Cumartesi Kasım 30, 2024

AB’NİN GÖÇMEN POLİTİKASI VE İŞİD’LE “SAVAŞI”

AB burjuvazisi telaş içinde. “Göçmen akışını durdurun!” diye feryat figan bağırıyor. Karar üstüne karar alıyor. “Böyle akın akın gelirlerse AB’miz yıkılır”, “toplumsal yapımız dejenere olur” diye yakınıyorlar. Kavimler göçünü ve Roma’nın yıkılışını hatırlıyorlar.

Ellerine kim geçerse yapışıyorlar. Bu konuda en büyük kurtarıcı olarak faşist Türk devletini görüyorlar. “Ne istersen iste, yeter ki göçmenleri bize gönderme” diye kırmızı halı üstünde ağırlıyorlar. Kürt katliamına yeşil ışık yakmalarının karşılığında, altın varaklı kanlı sultan koltuklarında ağırlanıyorlar. 

Alman burjuva siyasetçileri, Erdoğan’a “kurtarıcı” olarak yapışmış durumda. Merkel ve SPD şefi Gabriel, “Türkiye güvenli ülke ilan edilmeli”1 diye AB parlamentosuna sesleniyor.

Kürtlerin katledilmelerine ses çıkarmıyorlar. Kürtler ya da diğer ezilen halklar onlar için önemli değildir. Önemli olan AB burjuvazisinin çıkarlarının korunmasıdır. On binlerce Kürt, yüzbinlerce Suriyeli, Iraklı, Libyalı, Yemenli, Afganlı, Afrikalı ya da bir başka halklar katledilmiş hiç önemli değildir. Bu ölüler, AB’nin “demokrasi” sicilini zedelememesi için istatistiklerinde bile yer almayabilir. Onlar için, sermaye birikiminin devamı, silah akışının kesintisiz sürdürülmesi, emperyalist pazarların genişlemesi ve güven altında olmasıdır önemli olan.

AB burjuva “demokrasi”sinin sınırları içinde, demokratik hak ve özgürlüklerin yeri yoktur. Var olanlar ise, işçi ve emekçilerin mücadeleleriyle elde edilen kazanımlardır.

“İnsan hakları”, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” vb. bunlar, emperyalist burjuvazinin kirli yüzünü örtmeye yarayan tül perdeleridir. “İnsan hakları”, işçi ve emekçilere karşı burjuva haklarını korumanın adından ötesi değil, onlar için.

AB burjuvazisi göçmen sorununu çözmek istiyor mu?

Kesinlikle hayır! 

Neden mi? Çünkü, AB göçmenliği ortaya çıkaran nedenleri ortadan kaldırma yerine, o nedenlerin üzerine ateşle gidiyor. Ortadoğu ve yakın çevresi emperyalistlerin atış poligonu haline getirildi. Silah satışı ve tüketiminin ortamını oluşturdular.

AB burjuvazisi, göçmen sorununu ortadan kaldırma yerine, AB kapılarından uzak tutma politikası yürütüyor. “Ak deniz ve Ege denizin ortalarından bu yana geçmesin, ama nerede ölürlerse ölsünler, yeter ki, bizi rahatsız etmesin” politikası uyguluyor. Ancak, ezilen halkları yerinden yurdundan etme politikasından ise vaz geçmiyor.

5 yıl öncesine kadar “Suriyeli Göçmenler” diye bir sorun yoktu. Ne zaman ki, ABD ve AB emperyalistleri Suriye’yi de Irak gibi yıkma kararı aldılar, ondan sonra bu sorun ortaya çıktı. Çünkü hepsi, bu sorunun Libya gibi bir kaç ay içinde çözümleneceğini ve rahatlıkla paylaşacaklarını sanıyorlardı. Ancak, evdeki hesap çarşıya uymadı. Karşılarında bu kez arkasında Rusya ve İran olan bir ülke ile karşılaştılar. Suriye’de Irak gibi, baskı altında tutulan çoğunluk Şii nüfus yoktu. Suriye’de yönetim her ne kadar Alevi kökenli olsa da ülkede çatışmalı bir Alevi-Sünni ayrımı yoktu. Sünni ler, salt bu nedenle baskı altında değildi. Ve ülkenin büyük burjuvazisi esas olarak Sünni kesimlerden oluşuyordu.

AB İŞİD’e karşı değil

Batı burjuvazisi, “İŞİD terörist örgüt, buna karşı mücadele ediyoruz” diyorlar. Elbette yalan söylüyorlar.

Ne ABD ne de AB’li emperyalistlerin İŞİD’e karşı mücadeleleri yoktur. Yaptıkları, İŞİD’i sadece ve sadece kontrol altına almak istedikleri gerçeği vardır. “Savaşıyor” görüntüsü vermelerinin arkasında uluslararası kamuoyu nezdinde İŞİD’in vahşetini savunamadıklarındandır. İŞİD vahşetini açıktan sergilerken, bunlar daha gizli yapıyorlar. İŞİD kafa keserek korku salıyor, bunlarda en modern ölüm silahlarıyla haklara korku salıyorlar. Vahşilik konusunda aralarındaki “medeni” fark; kravatın sakaldan uzaklığı kadardır.

Batının İŞİD’den istediği; İŞİD’in Batı metropollerinde katliamlara girişmemesi. Bunun dışında İŞİD’in İslam ülkelerinde var olmasını istiyor ve destekliyorlar. İŞİD vb’i çeteler olmazsa, “teröre karşı mücadele” adı altında, halklara saldırma ve işgallere ne gerekçeler uyduracaklar? 

Emperyalist burjuvazinin neoliberal politikalar ile “uluslararası teröre karşı savaşı” aynı zamana rastlar. Yayılmacı, işgalci, egemenlik alanlarını genişletme amaçlı politikanın adı; önceleri “komünizme karşı mücadele” iken, özellikle 1980’lerin sonlarından itibaren “uluslararsı teröre karşı mücadele” adını almıştır.

İŞİD vb. örgütleri beslemeleri ve desteklemelerinin temel nedenlerinden biri de; halkları din ve milliyet ayrımlarıyla birbirine düşürmek, işçi sınıfının mücadelesinin gelişmesinin ideolojik-siyasal-sosyal yönünü tahrip ederek, emperyalist neoliberal politikaların uygulanmasının önündeki en önemli sınıf mücadelesi engelini zayıflatmaktır.

AB burjuvazisi,  yakındığı göçmen akınını ortadan kaldıracak adımlar atma yerine, sadece tel örgü ve toplama kampları oluşturma önerisi dışına çıkmıyor. İŞİD vb. örgütleri ortadan

kaldırma, bunları destekleyenleri teşhir, tecrit etme yerine, göçmenleri AB kapılarından uzak tutacak formüller üzerine çalışıyor. Halkların yaşamlarını çalarak, onları ölüme mahkum ediyor.

Çünkü AB burjuvazisi, Ortadoğu halklarını birbirine kırdırmayı emperyalist çıkarları arasında görüyor.

Suriye’deki savaş sonlandırmadan, oradaki emperyalist burjuvazi ve işbirlikçi devletler adına savaş sürdürenler ellerini çekmedikçe, buradan kaynaklı göçmen sorunu da bitmeyecektir.

İŞİD’e militan akışı sağlandığı gibi, silah ve para akışı da devam ediyor. Bunları sağlayanlar belli. ABD2 bu işin başını çekiyor. Bunu ABD’nin burjuva basını da açıktan yazmak zorunda kaldı. Almanya, Fransa ve İngiltere’de ABD kadar bu işin içindedir. İsrail ile İŞİD arasında petrol ve silah alışverişi vardır. Ve bugüne kadar İsrail ve İŞİD birbirine dokunmamıştır. Tersine, işbirliği içinde olduklarının belgeleri yayınlanmıştır.

İŞİD’e karşı Koalisyon Güçleri”ne bakın: ABD, AB, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar. Ortada bir koalisyon olduğu doğru. Ama bu İŞİD’e karşı değil, İŞİD’de dolaylı olarak bu koalisyonun içindedir. Direkt olmsada, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar vasıtasıyla. ABD’nin bazen dolaylı bazen ise direkt silah desteğiyle vs.

İkincisi ise, Rusya, Suriye hükümeti ve İran. 

ABD ve AB’nin derdi; İŞİD vb. dinci terör örgütlerini bitirmek değildir. Rusya ve Çin’in bölgeye yerleşmesini önlemek ve enerji yataklarını kendi denetimleri altında tutmaktır. Savaşın esas nedenini bu sorun oluşturmaktadır. Eğer batı burjuvazisinin derdi “İŞİD terörünü bitirmek” olsaydı, bu sorun çoktan çözülmüş olurdu.

Bugüne kadar, gerçek anlamda İŞİD’e karşı mücadele eden ve onu bölgede gerileten, darbe vuran PYD önderliğindeki Kürt güçleridir. Ve PYD ile birlikte hareket eden Suriyeli Demokratik Güçlerdir. 

Kuzey Kürdistan halkı ise, Türk devleti eliyle NATO’nun başını çeken ülkelerin silahlarıyla vuruluyor.

Emperyalistler, Suriye halkları adına, “barış” adını verdikleri bir paylaşım masası kuruyor. Ama, masada Suriye halkları yok. İŞİD’e karşı esas mücadele eden Kürtler, “barış” masalarından uzak tutuluyor. Oysa, o masada tek demokratik bir güç Kürtlerdir. Diğerleri ise, savaşın kaynakları gerici-faşist devletler ve emperyalistlerdir. Zaten, emperyalistlerin bu savaşı sonlandırmak gibi bir niyetleri de yoktur.

Bölgedeki savaşların ortaya çıkmasına neden olan emperyalist burjuvazi, tahrip olan ülkeler cephesini daraltma yerine giderek genişletiyor. Türkiye yeni bir Suriye olma yolunda hızla ilerliyor. Bu da var olan göç sorununa yeni göçleri ekleyecek gözüküyor. 

Bütün bu gerçekler ışığında, AB’nin başını çeken emperyalist ülkelerin göçmen sorununu çözme gibi bir politikaları olmadığı gibi, İŞİD’e karşı mücadele politikaları da yoktur. Tersine, İŞİD’in varlığı onların çıkarına gelmektedir. Çünkü, Taliban, El Kaide, İŞİD, Boko Haram vb. gibi yüzlerce irili ufaklı dinci, ve ırkçı-faşist terör örgütleri emperyalist sistemin çöplüğünde yeşerip besleniyor. Aynı zamanda siyasal bir gericilik olan emperyalizm, toplumun en gerici kesimleriyle ilişki kuruyor. Ve onun üzerinden kendi çıkarlarını genişletme ve koruma politik taktiklerini pratiğe geçiriyor.

AB, yaratılmasında  büyük payının olduğu göçmen sorununu, yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı geliştirmenin bir aracı ve aynı zamanda ucuz iş gücü deposu olarak kullanıyor. Ve halkın önemli bir kesimi üzerinde göçmen korkusunu yaymış durumdalar.

Kapitalizm, bağrında taşıdığı özel mülkiyetçi üretim ilişkilerinden kaynaklı, bir taraftan en modern teknolojiyi üretirken, bir taraftan ise en gerici siyasal oluşumları üretiyor. Teknolojik yenilik, siyasal gericiliğin gerisinde kalıyor. Çünkü kapitalist üretim ilişkileri, toplumsal gelişmenin dinamikleri olan üretici güçlerin, özgür gelişmesinin önündeki en büyük engeli oluşturuyor.

Kapitalizm, toplumsal sorunları çözmüyor, derinleştiriyor ve insanlığı; gözerimizin önünde eriyen kutup buzları gibi, geri dönüşümsüz yok oluşa doğru götürüyor.  

45509

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar