Çarşamba Aralık 11, 2024

Faşist şef Amed’e giremez (Selahattin ERDEM )

  • JİTEM esasta bir MHP örgütlenmesi oluyor.
  • Aslında orman kurma değil, soykırımın zaferi ilan edilmek istenmektedir.
  • Peki Amed böyle bir hakaret ve saldırıyı kabul edecek midir?
  • Amed halkı 1975’de Alpaslan Türkeş’e karşı direndi ve kazandı, şimdi de Devlet Bahçeli’ye karşı direnecek ve kazanacaktır.

Türkiye’deki Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) NATO’nun süper gladyosu tarafından kurulduğunu çok iyi biliyoruz. Bir yanı NATO’nun süper gladyosuna, diğer yanı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Teşkilatı Mahsusa adlı terör örgütlenmesine dayanıyor. Yani iç ve dış faşist odaklara dayalı sicilli bir faşist örgütlenme oluyor.

MHP’nin başbuğu Alpaslan Türkeş, Türkiye NATO’ya girdikten sonra ABD’ye götürülüp özel olarak eğitilen ilk ordu grubu içinde yer alıyor. Bu eğitimin faşist özel savaş eğitimi olduğu biliniyor.

Bu eğitimden sonraki ilk marifeti 27 Mayıs 1960 askeri darbesini örgütleyenler içinde yer almak oluyor. Sonra da söz konusu darbeci özel savaş görevini MHP adı altındaki faşist örgütlenmeyi gerçekleştirerek yürütüyor.

MHP’nin asıl işlevinin Türkiye’deki sol hareketlerle Kürt direnişlerini bastırmak olduğu biliniyor. Bu işlevini bir kontrgerilla örgütlenmesi olarak yerine getiriyor. "Ülkücülük" adındaki örgütlenmeler de söz konusu kontrgerilla yapılanmasını örten maske oluyor.

Bu temelde, bir yandan faşist Türk milliyetçiliğini şovenizm çizgisinde sürdürerek toplum üzerinde ideolojik hakimiyet kurmayı, bir yandan da faşist terörle toplumu sindirmeyi esas alıyor.

Aynı zamanda Türk özel savaş karargahının (eskiden ‘Özel Harp Dairesi’ idi, şimdi ‘Özel Kuvvetler Komutanlığı’ oldu) her türlü kirli işte, komplo, provokasyon ve darbede kullandığı bir maşa olma işlevi görüyor.

Söz konusu MHP’nin 1970’li yıllarda mevcut amaçlar doğrultusunda Türkiye’de etkin kullanılarak demokratik devrimin başarısının önlendiği çok iyi biliniyor.

1970 başında gelişen Türkiye devrimini 12 Mart 1971 askeri darbesi ile onu sürdüren MHP’nin tasfiye ettiği ve bu temelde 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesinin hazırlandığı bilinen bir gerçek oluyor.

MHP’nin Türkiye’de böyle karşı-devrimci bir rol oynadığı 1970’ler sürecinde yeni gelişmekte olan Kürt özgürlük direnişini bastırmak için de kullanıldığı biliniyor. Urfa’dan Ağrı’ya kadar pilot bölge olarak seçilen yerlere faşist MHP çeteleri doldurularak Kürt kentleri adeta MHP tarafından işgal edilmek isteniyor.

İşte böyle bir süreçte faşist şef Alpaslan Türkeş Amed’e de girerek, özgürlük ve demokrasinin başkenti olan Amed’i de işgal etmek istiyor. Ancak her defasında Amed kapıları bu faşist şefe kapatılarak, Türkeş Amed’e sokulmuyor.

12 Eylül cuntası tarafından hapse konan MHP Lideri Alpaslan Türkeş’in, 12 Eylül mahkemelerinde "Fikirlerimiz iktidarda ama biz hapisteyiz" diyerek serzenişte bulunduğu biliniyor. Yani 12 Eylül rejimi esasta bir MHP rejimi oluyor.

Demek ki geçtiğimiz süreçte MHP’nin hükümet ortağı olması ve bugün de ‘Cumhur İttifakı’ temelinde AKP Yönetimine küçük ortak konumunda bulunması bir tesadüf olmuyor. Fikirleri iktidarda olan MHP, açık veya gizli olarak dönemin hükümetlerinde de yer alıyor.

1970’li yıllarda Kıbrıs’ta ve Türkiye’de aktif olarak kullanılan MHP’nin kullanılma zemini 1980 ortasından itibaren değişiyor.

Bu sefer esas kullanılma alanı Kürdistan oluyor ve tüm gücüyle Kürdistan’a yöneltiliyor. Böyle bir duruma Kürdistan’daki 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı yol açıyor.

Kürt gerillasına karşı savaşı 1985’ten itibaren doğrudan NATO’nun üslenip yürüttüğü ve 1987 yılından itibaren bunun tamamen bir özel savaş, yani kontrgerilla savaşı olduğu biliniyor. İşte burada iş ve görev, bir kontrgerilla örgütlenmesi olan ve NATO’ya dayanan MHP’ye düşüyor.

1985’ten itibaren Kürt gerillasını ezmesi için Kürdistan’a sürülen Türk askeri içinde esas gücü MHP’liler oluşturuyor.

JİTEM esasta bir MHP örgütlenmesi oluyor. "Olağanüstü Hal Örgütlenmesi" içinde esas olarak MHP’liler yer alıyor. Bu temelde oluşturulan "Bölge Kolordusu" esasta MHP’lilerden oluşuyor.

Geliştirilen "Köy Koruculuğu Sistemi" içinde MHP’li olanlar öncü rol oynuyor. Kürdistan’da savaşmak için oluşturulan tüm paralı askerlik esasta MHP’lilere dayanıyor.

1990’larda işlenen 17 bin faili meçhul cinayetin hepsini esasta MHP’liler işlemiş bulunuyor. Burada herhalde Esat Oktay Yıldıran gibilerin hepsinin MHP’li olduğunu belirtmeye bile gerek kalmıyor.

Kuşkusuz aynı işlev ve rol şimdi de devam ediyor. Özellikle 2015’ten bu yana geliştirilen AKP-MHP ittifakı temelinde Kürdistan’daki faşist-soykırımcı savaş adeta tümüyle MHP’ye bırakılmış bulunuyor.

Geçmiş hükümetler Kürdistan’daki savaşı orduya bırakırlardı ve ordu da Özel Harp Dairesi üzerinden çoğunlukla MHP’ye dayalı olarak söz konusu savaşı yürütürdü. Şimdi ise Tayyip Erdoğan Yönetimi Kürdistan’daki savaşı tümüyle MHP’ye ihale etmiş ve MHP’lilere dayandırmış bulunuyor.

Çünkü bu denli derin ve insanlık dışı bir özel savaşı yürütecek başka kimse çok fazla bulunamıyor. MHP’liler adeta bu tür kirli işler için hazırlanmış özel kuvvet durumunda.

Kürdistan’da kimyasal silah kullanma emrini veren generalin siyasi eğilimi araştırılsın MHP’lidir. Kürt insanlarını helikoptere bindirip sonra da aşağı atan subayın durumu incelensin MHP’lidir. Sur’da, Cizre’de her türlü katliamı yapan ve insanları bodrumlarda yakan özel savaşçılar araştırılsın hepsi MHP’lidir. Kürt gerillaların kemiklerini cadde altına gömen görevliler araştırılsın hepsi MHP’lidir. Gerilla cesetlerini parçalayan, araca bağlayarak sürükleyenlerin durumu araştırılsın hepsi MHP’lidir.

Kürtçe müzik dinlediği için sokakta Kürt gençlerini linç etmeye çalışanlar, sorgusuz Kürt insanlarını hapse dolduranlar, tutsaklar üzerinde işkence uygulayanlar, Kürt halkına yönelik hakaretlerde bulunanlar, Kürt kadınlarına ve kızlarına yönelik her türlü taciz, tecavüz ve katliam uygulayanlar, Kürdistan’da her türlü alçakça katliamı yapanlar çok büyük çoğunlukla MHP’lidir. Kürt soykırım savaşına MHP öncülük etmekte ve de yürütmektedir.

Şimdi böyle bir partinin Alpaslan Türkeş’ten sonraki ikinci başbuğu olan Devlet Bahçeli’nin adıyla Amed’in Kırklar Dağında özel bir ormanlık kurulmak istenmektedir. Bu biçimde MHP’nin yaptıkları meşrulaştırılmaya ve faşist şef Devlet Bahçeli onurlandırılmaya çalışılmaktadır.

Amed’e ve tüm Kürtlere kan, zulüm, katliam, işkence ve ölümden başka bir şey vermemiş olan baş faşist katil, bu biçimde ödüllendirilmek istenmektedir.

Aslında orman kurma değil, soykırımın zaferi ilan edilmek istenmektedir. Kırklar Dağına kurulacak ‘Devlet Bahçeli Ormanı’, Ağrı katliamından sonra yayınlanan "Hayali Kürdistan burada meftundur" ifadesinin güncellenmesi anlamına gelmektedir. Kürtlere karşı yapılan bu kadar katliam ve hakaret, böyle bir şeyle zirveye çıkartılmaya çalışılmaktadır.

Amed bunu kabul etmez

Peki Amed böyle bir hakaret ve saldırıyı kabul edecek midir? Kürtler böyle bir hakaretamiz saldırı karşısında suskun duracak mıdır?

Birinci faşist şef Alpaslan Türkeş’i Amed’e sokmayanların çocukları, ikinci faşist şef Devlet Bahçeli adına Amed’de ormanlık kurulmasını kabul ederek Amed’e girmesine izin verecek midir?

Özgürlüğün ve demokrasinin başkentinin bu biçimde kirletilmesine sessiz kalınacak mıdır?

Kuşkusuz bu durum olmayacaktır. Amedliler ve tüm Kürtler tarihlerine ve onurlarına sahip çıkacaklar, söz konusu faşist-soykırımcı saldırıya karşı durup onu da Alpaslan Türkeş gibi geri püskürteceklerdir.

Devlet Bahçeli gibi faşist katillerin izinin bile Kürdistan’da kalmaması için her türlü mücadeleyi yürüteceklerdir. Amed halkı 1975’de Alpaslan Türkeş’e karşı direndi ve kazandı, şimdi de Devlet Bahçeli’ye karşı direnecek ve kazanacaktır. Bunun dışında hiçbir tutum yurtseverce olamaz ve Amed gerçeğine yakışmaz. Amed’e faşist katillerin izi bile giremez.

4936

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar