıştı. Bu açıklamanın ardından 21-22 Nisan 2015 de Kahire’de Tunus, Cezayir, Suudi Arabistan, BAE, Fas, Katar, Kuveyt, Sudan, Ürdün ve Libya genelkurmay başkanlarının katılımıyla ilk toplantı gerçekleştirilmişti. Bu toplantı da bu askeri ittifakın kurulması, görevleri, finansmanı gibi konularda bir alt yapı çalışma grubu oluşturulmuştu. Bir ay sonra 24 Mayıs 2015’te Genelkurmay başkanları ikinci defa bir araya gelmiş ve bu toplantı da ülkelerin savunma bakanlarına sunulmak üzere askeri ittifakın kuruluşuna ilişkin bir protokol hazırlanmıştı.

Dikkat ediniz, böylesi dev bir ittifak ‘aylar içinde’ gerçekleştirildi ve tüm bu hazırlıklar Trump’un başkanlığı öncesinde yapıldı. Oysa biliyoruz ki böylesi bir ittifak aylar içinde gerçekleştirilemez, on-yılların projesi! Trump’un 20 Ocak 2017’de başkanlığı devir alırken konuşmasında “Radikal İslam’ı dünyada yok edeceğiz” ifadeleri ile, esasen İŞİD gibi radikal İslamist grupların bundan sonraki politikalarda nasıl kullanılacağının da bir mesajıydı. 15 Aralık 2015 tarihinde kurulan “İslam Ordusu İttifakı”, Trump ile birlikte “Trump’un Arap NATO’su” ismini alarak çerçevesi de esasen netleştirilmiş oldu. ABD ordusuna danışmanlık yapan kimyasal muharebeden sorumlu eski kurmay başkanı Muhammed El Şahavi, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada Trump’ın önerisinin Sisi’ninkine benzer olduğunu, Trump’ın Sisi’nin önerisine de sıcak baktığını, çünkü Arap ittifakı projesinin de ABD gibi küresel bir gücün desteğiyle yürüdüğünü söyledi.[1]

ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’ın 15 şubat 2017’de duyurduğu ardından ise Alman “Die Welt” gazetesinde “Ortadoğu’da sürpriz bir ittifak doğuyor” başlığıyla Richard Herzinger imzası ile açıklanan “Arap NATO”su ittifakına dair bir haber yayımladı. Bunu kimi çevreler “Gelecek Trump yönetimi ve İsrail’in Ortadoğu’da İran karşıtı bir askeri blok oluşturuyor” şeklinde yorumlarken, kimi çevreler de “Arap-İsrail NATO”su şeklinde yorumladı.

ABD’nin ve İsrail’in bu ittifakın hem kuramcısı hem destekleyeni olduğu her iki ülkenin yetkili makamları tarafından yapılan açıklamalardan anlaşılıyor. Bu ittifakın Filistin meselesinden kaynaklı perde arkasında durmakta ısrarlı olan en önemli gizil güç ise İsrail olduğunu görmek gerekiyor! Bunun için müneccim olmaya gerek yok, gündemi takip etmek yetiyor. Alman “Die Welt” gazetesine mart 2017 tarihinde konuşan İsrail Savunma bakanı Avigdor Lieberman Trump yönetiminin Arap ülkelerin İran’a karşı askeri ittifak kurması ve bu ittifakın İsrail’le işbirliğine gitmesine yönelik çalışmalarına destek veriyoruz” şeklindeki açıklaması bu ittifaktaki ‘gizil’ gücü de gösteriyor. Lieberman bu demecinde İran’ı “ortak düşman” olarak göstermiş, İsrail’in Suudi Arabistan’a Ortadoğu’da NATO tipi ittifak kurulmasını teklif ettiğini duyurmuştu.[2] Keza, Ortadoğu da oluşacak böylesi bir ittifaktan İsrail’in rolünü düşünmemek büyük bir saflık olacaktır.

Bu birliğin temelini (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Ürdün) atarak ABD’nin ve İsrail’in bölgede İran’a (dolayısıyla Şanghay Beşlisine) karşı askeri bir kalkan kurmasıydı. Bu askeri birliğin arkasında ki esas gücün ise İsrail olduğunu yeniden belirtelim. Keza İsrail’in oluşturulan bu askeri kalkan tarafından İran’dan korunması da durumun en esaslı ve özlü kısmıdır. ‘Arap Sunni-NATO’sunun oluşması Şanghay Beşlisi’nin Ortadoğu da ki en zayıf halkası konumunda olan İran’ın etkisini kıracak, böylece Rusya-Çin ve İran başta olmak üzere Avrasya Ekonomik Birliği ittifakını da parçalayarak bölgenin tek hakimi olmayı hedeflemekte.  İran’a yönelik çok yönlü ve kapsamlı girişimler söz konusu. İçten ‘renkli devrimler’, dıştan bu vb. askeri ittifaklar gibi çok yönlü hamleler olduğunu da belirtelim.

Peki ama bu “Genişletilmiş Avrasya Projesinin” parçalanmaya çalışılan ittifakı içerisinde yer alan ve haliyle bu projenin birer hedefi durumunda olan ülkeler hangileridir? Bunlar; Orta Asya’da Kazakistan-Türkmenistan, Güney Asya’ya doğru Afganistan-Pakistan, Kafkasya’da Azerbaycan-Gürcistan’dır. Bu ülkelerin kimileri uzun zamandır farklı yöntemlerle direk operasyonlara/saldırılara maruz kalmakta. Mesela, Kazakistan IŞİD bağlantıları üzerinden bu ittifaktan koparılmak isteniyor. Yani “Kazakistan nokta atış yapılan bir hedef konumunda. Çünkü Kazakistan sahip olduğu jeopolitik ve stratejik konum itibarıyla sadece Orta Asya bölgesini değil, Rusya ve Çin’i de istikrarsızlaştırma kapasitesine sahip bir ülke. Bölgenin en önemli domino taşı.”[3]

Hatırlayalım, ABD her girdiği, yıktığı, işgal ettiği ülkeye “demokrasi götürüyorum”, “nükleer silah var”, “uluslararası terörist yuvası” diyerek girdi. İran’a yönelik yapılacak operasyonun sloganı “İslamist terörün arkasındaki güç” şeklinde belirlenmiş gözüküyor. Oysa gerçek ne kadar farklı değil mi!? Dünya halklarını manipüle etmek için ‘Soros medyası’ ve ‘yandaş medya’nın rolünü ise anlatmaya sanırım gerek yok!

ABD ve İsrail’in bölgede ki hedefi İran olduğu biliniyor. Türkiye ve İran arasında bölge özgülünde süren hakimiyet kavgası ise çok açık. Türkiye-İran hakimiyet dalaşı, ABD-İsrail ve Türkiye’nin bölgede ki (askeri, siyasi, ekonomik vs.) yönelimlerini ortaklaştırıyor. 2015 yılında “İran bölgeye hâkim olmak istiyor, bundan biz, Arabistan ve diğer Fars Körfezi devletleri rahatsızlık duyuyoruz’’ diyen Erdoğan’ın İran’ı “yayılmacı” diyerek suçlaması Türkiye’nin ‘Arap Sünni-NATO’suna eklenmek istemesinin bir çok nedenleri arasındadır. Yine Erdoğan’ın daha 2004 yılında “Üstlendiğimiz misyon gereği Ortadoğu ve Avrasya ülkelerine yöneleceği… Eşbaşkanı olduğumuz genişletilmiş Ortadoğu Projesi için…”[4] söylemleri bu öngörümüzün kaynaklarından biridir.

Dönemin başbakanı Davutoğlu ve Genelkurmay başkanı Hulusi Akar’ın 1 şubat 2016 tarihinde Suudi Arabistan’a gitmesinde ve ardından 14 Nisan 2016 tarihinde İstanbul’da bir araya gelen ‘İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ana gündemi de İslam Sünni-Nato’suydu. 16 Nisan referandum öncesi Kerem Çalışkan köşesinde bu gidişata ilişkin şöyle diyordu: “Erdoğan, 12 Şubat 2017’de Bahreyn, Katar, Suudi Arabistan turuna çıktı, Arap Nato’sunu görüştü, Fars milliyetçiliğiyle mücadele istedi. 15 Şubat 2017’de WSJ Suudi Arabistan’ın İslam NATO’su kuracağını yazdı… Kissinger şimdi Arap NATO’su projesinin ilerlemesi için 16 Nisan’da Evet çıkmasını ve Erdoğan’ın Tek Adam yetkisini almasını bekliyor… Ondan sonra Kissinger Erdoğan’ın kapısına dayanacak… ‘Hadi yap şimdi 14 yıldır yapmak isteyip de yapamadığımızı’ diyecek… Erdoğan da Türkiye’yi İran’a karşı ‘Sünni NATO’nun lideri yapacak!…”[5] Ancak Türkiye’nin bu Arap Sünni-NATO’ya eklenmesi önünde TBMM’nin önemli bir engel olarak durduğu düşünüldüğünden, 16 Nisan referandumuyla bu engelinde kaldırılması hedeflendi. Keza, 25 şubat 2003 yılında ABD’nin Irak için Türkiye’den asker istemesi “1 Mart tezkeresi” ile mecliste ret edilmişti. Hem bunun rövanşını almak, hem de bundan ders çıkaran ABD, “tek adam” formülasyönü ile artık bunların yaşanmamasını sağlamaya çalışıyor.

Batıdan bakıldığında Türkiye bir Ortadoğu ülkesi görünümünde. Ortadoğu’dan bakıldığında ise, Türkiye bir batı ülkesi. Bu görüngüsel durum Türkiye’nin kuruluş misyonları arasındaydı. Bu yanıyla İslam ülkelerine bir ‘model’ olabilirdi!İslam dünyasını ve özellikle de Ortadoğu’yu etkileyebilmek ve dizayn etmek için bölge ülkelerinin özeneceği bir model gerekliydi. Bunu Dinamik ekonomisi, yetişmiş insan gücü, hareketli nüfusu, özellikleriyle bugüne kadar bulunduğu coğrafyada öne çıkmış bir ülke olan Türkiye’den başka yapacak bir ülke de söz konusu değildi. Türkiye’nin ılımlı İslam’la bütünleştirilerek bölge ülkelerinin özeneceği bir model oluşturması son derece akıllıca olacaktı. Bu şekilde bölgede hakim olan Radikal İslam ve Köktendincilik yerine liberal ılımlı İslam’ı yerleştirip, kontrolü altında kurulacak bir İslam Birliği ile bölgeyi yönlendirmek mümkün olabilirdi. Bu yaklaşım sadece ABD’nin değil, tüm Batı dünyasının savunacağı bir hareket tarzıydı. İşte bu nedenle, Türkiye’nin, ABD’nin dünya üzerinde ki “imparatorluk” siyasetinin İslam dünyasındaki taşıyıcı unsuru olduğunu söylemek abartı olmayacaktır!..

Tıpkı George Orwell’in ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ romanında kurguladığı ‘big brother’laştırılan dünyayı kabullenip kanıksamamızı, “ne yapsak da engellemek imkânsız, o halde yapacak bir şey yok” mantığını kült bir düşünceye dönüştüren ve davranışlarımızı da bu paralelde kontrol altına alan bir sistemle kuşatılmış durumdayız. Peki bizi her geçen gün daha da kuşatan bu duruma karşı biz ne yapıyoruz?

H.Gürer

30 Nisan 2017

 http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2017/03/egypt-united-states-joint-arab-alliance.html#ixzz4fiePR9PY

http://filistinhaberajansi.com/siyonist-lieberman-arap-israil-natosu-kurulmali/

http://www.milligazete.com.tr/ankara_moskova_hattinda_genisletilmis_avrasya_ittifaki_ve_nazarbayev/prof_dr_mehmet_seyfettin_erol/kose_yazisi/30653

2. ÇIRAĞAN SARAYI / ABD – TESEV ALMAN MARSHALL FONU TOPLANTISI (25 Haziran 2004)

 http://odatv.com/erdogani-referanduma-goturen-gizli-plan-arap-natosu-mu-2803171200.html

50986

H.Gürer

H.Gürer sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

H.Gürer

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

Sayfalar