Cumartesi Nisan 20, 2024

Tutuklu gazeteci Aslı Ceren Aslan yazdı: Kıyafet meselesi ve iki saldırı konsepti

TC devletinin bugünkü uygulayıcılarından AKP’nin baskı, sindirme ve yok etme politikalarıyla eşgüdümlü olarak yaşamın her alanında çeşitli yansımalar vücut buluyor; bunlardan birisi de giyim-kuşam, üst-baş, nam-ı diyar kıyafet, elbise. Tekçi ve erkek yapısının koruma altına alarak saldırılarını yoğunlaştıran devlet, mayasında yer alan özellikleriyle dönem dönem değişen başlıklarla ezilenlere nasıl giyinmesi gerektiğini öğretiyor(!); esas olarak kendi bekasını sağlama almaya çalışıyor. Faşizm düsturuyla politikalarını devreye koyan devlet, kadına “şort-etek giymeyeceksin” diyerek erkek yapısını ortaya koyarken hapishanelerde tek tip elbiseyi tekrar gündeme alarak tekçi yapısını bizlere sunuyor.

Aslında TC devletinin faşizm unsurunun kıyafete yansıması ilk değil. TC’nin kurulduğu ilk günden beri devreye konuluyor; “kıyafet” ile erkek egemen zihniyetin üretimi korunuyor, asimilasyon politikaları uygulanıyor. Mustafa Kemal’in kılık kıyafet düzenlemesi ile beraber “Avrupalaşma-modernleşme” adı altında ezilen uluslara yönelik asimilasyon saldırıları kadar kadının yaşamında sorunsal haline gelen “başörtüsü” d aklımızda. Kıyafet düzenlemesi ile Kürt halkı başta olmak üzere kıyafetlerin giyilmesi yasaklanırken bunun bir yansımasını bugün Kürt ulusunun yöresellerinin “terörist” olmakla eş tutulması ile görüyoruz. Erkek devlet kimi zaman “modernleşme”, kimi zaman ise “dindar nesil yaratma” ile kadının elbisesine, eteğine, başörtüsüne karışıyor. Kemalizm’in dayatmış olduğu “Avrupalaşma-modernleşme” TDH tarafından içerisine hapsolduğu aydınlanmacı anlayış nedeniyle “ilerici” görüldü. Oysa İ. Kaypakkaya’nın “Kemalizm faşizmdir” tespitinden yola çıkarak TC devletini oluşturan ideolojinin politikalarına karşı net olmak, bu politikaların teşhiri için daima tetikte olmak önemlidir.ki tıpkı kılık kıyafet düzenlemesi gibi Latin alfabesine geçiş de “okuma-yazmayı yaygınlaştırma” propagandasıyla yapılsa da asıl olarak hâkim sınıfların yaşadığımız topraklarda ezilenlerin tarihini silip yeniyi-kendi lehine olanı yazma amacıyla olmuştur. Ulus devletin temellerini atan Mustafa Kemal, farklı olanı, çeşitliliği yok etmek; tekçi anlayışı her yönüyle TC devletine nakşetmek amacıyla yaptığı “devrimlerini” esas olarak ezilen her kesimi tekleştirmek için uygulamaya koymuştur. Ezilen ulusların kültürlerini yok etmek, kimliksizleştirmek, dini İslamlaştırmak, dili Türkçeleştirmek ve Türkleştirmek üzere uygulanan bu politikalar bugün hâkim sınıflardan farklı bir kliğin farklı başlıklarla oluşturduğu ancak aynı temele dayanan politikalarla sürekliliği koruyor. Amaç ise ulus devletin bekasını sağlama almak!

Biliyoruz ki ulus devletlerde tüm politikalar, hâkim sınıfların ekonomik ve politik ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir. Bu politikalar kimi zaman “modernleşme”, kimi zamansa “dindar nesi yaratma” projeleriyle uygulanıyor; esas olarak ise devletin bekasını koruma amacını güdüyor. Her iki proje devletin erkek zihniyetiyle birleşince hedefte ilk olarak elbette kadınlar oluyor! Döneminde kamu kurumlarında başörtüsünü yasaklayanlar, bugün kadınların etek-şort boyuna karışarak kadını belli sınırlara sıkıştırmaya çalışıyor. Bu anlamda erkek devletin zihniyetinin erk-ekte yarattığını geçtiğimiz haftalarda Maçka Parkı’nda gördük. Çağla Köse’ye yönelik parkın güvenlik görevlilerince gerçekleştirilen cinsel ve psikolojik şiddet biliyoruz kine tekil ne de ilk! Özellikle son bir yıl içerisinde otobüste, işyerinde, okulda; sözün özü yaşamın pek çok alanında kadına yönelik benzer biçimde pek çok şiddet gerçekleşti. Bugün, AKP ile birlikte bu haliyle yansımasını bulan erkek egemen zihniyet, Kemalizm’in “modernleşme” adı altındaki politikaları ile başörtülü kadınları kamu kurumlarına almıyor, kadınları sosyal ve çalışma hayatının dışına itiyor, dört duvar arasına hapsediyordu. Her iki durum da, kadını öteleyen; kadın bedenine, kimliğine saldıran, kadınları yaşamdan dışlayan erkek anlayışın politikalarının izdüşümüdür. Diğer yandan kadınların “Kıyafetime karışma” diyerek yaptıkları eylemler anlamlıdır. Kadın mücadelesinin gelişmesi ile kadınlar tüm saldırılara karşı sokakları bırakmamaya devam ederken “İster başörtüsü ister şort-etek giyerim” diyerek saldırıların yaşandığı mekânlarda eylemler yapmakta; yaşamın hiçbir alanı erk-eğe bırakmayacaklarını haykırmaktalar. Erkek egemen sistemin kadını hapsetmeye çalıştığı sınırlara karşı tepki koyan kadınlar, kadın dayanışmasını örerek tüm saldırılara göğüs geriyorlar.

Erkek zihniyetin yansımaları, kadınların kıyafetine yönelik saldırılarla can bulurken, hapishanelerde is etekçi anlayış yine kıyafet üzerinden kendini üretmeye çalışıyor. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın Gülen Cemaati’nden tutuklu bulunanlar için sarf ettiği “Mahkemeye çıkarırken Guantanamo’da olduğu gibi bunları da tek tip elbise ile çıkaralım” (22 Temmuz 2017, Özgürlükçü Demokrasi) sözlerinin ardından hızla gündeme gelen tek tip elbise tartışması ve aynı hızda atılan adımlarla beraber 50 bin tek tip elbisenin hazırlanacağı açıklandı. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından “FETÖ ile mücadele” adı altında başlatılan OHAL ve OHAL KHK’lerin esas olarak toplumsal muhalefeti sindirme, devrimci, demokrat ve yurtsever güçleri yok etme amacını taşıdığını bildiğimizden TTE uygulamasının da benzer şekilde hapishanelerde ki siyasi tutsaklara yönelik olacağını öngörmek zor değil. Ki Erdoğan ilk açıklamasının hemen ardından öngörüyü haklı çıkarmakta geç kalmadı; tulum şeklinde TTE’lerin Gülen Cemaati’nden tutuklu bulunanlara, ceket-pantolonların ise onun deyimiyle “teröristler”e uygulanacağını açıkladı. Yine Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, tek tip elbisenin Gülen Cemaati’nden tutuklu bulunanlar ile sınırlı kalmayacağını bildirdi.

Hâkim sınıflar arasında son raddeye ulaşan klik savaşının esas hedefine devimci, demokrat ve yurtseverlerin alınmasından yabancısı olmadığımız bu açıklamalarla OHAL koşulları altında pek çok hak gaspı ve ihlaline imza atlan hapishanelerin “nur topu” gibi yeni bir gündemi daha olmuş oldu. Hapishanelerdeki saldırılarına her gün bir yenisini ekleyen devlet, TTE ile yeni bir adım daha atarken 1980 Askeri Faşist Cuntası’nın hemen ardından yine uygulamaya konulmaya çalışılan TTE’ye karşı direniş hala hafızalarda. 80 sonrası gerçekleştirilen hapishaneler direnişi ile uygulamaya konulamayan; pek çok devrimci, yurtsever tutsağın can bedeli kazandığı haklara yeniden el koymaya ve dayatmaya gitmeye çalışanlara tutsakların vereceği yanıt bellidir. TTE ile yapılmaya çalışılan kişiliksizleştirme, tekleştirme saldırılarına karşı direniş!

Tekçi anlayışını en somut haliyle TTE ile devreye sokmaya çalışan devlet, hapishanelerdeki devrimci, demokrat ve yurtsever tutsaklardan direniş yanıtını alacaklardır. Tıpkı sokaklarda “kıyafet” nezdinde bedenine ve kimliğine yönelik saldırılara karşı direnen kadınlar gibi, hapishanelerdeki tutsaklar da “kıyafet” nezdinde kişiliksizleştirilmeye ve tekçi anlayışa karşı direnişi kuşanacaklardır.

Özgür Gelecek Gazetesi çalışanı Aslı Ceren Aslan 

41924

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Sayfalar