Perşembe Nisan 25, 2024

Tutuklu gazeteci Aslı Ceren Aslan yazdı: Kıyafet meselesi ve iki saldırı konsepti

TC devletinin bugünkü uygulayıcılarından AKP’nin baskı, sindirme ve yok etme politikalarıyla eşgüdümlü olarak yaşamın her alanında çeşitli yansımalar vücut buluyor; bunlardan birisi de giyim-kuşam, üst-baş, nam-ı diyar kıyafet, elbise. Tekçi ve erkek yapısının koruma altına alarak saldırılarını yoğunlaştıran devlet, mayasında yer alan özellikleriyle dönem dönem değişen başlıklarla ezilenlere nasıl giyinmesi gerektiğini öğretiyor(!); esas olarak kendi bekasını sağlama almaya çalışıyor. Faşizm düsturuyla politikalarını devreye koyan devlet, kadına “şort-etek giymeyeceksin” diyerek erkek yapısını ortaya koyarken hapishanelerde tek tip elbiseyi tekrar gündeme alarak tekçi yapısını bizlere sunuyor.

Aslında TC devletinin faşizm unsurunun kıyafete yansıması ilk değil. TC’nin kurulduğu ilk günden beri devreye konuluyor; “kıyafet” ile erkek egemen zihniyetin üretimi korunuyor, asimilasyon politikaları uygulanıyor. Mustafa Kemal’in kılık kıyafet düzenlemesi ile beraber “Avrupalaşma-modernleşme” adı altında ezilen uluslara yönelik asimilasyon saldırıları kadar kadının yaşamında sorunsal haline gelen “başörtüsü” d aklımızda. Kıyafet düzenlemesi ile Kürt halkı başta olmak üzere kıyafetlerin giyilmesi yasaklanırken bunun bir yansımasını bugün Kürt ulusunun yöresellerinin “terörist” olmakla eş tutulması ile görüyoruz. Erkek devlet kimi zaman “modernleşme”, kimi zaman ise “dindar nesil yaratma” ile kadının elbisesine, eteğine, başörtüsüne karışıyor. Kemalizm’in dayatmış olduğu “Avrupalaşma-modernleşme” TDH tarafından içerisine hapsolduğu aydınlanmacı anlayış nedeniyle “ilerici” görüldü. Oysa İ. Kaypakkaya’nın “Kemalizm faşizmdir” tespitinden yola çıkarak TC devletini oluşturan ideolojinin politikalarına karşı net olmak, bu politikaların teşhiri için daima tetikte olmak önemlidir.ki tıpkı kılık kıyafet düzenlemesi gibi Latin alfabesine geçiş de “okuma-yazmayı yaygınlaştırma” propagandasıyla yapılsa da asıl olarak hâkim sınıfların yaşadığımız topraklarda ezilenlerin tarihini silip yeniyi-kendi lehine olanı yazma amacıyla olmuştur. Ulus devletin temellerini atan Mustafa Kemal, farklı olanı, çeşitliliği yok etmek; tekçi anlayışı her yönüyle TC devletine nakşetmek amacıyla yaptığı “devrimlerini” esas olarak ezilen her kesimi tekleştirmek için uygulamaya koymuştur. Ezilen ulusların kültürlerini yok etmek, kimliksizleştirmek, dini İslamlaştırmak, dili Türkçeleştirmek ve Türkleştirmek üzere uygulanan bu politikalar bugün hâkim sınıflardan farklı bir kliğin farklı başlıklarla oluşturduğu ancak aynı temele dayanan politikalarla sürekliliği koruyor. Amaç ise ulus devletin bekasını sağlama almak!

Biliyoruz ki ulus devletlerde tüm politikalar, hâkim sınıfların ekonomik ve politik ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir. Bu politikalar kimi zaman “modernleşme”, kimi zamansa “dindar nesi yaratma” projeleriyle uygulanıyor; esas olarak ise devletin bekasını koruma amacını güdüyor. Her iki proje devletin erkek zihniyetiyle birleşince hedefte ilk olarak elbette kadınlar oluyor! Döneminde kamu kurumlarında başörtüsünü yasaklayanlar, bugün kadınların etek-şort boyuna karışarak kadını belli sınırlara sıkıştırmaya çalışıyor. Bu anlamda erkek devletin zihniyetinin erk-ekte yarattığını geçtiğimiz haftalarda Maçka Parkı’nda gördük. Çağla Köse’ye yönelik parkın güvenlik görevlilerince gerçekleştirilen cinsel ve psikolojik şiddet biliyoruz kine tekil ne de ilk! Özellikle son bir yıl içerisinde otobüste, işyerinde, okulda; sözün özü yaşamın pek çok alanında kadına yönelik benzer biçimde pek çok şiddet gerçekleşti. Bugün, AKP ile birlikte bu haliyle yansımasını bulan erkek egemen zihniyet, Kemalizm’in “modernleşme” adı altındaki politikaları ile başörtülü kadınları kamu kurumlarına almıyor, kadınları sosyal ve çalışma hayatının dışına itiyor, dört duvar arasına hapsediyordu. Her iki durum da, kadını öteleyen; kadın bedenine, kimliğine saldıran, kadınları yaşamdan dışlayan erkek anlayışın politikalarının izdüşümüdür. Diğer yandan kadınların “Kıyafetime karışma” diyerek yaptıkları eylemler anlamlıdır. Kadın mücadelesinin gelişmesi ile kadınlar tüm saldırılara karşı sokakları bırakmamaya devam ederken “İster başörtüsü ister şort-etek giyerim” diyerek saldırıların yaşandığı mekânlarda eylemler yapmakta; yaşamın hiçbir alanı erk-eğe bırakmayacaklarını haykırmaktalar. Erkek egemen sistemin kadını hapsetmeye çalıştığı sınırlara karşı tepki koyan kadınlar, kadın dayanışmasını örerek tüm saldırılara göğüs geriyorlar.

Erkek zihniyetin yansımaları, kadınların kıyafetine yönelik saldırılarla can bulurken, hapishanelerde is etekçi anlayış yine kıyafet üzerinden kendini üretmeye çalışıyor. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın Gülen Cemaati’nden tutuklu bulunanlar için sarf ettiği “Mahkemeye çıkarırken Guantanamo’da olduğu gibi bunları da tek tip elbise ile çıkaralım” (22 Temmuz 2017, Özgürlükçü Demokrasi) sözlerinin ardından hızla gündeme gelen tek tip elbise tartışması ve aynı hızda atılan adımlarla beraber 50 bin tek tip elbisenin hazırlanacağı açıklandı. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından “FETÖ ile mücadele” adı altında başlatılan OHAL ve OHAL KHK’lerin esas olarak toplumsal muhalefeti sindirme, devrimci, demokrat ve yurtsever güçleri yok etme amacını taşıdığını bildiğimizden TTE uygulamasının da benzer şekilde hapishanelerde ki siyasi tutsaklara yönelik olacağını öngörmek zor değil. Ki Erdoğan ilk açıklamasının hemen ardından öngörüyü haklı çıkarmakta geç kalmadı; tulum şeklinde TTE’lerin Gülen Cemaati’nden tutuklu bulunanlara, ceket-pantolonların ise onun deyimiyle “teröristler”e uygulanacağını açıkladı. Yine Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, tek tip elbisenin Gülen Cemaati’nden tutuklu bulunanlar ile sınırlı kalmayacağını bildirdi.

Hâkim sınıflar arasında son raddeye ulaşan klik savaşının esas hedefine devimci, demokrat ve yurtseverlerin alınmasından yabancısı olmadığımız bu açıklamalarla OHAL koşulları altında pek çok hak gaspı ve ihlaline imza atlan hapishanelerin “nur topu” gibi yeni bir gündemi daha olmuş oldu. Hapishanelerdeki saldırılarına her gün bir yenisini ekleyen devlet, TTE ile yeni bir adım daha atarken 1980 Askeri Faşist Cuntası’nın hemen ardından yine uygulamaya konulmaya çalışılan TTE’ye karşı direniş hala hafızalarda. 80 sonrası gerçekleştirilen hapishaneler direnişi ile uygulamaya konulamayan; pek çok devrimci, yurtsever tutsağın can bedeli kazandığı haklara yeniden el koymaya ve dayatmaya gitmeye çalışanlara tutsakların vereceği yanıt bellidir. TTE ile yapılmaya çalışılan kişiliksizleştirme, tekleştirme saldırılarına karşı direniş!

Tekçi anlayışını en somut haliyle TTE ile devreye sokmaya çalışan devlet, hapishanelerdeki devrimci, demokrat ve yurtsever tutsaklardan direniş yanıtını alacaklardır. Tıpkı sokaklarda “kıyafet” nezdinde bedenine ve kimliğine yönelik saldırılara karşı direnen kadınlar gibi, hapishanelerdeki tutsaklar da “kıyafet” nezdinde kişiliksizleştirilmeye ve tekçi anlayışa karşı direnişi kuşanacaklardır.

Özgür Gelecek Gazetesi çalışanı Aslı Ceren Aslan 

41941

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Partizan'dan

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

Sayfalar