Perşembe Mart 28, 2024

Yürüyüş gerçekleri nereye gömüyor?

Yürüyüş Dergisi bir süredir Ortadoğu’da yaşanan ve özelde de IŞİD üzerinden yaşanan gelişmelere dair değerlendirmeler yapıyor. Yürüyüş politik değerlendirme, analiz ve yorumlarını uzun zamandır “gerçekler”, “yaşanan durum” üzerinden yapmayı büyük oranda bırakmış durumda.

Bu durumdan Ortadoğu’daki gelişmelerde haliyle kurtulamamaktadır. Yürüyüş’ün gerçekleri sakatlama, manipüle etmesinin yanına bir de idealist düşünce yöntemini, sosyal-şoven karakterini, sakat emperyalizm tahlillerini eklediğimizde ortaya ucube boyutlara varan yorum, değerlendirme ve analizler çıkmaktadır. Özellikle var olan gelişmelerin odağında Kürt Ulusal Hareketi'nin de olması bu durumun gerçekleşmesinde önemli bir faktör olmaktadır.

Yürüyüş at izi ile it izini karıştırırken!

Yürüyüş’ün 17 Ağustos 2014’teki 430, 24 Ağustos’ta 431 ve 31 Ağustos’taki 432. sayılarında IŞİD ve bölgesel gelişmelerin durumuna dair değerlendirmeleri içeren yazılarında; Yürüyüş ve P/C'nin gerçeğin karşısında nasıl da tanınmaz hale geldiğini görmek mümkün.

“Ortadoğu’daki gelişmelere bakınca durumu tarif etmek için ‘at izi, it izine karışmış’ deyimi sanırız en uygun olanıdır. / Kim zalim, kim katil, kim kurtarıcı, kim ne yapmak istiyor... Yaşananların dünyaya sunuluşuna bakınca her şeyin ters yüz edildiğini görüyoruz.” (Yürüyüş sayı 432, 31 Ağustos)En nihayetinde anlıyoruz ki bu karmaşa içinde Esat dışında tüm güçler halkların ya düşmanı ya da emperyalistlerin maşası, ittifakı vs. Ama Esat bu denklemde mazlum, mağdur ve anti-emperyalist! Bunu bu yazılarda örtülü şekilde görüyoruz ama Yürüyüş daha önceden açık açık “Esat anti-emperyalist küçük burjuva diktatörüdür” diyerek ezilenlerin doğal müttefiki olarak da yazdı çizdi.

Hemen bir parantez açarak P/C'nin emperyalizm yaklaşımına daha doğrusu sakatlanmış anlayışına da bakalım. P/C, ABD’yi neredeyse yegane emperyalist güç olarak tanımlamaktadır. P/C gericilik tartışmasını adını koyarak yapmak gerektiğini ifade ederek “Ne demek ‘dünya gericiliği’. Devrimciler, sosyalistler için bu sorunun tek bir cevabı vardır: EMPERYALİZM!” diyor. (Yürüyüş sayı:432) Haklı bir noktaya değiniyor. Ama burada bırakmayıp “daha da somutlarsak Amerika’dır” diyerek emperyalizmi ve gericiliği tek bir noktaya hapsediyor. P/C, emperyalizmi bu şekilde ele alıp kavradığı için Ortadoğu’da (ve dünyada) gericiliğin izini sürerken, at ile it izini çokça karıştırmakla kalmayıp ortaya başka izlerde bırakıyor.

Ama P/C'nin sorunu sadece bu değil. Daha büyük bir sorunu var. Sosyal-şovenizm ve onun siyasal sonucu olan Kürt Ulusal Hareketi'ne yönelik alerjik hali PC'nin gerçekler karşısında ilgisizlikle sınırlı tutmuyor, gerçeği sakatlayarak tümüyle ters yüz ediyor. Son IŞİD saldırıları bağlamında Yürüyüş’ün yazdıklarına baktığımız da oldukça vahim bir noktaya savrulmakta olduğunu görmek mümkün.

Yürüyüş önce Kürt Ulusal Hareketi'nin emperyalizmle nasıl müttefik haline geldiğini ispatlamaya çalışıyor. Bunun için geçmişten bugüne Abdullah Öcalan, Cemil Bayık’ın bazı ifadeleri referans alınıyor. Hiç kuşkusuz Yürüyüş’ün bu ifadeler üzerinden PKK’yi eleştirme hakkı vardır. Kürt hareketinin siyasal çizgisindeki ulusal küçük burjuva çizginin lekeleridir bunlar. Bu çizgi emperyalizmle ya da egemen sınıflarla uzlaşma özellikleri taşıyan yapısal bir sınıfsal özelliktir. Ama aynı şekilde PKK’nin başka vesilelerle ve daha güçlü ve fazla sayıda emperyalizme yönelen söylemleri de söz konusudur. Bu da onun bu çizgisinin diğer yönüdür. Bu iki çizgi arasında diyalektiğin ruhuna uygun olarak bir mücadele vardır. Bugün için esasta anti-emperyalist karakter baskınken, başka koşul ve gelişmede uzlaşmacı çizgi hakim hale gelebilir.

Ama P/C, PKK’nin emperyalizmle ilgili müspet söylemlerini eleştirmekle sınırlamıyor kendini. Biliyor ki ciddi politik güç olma hali kendi alanını genişletmeyi içeren bir dizi taktik söyleme zorunlu ihtiyaç duyar. Bu durum ne PKK’ye özgün olmuştur ne de onunla sınırlı kalacaktır. Lenin, Stalin ve Mao’da da bu tarz taktik söylemler ve yaklaşımlar olmuştur. Stalin Hitler’le gerektiği zaman anlaşma imzalamış, sonra ABD ve İngilizlerle, Hitler faşizmine karşı ittifak kurabilmiştir. Ya da Mao Nixon’la el sıkışmıştır. P/C bunu “bildiği için”(!) sadece söylemleri eleştirmekle bırakmıyor sahaya inip Kürt Ulusal Hareketi'nin siyasi çizgisinin emperyalizmle müttefikliğini ispatlamaya çalışıyor.

P/C Kürt gördüğü yerde, emperyalizmi ve işbirlikçiliği görüyor!

P/C önce IŞİD’le mücadelede “Kürt grupları” diyerek bir torba oluşturup hepsini ABD müttefiki ve yeni “kahramanlar” olarak tanımlıyor. “Bu süreçte Amerika’nın müttefiki durumuna düşen Kürt grupları ise IŞİD’e geri adım attıran bölgenin ‘kahramanı’ oldular... Dolayısıyla emperyalistlerin IŞİD’e karşı kullanmak için Kürt grupları ile fiilen ve resmen müttefik oldular” (Yürüyüş sayı: 432) diyerek tüm Kürt siyasi temsilcilerini şıpınişi emperyalizmin işbirlikçisi yapıveriyor.

Oysa davulla zurnayla dünyaya duyurulmasa da siyasetle ilgilenen herkesin özellikle Barzani ve PKK arasında Kürt meselesi de dahil ideolojik ve politik anlamda sınıfsal ve siyasal anlamda hem ciddi bir fark hem de bir çatışma hali söz konusu olduğu bilinmiyor değil. P/C'nin de kulağına gitmiştir, bu iki Kürt hareketi arasındaki farklılıklar!

Ki IŞİD saldırganlığına karşı emperyalizmin özel olarak Kürtleri kullanma yaklaşımına gerek olmadığını, Yürüyüş idrak etmekten muzdariptir. Zira IŞİD zaten direnmek ve karşı koymak için yeterli ve gerekli politik, ideolojik ve her ne sebep ise onu zaten veriyor. Yürüyüş Kürt gördüğü her yerde emperyalizm ve işbirlikçi gören özel müstesna bir şoven gözlüğe sahip olduğu için IŞİD’in saldırılarına karşı Kürtlerin direnişini dahi o ünlü emperyalizm gerekçesiyle zehirlemeye çalışıyor.

“Bugün PKK’nin IŞİD’e karşı savaşması emperyalizmin icazetinde yürütülen bir savaştır. IŞİD’e karşı gösterdikleri ‘kahramanlıklar’ emperyalistlere, bölgede kullanılmaya hazır bir güç olduklarını kanıtlamak içindir.” (Agy)Yürüyüş yakaladığını düşündüğü politik açıktan yürüyerek bir adım sonrasında bunları da yazıyor.

Yani IŞİD’le mücadele Kürtlerin kendi ulusal kimliklerine saldırıya, yapılan katliamlara, oluşan sürgünlere, tecavüzlere vs. karşı değil emperyalizmin icazetiyle ve onun gözüne girmek için yürütülen bir savaş!!! Yürüyüş’e bunu söyletenin rasyonalite ve akıl olmadığı kesindir. Eğer Irak ve Suriye Kürdistanı'nda yaşananlar bir Hollywood film platosunda çekilip servis edilen bir kurmaca değilse, IŞİD’e karşı gösterilen haklı ve meşru direnişe karşı tiksindirici bir politik kara çalması ile muhatabız demektir. Hem de bu devrimci bir özneden gelmektedir! Ne yazık!

Yürüyüş’ün “faka basmamak için” sınır tanımazlığı!

Ancak Yürüyüş hızını alamamıştır. Şu satırlar da Yürüyüş’ün sayfalarından dökülmüştür: “Kürt milliyetçi hareket üç yıldır katliam yapan IŞİD’e, El Nusra’ya, ve diğer İslamcı örgütlere karşı tek bir defa ses çıkartmamıştır. Katliamsa üç yıldır Suriye’de, kelle kesmekten tecavüzlere, toplu katliamlardan diri diri gömmelere kadar her türlü katliamlar yapılmaktadır...

Neden ses çıkartmamıştır Kürt milliyetçi hareket? IŞİD’in gericiliğini yeni mi keşfetti? Elbette nedensiz değil; çünkü IŞİD o dönem emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından kullanılmaktadır. Amerika tarafından kullanılan IŞİD gibi örgütlere bile açık tavır almamıştır Kürt milliyetçi hareket...”(Yürüyüş sayı: 432)

Yürüyüş’ün bu satırlarının yazarı gerçekten uzaydan dünyaya yeni inmiş izlenimi yaratmaktadır. Ama hayır bu denli yabancılık köklü başka bir politik-ideolojik soruna işarettir. Birincisi IŞİD ve ondan önce El-Nusra vs. örgütlerin, Rojava’yı TC’nin bizzat desteği ile yaklaşık 3 yıldır hedefe koydukları, Esat’tan önce Rojava’da Kürtlerle ve onların kazanımları ile savaştıkları eminiz ki Yürüyüş’ün bile duyduğu bir vakıadır.

Tabii onun bildiği ve başka kimsenin bilmediği başka gerçekler varsa Yürüyüş bu bilgileri hızla paylaşmalı ve Rojava’da YPG’nin 3 yıldır kimle savaştığına bir açıklık getirmelidir. Eğer Rojava’da bir savaş ve çatışma olmadığını iddia ediyorsa tüm kamuoyunu ve devrimcileri yüksek bir sorumlulukla aydınlatmalıdır.

Eğer bunları yapmayacaksa “Kürt Milliyetçi Hareketi'nin” bizzat savaş yürüttüğü güçlere karşı tavırsız kaldığı tespitini mantık dairesi içinde açıklaması gerekir. Ama Yürüyüş ve P/C genelde bu sorumlulukları üstlenmekten uzak durmayı tercih eder. “Ben söyleyeceğimi söyledim”, “lafımı ortaya attım” havasında utanmazlığı bir tarz haline getirir.

Burada Kürt ulusal hareketi savunusu yapmıyoruz. Gerek de yok zaten. Gerçekler kendini Rojava'da, Şengal'de en iyi bildiği şekilde yapıyor. Bizim itirazımız ve kabul edemediğimiz bir devrimci hareketin yayın organında alenen bir dost ve müttefik güç üzerinden olmasını geçtik; Kürt halkı bebeklerinden yaşlılarına kadar tam anlamıyla bir katliamla, tecavüzle, vahşetle karşı karşıya kalmışken, bu gerçeklerin yok sayılması, yalan söylemesi ve kendi okur kitlesini manipüle ederek buradan politika yapılmasınadır. Bu tarz bir politikanın kimseye hayrı yoktur. P/C'ye de!

Devrimciliğin ürettiği tüm güzel değerlerin kirletilmesine karşı bu itirazı yapıyoruz. Zira Yürüyüş açıktan devrimci değerleri kirletme noktasına işi götürmektedir.

İkincisi, P/C, IŞİD’in emperyalistler tarafından Esat’a karşı kullanıldığını, ta o zamanlardan gerici olduğunu ifade ediyor. P/C için her şey çok basit gerçekten. IŞİD Esat’a saldırıyorsa kesin emperyalizmin yönlendirmesi vardır. Ama IŞİD Kürtlere saldırıyorsa Kürtler emperyalizm için savaşıyordur!

Üstelik bu denklemi kurarken Kürtlerin bizzat bu güçlerle üç yıldır savaştığı gerçeğini inkar ediyor. Zaten inkar etmez ise yani “Kürt milliyetçileri 3 yıldır bu IŞİD ve El-Nusra’ya karşı niye sesiniz çıkmadı” diye bir materyal üretmezse Kürt hareketini anti-emperyalist olarak ilan etmek zorunda kalmış olacak. HC’nin çıkmazı buradan ileri gelmektedir. Öyle ya IŞİD ile mücadele etmek (ta ki bugün Irak’ta Kürtlere saldırana kadar) emperyalizmle mücadele etmek anlamına gelecek Yürüyüş’ün anlayışına göre! Bu durumda Rojava’da Kürt direnişi üç yıldır anti-emperyalist bir politik hat olarak tarif edilmiş olacak. Oysa Yürüyüş Kürt hareketini emperyalizmin müttefiki, piyadesi vs görüyordu. Rojava gerçeğini tam olduğu gibi hatta genel bilinen gibi ifade etmesi, onun kendine yabancılaşması anlamına gelecek. Yürüyüş faka basmamak için hile ve yalan üretmek zorunda kalıyor. Utanç verici duruma düşme pahasına hem de.

P/C Esat’ı kollarken ezen Arap egemenliğini koruyor!

P/C, IŞİD’in Esat’la ve hatta hiçbir egemen güçle ciddi bir mücadeleye girmediğini, bölgede egemen güçlerin rahatsızlık duyduğu-düşmanlık beslediği kesimlere yöneldiğini görmeyecek kadar körleşmiştir. IŞİD mazlum ulus ve halkların ensesinde boza pişirmeye yeminli bir karşı-devrimci, katil örgüttür. En önemli hedeflerinden birisi de Kürt ulusu ve onun kazanımlarıdır. Bu örgüte karşı Kürtlerin haklı mücadelesini “emperyalist icazetli, onun piyadeliği” olarak yorumlamak, değerlendirmek Türk egemen zihniyetinin uzantısı olan Kürt gördüğü yerde “hain, işbirlikçi, emperyalizm maşası” görmekten başka bir şey değildir. Bu Kemalist zihniyetin P/C'ye bulaştırdığı sosyal-şoven bir lekedir.

P/C Kürtleri IŞİD’e karşı emperyalizmle ittifak yapmakla suçlarken söylemlere dayanmaktadır. Ama aynı P/C emperyalizme karşı gerçek kahraman gördüğü Esat’ın Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in ABD'ye yönelik, IŞİD’le birlikte mücadele etmeye hazır oldukları çağrılarını hiç görmemektedir.

P/C, Suriye’de ezen ulus olan Arap egemenliğinin temsilcisi ve ezilen Kürt ulusal haklarının açık düşmanı olan Esat’a gösterdiği toleransı Kürtlere göstermeyecek kadar Türk egemen zihniyetinin etkisi altındadır. Bu yaklaşımın kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tarihsel olarak Türk ve Kürt ulusları arasındaki ezen ezilen ilişkisinin bir yansıması olduğu açıktır. P/C egemen, büyük, ezen ulusun tüm toplumsal hastalıklarının devrim cephesindeki sosyal-şoven yanlarını taşımaktadır.

Kürtler karşısında tüm egemen ezen uluslar saflarında hizalanmak!

Durumun vahameti ise P/C'nin hem iç hem dış politika bağlamında artık bir mesele olan Kürt meselesine aynı pencereden yani ezen uluslar (Türk, Fars ve Arap) penceresinden bakıyor olmasıdır. Kürtlerin gericiliğin saldırılarına karşı açık, silahlı, demokratik mücadelesini ya yok saymakta ya da “emperyalizm” bağlantılı diyerek küçük düşürmeye çalışmaktadır. Türkiye’de barış politikası ve Türk egemenleri ile uzlaşma siyaseti hedefe oturtuluyor. Bu eleştiriler bir yere kadar anlaşılırdır. Ancak Irak ve Suriye bağlamında bu gerekçeler bulunamadığında yani P/C düz mantığına gerekçe oluşturacak bir maddi temelden yoksun hale gelince (silahlı mücadele var, egemen sistemin egemenliğini fiilen parçalama var vs.) bu defa önce gerçeği çarpıtmakta yani yalan söylemekte sonra da bu yalanla emperyalizmle işbirliği gerekçesi üretmektedir. P/C'nin durduğu vahim nokta burasıdır.

Kürt ulusal hakları ekseninde yürütülen ya da bunu korumaya yönelik her mücadele P/C'nin gözünde, emperyalizme yardakçılık, yataklık ve gericiliktir. Ezilen ulus olan Kürtlerin, Kürdistan’ın her parçasında yürüyen mücadelesine karşı bu yaklaşım üstelik yalanlarla, çifte standartlı tutarsız politik yaklaşımlarla sergileniyor. Bu tutumuyla ezen ulus egemenliğinin yanında objektif olarak hizalanıyor. P/C it izi ile at izini ezilen, mazlum ve mağdur ulus meselesinde iyiden iyiye karıştırmaktadır.

Yürüyüş 17 Ağustos tarihli 430. sayısında “Halk Düşmanı IŞİD'i Yaratan Besleyip Büyüten Amerika ve İşbirlikçileridir!” makalesi, 31 Ağustos tarihli 432. sayıda “Işid Emperyalizmin Gayrimeşru Çocuğudur / Başta Emperyalizmi Hedef Almadan Işid’e Karşı Savaşıyor Olamazsınız!...” ve “Solun Köşe Taşları ‘Kendine Devrimci Diyenler’” başlıklı makaleler; devrimci ve demokratik cenahta bölgesel gelişmeler ve Kürt meselesi bağlamında ibretlik diyebileceğimiz ve en genel anlamıyla ezilenler cephesinde politik bir utançla anılacak makaleler olarak şimdiden tarih tarafından kaydedilmiştir.

Yürüyüş ve P/C “gerçeklerle ilgilenme” macerasını kaybetmiştir artık. Kendi politik tutumuna uymayan her gelişme ve gerçek P/C'nin Prokrustes Yatağı'na* mahkum kalacaktır. Bu sadece Kürt meselesi için değil tüm toplumsal, sosyal ve siyasal meseleler için böyledir. Ancak Ortadoğu’daki son gelişmelere dair Yürüyüş’te yayınlanan yazılar, yalanın alenen bilinen/kanıtlanan gerçeklerin yerine nasıl ikame edildiğinin kanıtlarıyla doludur.

* Prokrustes Yatağı: Prokrustes Yunan mitolojisinde eski Attika’da yolcuları işkence yatağına yatırıp onları yatağa uygun hale getirmek için geren ya da ayak ve bacaklarından kesen haydut. Bu kavramın politik kullanımı herhangi bir şeyi maksadına uygun hale getirmek için çarpıtma, sakatlama anlamında kullanılır.

84289

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

Sayfalar