Cuma Mart 29, 2024

“Uygun adımda birlikte yürümek…”

Devrimci örgüt sadece belirlenmiş, ortaya konmuş bir programla inşa edilemez. Bunun kadar önemli bir diğer konu da örgütün bir bütün olarak tek bir insan gibi, aynı amaç uğruna, uygun adımda ve disiplin içinde yürümesidir. Bu yaratılmadığında örgüt yapısı aksar. Ağırlığını tek bir ayak üzerine vererek yürümeye çalışır. Bu durum hem uygun adım yürüyüşü bozar hem hızı düşürür hem de örgütteki eşitlik ilkesine ciddi zarar verir.

Örgüt içinde “herkes işini yapmalı”dır. Herkes komitelerinde-faaliyet ve mücadele alanlarında işini doğru yapınca örgüt inşa edilmeye başlanır. Birileri işini yapıp diğerleri işini yapmazsa, birileri akıl ve yüreğini ortaya koyup canla başla çalışırsa ama bir başka yanı kılını bile kıpırdatmazsa ya da çalışıyor görünüp hiçbir şey yapmazsa, kendi görevlerine-anın görevlerine değil yanlış noktalara yönelirse devrimci örgüt asla inşa olamaz.

Üstlendiği komite görevini başarıyla yerine getirenle/sağlam bir komite bile inşa edemeyen, işini yapanla-yapmayan, görevini kutsallık derecesinde önemseyenle-önemsemeyen, randevuya-toplantıya gelenle/gelmeyen, örgütün almış olduğu devrimci kararları canla başla yerine getirenle/getirmeyen, ideolojik-politik çalışma yapanla-yapmayan arasına kalın ve keskin çizgiler çekmek çok önemlidir. Başarı ve başarısızlık ölçüleri ortaya konup çizgiler çekilmediğinde "unutulup", ihmal edildiğinde ya da yeterince önemsenip üzerine gidilmediğinde disiplin içinde aynı amaç uğruna TEK BİR İNSAN GİBİ UYGUN ADIMDA yürüyen bir örgüt yaratılamaz. Devrimci örgüt, bir bilim gibi ele alınarak büyük ciddiyet ve tutarlılık içinde birlikte yüründüğü zaman maddi bir güce dönüşür. Örgüt biliminde hiçbir konuda-sorunda-olay ve gelişmede belirsizliğe, muğlâklığa, netsizliğe yer bırakmayacak kadar açıklık-netlik kazanmak/kazandırmak gerekir.

Örgütün ideolojik-örgütsel-pratiksel doğruları nedir? Yanlış olan nelerdir? Başarı ve başarısızlık ölçüleri nelerdir? Yanlışlık ölçüleri nelerdir? Her konuda “kabul ve red”eri açıklık ve belirginlik kazanmalıdır. Çizgileri, ölçüleri “bireylere-çıkarlara-duruma-pozisyona” göre değil örgütün ideolojik temellerine, devrimci gelişim ilkelerine, pratikte elde ettiği sonuçlara göre değerlendirilmelidir. Ve örgütte kolektif, ortak bir bilinç mutlaka yaratılmalıdır. Ortak bir sorgulama yöntemi, ciddi denetim mekanizması çalıştırılmalıdır. “Randevuya-toplantıya gelmeyen-hesap vermekten inatla kaçan örgüt karşısına geçtiğinde ciddi bir örgütün hesap sorucu “korkusu”nu yaşamalıdır. Rahat olmamalıdır. Uykuları kaçmalıdır. Ciddi bir eleştiri sarsıntısı geçireceğini, alt-üst yaşayacağını bilmelidir. Kendisinden mutlak suretle hesap sorulacağını-sorgulanacağını-cezalandırılacağını bilmelidir. Yanlış yapana, suç işleyene örgütün devrimci ölçüleri ve çizgileri açık net bir şekilde ortaya konarak örgütün ciddiyeti hissettirilmelidir. Keskin ve açık bir dille hatalı pratik sahibi yoldaşlar mahkum edilmelidir. Devrimci anlayış-eleştiri ilkesi hata yapanı rahat bırakmamalıdır.

Özellikle yönetici bileşenlerde görev yapan, sorumluluk sahibi yoldaşlar örgütün hesap sorma ağırlığını, ideolojik sorgulama ciddiyetini bir savaşçıdan-militandan daha ağır bir şekilde ensesinde hissetmelidir. Eğer bir devrimci örgütte hata yapan bir şey olmamış gibi rahat-olağan bir şekilde hareket edip yaşamını devam ettiriyorsa hesap sorulup gerekli ceza verilmiyorsa o örgütte liberalizm-uzlaşmacılık kol gezer, çürüme-yozlaşma ciddi boyutlara varır. O örgütte uygun adımda yürüme kararlılığı ve savaşma iradesi kırılmış demektir.

İdeolojik sorgulama, hesap sorma” örgütün üstten alta doğru bütün komitelerin doğal işleyen bir gelişim ilkesi ve çalışma tarzı haline gelmelidir. Komitenin bir bütün bileşenleri yanlış ve hatalı pratikler ve kişiler karşısında ortak tutum sergilemelidir. Biri ciddiyetle sorgulayan diğeri duyarsız bir şekilde davranan olursa o örgütte yanlış cesaret alır. Örneğin eleştiri karşısında öz eleştiri metodu değil kişiselleşme, tepkiselleşme, esas konuları değil tali konuları gündemleştirme, açık arama, örgütü de tali konularla uğraştıran, yanlışlarının-suçlarının açığa çıkmaması için kaos ve krizi dahil göze alan, akıl almaz manevralar yapan bir tarz açığa çıkar. Eğer yanlış yapan kadro ise sorgulama ve cezalandırma ilkelerinde hiçbir esneme ve gevşeme olmamalıdır.

Özellikle sorumluluk düzeyinde görev yapan kadro ve üyelerin ağırlıklı bir bölümü mücadelenin savaşın içinde veya en yakın cephe gerisinde olmalıdır. Eğer yönetici kadroların önemli bir bölümü sürekli bir şekilde “uzakta” ve savaşa-halka yabancı yerlerde konumlandırılırsa davasına ve görevlerine bağlı bir avuç kadro ve savaşçıları savaş alanındaki faaliyetlerde görev yaparsa o örgütteki eşitlik ilkesi bozulmuş demektir. Adalet terazisi savaşmayanların lehine bozulmuş demektir. Bu durumda devrimin kadro ve militanlarının arasında ciddi moral bozukluğu yaşanır, devrimci coşku kaybolur. Örgütün uygun adımda tek bir insan gibi yürümesi engellenir. Devrimin görevleri bütünlüklü olarak yerine getirilemez ve devrimci örgüt inşa edilemez.

Her faaliyet her çalışma sonucunda özellikle yönetici kademelerde görev yapanlar başta olmak üzere “hesap verme-hesap sorma”, “rapor verme (buna mali rapor da dahi)-rapor isteme” ciddi ayrıntılı ideolojik sorgulama sistemi oturtulmalı denetim mekanizması önemsenerek ciddiyetle işletilmelidir. Tamamlanan bir görev ve faaliyet süreci sonucunda başta yönetici komite ve kadro kendisi örgütün ve yoldaşların bir bütününe özeleştirel temelli bir hesap vermelidir. Bu ilke devrimci yaşamın ve mücadelenin varoluş temeli haline getirilmelidir. 

Emek ve birikim isteyen, dikkat –yoğunlaşma gerektiren görevler yerine getirilirse gerçek anlamda güven duyulan örgüt yaratılır. Etrafında ne kadar canlı diri devrimci olan varsa toplanarak gerçek bir devrimci örgüt inşa edilir.

 

Bir Partizan

45803

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Adıyaman'dan Paris'e ,Bir Özgürlük Savaşçısı,Misak Manuşyan

1 Eylül 1906'da Adıyaman'da yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Paralel Değil, Yolsuzluklar Yumağı‏;Erdal Yıldırım

17 Aralık tarihinde başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” örneğine uygun olarak Başbakan RTE ve AKP sözcüleri, yöneticileri operasyonu yıllardır kader birliği ettikleri, aynı kaptan yemek yedikleri, onlarca yıldır dava arkadaşlığı yaptıkları hizmet cemaati ve mensuplarını devlet içinde devlet, ya da güncel ifadeyle “paralel devlet”, “vatan haini”, “ajan”, “casus”, “dış mihraklar” olarak suçlamaya başladı..

19.ve 20.Yüzyılda tehçir ve soykırımlar üzerine;Hasan Aksu

İnsanın varlığından günümüze egemenlik savaşları hep var olmuştur.İrili ufaklı yürütülen savaşlarda  yüzlece ,binlerce  yizbinlerce ve milyonlarca insan katledilmiştir . Her savaş sonuçta yıkım ,felaket ,yoksulluk sürgün ,soy kırımı ve de katliamları beraberinde getirerek  kanlı yüzünü tarihimize açımasızça yazdırmıştır.İnsanlık geliştikçe  ,bilgi ve bilim dağarcığı  arttıkca  sanırızki savaşlar azalır,katliamlar artık olmaz, tehçir ve soy kırımları  bir daha  yaşanmaz,sonlanır.

Ankara Kapanından kurtulmak‏/Mahmut Alınak

Ey Kürtler, Aleviler, Araplar, Çerkesler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler ve ulusal hakları ellerinden alınan diğer halklar…

            Ey ezilen Türk halkı,

            Yoksullar, işsizler, emekçiler,

            Kadınlar, gençler

            Ve zindanlarda çürütülen mahpuslar,

Şehrin Işıkları

Şehrin gri havasından akşamın karanlığına yürüyorken, herkes, bir telaşla kaçan trenin arkasından koşar gibi, tempoyla, koşturuyor. Şehir o kadar hızlı akıyor ki; insanlar zamanın ve süreçlerinde aynı hızda aktığını zannediyor. Elleriyle dokundukları, gördükleri ve duydukları her şey bir sonraki gün biçim değiştiriyor, aldıkları kokular değişiyor. Gazeteler bir gün önce yazdıklarını ertesi gün hatırlatamıyorlar bile.

Kimliksizlik kimlik olmuş! Tahir Canan

Star Gazetesi İnternete yönelik baskıları savunmak için basın ahlak kurallarını hiçe sayarak basın yasasını hiç görmeyerek dilde kemik yok misali İnternet sansürüne karşı çıkanları porno savunmakla suçlamış. Kendi ilkesizliğini de ilke olarak lansa etmiş. Deyim yerinde ise ilkesizlik ilke olmuş, kimliksizlik de kimlik yerine geçmiş. Yalan dolanla hükümeti” yalama “ yalakalığı erdeme dönüşmüş! Halkı kandırmayı da meslek etmişler. Bunun adına da Gazetecilik denmiş! Gazeteciliğin kamusal görevini hükumetin, devletin ululuğu altına gömmeyi” meslek ilkesi”  kabul etmişler.

Yüce bir ölüm!/Agop Ekmekciyan

 24 Ocak 1988 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü I.Şube polisleri tarafından boş bir arsada kurşuna dizilerek öldürüldüğü vakit Manuel Demir henüz 25 yaşındaydı.  Genç yaşında ,inandığı dava uğruna düşüncelerinden taviz vermeyen,onurlu duruşu ile cellatları çılgına çeviren Manuel Demir hunharca öldürüldü.  Faşizmin azgınca terör estirdiği yıllarda tüm hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı,yurtsever,devrimci,komünistlerin  hapishanelere atıldığı 12 Eylül faşizminin kol gezdiği şartlarda devrimci mücadeleye ara vermeden,,çekinmeden devam etti.

Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) için 11 not/ Temel Demirer

normal tarihsel koşuldur.”[1]

i) Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) güzergâhı, “devrimin güncelliği” fikrine veda etmeyenler için şaşırtıcı olmadığı gibi, “beklenilmeyen” de değildi…

Bu bağlamda Kaan Arslanoğlu’nun, “Bu memleket adam olmaz”, “insanların üzerinde ölü toprağı var”, “insan doğuştan/genetik olarak itaatkârdır,”[2] türünden zırvalarını yerle yeksan eden Haziran Başkaldırısı, tarihsel bir yanıt oldu.

Akademisyen sorumlulugu /Sibel Özbudun

“En büyük bilgelik kendine egemen olabilmektir.”[2]

1. Entelektüel üretimin akademiye ve belli şablonlara sığdırılmaya çalışıldığı günümüzde, sizce akademi dışında entelektüel bir üretim zeminin oluşturulma imkânları nelerdir? Bu bağlamda Özgür Üniversite deneyimini nasıl değerlendirirsiniz?

Benzeşen Toplumları Talilde Unutulanlar / Ergün Aslan

Teori  proletarya köylünün yaşamsal mücadelesinin devrimcide akademik olarak  dile gelişidir.

Konuya girmeden önce, 

Kapitalizmin.., işverenin..  karşısında proletarya köylü olmanın nasıl bir şey demek olduğunu unuttuysan ...

Bu tuzsuz baharatsız sosyo - ekonomik yapı neymiş ya.

Her şeye deva.

Ülkenin sosyo-ekonomik yapısını, inşasını mı talil edecen; Katma  işin içine sömürgeciliği...,  sosyo - ekonomik yapının sınıflar  yüzerinde yol açtığı karekterliği.... tamam.

Umreye Giden Düşkünler/ Erdal Yıldırım

Gündemde AKP iktidarı Kültür Bakanlığınca organize edilen 100 Alevi kökenli ‘dede’nin önce Necef’e, Kerbelâ’ya ve sonra da umreye götürülmesi olayı var. Ve (ben de dahil) bir çok yazar çizer, kanaat önderi, kurum yöneticisi günlerdir bu konuda, konuşuyor, yazıp çiziyor ve ülkenin başkaca bunca önemli yaşamsal sorunuları varken, bu konu gündemde önemli bir yer tutuyor.

Sayfalar