Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet
Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.
Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.
Yüz yıllık TC tarihini Kaypakkaya’nın ortaya koymuş olduğu görüşler çerçevesinde ele almak, eskiyi atıp, yeniyi kuşanmak onun izlemiş olduğu bilimsel tutumla mümkündür. Bunun ilk adımı da yetersizliklerimizle hesaplaşmakla, inceleme- araştırmada derinleşmeyi içermeyen, tutucu düşünüş ve hareket tarzından uzak durmakla başlar. Eğer Kaypakkaya, bu bilimsel yolu izlememiş olsaydı söz konusu tarihi süreçte ilk hesaplaşmayı geleneksel “sol” düşünüş tarzıyla yapmazdı.
Onun, Kemalizm’in önüne çekilen “sol” perdeyi çekip, faşist niteliğine ışık tutması, Kürt ulusal sorununda hakim ulus ırkçılığına, sosyal şovenizme karşı yol açıcı, tavizsiz bir mücadele içine girmesi, olayları ele alışta izlemiş olduğu bilimsel tutumdan kaynaklıdır.
Bu düşünüş tarzıyla hareket eden Kaypakkaya, kitle hareketlerine katılarak pratikten öğrenmeyi oldukça önemsemiştir. Yine tarihi tecrübelerden öğrenme, bu tecrübelerle, güncel siyasal gelişmeler arasında doğru bir tarzda bağ kurma çabasını tüm analizlerinde rahatlıkla görebiliriz.
Cumhuriyetin kuruluş sürecine, Kemalizm’e bugün de övgüler dizen her türlü anti- MLM anlayışa karşı Kaypakkaya’nın, uzlaşmaz tutumunu sürdürmek zorundayız. Çünkü yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin özlü ifadesi “Tek vatan, tek millet, tek bayrak”tır. Dolayısıyla “tekçilik” üzerine kurulan Cumhuriyetin faşist tabutuna çivi çakma yerine “sol” adına, kırmızı şal örtmeye çalışanlar, objektif olarak kanlı bir tarihe hizmet etmiş olurlar. Oysa bu yüz yıllık tarih, askeri darbelerle, göstermelik parlamentolarla, Kürt ulusunu ve diğer azınlık milliyetleri imha ve inkar etmekle geçmiştir.
Keza, Kemalizm anti-komünizm niteliğiyle yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin en kanlı sayfalarından biridir. M.Suphi ve yoldaşlarının katledilmesiyle başlayan bu tarihin her sayfasında devrimci ve komünist güçlerin, Kürt halkının ve azınlık milliyetlerin kanı vardır. Cumhuriyetin kuruluş döneminde M.Kemal’in elinde bir oyuncak işlevi gören Kemalist devlet, bugün de AKP-MHP koalisyon iktidarının oyuncağı durumuna gelmiştir.
Dolayısıyla Kaypakkaya’nın, Kemalist iktidarın niteliğine dair yaptığı değerlendirmeler bir yüz yıllık tarihi kapsar niteliktedir. Soruna bu bakış açısıyla yaklaştığımızda, Kemalizm’in kanlı sopasının el değiştirerek günümüze kadar geldiğini göreceğiz. Ama ne yazık ki, kendini “sol”da tanımlayan kitlelerin önemli bir bölümünün üzerindeki Kemalizm etkisi sürüyor. Özellikle siyasal İslamcı anlayışa karşı Kemalizm bir seçenek olarak sunulmakta. Bu anti-komünist düşünüş tarzına karşı Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda kararlı bir mücadele yürütme görevi de karşımızda durmaktadır. Bu gericiliğin alternatifi Kemalizm değildir. Çünkü Kemalizm tekçidir, Kürt ulusunu, azınlık milliyetleri yok sayma, yok etmenin ideolojisidir. Emperyalizme bağımlılık, komünizme düşmanlıktır.
Kemalist Cumhuriyete “devrimci tarihsel bir rol” biçenler, her zaman Kaypakkaya’nın fikirlerine karşı mesafeli durmuşlardır. Hatta bu düşüncelerin karanlıkta kalmasını istemişlerdir. Çünkü Kaypakkaya’nın düşünceleri Kemalist Cumhuriyetin reddi üzerine kurulmuştur. Keza Kürt ulusal sorununda da sosyal şovenizmin derin etkisi altında olan anlayışların Kaypakkaya yoldaşın görüşlerine hürmet etmeleri beklenemez. Bu gerçeğin bir yönü; diğer yönü ise bu fikirlerin karanlıkta kalmasını sağlamaya hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğidir.
Son günlerde Bursa’da Amedspor oyuncularına karşı yapılan faşist saldırıları selamlayan iktidar ortağı Bahçeli de bu kanlı tarihin sürdürücüsüdür. İdeolojik gıdasını bu çöplükten almaktadır. “Amedspor yoktur” söylemi özünde Kürt ulusunun varlığına, diline, kültürüne duyulan düşmanlığın, inkarcılığın itirafıdır. Hiç kuşkusuz dün olduğu gibi bugün de bu saldırılar sökmeyecektir. Kürt inkarcılığı başta Kürt halkı olmak üzere devrimci ve komünist güçlerin mücadelesiyle tarihin çöplüğüne gömüldü.
Son Haberler
Sayfalar
AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]
“Bilginin iktidarla ilişkisi
sadece uşaklıkla değil,
hakikâtle de ilgilidir.”[1]
Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]
Krizin içindeyiz.
Krizle sarsılıp, savruluyoruz.
Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.
Vs., vd’leri…
Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.
“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.
Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]
“Yükselen her şey düşecektir.”[1]
Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”
Alevilerin cennette zaten işi yok
TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’ diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.
SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER
Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.
Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları
BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.
materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri
“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks
İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.
HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN
“Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında//
Biz kırıldık daha da kırılırız/
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]
ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]
“ben hiç başlamamış bir dündeyim.
yağmur yağacak...
hiç başlamamış bir yarın çok var.
hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]
Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.
Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.