Devrime (ve Cizre'ye) dair
“In puncto punctii”[1]
Murat Uyurkulak’ın, “Vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi,”[2] notunu düştüğü; Cornelius Castoriadis’ün, “Önce bir tahayyüldür,” dediği devrim, radikal sosyalistlerin indinde güncelliğini yitirmeyen -“olmazsa olmaz”- “Tek yol”dur; dünyayı değiştiren devrimci praksistir; engellenemezdir; gereklidir.
Sadece bu kadar da değil: Egemenlerin kâbusu, ezilenlerin şölenidir; Prometheus’un takipçilerini var eden tarihsel eylemidir; bilimden sanata, beşeri münasebetlerden sosyal hayata, ekonomiden politikaya “ilerleme”nin yegâne sebebidir.
O, Spartaküs’ün ordusu; Paris Komünü barikatındaki umut; 1917 Ekim’i Rusya’sında Kışlık Saray’ın zaptı; Meksika’da Emiliano Zapata’nın isyanı; Mao ile Uzun Yürüyüş; Castro’nun Moncada saldırısı; Ernesto’yu Bolivya götüren enternasyonalist düştür…
ODTÜ stadına zamanında kocaman harflerle yazılmış ve ne yapılırsa yapılsın silinemeyendir.
Bu bağlamda gecenin karanlığına umut saçan bir şarkının nakaratıdır; aydınlık bir sabahın bembeyaz ışığıdır; elin kolun bağlanmışken, ayağa kalkmaktır; çölde açan isyancı papatyadır devrim.
Zulüm karşısında yığınları harekete geçiren öfkeli iradenin eseridir; ve eskiyi reddetmek, yeniyi oluşturmakken; elbette umuttur ve yaratıcı yıkımdır.
Ancak, yaşanarak yapılan devrim; en beklenmedik anda gelir ve kaybedecek şeyi olmayanların eseri; bozkırı tutuşturan kıvılcımdır; evrimin “d”eli kardeşidir devrim.
Orhan Kotan’ın, “asi karargâhların uğultusudur// ey günahkâr dünyanın yüz akı/ sevdalıyım sana,” notunu düştüğü devrim hakikât yolunda aşk ile koşmaktır; bütün aşkların toplamıdır; doğayı ve hayatı sarsacak saattir; umudun diğer adıdır.
Var olan sömürü düzenini yıkarak, yeni bir eşitlik-özgürlük ikilimi yaratma eylemi olarak devrim, köklü değişimdir. Tam da bunun için F. Nietzsche’ye göre, “Bir nevi kıyamettir”!
Demiştim, bir kez daha tekrarlayayım: Devrim, daima günceldir ve her anında olmazsa olmazdır.
Onun -artık!- güncel ve tek yol olmadığı yalanına sarılan iltihaplı liberal beyinler tarafından içi boşaltılmak istenen devrim; her ne kadar kapitalistler tarafından çeşitli renklere boyanıp içi boşaltılmaya çalışılsa da esas rengi olan “kızıl”ı hep koruya gelmiştir...
* * * * *
Devrim, hayali ve ideası olan, toptan değişimdir; toplumsal düzenin daha iyi duruma getirilmesi için halk tarafından yapılan değişikliktir; hayal kurma cesaretiyle var edilen kolektivite, toplumsal değişim sürecidir; Yani kökten yapısal dönüştürücü/ değişimdir.
Sürdürülemez kapitalist anlamsızlıktan, saçmalıktan anlam çıkarma, “imkânsız” denilenin var etme cüreti olan devrimin sınıflı-sömürücü iktidara karşı kalkışması, aynı zamanda belleğin unutuşa karşı savaşımıdır.
Karl Marx’ın felsefesine göre, “11. Tez”inden yola çıkılarak, dünyayı değiştirme düşüncesinin eyleme dökülmüş hâlidir devrim(ci praksis), iktisadi, politik, sosyolojik ve kültürel olarak bir sınıfın başka bir sınıfı devirmesidir.
Evet, kuşkusuz devirmektir; aynı zamanda da yaratmak için yok etmektir; kitle hâlindeki bir toplumsal hareketin başlatılmasının söz konusu olduğu, varolan bir rejimi şiddet kullanımı sonucunda başarıyla yıkarak yeni bir hükümet biçimi oluşturan bir politik değişme sürecidir.
“Hayata Dönüş” barbarlığında yakılan Hacer Arıkan’ın, “Devrim yaptığımızda her şey güzel olacak, çünkü ben devrime güzelliğimi verdim,” kararlılığıyla yıkılan düzenin son parçasını da yok etmek için umutsuzluğa düşmeden, geri dönmeden iktidardaki sınıfla üretim tarzının değişimidir.
Devrim, hem determinist (belirlenimci) hem de voluntarist(iradeci)’dir. Bu düalite diyalektik bir bütün oluşturur. Devrimin olabilmesi için maddi temelin varlığı şarttır. Üretici güçler devrim için gerekli olan bir seviyede olursa ancak, devrim gerçekleşebilir. Ne ki, devrimin zaferi için üretici güçlerin belli bir seviyede olması, objektif şartların olgunlaşmış olması yetmez. Devrimin zaferi için ihtilâlci inisiyatif de gerekli ve kaçınılmazdır. Tam da bunun için devrim voluntaristtir.
Devrim bir üretim tarzından bir ileri üretim tarzına geçişken; her devrimin ana meselesi iktidar olduğu bir an dahi unutulmadan eklenmelidir: Sürekli devrim politik iktidarın ele geçirilmesi, halk katılımı, doğrudan demokrasidir.
Devrim, halkın devrimci girişimiyle -aşağıdan yukarı- mevcut devlet cihazının parçalanarak, politik iktidarın ele geçirilmesi ve bu iktidar aracılığıyla -yukarıdan aşağıya- daha ileri bir üretim düzeninin örgütlenmesidir.
Sunay Akın’ın, “temiz kalan tek yerdir devrim// zorbalara direnmektir devrim// içinde yaşamaktır devrim// gece ışıklar arasında koşmaktır devrim// kağıt bir gemidir devrim/ bütün gemiler/ hurdaya çıksa da sonunda/ taşıdığı özgürlük şiiriyle/ batmadan yüzer nicedir/ dünya sularında/ kim bilir kaç yunus görmüş/ kaç Deniz Gezmiş,” dizeleriyle betimlenmesi mümkün olan devrim, mülksüzleştiren egemen/ yönetici sınıfın, mülksüzleştirilenler tarafından ilgası için ezilenlerin iktidara zorla el koyulması; bir üretim aşamasından bir diğerine geçilmesidir.
* * * * *
Simone Weil’in, “Bugünlerde devrimi son zamanlardaki gelişmelerin ortaya çıkardığı sorunların çözümü olarak değil de, bizi o sorunları çözme yükümlülüğünden kurtaracak bir mucize olarak görüyoruz,” notunu düştüğü devrim, her şeyin bir çırpıda olması, akşamdan sabaha tüm düzenin değişmesi demek değildir. Devrimciler, toplumsal dönüşümün uzun bir süreç olduğunu, herkesten çok daha iyi bilirler. İşçi sınıfı devrimcileri toplumsal altüst oluşun, yani binlerce yıllık sınıflı toplum pisliğinin bir çırpıda ortadan kalkmasını bilirler.
Ayrıca bir avuç insan tarafından değil, öncüsüyle kitleler tarafından yapılan devrim; kendiliğinden/ kitlesel olarak başlayan bir hareket olmakla birlikte, harekete katılanların merkezi biçimde organize olabileceği bir devrimci örgüt olmadan başarıya ulaşmaz.
Devrim yapılmaz devrim olunur ancak; Ursula K. le Guin’in, “Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir,” deyişindeki üzere!
Toplumun temel ekonomik ve toplumsal ilişkilerinin, ya da hâkim olan siyasi kurumlarının, ya da her ikisinin birden altüst olması veya çok köklü bir dönüşüme uğramalarıdır.
Sosyo-ekonomik koşulların geniş halk kitleleri lehine “ani” ve kökten değişimiyle betimlenen devrim, belirli toplumsal güçlere, sınıfa dayanarak gerçekleşir; “kısmen” yapılmaz, eğer kısmen olursa buna -devrim değil- reform denir.
Devrim ile “darbe”yi aynı şey zannedenler, ulusal solcular/ Kemalistler iken; devrim, şeklî bir düzen değişimi olmaktan çok yeni bir dünya görüşünün, yeni bir hassasiyetin insan ve toplum planında hâkimiyet kurması ve eskisini tasfiye etmesidir. Eğer yeni bir dünya görüşü üretilememişse devrimden bahsetmek mümkün değilken; devrimci hedeflere devrimci araçlarla erişilir.
Tam da bu noktada “Devrimci olduğunu söyleyip devrimci gibi davranmayanlar soytarıdan başka bir şey değildir,” vurgusuyla ekler Ernesto Che Guevara: “Silahsız devrim mi? İşte bu mümkün değil”!
Tarihsel gelişmenin ve değişimin motoru üretici güçlerdir. Üretici güçlerdeki her gelişme, toplumsal ilişkileri de etkiler, değiştirir; toplumdaki maddi ilişkilerde de bir değişim yaratır. Bu değişim maddi ilişkilerle sınırlı kalmaz. Maddi ilişkilerin değişimi kültür, sanat, eğitim, davranış ve alışkanlıklara varana dek toplumsal yaşamın bütün alanlarında değişime yol açar. Bütün sınıflı toplumlarda olduğu gibi kapitalist toplumda da bu gelişme ve değişim, sınıf karşıtlığı temelinde hareket eder. Burjuva toplum dediğimiz bugünkü toplumsal sistem koşullarında ortaya çıkan her gelişme, bu toplumun temelinde yer alan çelişkileri de derinleştirir.
Kolay mı? Sermaye sınıfı bir tarafta zenginliği büyütürken, diğer tarafa da sefaleti aynı ölçüde büyütür. Artık her şey emek sermaye çelişkisinin tezahürü gibidir. Nihayet bir tarafta yozlaşma, çürüme ve soysuzlaşma; öbür tarafta devrimci mücadele ile devrimci bir yaşam...
* * * * *
Kızıldere’de katledilen THKO’lu Cihan Alptekin, “Devrim yapmak hakkımız ve görevimizdir,” derken; eklemişti THKP-C’li Mahir Çayan da, “Kişiliklerinde devrim yapamayanlar, devrimci olamazlar!”
“Neden” mi?
“Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak”![3]
Bunun için de “Filozoflar şimdiye dek hep dünyayı yorumlamakla yetindiler, oysa asıl olan onu değiştirmektir,” vurgusuyla eklemişti Karl Marx: “Gelişmelerinin belli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine, ya da bunların hukuki bir ifadesinden başka bir şey olmayan mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu
ilişkiler, onların engelleri hâline gelir. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar. İktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük ya da az bir hızla altüst eder.”[4]
“Devrim, yalnızca yönetici sınıfı devirmenin başka bir yolu olmadığı için değil, fakat aynı zamanda onu deviren sınıf, ancak bir devrim içinde kendisini geçmişin birikmiş pisliklerinden temizleyebileceği ve böylece toplumu yeniden kurabileceği için zorunludur.”[5]
“İnsanlık tarihi bir mücadeledir ama ırklar ya da bireyler değil, sınıflar arasında…”
“Özgürlük mızraklarla ve baltalarla kazanılır; sümsükçe dilenmeler ve yararsız sızlanmalarla değil!
“Sosyalizm (...) insanlığın Rönesans’ıdır, kölelikten kurtuluşun gerçek basamağı ve gelecekteki tarihsel evrimin zorunlu konağıdır. Sosyalizm yakın geleceğin kaçınılmaz yolu ve güçlü ilkesidir. Gelgelelim, sosyalizmi taşıdığı bu özellikten ötürü, insanlığın gelişmesinin sonu saymak doğru değildir; çünkü o, insan toplumunun yalnızca yeni bir biçimidir.”
Devrim ve sosyalizm için de Friedrich Engels’in işaret ettiği yol şöyledir: “Emekçi insanlığını ancak burjuvaziye nefret ve isyanla kurtarabilir…” “Mücadeleciliğin ve devrimciliğin kalbi çeliktendir; Acıyabilir ama asla affetmez!”
“Toplumun, son derece zengin küçük bir sınıf ile mülkten yoksun büyük bir ücretliler sınıfına bölünmesi, toplumun üyelerinin büyük bir çoğunluğu aşırı bir yoksulluğa karşı hemen hemen korunmamış, giderek hiç korunmamış durumda iken, o toplumun, kendi ürettiği fazlalığın ağırlığı altında ezilip boğulması sonucunu verir. Bu durum, her geçen gün daha saçma, daha gereksiz olmaktadır. Bu duruma son verilmelidir, verilebilir. Bugünkü sınıf farklılıklarının ortadan kalkmış olacağı ve -belki biraz sıkıntılı ama herhâlde ahlâk bakımından çok yararlı kısa bir geçiş döneminden sonra- toplumun bütün bireylerinin, daha şimdiden zaten varolan muazzam üretici güçlerinin planlı olarak kullanılması ve genişletilmesi sayesinde ve herkes için zorunlu ve eşit çalışma ile, yaşamdan zevk alma, gelişme ve bedenin ve usun bütün yeteneklerini işletebilme araç ve olanaklarından herkesin eşit bir biçimde ve durmadan artan bir bolluk içinde yararlanabileceği yeni bir toplum düzeni olanaklıdır.”[6]
“Bu baylar (anti-otoriterler) hiç devrim görmüşler midir yaşamlarında? Devrim, her hâlde olanaklı olan en otoriter şeydir. Devrim, nüfusun bir bölümünün, tüfek, süngü, top gibi, söz uygun düşerse, otoriter araçlar kullanarak, kendi iradesini nüfusun öteki bölümüne zorla kabul ettirdiği bir eylemdir…”
Ve “Reformcu sosyalizm ölüyor ve Fransız sosyalisti Paul Golay’ın deyimiyle yeni doğan sosyalizm ‘devrimci, uzlaşmaz ve isyancı olacaktır’,”[7] uyarısıyla V. İ. Lenin de der ki: “Gerçekten Marksist açıdan devrim nedir? Yeni üretim ilişkilerine uygun düşmeyen ve bu ilişkilerin iflasına yol açtığı eskimiş siyasal üst yapının, belli bir anda, zor yoluyla yıkılmasıdır.”
“Devrimin temel yasası, bütün devrimler tarafından ve özellikle XX. yüzyıldaki üç Rus devrimi tarafından doğrulanan devrimin temel yasası şudur: Devrim olabilmesi için sömürülen ve ezilen yığınların, eskiden olduğu gibi yaşamanın olanaksız olduğu bilincine varmaları ve değişiklik istemeleri yetmez. Devrimin olması için, sömürücülerin eskiden olduğu gibi yaşayamaz ve hükümeti yürütemez duruma düşmeleri gerekir. Ancak aşağıdakilerin, eski tarzda yaşamak istemedikleri ve yukarıdakilerin de eski tarzda yaşayamadıkları durumdadır ki, ancak bu durumdadır ki, devrim başarıya ulaşabilir. Bu gerçeği başka şekilde şöyle ifade edebiliriz: (sömürüleni de sömüreni de etkileyen) bir ulusal bunalım olmadan devrim olanaksızdır. Böylece bir devrimin olabilmesi için; ilkönce, işçilerin çoğunluğunun (hiç değilse, bilinçlenmiş olan ve aklı eren, siyasi bakımdan etkin işçilerin çoğunluğunun) devrimin gereğini tam olarak anlamış olmaları ve devrim uğruna hayatlarını feda etmeye hazır olmaları gerekir; bundan başka, yönetici sınıfların, en geri yığınları bile siyasi hayata sürükleyen, hükümeti zayıf düşüren ve devrimcilerin onu devirmesini mümkün kılan bir hükümet bunalımından geçmekte olması gerekir (her gerçek devrimi belirleyen şey, o zamana kadar bilinçsiz olan, ezilen emekçi yığınlar arasında siyasi mücadeleye atılmaya hazır insan sayısının hızla on misline ve belki de yüz misline yükselmesidir).”[8]
“Proletarya diktatörlüğünün sosyalistler tarafından anlaşılmamasının esas sebebi sınıf mücadelesi fikrini sonuna kadar götürmemelerdir.”
“Bir devrimin başarısı, kadının ona hangi ölçüde katıldığına bağlıdır.”
“Ezilenler ile ezenlerin, sömürülenler ile sömürenlerin ‘eşitliği’ olamaz, yoktur ve olmayacaktır.”
“Devrim ezilenlerin şölenidir.”
Nihayet Mao Zedong’un, “Devrim, bir sınıfın diğerini alaşağı ettiği bir şiddet hareketidir”; Che Guevara’nın, “Devrim, elmanın olgunlaştığı zaman düşmesi değildir. Düşürmen gerekir”; John Holloway’ın, “Devrim, canavarın kalbine saplanan tek bir hançer darbesiyle değil; bin tane arının sokmasıyla olacaktır. Ve o arılar bizleriz”; Georges Politzer’in, “Sosyalizm, mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesidir”; Yevgeni Zamyatin’in, “Devrim her yerde, her şeydedir. Sınırsızdır. En son devrim, en son sayı yoktur. Toplumsal
devrim sınırsız sayıdaki sayılardan yalnızca biridir; devrim yasası toplumsal bir yasa değil, çok daha büyük bir yasadır... Devrim yasası kızıldır, ateşlidir, ölümcüldür; ancak bu ölüm yeni yaşamın, yeni bir yıldızın doğması anlamına gelir,”[9] betimlemeleriyle devrim Can Yücel’in dizesiyle “en uzun koşu”dur ve “Her çöpçü/ Devrimci olmasa bile her/ Devrimci biraz da çöpçüdür./ Çöpe boğulmuş düzenleri/ tarihin çöplüğüne doğru/ süpürdükleri için.”
* * * * *
Bu çerçevede devrim, “yeni insan”dır; bir hayat tarzıdır; eşitlik ve özgürlüktür; yenilikçi, köktenci, eleştirel, cüretkâr özellikleriyle yıkıcı yaratıcılık eylemdir.
Hilmi Yavuz’a göre, “bir gülün açılması devrimdir.”
“Quod hodie non est, cras erit/ Bugün olmayan, yarın olur,” diyen ve Platon’un “Adversus necessitatem ne dii quidem resistunt/ Kaçınılmaza karşı tanrılar bile güçsüz,” uyarısını anımsatan devrim fikrinin sürekliliği devrimin kendisi kadar önemlidir.
Bazen halkın desteğiyle beraber yapılan, bazen de halka rağmen sürdürülen devrimin zorunluluğu, kesintisizliği yanında sürekli kusursuzlaştırılması zorunluluğudur.
Devrimde, “yasal”lık aranmaz; zira devrim başlı başına meşrudur; haklıdır; devrimin gereksinim duyduğu sadece halk desteğidir; kararlı katılımdır.
“Devirmek”tir; adaletsiz olanı yıkmaktır; öteyi düşünmek ve yaratmaktır; “şiddetsiz” devrim(ler) yoktur (reformlar ise vardır elbet)!
Evet devirmekten gelir; yavaşça geçiş, değişim değildir; kökten değişimdir. Önce var olan sistem devrilir ve yerine yenisi getirilir. Sürece ihtiyacı yoktur, saniyeler içinde bile gerçekleşebilir. Bu yüzden etkilenecek kişileri alıştırmak ya da yeni sisteme uyum sağlamasını sağlamak epey zor olur.
En özlü ve en değerli dersleri veren devrim sırasında, milyonlarca ve on milyonlarca insan, her hafta, olağan, uyuşuk bir yaşam yılındakinden daha çok şey öğrenir. Çünkü bütün bir halkın yaşamındaki sert bir dönüm noktası sırasında, çeşitli toplumsal sınıfların izledikleri erekler, ellerinde bulunan güçler ve eylem araçları ayrı bir açıklıkla görülür.
İktidar ezenlerden alıp, devleti sönümlendirerek, iktidarsızlaşmanın yolunu açan devrimin iki motor gücü eşitlik ve özgürlüktür.
Bu ise iktidarı fethetmeden, ezenlerden gaspetmeden mümkün değildir.
Eski toplumsal yapının bütün kurumlarının baştan aşağı değiştirilmesidir.
Devrim, yanlış olanı değiştirme eylemidir; bir savaştır; savaşmak demektir.
* * * * *
Evet, devrim ezilenler/ sömürülenler/ horlananlar/ mağdurlar için “Conditio sine qua non/ Olmazsa olmaz şart” iken kimi “umutsuz”/ vazgeçmiş/ dönekler için de imkânsızdır! (Malum “Biçmesini bilmeyenin orağı kördür,” der bir Çerkes atasözü!)
“Luctor et emergo/ Mücadele ediyorum ve başaracağım” haykırışıyla imkânsızı isteyen gerçekçiliğiyle devrim; uğruna Cizre’nin göze aldıkları, yaptıkları ve ödediği bedeldir bir yerde!
Bunu Diyarbakır Barosu’su Başkanı Tahir Elçi’nin 21 Eylül 2015’de açıklandığı, ‘Cizre Sokağa Çıkma Yasağı Yaşanan Olaylar İnceleme Raporu’ndan;[10] “Cizre’de Hayatını Kaybedenlerin Ölüm Şekli”ne[11] dair beyanlardan; MAZLUM-DER’in ‘Cizre Olayları Gözlem Raporu’ndaki (12 Eylül 2015) ‘Yaşamını Yitirenlerle İlgili Bilgiler’den görebiliriz!
Özetin özeti: Cizre’ye giden DİSK Başkanı Kani Beko’nun, “Operasyonları yapanlar hızını alamamış, sokaklardaki kedileri, havadaki güvercinleri de vurmuşlar,”[12] bilgisini aktardığı tabloda Cizre, Zilan’dır, Dersim’dir, Halepçe’dir, Roboskî’dir; 12 yaşında bedeninden 13 kurşun çıkarılan Uğur’dur, Ceylan’dır; paramparça olmuş, yol üzerine düşmüş altı aylık bebeklerdir…
Silopi, Varto, Yüksekova, Şemdinli, Lice, Silvan, Sur ve Cizre’de devlet katliam yaptı; milliyetçilik, şovenizm azdırıldı; ırkçılar işbaşındaydı!
Hiçbir insanı ve hukuki kural tanımayan; kendi kanunlarını dahi tanımayan; yasalarını hiçe sayan kapitalist düzen(sizliğ)in Saray darbesi, Kenan Evren’i aratmazken; Cizre, 35 günlük bebekten 80 yaşındaki yurttaşın katledildiği noktaya geldi!
Cizre’de bunlar yaşanırken Türkiye’de ise Kürtler, devrimciler saldırılara uğramaktadır. Doğrudan emniyet destekli bu gruplar Kayseri’de, Mersin’de Kürt illerine giden otobüsleri taşlarken, Kağıthane’de annesiyle Kürtçe konuşan 21 yaşındaki genci öldürdü; Kırşehir’de Diyarbakırlı kebapçının dükkânını yağmalandı, Alanya’da Ataşehir’de ve birçok yerde HDP parti binaları yakmış/ kullanılmaz hâle getirildi!
120 bin kişinin yaşadığı Cizre’de egemenlerin vicdanların sızlamadığını; ağzı burnu kırılmış bir çocuğun kanlar içinde, sırtına Türk bayrağı giydirilmiş hâlini; HDP il ve ilçe binalarına yapılan saldırıları, linç,
kundaklama ve tabela indirmelerde para-militerlerin erişemediği yerde polisin göstericiye omuz vererek kundaklamalara yardımcı olma görüntülerini; devletin kolluk güçlerinin, halkın güvenliğini esas alan bir hukukun parçası olmadığını; Cizre fotoğraflarında sabit olduğu üzere top mermisi deliklerini, evlerin duvarlarında çatılarında havan deliklerini; Kürt halkının evini, işyerini, dükkânını, arabasını yakmaya giden, Kürtçe konuştuğu için sokakta gençleri bıçaklayan ve Kürt işçisini döven ve ona Atatürk büstünü öptürerek en büyük zafer kazandıklarını sanan “Vatansever Türkleri”; “Halkımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması için!” diye başlayan ve panzerlerin, “Bu gece son geceniz!” diye anonslar yaparak dolaştığını, “Hepiniz Ermenisiniz!” diye haykırdığını; Cizre’nin Gazze’den farklı olmadığını; sürekli “Teslim olun!” anonsları karşısında Cizreli bir kadının, “Niye teslim olacağız, evimizde oturuyoruz, 400 milletvekili vermedik diye mi teslim olalım. Bunun için kusura bakmayın vermeyeceğiz,” diyen dik duruşunu; devlet gerçeği ile halk direncinin ne olduğunu gördük!
“Bu devlet hepimizin devleti” mi dediniz?! “Bu vatan hepimizin vatanı” mı dediniz?! O hâlde neden bir devlet kendi bakanını tecrit etmeye, kendi vatanını fethetmeye çalışmaktadır? Sanki devlet sömürgeci fethedilen de sömürgedir!
Bugünün muktedirleri. Kürdistan’ı, Kürdistan halkı için cehenneme çevirmeye, bu savaş uygulamaları ve provaları ile halkı sindirmeye çalışanlar, şunu hiçbir zaman için unutmayın ve geçmişte yaptığınız insanlık dışı soykırımlara, katliamlara bakın.
“Ermeni Soykırımı, Şeyh Said, Dersim, Zilan, Ağrı, Maraş, Sivas, Gazi, Roboskî, Suruç ve daha nice katliamları yaptınız. Halkları yok edebildiniz mi?
Suruç katliamı ile başlayan sürecin önemli bir kilometre taşıdır Cizre; orada terör yok savaş vardı!
Tanık ve tarafız, bir halk diliyle, kültürüyle, fiziksel varlığıyla yok edilmek istendi Cizre’de!
Bunun üzerine Cizre’de insanlığa ders niteliğinde yeni bir direniş boy verirken; Demirci Kawa’lardan Koçgiri’ye oradan Zilan’a Dersim’e, Diyarbakır Zindanları’ndan bugüne uzanan bir direniş meşalesidir; ‘Saraylara Savaş Halklara Barış’ çığlığı oldu Cizre!
Oradaki direniş ruhu zalimlerin sonunu getirecektir!
Çünkü KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu’nun ifadesiyle, “Cizre’deki direniş Kobanê direnişini de aşan bir durumdur… Cizîr kurtuluş devriminin öncüsüdür”![13]
* * * * *
Diyeceklerimi tamamlıyorum!
Oktay Rifat’ın dizeleri hatırlatmıştı hepimize, “Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,/ Boğazımda düğümleniyorsa lokma,/ Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa/ Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,/ Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,/ Denize bile iştahsız bakıyorsam,/ Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,” diye neyin ne olduğunu ve eklemişti James Baldwin:
“Belki de bütün sıkıntılarımızın kaynağı, yani insanlığın sıkıntılarının; belki de sahip olduğumuz tek hakikât olan ölüm gerçeğini reddetmek uğruna yaşamlarımızdaki bütün güzellikleri feda edecek ve kendimizi totemlere, tabulara, haçlara, kurbanlara, kilise çanlarına, camilere, ırklara, ordulara, bayraklara, uluslara hapsedecek olmamızdır…”
Ve uyarmıştı Che Guevara, “Bir devrimci, başkasına atılan tokadı kendi yüzünde hissedendir”!
Ve haykırmıştı kurşuna dizilmeden önce FKP’li Paul Camphin: “Bizim ardımızdan ağlamamalısınız, mücadele bayrağını hep daha, daha yükseklere çıkarmalısınız; öcümüzü alacaksınız yoldaşlar. Şan olsun ardımızdan gelen sizlere, hepinize; ölenler ve daha ölecek olanlar size teşekkür ediyor. Fransa’nın çocukları özgür ve mutlu olsunlar diye yakında şu yirmi bir yıllık küçük hayatımı geride bırakacağım; partimin davasına ihanet etmedim, dudaklarımda gülümseme, hançeremde şarkılarla gidiyorum; ölüm beni korkutmuyor. Elveda partizan çetelerinden yoldaşlar; elveda genç yoldaşlar! Elveda benim güzel partim! Elveda benim güzel ülkem! Ölecek olan sizleri selamlıyor”!
Böylesine bir kararlılık, vicdan, dik duruş, bilinçken anlatmaya çalıştıklarım; bir kez daha tekrarlayayım: “devrim batmayan bir gemidir/ çünkü çok deniz gezmiştir”.
Devrimcilik tohumunun düştüğü bir topraktan koparılamazken; O, bir anlamda önceki düzene (kapitalizme) verilen adil bir cezadır!
Kolay mı? “Bir gün gelecek, yoksulların zenginlerden başka yiyecek bir şeyi kalmayacak” o güne devrim denecekken; “biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya/ sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya/ anamız çay demliyor ya güzel günlere/ sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa/ sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız/ bu, böyle gidecek demek değil bu işler/ biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz/ ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını/ işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz,” diye haykırması boşuna değildir Cemal Süreyya’nın!
Evet, “imkânsız” denileni, alt üst olan bir zaman diliminde gerçekleştirmekten başka bir şey olmayan devrim; genel olarak insanların yaşam şartlarını daha iyi duruma getirmek için yapılan eylem olarak bilinse de, çok daha derin bir manası da mevcuttur: İnsan(lık)ın insanal özüne dönüşü gibi…
Diyeceklerimi noktalıyorum!
Ahmet Telli’nin, “Acının bağrından/ mavi bir çelik gibi fışkıran öfke/ dünyayı değiştirecektir mutlaka/ Yeni hayat kendini yeniden yaratacaktır/ ona sahip çıkan ellerde/ ve bu yüzden öfke/ sevda gibidir kimilerinde/
Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları/ sarsılsın bir an öfkenin gök gürültüsüyle/ beyninin her hücresi bir gerilla gibi/ kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın/ ve bir hançer gibi saplansın/ puştlukların ihanetlerin bağrına/ Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar/ ve cehennemleşen yalnızlığın/ Sevdalar duman olmayacak o zaman/ Hüznün isyan olmuştur çünkü/ Hüznün isyan olmalıdır,” dizeleri eşliğinde “İnsanların kanatları yok./ İnsanların kanatları yüreklerinde,” vurgusu eşliğinde; tüm devrimcilere seslenir Nâzım usta:
“Ve güneş doğarken/ hiç umut yok mu?/ Umut, umut, umut.../ Umut insanda...”
4 Ekim 2015 15:10:54, Ankara.
N O T L A R
[*] Yeniden Sanat ve Hayat, No:46/01, Sonbahar 2015…
[1] “En önemli olan.”
[2] Murat Uyurkulak, Tol: Bir İntikam Romanı, Ayrıntı Yay., 2002, s.11.
[3] Ursula K. le Guin, Mülksüzler, Çev: Levent Mollamustafaoğlu, Metis Yay., 1999.
[4] Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Çev: Sevim Belli, Sol Yay., 1970.
[5] Karl Marx- Friedrich Engels, Alman İdeolojisi, Çev: Sevim Belli, Sol Yay., 1999.
[6] Friedrich Engels (Londra, 30 Nisan 1891), Karl Marx, Ücretli Emek ve Sermaye/ Ücret, Fiyat ve Kâr, Çev: Sevim Belli, Sol Yay., 2012… kitabının giriş kısmı.
[7] V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Çev: N. Solukçu, Sol Yay., 1992.
[8] V. İ. Lenin, “Sol” Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı, Çev: Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı, 2010.
[9] Yevgeni Zamyatin, Biz, Çev: Füsun Tülek, Ayrıntı Yay., 2000.
[10] Haluk Özdalga, “Cizre Raporu ve Kamuoyundan Saklananlar”, Zaman, 30 Eylül 2015… http://www.zaman.com.tr/yorum_cizre-raporu-ve-kamuoyundan-saklananlar_2319065.html
[11] “Yüreğiniz Kanayacak… Cizre’de Kim, Nasıl Öldü… İlk Kez Ortaya Çıktı!”, Taraf, 18 Eylül 2015… http://www.taraf.com.tr/guncel-haber/yureginiz-kanayacak-cizrede-kim-nasil-oldu-ilk-kez-ortaya-cikti/
[12] Mustafa Çakır, “Cizre’de Kedileri de Vurmuşlar”, Cumhuriyet, 20 Eylül 2015, s.8.
[13] Mustafa Karasu, “Cizîr Kurtuluş Devriminin Öncüsüdür”, Gündem, 16 Eylül 2015, s.9.
Temel Demirer
Hakkında
Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.
TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM
* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)
* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.
* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.
* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.
* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.
* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.
* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.
* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.
* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.
* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.
* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.
* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.
İletişim:
temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)
http://www.facebook.com/TemelDemirer
https://twitter.com/temeldemirer
Son Haberler
Sayfalar
BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK
„Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.“[1]
Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!
6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.
Halkın İçinde Olmak (Sentez)
Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.
“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!
14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.
Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)
Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.
Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet
Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.
Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir
Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.
Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede
Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)
Ah.... çocuklar... ahh....
Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....
İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....
Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.
Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.
Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.
Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...
Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”
6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.
ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR
Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.
“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.
Azaduhi (Nubar Ozanyan)
Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.