Cumartesi Nisan 20, 2024

“Uygun adımda birlikte yürümek…”

Devrimci örgüt sadece belirlenmiş, ortaya konmuş bir programla inşa edilemez. Bunun kadar önemli bir diğer konu da örgütün bir bütün olarak tek bir insan gibi, aynı amaç uğruna, uygun adımda ve disiplin içinde yürümesidir. Bu yaratılmadığında örgüt yapısı aksar. Ağırlığını tek bir ayak üzerine vererek yürümeye çalışır. Bu durum hem uygun adım yürüyüşü bozar hem hızı düşürür hem de örgütteki eşitlik ilkesine ciddi zarar verir.

Örgüt içinde “herkes işini yapmalı”dır. Herkes komitelerinde-faaliyet ve mücadele alanlarında işini doğru yapınca örgüt inşa edilmeye başlanır. Birileri işini yapıp diğerleri işini yapmazsa, birileri akıl ve yüreğini ortaya koyup canla başla çalışırsa ama bir başka yanı kılını bile kıpırdatmazsa ya da çalışıyor görünüp hiçbir şey yapmazsa, kendi görevlerine-anın görevlerine değil yanlış noktalara yönelirse devrimci örgüt asla inşa olamaz.

Üstlendiği komite görevini başarıyla yerine getirenle/sağlam bir komite bile inşa edemeyen, işini yapanla-yapmayan, görevini kutsallık derecesinde önemseyenle-önemsemeyen, randevuya-toplantıya gelenle/gelmeyen, örgütün almış olduğu devrimci kararları canla başla yerine getirenle/getirmeyen, ideolojik-politik çalışma yapanla-yapmayan arasına kalın ve keskin çizgiler çekmek çok önemlidir. Başarı ve başarısızlık ölçüleri ortaya konup çizgiler çekilmediğinde "unutulup", ihmal edildiğinde ya da yeterince önemsenip üzerine gidilmediğinde disiplin içinde aynı amaç uğruna TEK BİR İNSAN GİBİ UYGUN ADIMDA yürüyen bir örgüt yaratılamaz. Devrimci örgüt, bir bilim gibi ele alınarak büyük ciddiyet ve tutarlılık içinde birlikte yüründüğü zaman maddi bir güce dönüşür. Örgüt biliminde hiçbir konuda-sorunda-olay ve gelişmede belirsizliğe, muğlâklığa, netsizliğe yer bırakmayacak kadar açıklık-netlik kazanmak/kazandırmak gerekir.

Örgütün ideolojik-örgütsel-pratiksel doğruları nedir? Yanlış olan nelerdir? Başarı ve başarısızlık ölçüleri nelerdir? Yanlışlık ölçüleri nelerdir? Her konuda “kabul ve red”eri açıklık ve belirginlik kazanmalıdır. Çizgileri, ölçüleri “bireylere-çıkarlara-duruma-pozisyona” göre değil örgütün ideolojik temellerine, devrimci gelişim ilkelerine, pratikte elde ettiği sonuçlara göre değerlendirilmelidir. Ve örgütte kolektif, ortak bir bilinç mutlaka yaratılmalıdır. Ortak bir sorgulama yöntemi, ciddi denetim mekanizması çalıştırılmalıdır. “Randevuya-toplantıya gelmeyen-hesap vermekten inatla kaçan örgüt karşısına geçtiğinde ciddi bir örgütün hesap sorucu “korkusu”nu yaşamalıdır. Rahat olmamalıdır. Uykuları kaçmalıdır. Ciddi bir eleştiri sarsıntısı geçireceğini, alt-üst yaşayacağını bilmelidir. Kendisinden mutlak suretle hesap sorulacağını-sorgulanacağını-cezalandırılacağını bilmelidir. Yanlış yapana, suç işleyene örgütün devrimci ölçüleri ve çizgileri açık net bir şekilde ortaya konarak örgütün ciddiyeti hissettirilmelidir. Keskin ve açık bir dille hatalı pratik sahibi yoldaşlar mahkum edilmelidir. Devrimci anlayış-eleştiri ilkesi hata yapanı rahat bırakmamalıdır.

Özellikle yönetici bileşenlerde görev yapan, sorumluluk sahibi yoldaşlar örgütün hesap sorma ağırlığını, ideolojik sorgulama ciddiyetini bir savaşçıdan-militandan daha ağır bir şekilde ensesinde hissetmelidir. Eğer bir devrimci örgütte hata yapan bir şey olmamış gibi rahat-olağan bir şekilde hareket edip yaşamını devam ettiriyorsa hesap sorulup gerekli ceza verilmiyorsa o örgütte liberalizm-uzlaşmacılık kol gezer, çürüme-yozlaşma ciddi boyutlara varır. O örgütte uygun adımda yürüme kararlılığı ve savaşma iradesi kırılmış demektir.

İdeolojik sorgulama, hesap sorma” örgütün üstten alta doğru bütün komitelerin doğal işleyen bir gelişim ilkesi ve çalışma tarzı haline gelmelidir. Komitenin bir bütün bileşenleri yanlış ve hatalı pratikler ve kişiler karşısında ortak tutum sergilemelidir. Biri ciddiyetle sorgulayan diğeri duyarsız bir şekilde davranan olursa o örgütte yanlış cesaret alır. Örneğin eleştiri karşısında öz eleştiri metodu değil kişiselleşme, tepkiselleşme, esas konuları değil tali konuları gündemleştirme, açık arama, örgütü de tali konularla uğraştıran, yanlışlarının-suçlarının açığa çıkmaması için kaos ve krizi dahil göze alan, akıl almaz manevralar yapan bir tarz açığa çıkar. Eğer yanlış yapan kadro ise sorgulama ve cezalandırma ilkelerinde hiçbir esneme ve gevşeme olmamalıdır.

Özellikle sorumluluk düzeyinde görev yapan kadro ve üyelerin ağırlıklı bir bölümü mücadelenin savaşın içinde veya en yakın cephe gerisinde olmalıdır. Eğer yönetici kadroların önemli bir bölümü sürekli bir şekilde “uzakta” ve savaşa-halka yabancı yerlerde konumlandırılırsa davasına ve görevlerine bağlı bir avuç kadro ve savaşçıları savaş alanındaki faaliyetlerde görev yaparsa o örgütteki eşitlik ilkesi bozulmuş demektir. Adalet terazisi savaşmayanların lehine bozulmuş demektir. Bu durumda devrimin kadro ve militanlarının arasında ciddi moral bozukluğu yaşanır, devrimci coşku kaybolur. Örgütün uygun adımda tek bir insan gibi yürümesi engellenir. Devrimin görevleri bütünlüklü olarak yerine getirilemez ve devrimci örgüt inşa edilemez.

Her faaliyet her çalışma sonucunda özellikle yönetici kademelerde görev yapanlar başta olmak üzere “hesap verme-hesap sorma”, “rapor verme (buna mali rapor da dahi)-rapor isteme” ciddi ayrıntılı ideolojik sorgulama sistemi oturtulmalı denetim mekanizması önemsenerek ciddiyetle işletilmelidir. Tamamlanan bir görev ve faaliyet süreci sonucunda başta yönetici komite ve kadro kendisi örgütün ve yoldaşların bir bütününe özeleştirel temelli bir hesap vermelidir. Bu ilke devrimci yaşamın ve mücadelenin varoluş temeli haline getirilmelidir. 

Emek ve birikim isteyen, dikkat –yoğunlaşma gerektiren görevler yerine getirilirse gerçek anlamda güven duyulan örgüt yaratılır. Etrafında ne kadar canlı diri devrimci olan varsa toplanarak gerçek bir devrimci örgüt inşa edilir.

 

Bir Partizan

45824

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Sayfalar