AMED’İN ARMENAK BAKIRCIYAN’I, İSTANBUL’UN ORHAN BAKIR’I, DERSİM’İN ALİ AĞASI!
Seni sessizliğimi bozarak anlatmak çok istedim. Uzun zaman düşündüm. Seni anlatacağımı hala bilemiyorum. Orhan yoldaş tanışıklığımız 1974'ün ortalarına denk geldi. Aramızda örgütsel bir bağlantı yoktu. Ama bizi birbirimize çeken bir çekim merkezi vardı. Çok zaman öğrenci gençlik eylemlerinde omuzdaş olmuştuk. Seninle Tunceli'ler derneğinde bir kaç kez karşılaştık. Sonra DGD'de görüşmüştük, ismini İBO koymuştun veya yoldaşların İBO ismini sana uygun bulmuştular. Söylentiler bizim çevrede yaygın halde yayılarak ;'' Bir gurup Ermeni yoldaşın bize kayıldığı '' söyleniyordu. Gizli, gizli sizlere hayranlık besleniyordu. Bu hayranlık ve sizleri sahiplenme Kaypakkaya yoldaşın bizlere bıraktığı ideolojik kültürün bir sonucuydu. Dili, dini, ırkı, rengi, cinsi, mezhebi ayrımlar yapmadan halkların eşit şekilde Proletarya Partisi'nde örgütlenmesi kılavuzumuz olmuştur.
1975'in ilk aylarıydı. Parti merkezi faaliyetinde önemli adımlar atıyordu. Bize yasak olan DGD'ye Garbis'in ısrarı üzerine, disiplinsizlik yaparak, Garbis ile birlikte geldiğimizde yeniden karşılaşmıştık. Ateşli-ateşli bir gurup tartışıyordunuz. Siz Garbis'i tanımıştınız. Garbis özeleştiri yaparak birey bazında Partimiz'e katılmıştı. Bizi gören dernek yetkilisi arkadaşlar bana uyarıda bulundular.
'' Hemen burayı terk etmemizi '' istediler. Ben de çay içip gideceğimizi söyledim. Bu seni İstanbul'da son görüşümdü. Sen Ege bölgesine Parti'nin örgütsel faaliyetini yürütmeye gitmiştin. Biz ise İstanbul'da kalmıştık. Biz uzun sürmeden 1976'nın Ocak ayında yakalanmıştık.
Aradan çok zaman geçmeden Partimiz ‘de zamansız bir tartışma, tasfiyecilik ve ayrılık ol muştu. Senin sorumluluğundaki Ege bölgesi Parti'den yana tavır koymuştu. İzmir'de bir banka soygunu sonrası sizlerde yakalanmıştınız. Sen diğer yoldaşlarına oranla daha ağır işkencelere maruz kalmıştın. Akıl almaz, insanlık dışı işkenceler sonucu bir kolun sakatlanmış, işlevsiz kalmıştı. Mahkûmluk mektuplarımız aramızda kaçırıldığın güne kadar devam etti. Kaypakkaya'nın yoldaşıydın, Diyarbakır işkence hanelerindeki direniş, teslim olmama, ser verip sır vermeme meselesi senin de yolunu aydınlatmıştı.
O, inanç ve kararlılık kabına sığmaz kılıyordu seni. Nedir ki, zindanlar, karanlık hücreler bizim için, yırtmak istiyorduk faşizmin karanlık perdelerini. Yıkmak istiyorduk faşizmin taş duvarlarını. TKP/ML'nin genlerinde yaşayan özgürleşme aşkı, savaşçı gelenek gerçekleştirdiği devrimci operasyonla seni özgürlüğüne kavuşturdu. Dağlara uçurdu. Dağlar bizimdi. Sen 18 Ekim 1977'de,biz 9 Aralık 1977'de Partimiz ‘in gerçekleştirdiği operasyonla özgürlüğümüze kavuşmuştuk.
Partimiz I. Konferans çalışmalarını aralıksız sürdürmüştü. Süleyman Cihan yoldaş önderliğinde yürütülen ve Partimiz tarihinde belirleyici özellik taşıyan I. Konferans'ını (bazı aksamalar, haksızlıklar olsa da) gerçekleştirilerek merkezi yapıyla taçlandırılmıştı. Ege ve Dabk bölgelerinin yap mış olduğu yanlışlar ve hatalar sonucu sen Konferans çalışmalarına katılamamıştın. Temsil edilme hakkın ciddi bir haksızlıkla elinden alınmıştı. Parti I. Konferans'ı bu olumsuzluğu, yapılan haksızlığı deşifre etmiş, soruşturma başlatmıştı. O sebeple Parti 1.Konferansında seninle buluşamadık. Ben İstanbul delegesi olarak temsil hakkımı kullandım. Senin ne durumda olduğunu Süleyman Cihan'dan öğreniyordum. Ekseriyetle Hüseyin Balkır'dan bilgi alıyordum.
Parti I. Konferans'ını gerçekleştirmiş, merkezi yapıya kavuşmuştu. Merkezi örgütlenme başlatılmış, bizler de DABK bölgesine faaliyet yürütmek için gönderilmiştik. Senin doğuda olduğunu biliyordum, ama nerede olduğunu bilmiyordum. Parti, kadrolarına görev dağılımı verdiğinde, Ben Elazığ-Karakoçan’da Parti faaliyeti yürütüyordum. MK'si merkezileşmeye uygun örgütsel düzenlemeye gidiyordu. Bana Dersim'e gitmem gerektiği talimatı gelmişti. Dersim'e geldiğimde başka yoldaşları beklerken, sen sürpriz yapıp karşıma çıkmıştın. Birkaç gün birlikte kaldık. Uzun uzun sohbetlerimiz oldu. Sonra beni örgütsel ilişkim sorumlum Süleyman Cihan yoldaşa devrettin. Artık uzun süre birlikte çalışacak, birlikte faaliyet yürütecektik. Bölge faaliyeti başlatılmış sen DABK yönetiminde yer almıştın. ABK'nın siyasi sorumlusuydun. Parti çalışmasında sana karşı sorumluluk taşıyorduk. Bu illere, alt mıntıkalara ve en altlara kadar böyleydi. Orhan yoldaş seninle hemen hemen tüm organlarda bölgemizde birlikteydik. Senden hepimizin öğrenmesi, örnek alması gereken meziyetler vardı. Dersim bölgesinde gerçekleştirilen örgütsel-askeri bütün eylemlerde senin imzan vardı.
Dersim toprağında Partimiz'in çalışmaları uzun yıllar sürmekteydi.
Parti I. Konferans'ı ertesinde, partimiz büyük atılım başlattı. Bu atılıma senin katkın, emeğin verdiğin yoldaşlık sevgisi ve güven belirleyici olmuştur. Engin görüşlerinle, bilgi birikiminle, sakin, tane tane anlatımınla, ikna edici gücünle tüm yoldaşlarına örnek oluyordun. Sende Süleyman Cihan yoldaşın olgunluğunu, halkla birebir ilgilenme, onlara değer-güven verme gücünü kişiliğini her zaman gördüm. İkinizin de benzer birçok yönü vardı. İkinizin de yürekleri derinden yaralıydı. Sen Ermeni kökenliydin, Süleyman yoldaş Alevi-Kürt kökenliydi. Osmanlı'nın (Ulus-devlet) devamı olan, Irkçı Kemalizm'den her ikinizin milliyeti ağır darbelere, katliamlara maruz kaldılar. Her ikinizin inançları katledildi. Aşağılandı, yasaklandı yok sayıldı. Atalarınızın yaşadığı zulümler, katliamlar ve
tehcirler yüreklerinizi derinden yaraladı. Silinmesi mümkün olmayan ağır izler bıraktı. Sizlerin çocukluğu yapılan zulümleri babalarınızdan, dedelerinizden dinleyerek geçti. Bu yürek acısıyla büyüdünüz. Milliyetinizden, dininizden dolayı horlandınız, aşağılandınız. O sebeple acılı yürekleriniz ezilenin, aşağılanın, hor görülenin, yoksulun yanında oldu. Burada kalmadınız ezilene yol gösteren, örgütleyen, özgür bir dünya yaratmaları için Kaypakkaya çizgisiyle önderlik ettiniz.
Orhan yoldaş Diyarbakır'da azınlık bir ulusun mensubuydun. Ermeni milliyetindeydin. Diyarbakır Kürt ulusunun yüzde doksan yaşadığı önemli bir Kürt iliydi. Onlar da ulus olarak eziliyor, katlediliyor, aşağılanıyordular. Ama dinsel inançlarından dolayı baskı ve tahakküm altında değillerdi.
Türk devletinin yanında, Kürt’lerinde dinsel ve ulusal baskısına Ermeni milliyeti maruz kalıyordu.
Halen de kalıyor. Diyarbakır sokaklarında milliyetinden, dininden ve adından dolayı az mı aşağılandın, horlandın, kavgalar ettin. Evine geri döndüğünde annenle bu sebeple az mı kavgaların oldu. Annene adını değiştirmek istediğini ağlayarak az mı söyledin. Benim yüreği yaralı yoldaşım, kardeşim.
Biliriz biz birbirimizin halinden aynı dili konuşmasak da, aynı dinden olmasak da, asimilasyona uğrasak da, sevgi ve aşk doluydu yüreğin. Sevdalıydın aslında, sevdaların dağlar kadar yüce ve ulaşılmazdı. Aşklar yaşıyordun Munzur suyu duruluğunda, sevgini esirgemiyordun Dersim'in diyarında. Bu senin en temiz en insani yanındı.
Devrimin çocukları ne sevdalar, aşklar yaşamıştı arı temizliğinde. Bazen gözleri görmez olmuştular, kalemleri şiirlere dökmüştü aşklarını. Uykuları kaçmıştı bilmem kaç geceler, yaşadıkları
aşk yüzünden. Bunlar devrim çocuklarının en temiz, en saf, en insancıl yönleriydi. Bu duygu, aşk dolu devrim çocuklarını birde siz sınıf kavgamızda görmeliydiniz. Bakmayın masum duruşlarına, bakmayın ürkek, korkak, cılız ve küçük oluşlarına. Kaypakkaya'dan devir aldıkları ideolojiyi pratik yaşama geçirmek için abartısız yirmi dört saatlerini, tüm yaşamlarını devrime adadılar. Gece gündüz demeden, dağını taşını takmadan, yakınma, sızlanma göstermeden Parti'nin,d evrimin önünü açmak, devrim yapmak için,'' Don Kişot '' luk yaptılar. Bizlere kılavuz oldular. Baş düşmanlarımıza karşı okun sivri ucunu yönelttiler. Mevzi mevzi mevzilenip düşmanlarımızla savaştılar. O korkak, ürkek gözüken yürekler düşmanla savaşta çatal yüreklerdi. Korkular yok olmuş, ürkeklikleri gitmiş, karşılarında ordular bozgun yemiştiler.
Türkiye Komünist Hareketi böylesine donanımlı, böylesine birikimli, böylesine üretken, böylesine eylemci ve yaratıcı Ermeni kökenli önder komünist kadroya ORHAN Bakır’ımıza sahipti.
Orhan yoldaş döneminde bölgemizde ciddi gelişmeler, örgütlenmeler, kazanımlar yaratılıyordu.1980 başları Parti MK'si bölge yönetimlerinde değişime gitti. Bu değişim sonucu Orhan Bakır yoldaş da görevinden alınanlardan biri oldu. Daha alt Parti organlarında görevlendirildi. Orhan yoldaş hiçbir olumsuz tepki göstermeden Parti'sinin verdiği görevi devralmış, pratik faaliyete dört elle sarılmıştı.
Komünizm için büyük görev, küçük görev yoktu. Yönetimle ayrılıklar taşısa bile, bir komünist merkezi görüşleri ve de görevleri kendi görevi ve görüşü kabul eder, hayata uygulamak için gerekirse canını feda eder. Bunda Orhan yoldaşımız örnek alacağımız değerli bir mirasımızdır. Şurası bir ger çek ki, o dönem Partimiz çok ciddi iç tartışma yaşıyordu.
Yurtdışının revizyonist Enver Hocacı görüşleri Partimiz ‘de taban bulmasa da kadrolarında önemli etkiler, tahribatlar, sallantılar yarattı. Bizimle aynı görüşleri paylaşan Orhan Bakır yoldaş birdenbire '' Mao Ze Dung'un usta olmadığını '' söyleyivermişti. Bu da nereden çıktı dediğimizde ise '' tartışma yazılarını okuduğunu, bu sonuca vardığını '' söylemişti. Biz de tartışma dönemlerinde böylesi gelgitlerin olabileceğini söyleyip tartışma seyrinin gelecekte hepimizi netleştireceğini söyleyerek tartışmayı sürece bıraktık. Aynı ayrışmalar PMK içinde ‘de iki, üç ve hatta daha fazla görüş, çizgi olarak yansıma buluyordu. Bu durum, biz kadrolara da kaçınılmaz yansıyordu. Orhan yoldaş da bu kadrolardan biriydi. O sebeple bunun yadırganacak bir yanı olmasa gerek. Meselenin diğer yönüne gelince şimdiki kanaat ‘imce bu görüşleri doğru ve inandığı için savunmadı. Bir tepkiydi. Tepkisini Parti'ye böyle yansıttı. Görüşümce Parti ikinci kere Orhan yoldaşı görevinden almakla haksızlık yapmıştı. Kendine itaatkâr olan, ama birikimi ve deneyimi olmayan Parti üyelerini DABK'a takviye etmişti. Deyim yerindeyse Orhan'ın yetiştirdiği, PÜ yaptığı üyeler birden bire basamakları saymadan atlatılmış Parti'nin MK'sı kadar önemli bölgenin yönetimine atanmışlardı.
Ben Orhan'ı hep anlamaya çalıştım. Gerçek de buydu. Orhan yoldaş Mazgirt, Nazimiye, Karakoçan mıntıka Parti Komitesi'nde görev aldı. Görev alanı Partimiz ‘in çok yoğun kitle tabanı olan alanlardı. Fakat oldum olası, Parti bu alanda edilgen, militan ruha sahip değildi. Aktif kitlesel eylemlerde yer alıyordu. Ama Parti'nin stratejik çizgisine uygun örgütü, gerilla birimleri oluşturamıyordu.
Ordu faaliyeti için gönderdiği her eleman kısa zaman sonra ya çekiliyordu, ya da başarısız oluyordu.
Buna tepki olacak ki, Orhan yoldaş faaliyet yürüttüğü alanda Parti'yi gerilla savaşında aktifleştirmek ister. Önceleri kendi sorumluluğunda faaliyet yürüten KO'luye Karakoçan'da terör estiren faşist
Komiserin cezalandırılmasını, Parti organına sunar. Parti organı öneriyi kabul eder. Zira Parti organı eylemi kendilerinin gerçekleştirme kararını alır. Böyle bir yetkileri olması sebebiyle Parti, Ordu komitesine sunmaz. Aynı dönem Parti'nin merkezi Askeri kamp hazırlığı yürütülür. Parti, Askeri kamp bitim süresi sonrası 13 Mayıs akşam Radyo’yu açtığımızda, ORHAN BAKIR yoldaşın şehit düştüğü haberini aldık.
Derin bir şok, üzüntü, acı içerisinde şaşkındık. Biçareydik, naçardık her birimiz ne yaptığımızı bilmiyorduk. Sanki dünyam yıkılmıştı. Yalnız kalmıştım. Yetimdim. Biçareydim. O gün ilk defa doyasıya ağladım. Yoldaşlarım ağladı. İbrahim ağladı. Ali Uçar ağladı. Bezek ağladı. Kararsız ağladı. Nuri ağladı. Yani hepimiz ağladık. Ağladık. Ağladık.
İnsandık, yoldaştık, candık, kanayan yürektik hepimiz. Oysa seni, senin kavganı, sevdanı ne kadar sevmiştik canım yoldaşım. Olamazdı, inanasımız gelmiyordu. Orhan nasıl yapardı böyle bir hata.
Bize en gerekli olduğun anda nasıl olurda bırakıp gidebilirdin bizi. Parti için çok basit, kolay bir eylemde senin gibi bir Parti kadrosu nasıl yitirilirdi. Bunu nasıl izah edecektik halkımıza, yoldaşları mıza. Bazen zamansız ölümleri kelimelerle anlatmak çok ama çok zor.
Sen ki; Diyarbakır işkence hanelerinde Komünizmi savunan önderimiz Kaypakkaya'nın ardılısın, onun yoldaş'ısın, onun devamcısısın, O zaman sen ölmedin, ölümsüzleştin Can Yoldaş’ım
ORHAN BAKIR YOLDAŞ’IM…
Seni hep, ama hep anacağız. Hepimiz seni çok seviyoruz!
HASAN AKSU
Son Haberler
Sayfalar
Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)
Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.
Sosyalizm nedir ki?
Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.
Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti
Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.
KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]
SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER
“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;
belki biz olmayacağız ama
bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]
18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz
"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."
Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.
“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)
Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.
Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]
“Bir pratik,
bir ideolojinin aracılığıyla
ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]
Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…
‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]
“Kâğıda dokunan kalem,
kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]
Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?
Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.
Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)
Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.
Seçimler ilginç bir şey.
Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.
Ama kime göre neye göre?
Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?
Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği ise...
İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..
Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.
Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor
Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.