Cuma Nisan 19, 2024

Tutsak Dilek Keser’in kaleminden: “Kurtlar sofrasında doğa!”

Güneş doğmak üzereydi. Xece her zamanki gibi erkenden kalkıp, ocakta ateşi yakıp, kara çaydanlığı üstüne koymuştu. Burnuma yanan odunların kokusu geliyordu. Bu koku bana her zaman bir şeylere geç kaldığım hissini veriyordu. Ben uyurken Xece ne yapmıştı acaba?

Xece, güneşten önce güne doğardı. Dore Zîyare’ye (Ziyaret Ağacı) gidip kovasını buz gibi su doldurur, yolda ara ara durur, dinlenir, güneşe doğru dönerek dua ederdi. Güneşin güne başkaldırdığı ilk anlarda edinilen dualar kabul edilirmiş, öyle derdi Xece. Güneşi, dağı, taşı, ağacı, yılanı hep kutsardı. Bunlar üzerine meseleler anlatırdı. Şehre gidecektik bugün. Hazırlandıktan sonra Xece’yle düştük yollara. Arabaya binmek için bir saatlik yolu yürümemiz gerekiyordu. Elimi tuttu sıkıca, elimi tutsun istemiyordum. Elinden sıyrılıp hızlıca koşmaya başladım. Arkamdan söyleniyordu ama ben kulak asmıyordum ona. Çabuk yorulacağımı ve taşın üstünde oturup onu bekleyeceğimi bildiği halde söyleniyordu. Arabanın içinde, dağların arasından şehre doğru süzülürken… Aslında anlatmak istediğim bir hikâye değil, değişen bir dünya. Dört bir yandan açılan savaşa karşın bir haykırış, bir isyan…

Bir böceğin taşların arasından hızlıca ilerleyişini, bir karıncanın yuvasına ekmek taşıyışını, ağacın rüzgârda dans edişini, yağmurun toprağa dokunuşunu saatlerce bıkmadan izleyebilir ve tüm bunlara kulak verebilirim. Yağan yağmurda üşüyen taşları düşünüyorum sıklıkla. Bir parça huzur bulmak adına sığındığımız bir kucaktır doğa. Tüm telaşlardan bir anlığına kaçıp koştuğumuz. Önceden arabaların korna sesleri tuhaf gelirdi, insanlara oysa şimdi tuhaf olan bir ses varsa o da kuş sesleridir. Düşünsenize, gelecekte para karşılığında kuş seslerini dinlemeye gittiğinizi. Ya parası olmayan? Bir kuş sesleri vardı, elinden onu da aldılar.

AKP iktidara geldiğinden beri yarattığı tahribatı saymaya kalksa inanın bu sayfalar almaz. Kimi insan bu tahribatı kendisine bir iş kapısı olarak görürken, kimisi ise bu tahribatı önlemek için yıllardır bunun mücadelesini veriyor. Cerrattepe’deki halk bu tahribatın önünde bir set gibi durmuştur. Tepkisini 16 Nisan referandumunda da HAYIR olarak ortaya koymuştur. Her gün gazeteyi elime aldığımda okumaya en arka sayfadan başlarım hatta bazen sadece arka sayfayı okuyup bırakırım. Arka sayfa Türkiye’de yapılanların özeti aslında. Talanın, katliamın, yok edilişi.  “Ormanların rantlara peşkeşi sürüyor!” “Su metalaşıyor, canlılar yoksunlaşıyor!” “Yer altı su kaynakları hızla tükeniyor!” “Dünya’da HES’ler artıyor!”

AKP’ye yakın şirketler mart ayında Uludağ’da bir araya gelerek bir ekonomi zirvesi düzenlediler. Zirvede “yarınların liderleri” başlığı üzerinde duruldu. Bu zirveye katılan şirketlere baktığımızda aslında herkesin tanıdığı şirketler. TOKİ, Zorlu Holding, Türk Telekom, Torunlar GYO, vb... Bunların niçin bir araya geldiklerini de hepimiz adımız gibi biliyoruz. Doğanın, ormanların, suların, meraların vb. ne varsa hepsinin sermaye çıkarları doğrultusunda talan edilmesini hedefliyor bu zirve.

Trabzon’da çıkan orman yangınları herkesin dikkatini çekmiştir. Ardından çıkan haberlerde aklımızda hala; bu alanların Arap sermayedarlara peşkeş çekilmesi durumu. Hiçbir şey tesadüf değil aslında. Başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek 12. Türk-Arap Ekonomi Forumu’nun açılışında körfez ülkelerinin Arap sermayedarlarına çağrı yapmıştı, elinizi çabuk tutun diye. Türkiye’nin içinde olduğu kaosu göz önünde bulunduran Şimşek, çağrısına şu sözleri eklemekten çekinmedi; “En karanlık saatler, insanların en korktuğu saatlerdir. Ama en karanlık saatler güneşin doğumunda hemen önceki saatlerdir. Şu anda Türkiye’den kaçmak ya da uzaklaşmak doğru strateji olmayacaktır. Türk varlıkları şu anda değerinin altında. Hangi standarttan bakarsanız bakın normalde bu içinde olduğumuz zamanlar piyasaya girilmesi gereken zamanlardır.” (23 Mart 2017 Sözcü) Türkiye kurtlar sofrası misali!

Aşırı üretim ve aşırı tüketim kapitalizmin zorunluluk yasasıdır. Kapitalist üretimleri sağlamak için yine aşırı enerjiye ihtiyaç duyulur. Bu doğrultuda da Türkiye “Milli Enerji” ve maden politikası üzerinde duruyor. Öyle ki damat bakan Berat Albayrak bu talan politikaları ile madencilikte “sessiz bir devrim”e odaklandıklarını söylüyor. Milli enerji ve maden politikasının içeriğinde; yerli kömür kaynaklarını ekonomiye kazandırmak ve nükleer enerjiyi sisteme dâhil etmek gibi başlıklar dikkat çekiyor. Sermayenin hizmetine sunulan doğal yapıların sermayenin birikim alanı olarak görülmesi milliliğin en temel nüvesidir. Milli üretim dedikleri bu millilikten kazananların sadece patronların olmasıdır. Diğer yandan insan emeği ve doğanın sömürülmesidir. (Özgürlükçü Demokrasi, 01.04.2017)

Her yerde devletin ideolojik ve baskı aygıtları ile karşı karşıyayız. Dört bir yandan açılan savaş tamda böyle bir şey. Tüm bu ideolojik aygıtlara savaş açtığın anda devleti silahını ensende hissedersin; “yat yere, yat yat …” Sur, Nusaybin ve Cizre’de insanlar katledildi. Yıkım yaşattılar insanlara. Şimdi ise başta kırsal bölgelerde yaşayan insanlar olmak üzere insanları kentlere yığmaya çalışıyorlar. Bölge gençliği sermaye için ucuz işgücü haline getirilmeye çalışılıyor Şırnak ve Hakkari’de termik santral ve HES projeleri ile buralar insansızlaştırılmak isteniyor. Sur’da tarihi eserler bir bir devlet eliyle yok edildi. Şimdi yine devlet eliyle bu alanlar inşa edilmeye çalışıyor. Ama nasıl bir inşa? Talan ve ranttan başka hiçbir anlam ifade etmiyor bu inşa. TOKİ yıkılan bu alanlara girdi. Önce insanların evlerini yıktılar. Şimdi ise kendi elleri ile yaptıkları evleri insanlara pazarlıyorlar. Tüm bu katliamların hesabını bile vermezken!

 

Savaş toprağı, suyu, havayı da yok eder

Savaş sadece insanları değil, toprağı, suyu, havayı her şeyi yok ediyor. Güvenlik bahanesi ile HES, RES, termik santral, nükleer santral ile; altın ve bakır madenciliği ile tarım alanlarının yok edilmesi, ormanların katledilmesi, bitki ve hayvan türlerinin katledilmesi, tarihi eserlerin yok edilmesiyle bir toplumun hem tarih ile olan bağının koparılması hem de nefesinin kesilmesi amaçlanmaktadır.

Kürdistan’da Sur, Nusaybin ve Cizre’de yapılacak TOKİ’lere Arap’ları yerleştirme planları dönüp duruyor. İskân politikaları çokta yabancı olduğumuz bir durum değil aslında. Osmanlı’dan günümüze kadar devam ettirilen bir politika. Doksanlı yıllarda Kürdistan’da Kürt-Alevi nüfusunun yoğunlukta olduğu bir bölgeye öncelikle devlet eliyle Laz’lar yerleştirildi. Sonra Laz’lar buradaki evlerini Sünni Kürt’lere sattılar. Buradaki Alevileri önce Türkleştirmeyi sonra Sünnileştirmeyi hedefliyordu. Şimdi bunu başaramayan devlet köye yakın geçen Murat nehri üzerinde HES inşa ediyor. Asimilasyonu başaramayan devlet buradaki yaşam alanlarını yok etmeye ve insanları göç ettirmeye zorluyor. Türkiye’nin her yerinde bu gibi politikalar söz konusu. Kürdistan, Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Trakya’da Türkiye’nin dört bir yanında sessiz çığlıklar yükseliyor. Bu çığlıkları bilinçli bir protestoya, küçük ve dağınık başkaldırıları örgütlü bir mücadeleye dönüştürmek gerekiyor. “Kitlelerden kitlelere ilkesini göz önünde bulundurarak bu küçük ama sessizce haykıran kitlelerin içerisinde olmalıyız. Tüm bu talanların sadece sermaye çıkarları doğrultusunda değil daha ince hesaplarında yapıldığını bu kitlelere anlatmalıyız.

... Arabanın içinde dağların arasında şehre doğru süzülürken; şehrin üzerinden kara dumanlar yükseliyordu. Yaşlı bir teyze arka koltukta ellerini havaya kaldırmış Erdoğan’a dua ediyordu. “Kerro Kerro, tilya te bifire, inşallah!”

 

Urfa 2 No’lu T Tipi Hapishane’den

Özgür Gelecek okuru Dilek Keser

38467

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Sayfalar