Çarşamba Aralık 11, 2024

Faşizmin “demokrasi” oyunu bitti; sermaye tükendi; Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri ortadoğu ‘da yeni oyunlar sahneliyor.

Sivil faşist darbenin postal sesleri yaşamın her alanında kendini gösteriyor. “Cemaat, Gülen, askeri darbe” senaryosu bir kurguydu. Faşist diktatörlük asıl darbeyi gerçekleştirmek, toplumda teşhir olan karanlık katliamcı yüzünü gizleyebilmek için, “askeri darbe oyununu bir trajikomik şekilde piyasaya sürüverdi. Bu oyunu Erdoğan tek başına kurgulamadı, ABD bu kurgunun içerisinde. Kürdistan’da seçimler sonrası devam eden soykırım ve katliamın üzerini örtmek, gündemi değiştirmek, devletin kaybettiği güveni yeniden kazanmak, Rojova’ya ve Suriye’ye yeni gerekçeler gösterip saldırma, işgal etmek için, bu yolu ortaklaşa çizdiler. IŞİD ‘e dayanan ana planlama iflas etti. ABD, AB, NATO, İsrail ve Türkiye’nin de içerisinde yer alan emperyalist plan çöktü. İçine gömüldükleri bataklıktan kurtulmak için yeni senaryo çizdiler, yeni savaş aktörlerini devreye sokmak için B planının pratik uygulamaya gerekçe sunmaları gerekiyordu. Bunu en iyi Erdoğan ve Gülen cemaati üstlenebilirdi. Öyle de oldu. Artık miladını dolduran bazı derin güçler devre dışı olacak, yapılan bütün katliam ve zulmü vebali Gülen’e yıkılacaktı. Kötülüklerin anası Gülen gerekçe gösterilerek; bütün ilerici, demokrat, aydın, yurtsever, devrimci, sosyalist kurum kuruluş, parti, sendika, dernek ve kişi varsa hepsi birden tasfiye edilecek, tutuklanacak, zindana atılacaktı. Öyle de yaptılar. Biz bunu ilk günden söyledik.

Birçok kendini bilmiş ,”darbe” senaryosuna inanıverdi. Hemen karşı darbeci gösteri şovlarına balıklama atılıverdiler. “Darbelere karşıyız, parlamenter seçilmişler meşrudur. Darbeci diktatörlere karşıyız” dediler, demesine de… Darbecileri bugüne getiren, besleyen, birlikte faşist katliamları organize edenler kimlerdi? Bu devletin başı değil mi ki; “bir tek kişi kalıncaya kadar operasyonlar devam edecek” diyen! Bunu söyleyen faşist TC devleti değilmiş gibi, onun başı bu sözleri söylememiş gibi her şey bir anda unutuverdiler… Kısacası faşist devletin aklanması esas alındı. Devlet içinde tehlike gösteren Fetullahcılar ve onunla işbirliği yapanlar vadeleri dolduğundan tasfiye edildiler. Bu ortak bir karardı. Hepsi bu, bunu abartmanın, sağa -sola yamamanın komplo teorileri üretmenin bir anlamı yoktur. Devlet bugüne kadar yaptığı katliamları gizlemek, kendini aklamak, karanlık yüzünü gizlemek için bu karanlık planını basit bir hamleyle pratiğe geçirdi.

Bazı rivayetlere göre ,”TC yüzünü Rusya’ya dönüyor”, bence bu tahlil gerçeği yansıtmadığı gibi, ABD ve NATO da buna izin vermez. Aksine, Erdoğan’ın yanlışlarından kaynaklı itibarı düşen TC devletinin itibarını yeniden tesis etmeyi hedeflerken, beri taraftan Erdoğan’ın elini zayıflattı. Eski piyonlarını içeride ıslah etti. Tutukluluk hallerini kaldırdı. Devam eden bütün davaları beraatla sonlandırdı. İtibarı iade ettirerek, yeniden iktidara ortak olma yolunu açtı. Darbe komedisiyle, milliyetçi, şoven ırkçı faşist ve ulusalcıları iktidara ortak ederek, kaybettiği denetimi yeniden sağladı. Bu, bir nevi kulak çekmeydi. Haddini bildirmeydi. Daha ileri gidersen eğer başta sen ‘attan düşen sıpaya benzersin’ demek istediler. Olanlar bunlardı. Bu gerçeği birçokları göz ardı ediverdi. Tabi kulağı çekilen baş oğlan biraz bağırdı çağırdı, hoplayıp -kükredi, ama oğlanın çokça böyle arsızca çıkışlar yaptığını, sinirleri dinince kolayca kendi söylediklerini, hiç söylememiş gibi, yeniden efendiye yalakalık yapabildiği bilinmektedir. O nedenle sözüne sadık olmayan, oynak Erdoğan’ı her zaman hizaya getirmeyi iyi bilmekte, kendileri için bir tehlike olmadığı bilinmektedir.

Ama yaşanan bu gerçekleri görmezden gelenlere, anlamak isteyenlere sormazlar mı nerede bu darbenin siyasi ayağı? Peki, kimdi bu darbeciler? Nereden çıktı bu darbeciler, birdenbire nasıl türeyiverdiler? Darbeden bir gün sonra on binler listelenmiş şekilde görevinden alındı, tutuklandı. Bu liste nerden çıktı, kim bu listeyi bir gecede hazırladı ve binler bir anda tutuklanıverdi? Nerden biliniyordu bunlar? Kim yaptı bu tutuklama listesini…? Erdoğan ve efendileri kendilerini akıllı, toplumu kolayca kanan enayi mi sanıyor! Bu ne ahmaklık, bu ne trajikomik bir durum! Kimse olan bitene bir şey demedi, bir ciddi tahlilde de bulunmadı. Çoğunluk es geçti. Neredeyse Erdoğan’ı kurtarmak için sokakları zaptı-rap yürüdüler. Asıl darbeyi faşist koalisyonu oluşturan Erkenekoncular, Ulusalcılar, Kemalist şovenistler, MHP’li faşistler, ilerici, devrimci, yurtsever, aydın güçlere karşı yaptılar. Erdoğan’ı kahraman ilan ettiler. “Erdoğan için demokrasi nöbetleri tuttu”lar. Erdoğan gibi soykırımcı faşist katil birdenbire kurtarıcı -kahraman ilan edildi. Zalim Dehak oluverdi” demokrasinin başkomutanı”…Başladı nara atmaya, “demokrasi nöbeti”,” demokrasi yürüyüş” derken bütün kötülüklerin, zulmün, katliamların başı ” kahraman oluverdi, mağdur ilan edildi.” Ve başımıza kesiliverdi zaptı-rap. Postalı ayağına giydiği gibi, zafer kazanmış hayali kahraman edasıyla saat başı direniş naraları attı tuttu. Ezici çoğunlukta bunu yutuverdi.

Biz dedik ki, bu bir oyun, faşist diktatörlük yaptığı soykırımı gizlemek, gelecekte daha zalimce katliam ve zulüm yapmanın yollarını açmak için, kendini “mağdur göstermek” istemekte, faşist saldırıları daha katmerli hale getirmek için “meşruluk” istemektedir. Gülen, cemaat, darbe bahane… Faşist diktatörlük kan tazelemek, ömrünü uzatmak için ittifakta olduğu, bütün katliamlarda ortaklığı bulunan ve kendisi için artık tehlike arz eden bir kliği bertaraf etti. Devletin yaptığı bütün katliam ve kötülükleri Feto’ya yıkma yoluna gitti. Bunu yaparken geçmişte iktidardan alaşağı edilen eli kanlı başka bir soykırımcı Ergenekon, ulusalcı-şovenist kliklerle işbirliği yaptı. Böylece, Gülen kliğini tasfiye etti. Olay bu kadar açık ve nettir. Bunun üzerinde gereksiz kurgular kurmanın, bilinçli veya bilinçsiz Erdoğan’ın kırılan ayağını iyileştirmenin anlaşılır bir yönü yoktur.

Kürtlere, devrimcilere, aydınlara, demokratlara, komünistlere ve onları destekleyen halklarımıza karşı yapılan parlamenter maskeli açık faşist darbe olduğunu ta başında biliyorduk, yeni doğan gün kadar açıktı. Biz aynı fikirde olanlar bu gerçeği anlatmaya çalıştık. Bugün Kürt ulusuna, devrimcilere, aydınlara, demokratlara, komünistlere ve halklarımıza toplu katliam saldırıları bu planlama üzerinden organize ediliyor.

Bağırdı olmadı, “tek bir kişi kalana kadar devam edecek”, dedi olmadı, darbe tiyatrosu sahneledi olmadı, Putin’in dedi olmadı, Amerika’ya “meydan okudu” olmadı, IŞİD, FATİH, EL NÜSRA, ÖSO dedi olmadı, olmadı. Giderayak battıkça batıyor. Batacaklar. Türk devleti Erdoğan’dan ibaret değil. Türk devleti şoven, ırkçı faşist bir derin devletin varlığını sürdürme, devam ettirme, devletin varlığı için tüm katliamları, soykırımları halklarımıza reva görme cinnetidir. Faşizm için başka çıkış yolu yoktur. Var olan gerçek bu. Kim ne derse desin, hangi bilinmez boruyu öttürürse öttürsün gerçekler balçıkla sıvanmıyor.

Şimdi Suriye topraklarını fiili işgale girdi. IŞID tehlikesini “bertaraf etme” bahanesiyle, IŞİD’in kaybettiği toprakları, aldığı ağır darbeleri telafi etmek, bu taşeron İslamcı faşist yapılanmayı sınır bölgelerinde kalıcı kılmak istemektedir. IŞID oluverdi EL NÜSRA, ÖSO, EL NÜSRA OLDU IŞİD ve ÖSO. Yani değişen yalnızca isimler oldu, yüze geçirilen maskeler oldu.

Faşist diktatörlük, Kürt ulusunun oluşturduğu demokratik yapılanmayı savaş kurallarını dahi hiçe sayarak yok etmeyi hedeflemektedir. Ortadoğu’da yaşanan emperyalist gerici savaş ancak, demokratik, devrimci bir savaşla önlenebilir. Faşist TC’nin girdiği bataklıktan artık çıkmasının mümkünü kalmadı. Bu bataklık aynı zamanda Türkiye ve Kürdistan halklarının da kırıma uğraması, bir bütün olarak savaşın yarattığı yıkım, yoksulluk, toplu katliamlarda payına düşeni yaşanacağı demektir. Gözünü kâr ve kan hırsı bürümüş bir diktatörün savaş naralarına ne yazık ki, toplumun ezici çoğunluğu İslam adına destek vermektedir. Bunların yaşanması, sürecin kendini tamamlaması gerekiyor. Sürecin hızla yaşanması, olgunlaşması emperyalist gerici savaşın devrimlere dönüşmesi faşist iktidarların yıkılması bizim elimizde. Yılmadan uzun soluklu bir mücadele sürecinde işçi sınıfını, köylülüğü, emekçi halkları kazanmalıyız. Onlarla birebir her alanda ilişkiler oluşturmalıyız. Sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel bağlarımızı geliştirmeli, sivil toplum örgütleri içerisinde, burnu büyüklük yapmadan uzun maratonlara koşmaya hazırlanmalıyız.

Bugün AB, ABD, NATO Kürt ulusal kurtuluş hareketini kullanmak, kendi çıkarları temelinde Ortadoğu’da aktörlerden biri yapmak istiyor. Bu sebeple Kürt ulusal kurtuluş hareketinin üzerine faşist Türk devletini sürerek kendine itaat etmesi için ayar vermeyi deniyor. Tabi Kürt ulusal kurtuluş hareketi de bu güçleri kullanarak hedefe varmanın yollarını açmayı deniyor. Uzun yol güzergâhı hesaba katıldığında ulusal hareketin karakteristik özelliği bu uyuşma ve uzlaşmalara meyil taşımaktadır. Emperyalistlerin yarattığı şeytan üçgeninde kimin kiminle dans edeceği, kimlerin şeytan üçgeninde sırra kıdem basıp yok olup silineceği hemen belirgin değil. Gelecek süreçte kimin hangi tutarlılıkta yoluna devam edeceğini sınıf mücadelesi bize gösterecektir. Bugün Kürt ulusal kurtuluş hareketi bölgemizde önemli bir devrimci üstlenmiş ve bunu kararlılıkla hayata geçirmekte, önemli ilerlemeler kaydetmektedir. Kim ne derse desin bölgemizde yaşanan gerçekliğimiz bu!

İçinde yaşadığımız bu süreçte emperyalizme, faşizme, ortaçağdan kalma feodal dini gericiliğe karşı, Türkiye, Kürdistan, Suriye ve Ortadoğu halklarının birlikte hareket etmesini geniş bir emekçi halk hareketini yaratmaya ivedilikle ihtiyaç var. Bunu yaratmanın yolu emekçi halklara gitmekten, onlarla organik bağ kurmaktan kendi ülkemizde yürütülen devrimci mücadeleye katılmaktan, yer almaktan geçmektedir. Önce kendi kapımızın önünü, evimizin içini temizlemek asıl olan görevimizdir. Bu gerçeği görmeden emperyalizme faşizme ve her türlü gericiliğe karşı mücadelede başarı ve zafer elde edemeyiz. Gerici emperyalist haksız savaşları önlemenin yolu, bu gerici savaşları, haklı savaşlarla yenmek, etkisiz hale getirmek, ezilen emekçi halkların kendi halk iktidarlarını kurmaya dönüştürmek olmalıdır. Ahtapot gibi ülkelerimize, bölgelerimize, dünyamıza musallat olan emperyalizmi, faşizmi, gericiliği yıkmanın kovmanın başkada yolu yoktur. Bugün dünya ölçeğinde baktığımızda Amerikan emperyalizmi baş düşmanımızdır. Ve bu bölgemiz içinde geçerlidir. Ayrıca bölgemizde Amerikan emperyalizmi ve onun güdümünde ki, NATO’nun uşaklığını yapan işbirlikçi faşist diktatörlüklere karşı mücadele etmek ve yıkmak asıl görevdir.

Bugün, iktidarı elinde tutan, en zalimce faşizmi halklarımıza reva gören Erdoğan’ın iktidarı baş düşmanımızdır. Erdoğan iktidarı bugün devletin bütün kurumlarıyla bileşenlik oluşturmakta, sivil faşist darbenin başını çekmektedir. Bu anlamda, faşist Erdoğan iktidarına karşı mücadele, faşist Türk devletine karşı mücadelenin kopmaz bir parçasıdır. Erdoğan iktidarına karşı mücadele, faşist devletin yıkılmasının kopmaz ön ayağıdır, önemlidir.

Baş düşman tespiti yapmayan, düşmanlar arasında ayrım yapmayan, tekdüze bütün düşmanları aynı kalıba koyan bir mantık, kalıcı doğru bir siyasi hat oluşturamaz, doğru politik -taktik tahlillerde bulunamaz. Toptancı ve kalıpçı bir bakış açısıyla bir arpa boyu yol alınamaz. O zaman gelişmeleri iyi okumak gerekiyor. Doğru hedeflere yönelmenin tek yolu günü yakalamak, doğru taktikler üretmek bugün oku yöneltmemiz gereken baş düşmanımızı doğru tahlil etmekten geçiyor. Bugün taktik olarak baş düşmanımız Erdoğan iktidarı ve şovenist koalisyonu oluşturan faşizmdir.

48930

"Tarihte kalmış bir savaştan notlar ve dersler"*

1973'de Amerikan askerleri Vietnam'dan çekilirken, New York Times gazetesinin hükümete yakın yazarlarından Sulzberger şunları yazıyordu:" Birleşik Devletler savaşın kaybeden tarafı olarak görünüyor. Tarih kitapları bunu böyle yazmak zorunda… Biz savaşı Mekong Vadisi'nde (Vietnam'da) değil, Mississippi Vadisi'nde (Amerika'da) kaybettik. Birbiri ardından gelen Amerikan yönetimleri, ülke içindeki halktan asla kitlesel destek görmedi."

Tatava yapma, bas geç

Gündemle ilgili yazmak bana göre değil.

Aklım sırrım almıyor.

Delirecem.

Seçimler 30 Martta.

31 Mart ve ardında bazıları seçimlerde uğradığı hezeyanla  ... 

Seçimlere, örgütlenmeye .... yönelik iflah olmayan proletarya köylünün haline karşı kolektiflere sokağın, mücadelenin ve kavganın yıkıcı gücünü ( Bolşevikliği ) tavsiye ediyor. 

Kimileri de, Yetmez ama evetçilerin gezideki adı: Tatava yapma, bas geçciler, diyi veriyor.

Ve daha nice şeyler.

Ya kardeşim: Durun, hele.

Sizler  ne yazdığınızın farkında mısın ?

“İnsanlık için komünizmden başka yol var mı?” derdi o...

“İçinde bir tutam delilik olmayan hayat eksik bir hayattır.”[1]

Ataol Behramoğlu’nun, “… insan olmak/ çoğalabilmektir başkalarıyla/ İnsansın, birinin canı yanıyorken/ senin de canın yanıyorsa,” dizelerini anımsatan bir devrimci ruh daha ayrıldı aramızdan... Çocuksu, coşkulu, insan gibi insandı... 

Gerçek şudur ki Onun ölümüne inanmak zor, O az sonra kapımızı çalabilir…

Kolay mı? Can Yücel’in, “Bana Bir Varmış de!/ Bir Varmış Bir Yokmuş deme!/ İçime dokunuyor” şiirinin “Bir Varmış de” bölümünü gerçek kılmışlardandır Tuncel Kurtiz... 

TKP/ML- TİKKO Gerillalarından Bombalı Pankart

Yerel  kaynaklardan  öğrendiğimiz  bilgilere göre,  10 Nisan2014 günü TKP/ML’ye bağlı TİKKO gerillaları Ovacık’ta yol kapatma eylemi yaparak bombalı pankart astı.

Değişimlere Direnen İdeal İnadımı

Aradan otuz yıl geçmişti, ben daha ülkedeyken tanıdığım kadim bir dost diye bildiğim Hasan’a misafirliğe gitmiştim. Hal hatır faslından sonra kardeşi olan Hüseyin’in durumunu sormuştum. Aldığım cevap ise, ‘’Annesi ve babası bir olan bir ilişki içinde değiliz maalesef’’ olmuştu.

Çocukluğumdan beri anne ve babası bir diye bildiğim bu kadim dostumun söyledikleri kafamı epey karıştırmasına yetmişti bile. Hasan bana dönerek ‘’Yok yok zannettiğin gibi değil ya da düşündüğün anlamda baba veya annemiz bir değil anlamında söylemedim’’ diye tekrar aynı vurguyu yapmıştı.

Eleştirinin sefaleti

Halkın Günlüğü gazetesinin 16–28 Şubat 2014 tarihli 77 sayısında “Eleştirinin Eleştirisi!” başlıklı bir yazı yayımlandı.

Munzur’dan İstanbul'a Yaralı Kartal: Ali Uçar!

Yıl 1974 Haziran’ıydı. Seni İstanbul- Kazlıçeşme’de tanıdım. Daha çok gençtin, 16 yaşındaydın. Dersim-Ovacik Cakperi köyünde yoksul ama Munzur suyu kadar temiz bir Anne-Baba'dan gelmeydin. Okullar yaz tatiline girmiş sen ve abin Musa Uçar okul paranızı ve ailenize maddi yardımda bulunmak için Kazlıçeşme deri fabrikalarında çalışacaktınız. Okullar açıldığında ise geri Dersim’e dönerek eğitiminizi sürdürecektiniz. Ama öyle olmadı. Partimizle tanıştın. Eğitimini yarıda bıraktın. Zeytinburnu’nda işçi sınıfı içerisinde örgütlendin, örgütledin.

Sürecin hasasiyetine hasasiyetle cevap vermek gerekiyor

Yaklaşık 30 yıldan beridir Kürt halkının ulusal demokratik taleplerinin seslendirilmesini üstlenerek öncülük eden Kürt siyasal hareketin siyasal konumunda olan siyasal güçleri, son barış sürecinin heyecanıyla atağa kalktıklarından beri, ağızlarından hiç düşürmedikleri süreç ve bu sürecin ortaya koyduğu ‘’süreç çok hassastır’’ söylemidir. 

Yaşamı degistirmek için tüm renkleriyle örgütlenmek[1]

“İnsan, uğrunda ölümü göze alabileceği bir şey bulmadığı müddetçe insan değildir.”[2]

Yaşamı, tüm renkleriyle, hep beraber, “11 Tez”in ısrarlı yaratıcı/ yıkıcılığıyla birlikte, el ele, omuz omuza örgütlemek insan olmanın ve kalmanın “olmazsa olmazı” olsa da, sürdürülemez kapitalizmin yıkım ve yoksulluk dünyasında hiç de kolay değildir…

KAPİTALİST VAHŞET

Seçim mi Devrim mi ?


Bu coğrafyada halklar düzenin yüz yıldır sahnelediği seçim oyununa katılmakla baltayı bilinçsizce hep kendi ayaklarına indirdiler. Bu 30 Mart yerel seçiminde de halk diğer seçimlerde olduğu gibi yine kendisine biçilen militan figüranlık rolünü oynadı. Yorucu bir seçim kampanyasını sırtlayarak Meclis partilerine pek çok belediye başkanlığı ve il meclis üyelikleri kazandırdı.

Sokaklar babam kokuyordu

Babamı hiç tanımadım, kokusunu da bilmem. Kulaklarımda çınlayan ne bir sesi ne de duvarımızda asılı bir resmi vardı. Olsaydı hep bakardım… Tam beş yaşındaydım. Bunların yokluğuyla bir gün sordum anneme. “Beni kaçırdı, köyden alıp getirdi buralara. Gerçi İzmir çok güzel ama…” dedi. Sustu, gözlerini tavana dikti, sonra da, “Benim için çoktan öldü baban,” dedi. ‘Benim için neden ölmedi?’ diye geçirdim aklımdan, hayıflandım. Biraz da gönül koydum. Babasızlık çok zormuş, insan büyüdükçe bunu daha iyi anlıyor. Örneğin sokaklarda hiç kavga etmedim, kavgadan kaçtım hep.

Sayfalar