Perşembe Nisan 18, 2024

Varlık zeminini sorgulamak, varlık bilincini kavramak ve gerçeklerden beslenmek

Dünyada ve ülkemizde karşı devrimci dalganın büyütülmek istenmesinin en net emaresini Ortadoğu’daki emperyalist pazar savaşından görmekteyiz. Emperyalistlerin Ortadoğu’da gerçekleştirdiği bu saldırılar aynı zamanda bölge halkının emperyalizme olan öfkesini büyütmektedir. Ancak ne yazık ki bu çelişki yine emperyalistlerin desteği ile ortaya çıkan, gelişip serpilen veya bölgede kendini bu çelişkiler üzerinden var eden fundemantalist İslami akımlarca dönüşüme uğratılmaktadır.

Emperyalizm ve bölge halkları arasında ortaya çıkan çelişki, hakim sınıflarca kullanılmakta ve halk kitlelerin bilinci bulandırılmaktadır. Buna en net örneklerden biri Erdoğan’ın kendini “Batı” karşısında bir model olarak ortaya koyması ve sürekli “batı karşıtlığı” üzerinden siyaset yapmasıdır. Kuşkusuz bunun verili bir durumu vardır. Emperyalizm ile bölge halklarının arasında süren bir çelişkinin bir başka görüngüsü ise DAİŞ’tir. Faşist ve tekfir-i bir hareket olarak DAİŞ kendi varlığını bölge halklarının çelişkilerine dayandırmaktadır. El-Kaide ve DAİŞ arasındaki farkı anlatırken Scott Atran “IŞİD her şeyden önce Ortadoğu halklarının bir yüzünü gösteriyor. Halkın büyük çoğunluğu yıllara varan sorunlarının ve Skys-Picot ile oluşan parçalanmışlığın IŞİD’in mücadelesi ile aşılacağı yanılgısı içindeler. IŞİD bu sorun üzerinden halkın ciddi desteğini almış durumda” diyor. (The Guardian/ Mart 2015)  

Türk hakim sınıfları, öncesinden belirttiğimiz gibi bir çıkmazın içine sürüklenmiş ve özellikle Ortadoğu politikasındaki durum ile çırpınır duruma düşmüştür. Andaki çelişkiler, AKP’nin boğulmakta olduğunu ve bu çırpınış ile etrafındaki her kesimi boğarak yüzeye çıkma çabası içinde olduğunu gösteriyor. Uzatılan OHAL, sebil ettirilen KHK’lar ile tükenen ömür, uzatılmak istenmektedir. Son olarak da referandum ile boğazda kalan iktidar lokmalarını sindirmenin derdi içindedir. Bu açıdan politik olarak bu sindirimin engellenmesi hâkim sınıfların kaosunu büyütecektir. Kaos iyidir ve onun verili koşulu devrimcidir. Bu açıdan kaosu yaratmak bizler açısından önem arz ediyor ve bu noktada üstümüze düşen görev ve sorumlulukların; bunların yerine getirilmesindeki cüret ve kararlılığın analizini yapmamız gerekiyor. Somut koşulların somut tahlilini nereye uygulayacağımızın adını koymalı ve çelişkinin ne yönde esasiyet kazandığını söylemeliyiz. Hakim sınıflar topyekûn bir saldırının sürecini hazırlarken, bizlerin ne yaptığı önemlidir ve bunun adının konulması gerekmektedir. Çekiştirilen kelimelerin, kurumuş teorilerin, nemlenmiş, küf tutmuş statik tespitlerin ötesine geçmek gerekmektedir. Düşman cephesinin gelişim evresini incelemek ve çelişkinin verili durumuna ve onun yarattığı çelişkilere yönelmek süreç açısından kaçınılmazdır.

Halk kitleleri içinde alazlanmak, mayalanmak ve ihtiyaca cevap vermek…

Halk kitleleri ve dünya gericiliği arasındaki çelişkinin mevcut verili durumu sınıf hareketleri için önemli bir yerde durmaktadır. Bu noktada ortaya konulacak tasarruf mevcut hareketin hem tarihsel misyonu hem de halk kitleleri içindeki mayalanma sürecinde keops etkisi yaratacaktır. Bu açıdan kolektifimizin böylesi bir dönemeçte içinden geçtiği sürecin detaylıca incelemesi ve sonuç çıkarması önemlidir. Önemli olan politik sürecin hassasiyetleri ile kendi hassasiyetlerimiz arasında bir tartıma gidilmesidir. Tarihe düşeceğimiz not, geleceği yaratma mücadelesinde yürüyeceğimiz bilimsel zeminin ve devrimci koşusunun nişanesi olacaktır. Ancak özgün olarak bizlerin anda düştüğü durumun, tarihe düşülecek kötü bir notu ifade etmekten ileri gitmediğini söyleyebiliriz.

Burada sorun politik gündem açısından dile getirilmektedir, zira devrimci hareketin ödediği bedellerin kıymet-i harbiyesi ölçülemez. Politik gündemin akışından uzak bir şekilde ortaya koyduğumuz ve subjektif güçlerimizi ifade eden tasarrufların ne iç sorunların çözümünde ne de politik gündemi omuzlayacak bir cürette yeri vardır. Bu çıkmazdan çıkma çabamız ne yazık ki apolitik ibreyi geçemiyor. Bu noktada elde edemediğimiz derinlik deneyimi halk kitlelerinin engin ve derin denizinde politik olarak boğulmamıza vesile oluyor. Ortaya çıkan çelişkiler münferit bir zaman dilimini ifade etmemektir. Uzun soluklu bir evrenin ortaya çıkardığı bu sonuçlar aslında toplumsal çelişkiler karşısında dirayetli ve değiştirici bir politik güce kavuşmayışla ilgilidir.

Düşman cephesinde yaşananları incelediğimizde aslında AKP’nin karşısındaki tüm kesimleri kendisinin istediği şekilde politika yapmaya ittiği ve hatta öyle ki kendini muhalefetin konumlanışa göre var ettiğini görmekteyiz. Bu durum bir evreden sonra politika yapıcılıktaki sorunları gündem yaratma ve onu örgütleme konusundaki sakatlığı ortaya çıkarıyor.

Tüm bu bahsini ettiğimiz başlıklar, şeylere diyalektik yaklaşım sorununu ifade ediyor. Aslında sorunun özü MLM biliminin kavranmayışı ve sürece yön verecek politik kadroların yetersizlikleridir. Eğer bir kolektif kendi içinde iki çizgi mücadelesini yürütemiyorsa kitleler arasındaki çelişkileri çözmede nasıl başarılı olabilir? Bu noktadaki tasarruflara baktığımızda karşımızı koca bir hiç çıkmaktadır. Gerçekliğin verili koşulu münferit ve tek yönlü değildir. Gerçekler devrimcidir derken burada ifade edilen münferit bir olgu değildir. Zira gerçek zıtların varlığıdır, çelişkidir ve buna diyalektik müdahale devrimcidir. Devrimci hareket çelişkiler üzerinden yükselir ve kendini burada örgütler ve yayar. Çelişki karşısında kayıtsızlık ve ona metafizik yaklaşım biçimi kolektifi tökezletir, yere çalar ve onu kendi sreci içinde kitlelerden kopartarak çalındığı yerde emeklemeye mahkûm eder. Dolayısıyla gerçekler devrimcidir kavramı içinde esas olarak ifade edilen bir çizginin değil iki çizginin gerçekliğidir. Zıtların birliği gerçeklerin devrimci olduğudur. Mehmet Demirdağ yoldaştan yapılan bir önceki alıntıda ifade ettiğimiz alıntı şu şekildeydi. “Zira biz partiyi kafamızdaki yerin üstünde oturtmak, onu sosyal kurtuluş ve nihai özgürlük kavgasının önderlik etmekle sorumlu kılınmış öncüsü olarak, bu ideallerimizin yenilgisiz silahşörü yapmak istiyoruz. Öyleyse ancak yeterli bir diyalektik kavrayışa sahip olmayan beyinlerin boşluğunda sarsıntı olanağı bulabilen şaşkınlıklar yaşamak için kabul etmeliyiz ki devrime hem parti hayatı açısından hem de onun üye ve taraftarları olarak kendi siyasal ve sosyal pratiğimiz açısından hiçbir zaman belalardan kurtulama olanağı bulamayacağız, ‘oh nihayet belasız, sorunsuz bir gün’ diyeceğimiz bir süt limana demir atma şansı bulamayacağız. Çelişkinin başlıcası, başlı başına olanı, sınıf çelişkileri olduğu müddetçe ve nihayet bir dünyasal devrim vücut bulacak komünizme kadar bu böyle olacaktır. Oraya kadar sadece belaların boyutu ve gelişmeleri değişecektir. Mao: ‘Eğer parti içinde çelişmeler olmasaydı, parti ölür giderdi’ der. Sorun çelişkilerden ve parti içi sorunlardan yılmak değil, yıldırıcı olan çelişkilerin ele alış yöntemidir. Partiyi yoran, gerileten ve yozlaştıran parti içi mücadeleler bir çelişkinin burjuva eğilimler ve parti düşmanı akımlarca partiyi yıpratmak bölmek ve güçten düşürmek amacıyla ele alınmasıdır.” (Mehmet Demirdağ, Fırtınalar içinde Bıçak Sırtında, Cilt 1, s. 243)

İşte devrimci olan bu gerçekliktir. Bu gerçekliği görmemek devrimci çizginin silikleşmesidir ve aynı zamanda devrimci hareketin MLM felsefeden ve bilimden koptuğu ve uzaklaştığı anlamına gelmektedir. Gerçek karşısında konumlanış devrimci olandır ve bu noktada gelişimin ana hatları bu duruş ile ifade edilir. Politika yapıcılıktaki sorunlu durumu rehabilite ederek sürdürmek mahkûmiyettir. Ve bu mahkûmiyet kendini kavramların kavgası ile var eder ve felsefi derinlikten uzaktır. “Gerçekler Gerçekten Devrimcidir” isimli makalede çekiştirilen manipülasyon kavramı bunun en net ifadesidir. Bu algılayış kuşkusuz bir şekilde bir zamanlar şiddet hareketlerini “terör” olarak ifade eden Lenin’e “terör sizin işinizdir” bile diyebilir. Şu bir gerçektir ki kavram veya kavramlara yaklaşımda ortaya çıkan sorunsal durum dogmatizimin bir ürünüdür.  Her şeyden önce savaş aygıtına sahip olan hareketlerin kendierini var edecekleri nokta kitlelerin çelişkileri üzerinedir. Bu noktada ortaya konulacak savaş pratiği kapsamı ne olursa olsun devrimci çizgiye sebat ettiği müddetçe burjuvazinin savaş aygıtından ayrışır. İlgili yazıda manipülasyon politika değildir şeklinde bir yaklaşım sunulmuş ve eleştirilmişse de eleştirdiği yazıda “manipülasyon politikadır değildir” gibi bir çıkış yapılmıştır.  Okuma zafiyetinin bu ser-i vahim hali çekiştirdiği kelimeyi anlayamamaktadır, zira yanlış bir okuma mağdurudur.  İlgili yazıda  “gerekirse manipülasyon ve spekülatif argümanları da kullanarak” denilmektedir. Bu politika yapıcılıkta çokça kullanılan bir yöntemdir. Örneğin faşist devletlere karşı yapılan savaşta kayıpların gizlenmesi veya verdirilen kayıpların fazla gösterilmesi manipülatif argümanları barındırmakla beraber psikolojik bir savaşın zeminini hazırlar. Lenin 3. Enternasyonal konuşmalarında “işçi sınıfına gerçek gücünüzü gösterirseniz sizlerden umudunuzu kesebilir” diyerek Bolşeviklere politika yapıcılıkta kendilerini bir merci olarak göstermelerini istemektedir. Yine aynı şekilde henüz ordulaşamamış, dağınık çete grubu olarak duran bir yapının kendini ordu olarak kullanması kendi içinde manipülatif bir durum barındırır. Anca tüm bunlar devrimci mücadeleye ve gerçeğe işaret ettiği için devrimcidir.

Sorunlar karşısında MLM’ye yaslanmak!

Sınıf kavgası içinde burjuvaziye karşı tavrın idelojik olduğu kadar politik olduğu herkesin kabulüdür. Dolayısıyla bunlara yaklaşımda politik çizginin önemi de oldukça ortadadır. Hareket içindeki burjuva eğilimler karşısındaki yaklaşımımız ideolojik mücadele ekseninde geleceğe sıçramayı hedeflemelidir. Buradan sağlanacak politik sıçrayış devrimci hareketi zayıflatmaz, aksine güçlendirir. Mao Zedung’un tespitinde olduğu gibi çelişkiler olmasaydı KP denilen bir şeyin olmayacağı tespiti aynı zamanda bizim çelişkilere minnetimizi işaret eder. Mutlak bir doğrunun olmadığı ve olmayacağı gerçeği ile hareket etmeli ve bu gerçek üzerinden iki çizgi mücadelesinin geçerliliği kavranmalıdır. Sınıf kavgası içinde karşı karşıya gelen sınıf tavırları, uzlaşmayan eğilimler, son kertede metafizik ve diyalektik tavırların dünya görüşleri olarak pratik ideolojik alanına ahlaki, hukuki, politik estetik ideolojilerle yansır. İşte bu dünya görüşleri devrimci hareket içinde felsefe yoluyla yansır. Dolayısıyla MLM bilimine burada ihtiyaç vardır. Felsefenin bir kavga, politik kavga, bir sınıf kavgası olması bundandır. Bunun devrimci hareket içindeki bulduğu bu etki pek doğaldır ki burjuva eğilimlere karşı değişimi hedef alan, katalizör olmayı hedefleyen ve geleceğe sıçrama yaratmayı kendine misyon eden bir devrimci hareket olmak zorunludur.

MLM felsefi pratiğin ana görevi açık biçimde doğru fikirlerle düzmece fikirleri bir çizgi ile ayırmaktır. Kolektif içinde bu sorun ideolojk mücadele ile olmalıdır. Bunun dışındaki her burjuva yöntem MLM’ye aykırı olup burjuva otlaklardan beslenmektedir. Zira hareket içinde çelişkinin olduğu genel kabul ise bunun çözüm yöntemi ise Marksizm’in büyük öğretmenleri tarafından proletaryanın öncü müfrezesinin tarihsel deneyimlerince açıklanmıştır.

Özetleyecek olursak; devrimci biriliğin teminatı için gerekli olan en önemli nokta MLM biliminin kavranmasıdır. Bu bizler açısından görev olarak görülmelidir.  Böylesi bir zeminde bir hareket felsefeye hakim olmalı ve her organına kadar bu felsefe ile donanmalıdır. Bunun olmadığı bir yerde birlik sağlanamaz. İki çizgi mücadelesi ise bir hayal olur. MLM olmayan yaklaşımlar kolektifi güçlendirmez aksine tökezletir, zayıflatır.  

Öğrenmek örgütlemek ve örgütlenmek üzere donatılmış hareket kadrosu burjuva bir dünya içinde bin bir çelişki içinden geçmektedir. Dolayısıyla bu geçişte dirayetli ve komünist sıfata layık bir duruşa ihtiyaç vardır. Zira burjuvazinin acizlik durağından geçen kadro, o durakta kibir sağanağına maruz kalmaktadır. Bu noktada bu sağanaktan sıyrılıp MLM’ye sığınmamız gerekmektedir. Bu sığınmanın da sorgulamasını yapmak, yola devam edebilmek için ciğerlere doldurulması gereken taze solukların alınabilmesi gerekiyor. Bugün kimimiz her durakta soluklanır kimimiz ise tek solukta ineceği durağa ulaşırız. O durağa ulaştıklarını düşündüklerimiz ise bizlere yola devam cesareti verirler. Amma velakin o cesaret için bile bir gücün varlığına ihtiyaç duyarız ki bu da bilimsel yöntemimiz olan diyalektik materyalizm ve onun kudretinde gelişen devrimci harekettir.

Bir Partizan

41287

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Sayfalar