Perşembe Şubat 27, 2025

KCK Silahlı Mücadeleyi Terkediyor mu? - Dursun Ali Küçük

Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir.

KCK lideri Öcalan esir alındıktan sonra ilk geri çekilmeyle silahlı mücadeleye veda görüşleri belli düzeyde ortaya çıkmıştı.

Sonra 2003 te yeniden ve hemde kontrol altındayken, Genelkurmay-Ergenekon isteği (ki o zaman yeni gelen AKP hükümetine karşı darbe yapılacaktı, asker buna ihtiyaç duyuyordu) üzerine yeniden “silahlı mücadeleyi değerlendirin” mesajlarını göndermeye başladı.

O zaman merkez toplantısı yapıldı. Merkezin önemli çoğunluğu silahlı mücadeleye başlamayı doğru görmedi. Daha sonra 2004 te Öcalan avukatlarını tüm partiden sorumlu yetkilerle donatarak Qendil’e gönderdi. Kongra Gel ikinci kongresinde silahlı mücadeleye yeniden başlama gündemleştirildi ve bu yönlü karar alındı.

O zaman benim görüşüm, “Demokratik cumhuriyet için silahlı savaşımın gerekli olmadığı” noktasındaydı.

***

Aradan zaman geçti, yeniden silahlı mücadeleye son vermek ve gerillayı dağdan indirmek için KCK lideri Öcalan’ın çeşitli açıklamaları oldu. Basamak stratejisi ile yeniden sınır ötesine çekilme gündemleştirildi.

AKP ve MİT son yıllarda özellikle KCK nin silahsızlanmasına öncelik veriyorlar. Barıştan asıl anladıkları budur.

KCK lideri Öcalan son yıllarda Türkiyelileşme ve Türkiye partisi adımlarını attı ve ağırlıklı önceliği Türkiye’nin demokratikleşmesine vereceğini vurguluyor.

KCK her seferinde “biz adımlar attık, AKP adım atmıyor” demesine rağmen, bu kez yine yeni adımlar atmayı göze aldı. Neticede belirleyici olan KCK lideri Öcalan’dır.

Stratejik bütün konularda ve savaş ve barış ile ilgili, yine silahsızlandırma ve TC ye karşı silahlı mücadeleye son verme konusunda KCK lideri Öcalan tek yetkilidir. KCK nin bütün temel konularda karar alma ve inisiyatif koyma gücü yoktur. İrade sahibi değildir. Söylediklerinin arkasında durmadılar, sözüm ona Öcalan’ın elini güçlendirme taktiği uyguluyorlar. 

****

SİLAHLI MÜCADELEYE SON VERECEKLER

Bu süreci KCK en fazla uzatabilir. Buna karşı koyma iradesi bulunmamaktadır.

KCK lideri Öcalan, hükümet ve İmralı heyetinin toplantısı ile kongre toplayıp silahlı mücadeleyi sonlandırmanın startını verdi.

KCK lideri Öcalan, bu yılki Newroz mesajıyla silahlı mücadeleye son vermekle birlikte Türkiyelileşmeyi güçlendirecek mesajlarını ileri bir noktaya taşıyacaktır.

Silahlı mücadeleye son verip güçleri Kandil’e çekme ve orada toplama görüşü ağırlık kazanacak bir husustur.  Kongreyi de toplayacaklardır.

Bu konuda en fazla uzatmalar oynanabilir.

“DEMOKRATİK TÜRKİYE İÇİN SİLAHLI MÜCADELE VERİLEMEZ”

Kürdistan ın bağımsızlığı, federasyon ve İsviçre’deki gibi konfederasyon için silahlı mücadele değerlendirilebilir. Ben şahsen demokratik cumhuriyet için savaşmam. Ayrılma gerekçelerimden biri buydu.

Bu gün Türkiyelileşme, Türkiye partisi, demokratik cumhuriyet, belediyelerin yetkilerinin artırılması vb. için silahlı savaşım bir intihardır.

KCK amaçları ve Türkiyelileşmesi ile aslında Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesini ve  bu uğurda silahlı savaşımı bıraktı.

KCK, ikide bir “başlarım ha”, “yapmazsan gerilla devreye girer”, “adım atmıyorsunuz, bizim attık sabrımız kalmadı” vb. türünden demeçler vermektedir. Sonuçta söylediklerini unutmaktadır. Geçmişte Kürdistan’ın kurtuluşu için yürütülen haklı savaş gelinen noktada amacından saptırılmıştır.

Öte yandan Ortadoğu da Kürdistan ve Kürtler üzerinden savaş yürütülüyor, topraklarına saldırılar ve işgaller var, doğal olarak Kürtler kendilerini savunacak, savaşacak, silahlanacak ve meşru bir silahlı mücadele yürütmektedir. Güney ve Rojava Kürdistan’ında yapılan budur. Doğu Kürdistan’da da silahlı direniş hakkı meşrudur.

Kuzey halen işgal altındadır. AKP nin bu sorunu çözeceği yoktur. Meşru olan ve tüm dünyaca hak verilen direniş şekilleri Kuzey Kürdistan içinde geçerlidir. Bunların ne zaman ve nasıl devreye gireceği mücadele eden güçlerin sorunudur. TC nin tutumuna yakından bağlıdır.

ON MADDE GERÇEKLEŞİRSE SİLAHLI MÜCADELEYE SON VERİRİZ

KCK açıkladığı bildiri ile silahlı mücadelenin sonuçlandırılması ile ilgili liderlerinin görüşüne katıldığını beyan etti.

En son 10 madde ve bunların hepsi de “demokratikleşme” maddeleridir. Kürdistan ve Kürtlerin hiç bir talebi yer almamaktadır.

Adeta yapılan müzakerelere başlangıç ve anlaşmak için bu 10 madde (1) şart koşulmaktadır. Türkiye’nin demokratikleşmesi, ekoloji, kadın vb ile ilgili genel ve soyut maddelerdir. Kaldı ki demokrasinin kriterleri vardır ve hiç bir somut madde bulunmamaktadır. Amaç, taraftarlarının “bakınız bu teorimize uygundur” demelerini sağlamaktır.

 PKK silahlı mücadeleye niçin başladı ve bu kadar şehit niye verildi, Kürdistani amaçlardan niye vazgeçildi?

Herhalde kurtuluş mücadelesi bu 10 madde için verilmedi. Bunları sayıp yerine getirirseniz “silahlı mücadeleye kongreyi toplayıp son vereceğiz” demek hiçte mantıklı ve Kürdistani politikalara uygun değildir.

TC ve AKP hükümeti bu soyut maddelere ses çıkarmamakla beraber bu kadarını müzakere etmeye bile yanaşmıyor. Daha dün TC cumhurbaşkanı Erdoğan: “Ne Kürt sorunu diyorsunuz, sanki başka birşey yok mu. Türkiye de ne haklar varsa Kürtlerde sahiptir. Sizde herşey olabiliyorsunuz” demektedir. “Asimilasyona son verdik ve inkarı kaldırdık” diye bilme hayasızlığını göstermektedir.

TC ve hükümet bu 10 maddeye katılsa çok ciddi bir değişiklik olmaz. Zaten bizde demokrasiyi savunuyoruz, ekoloji ve kadın haklarını ve hukukunu savunuyoruz vb diyeceklerdir.

Silahlı mücadeleyi son vermeyi bu on maddeye bağlamak ve başka gerekçeler saymak çok ciddi bir politika olamaz. Kimseyi de ikna edemez.

Çünkü ne zaman formatlar, aşamalar, yüzyıllık anlaşma yaptık, Mit güvenlidir vb. denilse öncelikle ele alınan konu silahların bıraktırılmasıdır.

Çünkü görüşme, diyalog, müzakere ve barış yöntemleri baştan beri yanlış inşa edilmiştir. Yanlış inşalar ve temel üzerinde bina inşa edemezsiniz. Yıkılmaya mahkûm olur.

Herşeyi buza yazıyorsunuz. Görüşmede üçüncü taraf yok. İzleme komitesi tıpkı akil adamlar politikası gibi olacaktır. Dört tutsağın taşınması ile de sekretarya oluşmaz.

Buza yazılan erimeye mahkûmdur. İlk güneş vurduğunda unutulacaktır ve eriyip gidecektir.

QENDİL’İN İTİRAZ ETTİĞİ ve BEĞENMEDİĞİ HUSULAR SÜPHESİZ Kİ VARDIR

Qendil ve KCK yürütme konseyi itirazlarının olduğu ve katılmadığı noktaları kendi içinde gizli tutmaktadır. Pratikte bazı geciktirmeler ve geç uygulamalar yapmaktadır. Fakat resmiyette “Önderliği”nin söylediği hiç bir şeye itiraz etmemektedir.

Qendil itirazları olsa bile kapalı kutu gibidir. Kapalı kutu politikaya dönüşemez. Resmiyette açıkladıkları ve söyledikleri geçerlidir.

Son bazı açıklamalarına bu durum yansımaktadır. Fakat yayınladıkları bildiride ise Önderliklerini tümüyle onayladıkları belirtmektedirler.

Son Ortadoğu gelişmelerinden sonra yeni fırsatlar ortaya çıkarken Rojava politikasında yaptıkları ve direnişi teşvik etmeleri, izlenen bazı politikaları doğrudur.

Fakat iş Türkiye ve TC ye geldiğinde elleri ve ayakları bağlıdır. İzledikleri politika yanlıştır. Çok AKP ye karşı çıkmalarına rağmen AKP güçlendirmeye hizmet etmektedir. Dolasıyla KCK lideri Öcalan’ın silahlı mücadeleye son verin talimatına karşı direnemezler.

Ortadoğu’daki son gelişmelerle birlikte Kandil’in Kürdistani çizgiye çekileceğini kısmen umut ediyordum. TC ve AKP ile girilen son ilişkiler ve uyguladıkları politikalarla eskiye devam dediler. Bunu derinleştirmekten kendilerini kurtaramazlar.

TC nin KURD/KURDİSTAN POLİTİKASI ÇOK NETTİR

AKP ve TC Kürdistan ve Kürtler konusunda izlediği politika çok nettir. Bu konuda zikzaklar çizmiyorlar. Seçimler yaklaştığında bol vaatler olsa bile seçimleri kazanmaya dönük politikaları uygulamaktan çekinmiyorlar. AKP açıktır ve Kürdistan sorununun çözümü için hiç bir projesi bulunmamaktadır. Öyle temel talepler konusunda “umut” falan dağıttıkları da yoktur. Politikaları ve sözlerini açık söylüyorlar. Ama bazıları anlamak istemiyor ve anlamamazlıktan geliyorlar.

KCK bu konularda zikzaklar çizmektedir. Ne istedikleri ve Kürtlerin temel taleplerini gündemleştimek konusunda başarısızdırlar. “Çözüm süreci” nin peşinde sürüklenmekte, itirazları olsa bile sonuçta onaylamaktadırlar. Kendilerini hapse koymuşlardır ve özgür değiller. İrade sahibi değiller.

Sık sık “özgür irade” vurguları yapılsa bile bunun gereklerini yapmamaktadırlar. Özgür iradeyi İmralı’ya indirgemekte ve özdeşleştirmektedirler. En ciddi zaafları budur. TC ve AKP, KCK’nin aşil topuğunu bulmuştur ve oradan vurmaya devam etmektedir.

Dursun Ali Küçük-16.3.2015


58663

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz

Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Çamur at…[ismail cem özkan]

Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…

Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

BORAN için – İmera Fera Yeşilgöz

Herkes olması gerektiği yerde mücadele görevini, parti görevini yerine getirmekteyken, yani her şey olması gerektiği gibiyken gelen her not kalp atışlarımızı hızlandırır. Her şeyden evvel “bir şey mi oldu?” kaygısı hissedilir.

Bir TİKKO savaşçısı:“Devrimci mücadeleye katılma tercihimin bir geçmişi var!”

Avrupa metropolünden gelen bir devrimci olarak, kapitalizmin “vahşetinin kalbinde” yaşarız. Hepimizin hayatı, değerlendirme mantığına göre yapılandırılıyor. İster klasik sömürü ilişkileri ve işgücünün yabancılaştırılması olsun, ister ayrıştırma ve izolasyona dönük eğilimler ya da sosyal yaşamda kendi kendimize olan yabancılaşma olsun; sürekli akan bir damlanın taşı oyduğu gibi insan, kapitalist merkezlerde sürekli kapitalist ideolojinin ekonomik, sosyal ve teknolojik saldırılarına maruz kalıyor.

Kaypakkaya’nın Yoldaşı Olmak! (OKUR POSTASI)

Bazen bulunduğumuz yerlerin, taşıdıkları değeri istemesek de göz ardı edebiliyoruz. Benim Partizan’la tanışmam yılları alıyor ama aktif olmam 3 seneyi buluyor. Birçok insandan şunu duyardım İbo’nun kültüründen gelenler sağlam olur. O kültürü almışsan uzakta da olsa onu yaşatmaya çalışırsın. O bağlılık hiç bitmez.

CHP'NİN İHANETLERİ /Mehmet Emin Gündoğdu

 


   Bu yazının amacı kısa bir CHP değerlendirmesi yaparak, bu partinin izlediği politik hattı ortaya çıkarmak ve okuyucuya bir fikir vermek. Çünkü bu parti tarihi boyunca hep mevcut düzenin koruyucusu olmuştur. Düzen ne zaman tıkansa CHP yardıma koşar. En son marifeti unutulmuş bir konuyu yani türbanı gündeme getirerek Erdoğan hükümetine koz vermiştir.

Mersin Eylemi: Savaşın Dayanılmaz Ağırlığı – Emir Arda

26 Eylül günü, Mersin Mezitli’de ki Tece polisevine yapılan eylemin üzerinden ortalama bir hafta geçti. Eylem, yapıldığı günden itibaren, ak koyun ile kara koyunu ayrıştıran bir işleve sahip oldu açıkçası. İki kadın devrimcinin fedai eylemi, siyasal alanın tam ortasına, onu ikiye bölen bir çizgi çekti… Bu yazı eylemin hemen ertesinde kaleme alınabilirdi. Ancak hem HPG’nin açıklamasını beklemek daha doğruydu, hem devletin vereceği refleksi ve eylemin sonuçlarını görmeliydik. O yüzden bu yazının yazılması ve yayınlanması bugüne değin bekletildi… Bu kadar bekleme yeterli.

İtirazın Farkındalığıyla Meydan Okumadır Şiir[*]

 

 

“Bilim aklın şiiridir,

şiir de yüreğin bilimidir.”[1]

 

Andrey Tarkovski’nin ifadesiyle, “Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, gerçekle olan ilişkimin özel bir biçimidir. Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.”

Yaşamı savunmak; insan olmak (ve sonuna dek de İNSAN kalmak) hâlidir.

Bundan kimsenin şüphesi olmasın…

Çünkü “Hakikâte ulaşmanın yolları şunlardır: Felsefe, Sanat, Siyaset ve Aşk,” diye uyarır Alain Badiou!

Siz toplumsal muhalefetin yükselmesini bekleyin / ERGÜN ASLAN

Biz proletaryalar enternasyonalizmimizi vermeyenin varlığını sorgularız varlığını.

Ama gıdık.

Ama yanak.

Ama...

Demek öyle.

Demek böyle.

Demek  her şey...

Marks'ın, devrime engel olmaya başlayana kadar dünya proletaryalarının çeşitliliğini enternasyonalizmde  bir araya getirmeye çalıştığını görmezlikten gelmemize kadarmış

En büyük ihanetler en güzel proletarya şarkıları arkasına gizlenilerek gerçekleştirilmiş ihanetlerdir.

Kıymetlimizzz...

Yüksek yüksek menfaatlerimizzz....

Diktatörlerin Surlarını Döven Dev Dalgalar!

21.yüzyılın ilk çeyreği bitmeden ve son yirmi yılda yerkürede işçi sınıfı ve ezilenlerin isyan ve devrim türküleri defalarca yankılandı. Nasıl ki yirminci yüzyılın başında insanlık Ekim Devrimi’nin top sesleri ile uyandıysa, içinden geçtiğimiz yüzyılın da daha ilk çeyreği dolmadan yaşanan ayaklanmalar, isyanlar, grevler insanlığın özgürlük umudunun canlı ve bir o kadar da gerçek olduğunu gösterdi.

Sayfalar