Salı Aralık 10, 2024

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor. Her türlü baskının ve yoksulluğun reva görüldüğü Asya kıtasının işçi ve emekçileri; uzun bir süredir Komünist Manifesto’nun öngörüsünü, Mao’nun "Doğu rüzgarı Batı rüzgarını alt edecektir” sözünü doğrularcasına devrimci mücadeleyi yükseltmeye devam ediyorlar. Dünyanın çatısı Nepal’de devrimci dalga emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin yüreğine büyük bir korku salarken, bu korkuyu daha da büyüten Hindistan işçi ve emekçilerin mücadelesi peşi sıra geldi. Emperyalist burjuvazi ve dünya gericiliği, işçi ve emekçilere; "kapitalizmin başka alternatifi yok” diyerek, sosyalizmi unutturmaya çalışırken, uzak Asya’da, zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan milyonların, sosyalizmi yeniden kazanma girişimleri durdurulamaz boyuttadır ve buradaki mücadele, bütün dünya emekçilerine büyük bir moral vermektedir. Herhangi bir ülkedeki işçi ve emekçilerin burjuvaziye karşı mücadelesi, bütün dünya emekçilerinin bir kazanımı, burjuvazinin ise kaybı demektir. Nepal’de ki mücadele de kendi güzergahında düşe kalka ilerlemekte ve bütün ülkelerin sınıf bilinçli işçileri buradaki mücadeleyi, destekleriyle beraber büyük bir dikkatle izlemektedirler. Buradaki devrim, bazı sarsıntılar geçirse de, kendi rotasında ilerlemeye devam edecektir. Yaklaşık bir milyar üçyüz milyon insanın yaşadığı, 17 resmi ve en az 22 farklı dilin konuşulduğu, devasa kapitalist gelişmenin yanında ona koşut olarak devasa yoksulluğun yaşandığı ve yarı-feodal ekonomik yapınında var olduğu, ve deyim yerindeyse dünyanın ekonomik, siyasal ve sosyal laboratuvarı olan Hindistan’da işçi sınıfının önderliğinde sosyalizm için mücadele hiç bir zaman sönmedi. Sosyalizm meşalesi, bazan alevlenerek, bazan ise köz halinde hep var oldu. Bugünkü Hindistan’da bazı eyaletler de kendine Marksist diyen partiler iktidardadır. Hatta Hindistan’ın üçüncü güçlü partisi olarak Hindistan Komünist Partisi (Marksist) olduğu ileri sürülmektedir. Ancak, bu partinin marksizm ile bir ilişkisi olmadığı gibi, gerçek marksistlere karşı devletle beraber savaşmaktadır. Yani, bunlar gerici devletin partileridir. Hindistan gerici devletinin her türlü baskı ve şiddeti kullanarak bastırmaya çalıştığı Hindistan Komünist Partisi (Maoist)’in mücadelesinin tarihi eskilere dayanmaktadır. Çin’deki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin etkisiyle MLM düşüncelerin hızla yayılması ve bu düşüncelerin pratiğe dökülmesiyle, bugünkü mücadelenin başlangıcı atılmış oldu. Bu mücadelenin unutulmaz önderi ve bugün de HKP(M)’nin önder olarak kabul ettiği Çaru Mazumdar’dır. Onun önderliğindeki Naksalbari (naksalit) ayaklanması, Hindistan’ın son 50 yıllık tarihi içinde önemli bir yer tutmaktadır ve bugünkü mücadele de hala halk arasında ve hatta burjuvazi tarafından da bu adla anılmaya devam etmektedir. Naksalbari köylü ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılması ve Çaru Mazumdar’ın ölümünden sonra, Hindistan Komünist Partisi/ML, küçük guruplara ayrılarak dağıldı. Çaru Mazumdar’ın izinden giden ise HKP/ML (Halk Savaşı) adlı parti oldu. Bunun dışında daha bir çok parti ve grupta Çaru Mazumdar’ın takipçileri oldular. 1990’ların ortalarından itibaren başta HKP/ML (HS) olmak üzere diğer bir kaç parti ve grup’ta silahlı mücadeleye başladı ve süreç içinde bunların hepsi birleştiler ve birleşik partinin ismini HKP(Maoist) oldu. Maocu partilerin birleşmesiyle, bu parti önderliğinde ki sınıf mücadelesi daha ileri bir boyuta yükseldi. Kırsal alanlarda gerilla savaşı veren parti, şehirlerde ise işçi ve yoksul emekçiler içinde güçlü bir kitle örgütlenmesi gerçekleştirdi. Aydınlar arasında da giderek saygı kazandı ve onlar içinde de örgütlendi. Hindistan gericiliği, "maocuları” altetmek için, korkunç bir baskı uygulamaktadır. Son aylarda da topyekün saldırıya geçti ve bu konuda hava kuvvetlerini de kullanma kararı aldı. Her ne kadar devrimci-demokrat kesimde buna karşı tepkiler yükselse de, Hindistan gericiliği , işçi ve emekçilerin HKP(M) önderliğindeki haklı ve meşru mücadelelerini kanlı bir şekilde bastırmak amacından vazgeçmeyecektir. Hindistan Devriminin Dinamikleri Hindistan’ın Marksizmle tanışması 1900’lü yılların başına kadar gider. Lenin önderliğinde kurulan 3. enternasyonal’de Hindistan kökenli delegeler yer almıştır. Hindistan’ın Marksizmle tanışması eski olmasına karşın, 1960’lardan sonra gerçek komünist partileri kurulur. Esas olarakta BPKD’nin etkisi burada büyük olur. Bugünkü devrimci mücadelenin de bu etkinin devamı olduğunu, köklerinin oradan geldiğini söylemek, bir gerçeği vurgulamaktır. Hindistan’da işçi sınıfı güçlü bir yapıya sahiptir ve burada kapitalizm tarihi sömürgecilik kadar eskidir. Yani, İngiliz sömürgeciliği döneminde kapitalizm girmiş ve gelişmiştir. Buna karşın yarı-feodal diyebileceğimiz bir ekonomik sistemin varlığından kaynaklı topraksız ve az topraklı geniş bir köylülük mevcuttur. Nüfusun yaklaşık %60’ı nüfusu 5 binin altındaki köylerde yaşıyor. 2006’da 17 bin köylü "borç” yüzünden intihar etti. Nüfusun % 44’ü günde bir ABD dolarının altında yaşıyor. Milyonluk büyük şehirlerde yaşayanların üçte biri sefalet içinde "SLUM” denilen derme çatma klübelerde yaşıyor.( Dünya Bankası verileri) Yoksulluğa ters orantılı olarak zenginlik de bir avuç insanın elinde toplanmış durumda. Hindistan’da 53 ABD Doları milyarderinin yanı sıra 60 binden fazla milyoneri ve 350 nüfusluk milyonluk orta sınıf var (Müthatliler Birliği yayınları 2008) Hindistan devriminin dinamiklerinin başında işçi sınıfı olmak üzere genel nüfus içinde büyük bir orana sahip az topraklı ve topraksız yoksul köylüler gerilla mücadelesinin temel gücünü oluşturuyor. HKP(M)’nin de kırsal alanda dayandığı yoksul köylülüktür. Bunun yanında şehirlerde de güçlü örgütlenmelere sahiptir. Özellikle Şehirlerin yoksul varoşlarında yaşayan kitleler içinde ve işçiler arasında derinlemesine örgütlenmeye sahiptirler. Yer yer genel grevler örgütledikleri ve bu grevlere binlerce işçinin ve memur emekçilerinin katıldığı bilinmektedir. Sınıf farklılığın çok belirgin olduğu, sosyal farklılaşmanın derinlemesine yaşandığı, yani, toplumsal ve sınıfsal çelişmelerin keskin olduğu bu ülkede, doğru bir siyaset izleyen KP kitleler içnde kök salabilir. HKP(M)’de bu özelliklere sahip bir parti olduğu için kitleler içinde kök salmıştır. HKP(M), bugünkü düzeyini kolay yakalamadı. Somut koşulların somut tahlilinden hareket ederek, teori ve pratiğin birliğini ve birbirinin önünü açarcasına uygulayarak emin ve kararlı adımlarla yoluna devam ediyor. O, Hindistan geçekliğini, toplumsal ve sınıfsal çelişmeleri doğru analiz edip, kendi devrimci pratiğine yön vermesini bildi. Ayrıca, burjuva basınının yansıttığı kadar HKP(M)’nin önder kadroları uzun yıllar mücadele içinde pişen kişilerden oluşmaktadır. Bugünkü durum, ağır bedeller karşılığı ilmik ilmik örülerek başarıldı. "Slumdog’un” Maocuları Sosyalizmi Er Geç Kuracaklardır Dünya gericiliği, Nepal’deki devrim mücadelesini boğmak için yoğun çaba harcadı. Ve şimdi Hindistan’daki devrim mücadelesini bastırmak için, Hint gericiliğini her açıdan desteklemektedir. Çünkü, buradaki devrimin başarısı, 1917 Rus devriminin yarattığı sarsıntı gibi dünyayı derinden sarsacatır. Dünya işçi ve emekçilerine büyük bir moral ve mücadele motivasyonu yaparken, burjuvaziye de o denli darbe vuracaktır. Bu açıdan, emperyalist burjuvazi, Hindistan’daki Maocu dalganın önüne geçilmesini isterken, uluslararası işçi sınıfı ve ezilen yığınlar ise, Hindistan işçi ve yoksul emekçilerin ve yoksul köylülüğün haklı mücadelesine en yüksek desteği, kendi gelecekleri açısından da olsa vermekle karşı karşıyadırlar. Hindistan işçi ve emekçilerin mücadelesinin gelişmesi ve boyutlanması, sosyalizme adım adım yaklaşmaları, öncelikle Himalya tepelerinden eteklerine doğru dalga dalga devrimin yayılmasını getirceketir. Salt Asya kıtasını değil, bütün kıtaları saracaktır. Bu subjektif bir gözlemden öte, gerçekleşebeilecek bir olgudur. 21. yüz yıl işçi ve emekçilerin yılı, sosyalizmin geliştiği ve güçlendiği yıllar olacaktır derken, dünya konjonktüründeki emek-sermaye arasındaki çatışmalı gelişmeler ve durumların dikkate alınması üzerine söylenmiş bir öngörüdür. Son yıllarda küçük burjuva oportünizmi, Latin Amerika ülkelerinde bazı reformist burjuva liderlerini "sosyalist” olarak işçi ve emekçilere sunmaya büyük bir gayret gösterirlerken, Hindistan’daki geleişmelere ise kulak tıkıyorlar ya da görmezden gelmeye çalışıyorlar. Oysa orada işçi ve emekçilerin ağır bedeller karşılığında zorlu bir mücadeleleri var. Buradaki mücadele ezilen kitlelerin kendi kurtuluşları için verdikleri bir mücadeledir. Latin Amerika’daki bazı reformist görünümlü burjuva liderlerin konumları ise, kitlelerin daha ileri mücadelesini geri çekmek ve reformizin içine haps ederek, onları pasifleştirmektir. Marksistlerin görevi, reformistleri ne desteklemek ne de güçlendirmek, tersine onların gerçek yüzlerini kitlelere göstermek ve teşhir etmek olmalıdır. MLM’lerin görevi; işçi ve emekçilerin çıkarlarını savunan, işçi sınıfı önderliğindeki mücadeleleri daha aktif desteklemek olmalıdır. Bunu yapmayan MLM olamaz. Ya da "onlar silah kullanıyor” diyerek, burjuvazi ile aynı jargonu kullananların "marksist” kılıklı zavallılıkları ise bir başka acınacak durumdur. Burjuvazi, devrimcileri "gül”le mi karşılıyor? Burjuvazi, kitlelerin en küçük demokratik hak mücadelelerini bile içine sindiremezken ve yer yer katliamlara varan saldırılara girişirken, bunu görmeyip, komünistlerin ve devrimcilerin meşru ve haklı mücadelelerini "terör” olarak değerlendirmek, en iyimser yaklaşımla "yanlış bir algılama”dan öte, ideolojik olarak burjuvazi ile aynı saflarda yer almaktan kaynaklanıyor. Hindistan gericiliği, HKP(Maoist)’in başta önderleri olmak üzere kadro ve üyelerine karşı bir sürek avı sürdürmektedir. Yakladıklarını ise sorgusuz sualsiz katletmekte ya da ağır işkencelerden geçirerek, ağır hapis cezalarıyla zindanlara tıkmaktadır. HKP(M)’yi destekleyen ya da destek verdiğinden şüphelenen köylüler ve emekçiler katlediliyor ya da köyler bombalanıyor. Böylesine bir vahşet uygulayan gericiliğe karşı mücadele eden kitlelerin mücadelesini görmezden gelip, burjuvazinin jargonu ve yaklaşımıyla konuşanlar işçi ve emekçilerin dorstu olamaz. İşçi ve geniş emekçi kesimleri ile Hint gericiliği arasındaki mücadelede, emperyalist burjuvazi ve dünya gericiliği Hint gerici develetine açık destek verirken, uluslararası işçi ve emekçiler de Hindistan işçi sınıfı ve ezilen yığınların mücadelesine açık destek vermelidirler. Başta işçi sınıf örgütleri olmak üzere devrimci demokratik kitle örgütleri de Hindistan işçi ve emekçilerin bu haklı mücadelesini desteklemeli, oradaki burjuvazinin katliamını ve baskılarını teşhir ederek protesto etmelidirler. Yusuf KÖSE 29 Kasım 2009 |

110202

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Sayfalar