Salı Mayıs 7, 2024

“... Yaşasın TİKKO Konferansımız!”(2)

TKP-ML’nin 1. Kongre’de aldığı karar doğrultusunda “Halk Savaşı’nda derinleş, gerillada uzmanlaş” şiarıyla Konferans gerçekleştiren TİKKO’nun Genel Komutanlığı’ndan Ekin Vartinik ve Azad Axpanos kendilerine yöneltilen soruları yanıtladı. 

– Konferansla ilgili sorulara geçmeden önce kısaca ülkedeki ve bölgedeki durumu nasıl değerlendirdiğinizi öğrenebilir miyiz?

Ekin Vartinik/Azad Axpanos: Başlamadan önce devrim ve komünizm mücadelesinde ölümsüzleşenlerimizi saygı ve minnetle anıyor, kavgalarına bağlılığımızı yineliyoruz.

Azad Axpanos: Bugün artık kimsenin inkar edemeyeceği bir sistem kriziyle karşı karşıya olduğumuzun altını çizerek başlayalım. Hatırlanacağı gibi, bugünkü krizin baş aktörü konumundaki AKP, işbaşına geldiğinde faşist TC’nin restorasyonu kapsamında bir dizi vaatte bulunmuştu. Özellikle Kürt sorununun çözümü, geçmişle yüzleşme, kapsayıcı yeni bir anayasa gibi bir dizi başlıkta bu vaatleri sıralamak mümkün. Tabii ki çok geçmeden bu vaatlerin –bizce zaten malum olan– sahteliği ortaya çıktı. AKP de kendinden öncekiler gibi takiyye yapıyordu.

Ekonomik alanda da 2001’deki ekonomik krizin ardından Kemal Derviş yasaları olarak hatırlanacak süreçte, kamuya ait her şey özelleştirilerek ve “15 günde 15 yasa” ile ezilen halk kitlelerini soyarak emperyalistlerin çıkarları temelinde Türk hakim sınıfları açısından belli bir rahatlama yaratılmıştı. İşte AKP, hükümete geldiği ilk yıllarda bu rüzgarı da arkasına alarak ekonomik alanda sahte bir bahar havası estirmeyi başardı.

Bu kadar eskiye giderek anlatıyoruz, çünkü AKP’nin bugün geldiği durumu anlamak için işbaşına getirildiği koşulları iyi analiz etmek gerekir. Zira bugün o sürecin, sahte demokrasi ve sahte refahın sonuçlarıyla yüz yüzeyiz.

Sadece ülkemizde değil tüm dünyada neo-liberal rüzgarların, dolayısıyla tasfiyeciliğin en sert şekilde estiği 2000’li yılların başlarını hatırlayın. O süreçlerde burjuva ideologlar, dünya halklarını ezen/sömüren-ezilen/sömürülen sınıflar denkleminden çıkartarak kimlikler, dinler, kültürler, “medeniyetler arası” çelişkilere yönlendirme çabası içindeydi. Sınıfsal çelişkilerden bahsedenlere aklını oynatmış, yüzyıl öncesinde kalmış dinozorlar olarak bakılıyordu, hatta dalga geçiliyordu. Ancak bugün baktığımızda bu ideologların yalanları bir bir açığa çıktı, sınıf çelişkisi ve çatışmasının tarihin başlangıcından itibaren olduğu gibi devam ettiği ve bilakis derinleştiği çok açık bir şekilde görüldü.

Diğer yandan AKP-MHP faşist iktidarının, ekonomik ve toplumsal krizinin yanısıra, özellikle ABD-Rusya emperyalistleri arasında cambazvari hareketlerle ince bir ip üzerine kurduğu saldırgan/işgalci dış politikasının gelinen aşamada çöktüğünü görüyoruz. İktidarın, bir hayalden öteye gidemeyeceği zaten açık olan Osmanlıcılık oyunu giderek komediye dönüşmüş durumda. Libya’dan Doğu Akdeniz’e, Ukrayna’dan Kafkaslar’a, Rojava başta olmak üzere bir bütün Kürt coğrafyasına yönelik saldırganlığı ve işgalciliğinde tıkanma noktasına gelmiştir TC.

Hatta 2014 yılında yapılan MGK toplantısında başta Kürt ulusal özgürlük hareketi olmak üzere tüm muhalefeti yok etme planı olarak gündeme getirdikleri “Çöktürme Eylem Planı” kendi hızlı çöküşlerinin de başlangıcı olmuştur diyebiliriz.

 – Bu tablo içinde silahlı mücadele nasıl bir güncellik taşıyor?

Ekin Vartinik: Silahlı mücadele ya da en genel söylemle “zor”, sınıf mücadelesi devam ettiği müddetçe geçerliliğini koruyan bir mesele. Bizim gibi faşizmin, egemen sınıfların temel örgütlenme ve yönetme biçimi olarak sürdüğü sürece de silahlı mücadelenin geçerliliğini kaybetmesi mümkün değil. Gerek partimizin gerekse de ordumuzun silahlı mücadelenin gerekliliği noktasında bilinci açıktır. Demokratik Halk Devrimi’ne ulaşmanın yolu olarak Halk Savaşı Stratejisi’ni benimsiyoruz. Stratejimizin kendisi adından da anlaşılacağı gibi bir savaş stratejisidir. Bizimki gibi ülkelerde veya gerici işbirlikçi devletlerin işgali altındaki ülkelerde bu strateji uygulanabilir olma özelliğini korumaktadır. Bu tartışma konusu bile değildir. Hele ki en genel haliyle silahlı mücadeleden bahsedildiği yerde sorunun ortaya konuşu ideolojiktir. Reformizmle Marksizm arasındaki temel ayrım çizgilerinden biridir bu. Marksizm, tarihin tekerleğinin ileriye doğru dönmesi için “örgütlenmiş zorun kaçınılmazlığı”ndan bahseder.

Son yirmi yıla baktığımızda savaş alanında bazı gelişmelerin yaşandığını kabul etmek gerekir. Özellikle savaş teknolojisi, sıçramalı bir şekilde ilerleme kaydediyor. Bu durum, savaşın biçimleri ve yürütülüş koşulları üzerinde belli oranda etkili de oluyor. Fakat bu bizleri “savaşılamaz” teorisine kesinlikle götürmemelidir.

Gerilla savaşının geçerli olup olmaması teknik gelişmelerle açıklanacak bir sorun değildir. Gerillacılığı bir tarz veya yöntem olarak kavrarsak bunun her dönem ve koşulda yürütülebildiğini görürüz. Bunun sayısız örnekleri bir dizi ülkenin ve yanı başımızdaki Kürt ulusal özgürlük hareketinin tecrübelerinde vardır. Burada temel mesele, yeni teknik gelişmeler karşında buna uygun gerilla tarzını nasıl yaratacağımız ve kendi koşullarımıza nasıl uygulayacağımızdır. En temel sorunun bu olması gerekir. Bugün gerilla savaşı tek başına Halk Savaşı Stratejisi’ni benimseyen komünist partiler önderliğinde verilmiyor. Ulusal bazlı hareketlerden tutalım da küçük burjuva devrimci örgütlere ve hatta gerici olarak tanımladığımız bir dizi örgüt de savaş biçimi olarak gerilla savaş tarzını uygulamaya, yürütmeye çalışıyor.

Tekniğin kaydetmiş olduğu düzeyi yakalayan, taktiğini buna göre güncelleyen gerilla, başarı kazanabilir. Düşmana nihai darbeyi vuracak olan elbette ki tek başına gerilla değildir. Zira Halk Savaşı Stratejisi sadece gerilla savaşına bağımlı bir strateji de değildir. Bundan daha önemlisi ve tayin edici olan işçi sınıfı başta olmak üzere geniş kitlelerin bu savaş içerisinde örgütlenmesi ve savaşmasıdır. Gerilla savaşı bunun içinde somutluk kazanır. En gelişmiş teknik, halktır dediğimizde somut bir şeye vurgu yapıyoruz.  Kitleler ne kadar artan şekilde savaşın içine çekilirse düşman tekniği o kadar çok boşa düşürülecektir. Tekniğin gözlerde bunca büyümesinin nedeni kitlelerin örgütsüzlüğü ve parçalı oluşudur. Dediğimiz gibi teknik gelişme, savaşma biçimleri, tarzları üzerinde değişimler yaratır ama savaşın kaderini halk belirler. Halkı kim kendi tarafına çekerse o kazanır. Bu sadece sınıf mücadelesi için değil tüm savaşlar için geçerlidir.

Bu nedenle gerçekleştirdiğimiz Konferansımız da “bilinçli insan” vurgusunu önemle öne çıkarmıştır. Bu da tartışılan-tartıştırılan bir mesele.

Bilinçli insan faktörünü iki yönlü ele alıyoruz. Birincisi yürüttüğü mücadele ile kendi arasında kurduğu ilişkide bağlılık ve fedakarlığın öne çıkması; ikincisi de tekniğin bilgi ve becerisine sahip olmasıdır. Bilinçli insanın bir tankı durdurması önermesinde olduğu gibi ancak o tankın bilgisine sahip olanlar onu durdurabilir. Elbette ki tek başına mücadeleye bağlılık bir tankı durduramaz, onun bilgisine sahip olmak gerekir. Mao yoldaş “hem uzman hem de kızıl olun” diyor. Bu, gerilla savaşı yürüten güçler açısından daha fazla geçerli bir durumdur.

Meseleyi tutunma veya basit bir var olma biçiminde kavramıyoruz. Nitekim savaşta tutunabilmenin de bazı gereklilikleri vardır. Bu gereklilikleri yerine getirebilenler tutunabilirler. Bu tarz bir kavramlaştırma, işin başında başarıyı karşı tarafa teslim etmek olur. Süreci ajitatif bir slogana dönüştürmeden, gerçeklerle hareket etmek gerekir. Bu sürecin zorluklarını aşabilecek savaş tarzının yaratılmasıdır esas olan. İbrahim yoldaşın “küçük gruplar büyük cüretler” olarak tarif ettiği şey de budur. Buna daha fazla eğitilmiş ve donatılmış, hareket kabiliyeti yüksek, her zamankinden daha inisiyatifli gruplar şeklinde eklemeler yapmak gerekir. Partimizin kuruluşunda yani 50 yıl önce elimizdeki kırmalar savaşı başlatmaya yetebiliyorken bugün yetmiyor. Bugün başka şeyler de yapmak gerekir. 

Azad Axpanos: Dünya geneline baktığımızda (bazı istisna durumları saymazsak) savaşın ilerlediği iki tane yatak vardır. Bunlardan birincisi egemenlerin ve emperyalistlerin geliştirmeye çalıştığı savaş tarzı, diğeri de Maoizm’i kendine rehber edinen komünist hareketin geliştirdiği savaş tarzı. İşçi sınıfı ve ezilenlerin kendi savaş tarzını geliştirmesinde Maoizm öncü-önder bir rol oynamıştır. Bugüne kadar ve bugün de önemli ölçüde Hindistan’dan tutalım Filipinler’e, Nepal ve Peru’ya kadar silahlı mücadele hattında emperyalistleri ve onların yerli işbirlikçilerini korkutan ve silahlı mücadele hattında burjuvaziden iktidarı almaya en yakın olanlar Maoistlerdir. Halk Savaşı Stratejisi, MLM’nin savaş bilimi olarak rüştünü ispatlamıştır. Bu tesadüfi değildir. Savaşın yeni biçimlerini kavrayacak, halk savaşının genel mantığına uyarlayacak ve onu ileriye taşıyacak olanlar Maoistlerdir.

Özellikle son 40-50 yıl içerisinde sınıfsal çelişkilerin yoğunlaşmasına paralel tüm dünyada çeşitli şekillerde halkların ayaklanmasına, isyanına tanık olundu. Ancak bunların hiçbiri Marksist-Leninist-Maoist partilerin önderliklerinde gelişen Halk Savaşı pratikleri kadar büyük başarılar elde etmedi. Hiçbiri halkın iktidarı ele geçireceği bir pozisyona gelemedi. Peru, Nepal, Hindistan, Filipinler gibi ülkelerin ortak özellikleri MLM partilerin öncülüğüne sahip olmaları ve Halk Savaşı Stratejisi’ni başarılı bir şekilde ülke gerçekliklerine uygulayabilme yetenekleridir.

Bunu, bugün de özellikle Filipinler’de Filipinler Komünist Partisi önderliğindeki Yeni Halk Ordusu ve Hindistan’da Hindistan Komünist Partisi (Maoist) önderliğindeki Halk Kurtuluş Gerilla Ordusu’ndaki yoldaşlarımızın savaş pratiklerinde gözlemleyebiliyoruz. Kardeş ordularımızın örneklerine neden vurgu yapıyoruz? Çünkü benzer teknolojik gelişmelerle onlar da karşı karşıyalar ve kitlelerle kurdukları bağı ileriye taşıyabildikleri oranda ona karşı başarılı askeri pratiklere imza atabiliyorlar. Kitlelerin içine daha fazla nüfuz edebildiğimiz oranda hem daha fazla nitelikli insan hem de savaşın ihtiyaç duyduğu tekniği yaratabiliriz. Bu açıdan bizim fabrikamız halktır.– Medya Savunma Alanları ve Rojava’daki süreci biraz daha ayrıntılı aktarabilir misiniz?

Azad Axpanos: En başta Kürt ulusal özgürlük hareketinin savaş bilimine değerli katkıları olduğunu kabul etmek gerekir. Gerilla savaş tarzında, Ortadoğu coğrafyasında önemli ve değerli katkıları var. Özellikle DAİŞ’e karşı savaşta dağdaki gerillacılığı ovaya ve şehre taşımış ve oradan da büyük bir tecrübe elde edilebilmiştir.

Türk ordusu, Gare alanına yönelik gerçekleştirmiş olduğu işgal saldırısında güçlü bir darbe aldı. Düşmanın almış olduğu bu darbe, tarihsel önemdeydi. Tam da düşmanın elindeki tekniğe güvenerek artık gerillanın kendi karşısında duramayacağı propagandasını yaptığı bir süreçte gerçekleşti bu darbe. Hatta TC’nin İçişleri Bakanı’nın çıkıp bir-iki operasyon daha yapıp gerillayı tümden yok edeceklerini beyan ettiği bir süreçte gerçekleşti zafer.  Sonrasında gerilla Haftanin, Zap gibi bölgelerde de önemli başarılar kazandı. Düşman işgal ettiği bazı alanlardan geri çekilmek zorunda kaldı.

Bu gelişmeler, PKK’nin yeni dönem gerillacılığı olarak adlandırdığı yeni savaş tarzının düşman karşısında almış olduğu başarılardır. 2016 yılından sonra düşmanın belli bir dönem hem askeri hem de psikolojik üstünlüğü elde ettiğini kabul etmek gerekir. Özellikle T. Kürdistanı’nda gerilla mücadelesi veren yapılar ağır kayıplar verdiler. Partimiz TKP-ML, PKK ve MKP olarak bu süreçte önemli kayıplar yaşadık. Fakat bu sürecin gelinen aşamada tersine dönmeye başladığını vurgulamak gerekiyor. Gare zaferi bu açıdan bir kırılma noktasıydı. Gerilla, yarattığı yeni tarzla bunu aşma yönünde önemli bir adım atmıştır.

Bizim de benimsediğimiz yeni dönem gerillacılığının geçmişle arasında belli başlı bazı karakteristik özellikleri bakımından farklılıklar var. En belirgin özelliği, tim savaşı denilen, sayı olarak tamamen küçültülmüş, niteliği artırılmış grupların verdiği savaş tarzı. Artık eskisi gibi görece kalabalık grupların birarada hareket etme koşulları bugün açısından ortadan kalkmıştır. PKK, gerillanın yeni dönem hareket tarzını “derin gizlilik” ve “ince kamuflaj” olarak tarif ediyor. Yer altında yaşamını sürdüren, ihtiyaç dahilinde hareket eden, diğer gruplarla teması en aza indirilen, esas işi düşmanı darbelemek olan, teknik bilgi ve becerisi gelişmiş, onu kullanabilen tim tarzında örgütlenmiş grupların savaşı olarak tarif ediyor. İnisiyatif ve gizlilik, bu dönemin karakteristik özelliğidir.

Eskiden yeraltı sistemi daha çok üslenme, kamp, eğitim yerleri vb. amacıyla ele alınmaktaydı. Ancak Gare süreciyle birlikte gerilla, yeraltını bir savaş mevzisi haline getirmek için çalıştı.

Savaş tünelleri aslında ilk kez kullanılıyor değildir. Örneğin ABD emperyalizminin Vietnam işgalinde Viet Minh ve Vietnam Halk Ordusu gerillaları da benzer savaş tünellerini kullanmışladır. Yakın tarihte ise İsrail’e karşı Hizbullah da yeraltını kullanmıştır. Şimdi ise PKK gerillalarının bu yöntemi kullandığına tanık oluyoruz. 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece, faşist TC’nin Metina, Zap, Avaşin’e yönelik başlattığı işgal saldırılarda gerilla, tünel savaşı taktiğiyle hem düşmana ciddi darbeler vurmuş hem de az kayıp vermiştir. Faşist TC, yaptığı çok ciddi hava saldırılarına rağmen, istediğini alamamış, bunun için de gerillaya yönelik ciddi miktarlarda kimyasal gaz kullanmış ancak gerilla buna karşı da önlem almayı bilmiştir.

Düşmanın yürüttüğü savaş, keşif ve istihbarata dayalıdır. Esas olarak hava gücünü savaşın temel unsuru yapmaya çalışsa da karaya bağımlılığı devam ediyor. Bunun için gerilla savaşının temel hedefi öncelikle düşman istihbaratını felce uğratıp yok edecek tarzın geliştirilmesidir. Bu açıdan düşmanın görece elde ettiği kimi başarılar sanıldığının aksine hava araçlarını etkin olarak kullanmasında değil bilgi-istihbarat alanında yakalamış olduğu düzeydedir. Teknik bu açıdan bilgi-istihbarat elde etmenin koşullarını kolaylaştırmıştır. Keşif uçaklarının misyonu da esasta bilgi istihbarat toplamak vb.’dir. HPG-YJA Star gerillaları, Medya Savunma Alanları’nda bunu belli ölçüde boşa çıkarmıştır. 

https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/tkp-ml-tikko-genel-komutanligi-ile-roportajyol-gostericimiz-ilham-ve-guc-kaynagimiz

(Devam edecek)

2151

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Sayfalar