Perşembe Nisan 25, 2024

Varlık zeminini sorgulamak, varlık bilincini kavramak ve gerçeklerden beslenmek

Dünyada ve ülkemizde karşı devrimci dalganın büyütülmek istenmesinin en net emaresini Ortadoğu’daki emperyalist pazar savaşından görmekteyiz. Emperyalistlerin Ortadoğu’da gerçekleştirdiği bu saldırılar aynı zamanda bölge halkının emperyalizme olan öfkesini büyütmektedir. Ancak ne yazık ki bu çelişki yine emperyalistlerin desteği ile ortaya çıkan, gelişip serpilen veya bölgede kendini bu çelişkiler üzerinden var eden fundemantalist İslami akımlarca dönüşüme uğratılmaktadır.

Emperyalizm ve bölge halkları arasında ortaya çıkan çelişki, hakim sınıflarca kullanılmakta ve halk kitlelerin bilinci bulandırılmaktadır. Buna en net örneklerden biri Erdoğan’ın kendini “Batı” karşısında bir model olarak ortaya koyması ve sürekli “batı karşıtlığı” üzerinden siyaset yapmasıdır. Kuşkusuz bunun verili bir durumu vardır. Emperyalizm ile bölge halklarının arasında süren bir çelişkinin bir başka görüngüsü ise DAİŞ’tir. Faşist ve tekfir-i bir hareket olarak DAİŞ kendi varlığını bölge halklarının çelişkilerine dayandırmaktadır. El-Kaide ve DAİŞ arasındaki farkı anlatırken Scott Atran “IŞİD her şeyden önce Ortadoğu halklarının bir yüzünü gösteriyor. Halkın büyük çoğunluğu yıllara varan sorunlarının ve Skys-Picot ile oluşan parçalanmışlığın IŞİD’in mücadelesi ile aşılacağı yanılgısı içindeler. IŞİD bu sorun üzerinden halkın ciddi desteğini almış durumda” diyor. (The Guardian/ Mart 2015)  

Türk hakim sınıfları, öncesinden belirttiğimiz gibi bir çıkmazın içine sürüklenmiş ve özellikle Ortadoğu politikasındaki durum ile çırpınır duruma düşmüştür. Andaki çelişkiler, AKP’nin boğulmakta olduğunu ve bu çırpınış ile etrafındaki her kesimi boğarak yüzeye çıkma çabası içinde olduğunu gösteriyor. Uzatılan OHAL, sebil ettirilen KHK’lar ile tükenen ömür, uzatılmak istenmektedir. Son olarak da referandum ile boğazda kalan iktidar lokmalarını sindirmenin derdi içindedir. Bu açıdan politik olarak bu sindirimin engellenmesi hâkim sınıfların kaosunu büyütecektir. Kaos iyidir ve onun verili koşulu devrimcidir. Bu açıdan kaosu yaratmak bizler açısından önem arz ediyor ve bu noktada üstümüze düşen görev ve sorumlulukların; bunların yerine getirilmesindeki cüret ve kararlılığın analizini yapmamız gerekiyor. Somut koşulların somut tahlilini nereye uygulayacağımızın adını koymalı ve çelişkinin ne yönde esasiyet kazandığını söylemeliyiz. Hakim sınıflar topyekûn bir saldırının sürecini hazırlarken, bizlerin ne yaptığı önemlidir ve bunun adının konulması gerekmektedir. Çekiştirilen kelimelerin, kurumuş teorilerin, nemlenmiş, küf tutmuş statik tespitlerin ötesine geçmek gerekmektedir. Düşman cephesinin gelişim evresini incelemek ve çelişkinin verili durumuna ve onun yarattığı çelişkilere yönelmek süreç açısından kaçınılmazdır.

Halk kitleleri içinde alazlanmak, mayalanmak ve ihtiyaca cevap vermek…

Halk kitleleri ve dünya gericiliği arasındaki çelişkinin mevcut verili durumu sınıf hareketleri için önemli bir yerde durmaktadır. Bu noktada ortaya konulacak tasarruf mevcut hareketin hem tarihsel misyonu hem de halk kitleleri içindeki mayalanma sürecinde keops etkisi yaratacaktır. Bu açıdan kolektifimizin böylesi bir dönemeçte içinden geçtiği sürecin detaylıca incelemesi ve sonuç çıkarması önemlidir. Önemli olan politik sürecin hassasiyetleri ile kendi hassasiyetlerimiz arasında bir tartıma gidilmesidir. Tarihe düşeceğimiz not, geleceği yaratma mücadelesinde yürüyeceğimiz bilimsel zeminin ve devrimci koşusunun nişanesi olacaktır. Ancak özgün olarak bizlerin anda düştüğü durumun, tarihe düşülecek kötü bir notu ifade etmekten ileri gitmediğini söyleyebiliriz.

Burada sorun politik gündem açısından dile getirilmektedir, zira devrimci hareketin ödediği bedellerin kıymet-i harbiyesi ölçülemez. Politik gündemin akışından uzak bir şekilde ortaya koyduğumuz ve subjektif güçlerimizi ifade eden tasarrufların ne iç sorunların çözümünde ne de politik gündemi omuzlayacak bir cürette yeri vardır. Bu çıkmazdan çıkma çabamız ne yazık ki apolitik ibreyi geçemiyor. Bu noktada elde edemediğimiz derinlik deneyimi halk kitlelerinin engin ve derin denizinde politik olarak boğulmamıza vesile oluyor. Ortaya çıkan çelişkiler münferit bir zaman dilimini ifade etmemektir. Uzun soluklu bir evrenin ortaya çıkardığı bu sonuçlar aslında toplumsal çelişkiler karşısında dirayetli ve değiştirici bir politik güce kavuşmayışla ilgilidir.

Düşman cephesinde yaşananları incelediğimizde aslında AKP’nin karşısındaki tüm kesimleri kendisinin istediği şekilde politika yapmaya ittiği ve hatta öyle ki kendini muhalefetin konumlanışa göre var ettiğini görmekteyiz. Bu durum bir evreden sonra politika yapıcılıktaki sorunları gündem yaratma ve onu örgütleme konusundaki sakatlığı ortaya çıkarıyor.

Tüm bu bahsini ettiğimiz başlıklar, şeylere diyalektik yaklaşım sorununu ifade ediyor. Aslında sorunun özü MLM biliminin kavranmayışı ve sürece yön verecek politik kadroların yetersizlikleridir. Eğer bir kolektif kendi içinde iki çizgi mücadelesini yürütemiyorsa kitleler arasındaki çelişkileri çözmede nasıl başarılı olabilir? Bu noktadaki tasarruflara baktığımızda karşımızı koca bir hiç çıkmaktadır. Gerçekliğin verili koşulu münferit ve tek yönlü değildir. Gerçekler devrimcidir derken burada ifade edilen münferit bir olgu değildir. Zira gerçek zıtların varlığıdır, çelişkidir ve buna diyalektik müdahale devrimcidir. Devrimci hareket çelişkiler üzerinden yükselir ve kendini burada örgütler ve yayar. Çelişki karşısında kayıtsızlık ve ona metafizik yaklaşım biçimi kolektifi tökezletir, yere çalar ve onu kendi sreci içinde kitlelerden kopartarak çalındığı yerde emeklemeye mahkûm eder. Dolayısıyla gerçekler devrimcidir kavramı içinde esas olarak ifade edilen bir çizginin değil iki çizginin gerçekliğidir. Zıtların birliği gerçeklerin devrimci olduğudur. Mehmet Demirdağ yoldaştan yapılan bir önceki alıntıda ifade ettiğimiz alıntı şu şekildeydi. “Zira biz partiyi kafamızdaki yerin üstünde oturtmak, onu sosyal kurtuluş ve nihai özgürlük kavgasının önderlik etmekle sorumlu kılınmış öncüsü olarak, bu ideallerimizin yenilgisiz silahşörü yapmak istiyoruz. Öyleyse ancak yeterli bir diyalektik kavrayışa sahip olmayan beyinlerin boşluğunda sarsıntı olanağı bulabilen şaşkınlıklar yaşamak için kabul etmeliyiz ki devrime hem parti hayatı açısından hem de onun üye ve taraftarları olarak kendi siyasal ve sosyal pratiğimiz açısından hiçbir zaman belalardan kurtulama olanağı bulamayacağız, ‘oh nihayet belasız, sorunsuz bir gün’ diyeceğimiz bir süt limana demir atma şansı bulamayacağız. Çelişkinin başlıcası, başlı başına olanı, sınıf çelişkileri olduğu müddetçe ve nihayet bir dünyasal devrim vücut bulacak komünizme kadar bu böyle olacaktır. Oraya kadar sadece belaların boyutu ve gelişmeleri değişecektir. Mao: ‘Eğer parti içinde çelişmeler olmasaydı, parti ölür giderdi’ der. Sorun çelişkilerden ve parti içi sorunlardan yılmak değil, yıldırıcı olan çelişkilerin ele alış yöntemidir. Partiyi yoran, gerileten ve yozlaştıran parti içi mücadeleler bir çelişkinin burjuva eğilimler ve parti düşmanı akımlarca partiyi yıpratmak bölmek ve güçten düşürmek amacıyla ele alınmasıdır.” (Mehmet Demirdağ, Fırtınalar içinde Bıçak Sırtında, Cilt 1, s. 243)

İşte devrimci olan bu gerçekliktir. Bu gerçekliği görmemek devrimci çizginin silikleşmesidir ve aynı zamanda devrimci hareketin MLM felsefeden ve bilimden koptuğu ve uzaklaştığı anlamına gelmektedir. Gerçek karşısında konumlanış devrimci olandır ve bu noktada gelişimin ana hatları bu duruş ile ifade edilir. Politika yapıcılıktaki sorunlu durumu rehabilite ederek sürdürmek mahkûmiyettir. Ve bu mahkûmiyet kendini kavramların kavgası ile var eder ve felsefi derinlikten uzaktır. “Gerçekler Gerçekten Devrimcidir” isimli makalede çekiştirilen manipülasyon kavramı bunun en net ifadesidir. Bu algılayış kuşkusuz bir şekilde bir zamanlar şiddet hareketlerini “terör” olarak ifade eden Lenin’e “terör sizin işinizdir” bile diyebilir. Şu bir gerçektir ki kavram veya kavramlara yaklaşımda ortaya çıkan sorunsal durum dogmatizimin bir ürünüdür.  Her şeyden önce savaş aygıtına sahip olan hareketlerin kendierini var edecekleri nokta kitlelerin çelişkileri üzerinedir. Bu noktada ortaya konulacak savaş pratiği kapsamı ne olursa olsun devrimci çizgiye sebat ettiği müddetçe burjuvazinin savaş aygıtından ayrışır. İlgili yazıda manipülasyon politika değildir şeklinde bir yaklaşım sunulmuş ve eleştirilmişse de eleştirdiği yazıda “manipülasyon politikadır değildir” gibi bir çıkış yapılmıştır.  Okuma zafiyetinin bu ser-i vahim hali çekiştirdiği kelimeyi anlayamamaktadır, zira yanlış bir okuma mağdurudur.  İlgili yazıda  “gerekirse manipülasyon ve spekülatif argümanları da kullanarak” denilmektedir. Bu politika yapıcılıkta çokça kullanılan bir yöntemdir. Örneğin faşist devletlere karşı yapılan savaşta kayıpların gizlenmesi veya verdirilen kayıpların fazla gösterilmesi manipülatif argümanları barındırmakla beraber psikolojik bir savaşın zeminini hazırlar. Lenin 3. Enternasyonal konuşmalarında “işçi sınıfına gerçek gücünüzü gösterirseniz sizlerden umudunuzu kesebilir” diyerek Bolşeviklere politika yapıcılıkta kendilerini bir merci olarak göstermelerini istemektedir. Yine aynı şekilde henüz ordulaşamamış, dağınık çete grubu olarak duran bir yapının kendini ordu olarak kullanması kendi içinde manipülatif bir durum barındırır. Anca tüm bunlar devrimci mücadeleye ve gerçeğe işaret ettiği için devrimcidir.

Sorunlar karşısında MLM’ye yaslanmak!

Sınıf kavgası içinde burjuvaziye karşı tavrın idelojik olduğu kadar politik olduğu herkesin kabulüdür. Dolayısıyla bunlara yaklaşımda politik çizginin önemi de oldukça ortadadır. Hareket içindeki burjuva eğilimler karşısındaki yaklaşımımız ideolojik mücadele ekseninde geleceğe sıçramayı hedeflemelidir. Buradan sağlanacak politik sıçrayış devrimci hareketi zayıflatmaz, aksine güçlendirir. Mao Zedung’un tespitinde olduğu gibi çelişkiler olmasaydı KP denilen bir şeyin olmayacağı tespiti aynı zamanda bizim çelişkilere minnetimizi işaret eder. Mutlak bir doğrunun olmadığı ve olmayacağı gerçeği ile hareket etmeli ve bu gerçek üzerinden iki çizgi mücadelesinin geçerliliği kavranmalıdır. Sınıf kavgası içinde karşı karşıya gelen sınıf tavırları, uzlaşmayan eğilimler, son kertede metafizik ve diyalektik tavırların dünya görüşleri olarak pratik ideolojik alanına ahlaki, hukuki, politik estetik ideolojilerle yansır. İşte bu dünya görüşleri devrimci hareket içinde felsefe yoluyla yansır. Dolayısıyla MLM bilimine burada ihtiyaç vardır. Felsefenin bir kavga, politik kavga, bir sınıf kavgası olması bundandır. Bunun devrimci hareket içindeki bulduğu bu etki pek doğaldır ki burjuva eğilimlere karşı değişimi hedef alan, katalizör olmayı hedefleyen ve geleceğe sıçrama yaratmayı kendine misyon eden bir devrimci hareket olmak zorunludur.

MLM felsefi pratiğin ana görevi açık biçimde doğru fikirlerle düzmece fikirleri bir çizgi ile ayırmaktır. Kolektif içinde bu sorun ideolojk mücadele ile olmalıdır. Bunun dışındaki her burjuva yöntem MLM’ye aykırı olup burjuva otlaklardan beslenmektedir. Zira hareket içinde çelişkinin olduğu genel kabul ise bunun çözüm yöntemi ise Marksizm’in büyük öğretmenleri tarafından proletaryanın öncü müfrezesinin tarihsel deneyimlerince açıklanmıştır.

Özetleyecek olursak; devrimci biriliğin teminatı için gerekli olan en önemli nokta MLM biliminin kavranmasıdır. Bu bizler açısından görev olarak görülmelidir.  Böylesi bir zeminde bir hareket felsefeye hakim olmalı ve her organına kadar bu felsefe ile donanmalıdır. Bunun olmadığı bir yerde birlik sağlanamaz. İki çizgi mücadelesi ise bir hayal olur. MLM olmayan yaklaşımlar kolektifi güçlendirmez aksine tökezletir, zayıflatır.  

Öğrenmek örgütlemek ve örgütlenmek üzere donatılmış hareket kadrosu burjuva bir dünya içinde bin bir çelişki içinden geçmektedir. Dolayısıyla bu geçişte dirayetli ve komünist sıfata layık bir duruşa ihtiyaç vardır. Zira burjuvazinin acizlik durağından geçen kadro, o durakta kibir sağanağına maruz kalmaktadır. Bu noktada bu sağanaktan sıyrılıp MLM’ye sığınmamız gerekmektedir. Bu sığınmanın da sorgulamasını yapmak, yola devam edebilmek için ciğerlere doldurulması gereken taze solukların alınabilmesi gerekiyor. Bugün kimimiz her durakta soluklanır kimimiz ise tek solukta ineceği durağa ulaşırız. O durağa ulaştıklarını düşündüklerimiz ise bizlere yola devam cesareti verirler. Amma velakin o cesaret için bile bir gücün varlığına ihtiyaç duyarız ki bu da bilimsel yöntemimiz olan diyalektik materyalizm ve onun kudretinde gelişen devrimci harekettir.

Bir Partizan

41314

Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Sayfalar