Perşembe Şubat 27, 2025

Kürtlerin İslam’la Eşekleştirilmesi! - Kadir Amaç

Bu çalışmayı Şengal’ın kurtuluşuna adıyorum. Postmodern pradigma beş bin yıllık insanlık tarihine ait tüm antikiteleri bir buldozer gibi ezip geçiyor. Özellikle son elli yıl içinde postmodern pradigma dijital bir dünya yaratma uğruna, insan gezegeni ve diğer gezegenler üzerinde zihinsel denemeler gerçekleştirerek, ontoloji ve kozmolioji yasaları üzerinde çok ciddi hasarlar meydana getirmiştir. Kuran-i Kerim, bu anlamda insanoğlunun taşkınlık yapma melekelerine sahip olduğunu söyler: "Hayır insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder" Bu anlamda siyasal İslam; IŞİD’in şahsında en az postmodern paradıgma kadar, insanlık ailesini ve Müslüman dünyasını tehdit altında tutuğunu söylemek mümkündur.

Bu anlamda F.Nietzsche’nin " modernite-modernizim adına neyi yuttunuzsa onu derhal kusunuz" ve Rousseau'un "İnsanın dini ne tapınaklardır, ne altarlar nede ayınlardır. İnsanın dini tamamen en üstün olan Allah’a içsel bir ibadet ve ahlak kurallarına sonsuza dek uymaktır." Sözleri bu anlamda oldukça değerlidir.

O vakit neden Müslümanlar dünyanın en problemli toplumu? Sorun Kuran-ı kerim'den mi kaynaklanıyor?

Sorun İslam peygamberi Muhammed'den mi kaynaklanıyor?

Sorun Sahabe ve Tabinden mi kaynaklanıyor?

Sorun mezhep ve meşreplerden mi kaynaklanıyor?

Sorun İslam teologlarından ve fikir adamlarından mı kaynaklanıyor?

Sorun siyasal İslamcı parti, örgüt ve cemaatlerden mi kaynaklanıyor?

Sorun nerden kaynaklanıyor?

O halde şurdan başlayalım: Evet bugünki İslam, uçkuruna ve midesine düşkün olan, hedonist ve komprodor sınıfı savunuyor. Bu dinin kozasını inşa eden ve kelebekleşmesini gerçekleştiren, modern çağın Bilal ve Ebuzerlerini murted ilan ediyor. Şehir hırsızlarını, ensesi kalın, karınları şişik mele ve mutref sınıfını kolluyor. Din cambazlarını, din dalkavuklarını, başlarını paraya koyan, kıçları havaya diken ve dört kadına tapan alçak lağım farelerini dinin sözcüsü yapıyor.

Oysaki orijinal kuran’ın ilk öğretisi ve orjinal islam peygamberin ilk tevhid ve adalet çağrısı, insan ve erdem merkezlidir. Sakif toplantısından hemen sonra Hz. Muhammed’e ihanet tertiplediler. Onun Peygamberlik öğretilerini tahrif ettiler. İktidar hırsları için cenazesini dört gün beklettiler. Sürgüne gönderdiği zalim insanları vali yaptılar. Biricik kızını hamile haliyle tekme tokat dövdüler. Torunlarını ve akrabalarını en vahşi yöntemle Kerbela’da katlettiler. Ardından Kürdistan topraklarını işgal ettiler. Kürd’ün ontolojik varlığını rıhtıma bağladılar, ruh ve gönül atlasını delik deşik ettiler.

Bugün ise Kürdistan topraklarının, işgal ve ganimet fetvasını verenlerin ardılları dünyanın gözleri önünde, Şengal’de Ezidi ve Kobané’de Müslüman Kürt milletinin kafalarını en vahşi yöntemlerle bedenlerinden ayırmaktadır.

Dolayısıyla bugün karşımıza çok sayıda uyduruk ve tahrif olmuş İslam türleri çıkmaktadır.

“İran İslam Cumhuriyeti” Kürt gençlerini vahşice uygar dünyanın gözleri önünde vinçlerde sallıyor, İslam ve Ehlibeyt’e karşı görevini yerine getirdiğini iddia ediyor. Müslüman dünyasında bir milyardan fazla insan açlık sınırının altında yaşam mücadelesini verirken, İslam ve müslümanlığın hamisi olduğunu iddia eden ve bir varıl petrolü bir Coca-Cola’ya tahvil eden çöl bedevisi Arabistan, Katar ve Dubai dünyanın en güzel sahillerinde güneşlenmeyi ve dünyanın en güzel otellerinde sex partilerini düzenlemekte bir sakınca görmüyor.

İslamcı IŞİD teröristleri, tekbirler eşliğinde, Kobané ve Şengal’de yalınayaklı Kürt milletini en vahşi yöntemlerle katletmeyi cihat görüyor. Hamas, El-Kaide, Nusra ve Taliban kendini İslam’ın gerçek temsilcisi görüyor. Müslüman milletlerin akidesini ve tasavvur dünyasını Abdulvahap, Seyit Kutup, Mevdudi, Hasan El-Benna gibi, cahil kafalarla delik deşik ediyor ve onları şirk, cehalet, açlık ve sefalet çöplüğüne terk etmeyi “Emr-i bi’l ma'rûf” görüyor.

Öte yandan, Türk ve İran istikbarat birimleriyle birlikte hareket eden, Kürt yurtseverlerini ve dindarlarını domuz bağı yöntemiyle katleden; sonra Ezidi Kürtlere kafir, Dersim'li alevilere kafir, dindar ve demokrat yurtsever Kürtlere munafık, PKK'ye ve HDP'ye kafir diyen ve haşa kendisini de Allah’ın askeri ve partisi gören bir avuç Hizbuldomuz fırkası Kürdistan milletinin huzurunu kaçırıyor.

“Kurttan” ve “itten” türediğini söyleyen, şamanist ve paganist Türk devlet geleneği, Roboski, Cizre, Gever, Çolemerg, Silopi, Nusaybin, Silvan’da Kürt çocuklarını “ Size Türk –İslam gücünü göstereceğiz” naralarını savuruyor.

İkincisi; Türk İslamcı hareket hem Allah'a, hem Çankaya köşküne ve hem de paraya secde ediyor. Bunlar İslam kılıfına girmiş İslam hırsızı, Kürdistan hırsızı, şehir hırsızı, modern Uhud okçusu, modern Huneyn kaçkını, modern Sakif’in iktidar komplocusu. Bunlar bir yandan Allah, Kuran, Peygamber, Türk ve Kürt kardeşliğinden fantastik slogan atarken; diğer bir taraftan Türk devletinin Kürt milletine, Kürdistan davasına yaptığı her türlü tuğyanı meşru görüyor.

Kürdistan ülkesine “Güneydoğu Anadolu Bölgesi” diyor. Türk devletinin gücüne tapıyor, paraya tapıyor, kadına tapıyor, zevke tapıyor. Bunların müslümanlığı tıpkı Yezid’in müslümanlığı gibidir. Yezid şöyle demişti: “İçki İslam dininde haramsa, biz de Hristiyan dinine göre içeriz.

” İkinci Fasıl!

Gecenin ve gurbetin en zifiri yerinde gönlümü okşayan, ruhuma heyecan veren, ikbalimi yarınlara hazırlayan; Kürdistan'ın her estetik ve her irfani zerresi adeta beni mana, muhteva, manzara ve bağımsızlık iklimine taşıyor. öyleki, bana tarifi güç en tatlı ve en neşeli anlar yaşatıyor.

Bundan dolayı bütün dinlere, düşüncelere, toplumsal ve siyasal hadiselere Kürdistan zaviyesinden bakıyorum.

Çünkü Kürdistan ülkesinin, milletinin bağımsızlığı ve özgürlüğü burda sakladır.

Bu anlamda Çok sayıda çok çeşit adamla muhabbet ettim!

Çok sayıda çok çeşit deneyim gördüm!

Çok sayıda çok farklı kitap okudum!

Çok sayıda, fakir ve zengin adama misafir oldum!

Çok sayıda, Muhammed’e ve çok sayıda Marks’a tapan müritler gördüm!

Ve en son bazılarının yüzlerini, hallerini ve ikballerini Çankaya puthanesinde altıok’a secde ederken ve bazılarını ise, “meyhane” ve “kerhane” de eğlenirken gördüm! Bu anlamda, benim Fenâfillah’ım (ontolojik varlığım) ne Muhammed nede Marks’tır. Benim fenafillah’ım, Kürdistan ve insan sevgisidir!

Ben; Mezhep, meşrep, hadis, sahabe, tabin, cemaat ve devlet eksenli bir akide ve kültürden ırak ve firak dururum! Çünkü isimlerini saydığım bu fırkalar, Sevgili İslam Peygamberin evini ateşe verdi. Ardından, sevgili torunlarını ve bir avuç dostunu çarmıha gerdi. Bu kez o kanlı salyasıyla Kürdistan’ın, özgürlük ve adalet limanına barbarca saldırıya geçti. Velhasıl onu esir aldı, zülüm ve kölelik rıhtımına bağladı ve ardından tecavüz etti.

Bundan dolayı bu cahil, katil ve günahkar fırkanın hiç biriyle ilgilenmediğimi ve adam yerine koymadığımı belirtmek istiyorum. İkincisi, bu fırkayla mahkeme-i kübra’ya kadar İslam kardeşi olmayacağımı ve işgalci generalleri, sömürgeci valileri ve işkenceci polisleriyle birlikte kutsal Kürdistan topraklarından def olup gitmelerini istiyorum. Bu anlamda ben kendi dindarlığımı şöyle tarif ediyorum:

Benim İslami dünya görüşümün bir parçası ruhsal, bir parçası, irfani ve bir parçası da bilimseldir! İkincisi; ben cami, menkibe, abdest ve nikah hocası değilim! Ben; din bilimi, felsefe bilimi, sosyoloji bilimi, siyaset bilimi ve Kürdistan sevgisinin öğreticisiyim. Benim; yaratıcıyla, objeyle, subjeyle ve ahiret alemiyle ilişkimi belirleyen ne korkudur ne cehennemdir nede cennettir!

Böyle bir dindarlık ancak kölelere mahsustur! Benim yaratıcıyla ilişkimi belirleyen; akıl, sevgi ve estetiktir. Her feleği bu çemberde gönül atlasıma misafir ederim! Tanrı hiç bir kulunu ayrıcalıklı yaratmamıştır. Çünkü bu Tanrı’nın sünnetullah yasalarına aykırıdır.

Mamafih, naturalist ve materyalist bilim de insanın ontolojik yasalarına bu zaviyede bakar. Yani; hem bilim hemde İslam teoloji bilimi insanların putlaştırılmasını büyük bir felaket olarak görür! Dolayısıyla, bilimin ve teolojinin determinist yasalarına inanıyorsanız, hiç bir insana ve hiç bir yaratığa akılsız ve kontrolsüz, bir sevgi ve saygı türünü armağan edemezsiniz, onu putlaştıramazsınız.

Bunu yaptığınız taktirde, toplumunuzu bilimden, ilimden uzaklaştırıp, putperest ve cahil bir topluma sürüklemiş olursunuz! Örnek: (Arabistan, Katar, Dubai, İran, Irak, Pakistan, Afganistan, Fas, Suriye, Sudan, Keşmir vb bakınız) Bu mahfilde benim hiç bir namazım, hiç bir orucum ve hiç bir ibadetim bu yukezibun fırkanın hiç bir namazına , hiç bir orucuna ve hiç bir ibadetine benzemiyor.

Çünkü benim Rahman’a yaptığım namaz, oruç ve diğer ibadet eylemlerim, sevgi ve teşekkür amaçlıdır. Onlarınki ise, Siyasetlerini namaz ve oruçla gerçekleştiriyorlar. Rızıklarını Kuran’ı sömürerek kazanıyorlar ve işledikleri pisliklerini Kuran’la temizliyorlar.

Bu anlamda bana göre İki çeşit İslam vardır:

1-İnsanı eşekleştiren ve köleleştiren İslam: Bu İslam’ın sahipleri, Saray, hilafet, velayet ve mezheplerdir. İşte bu tahrif olmuş İslam, özelde Kürt milletini genelde Müslüman milletleri İslam'ın silahıyla teslim almış, ruhlarına eroin ve esrar akidesini üflemiştir.

2- İnsanı özgürleştiren ve mutekamilleştiren İslam: Bu İslam; sevgi, estetik, hikmet, ilim ve irfan karargahlarıyla insanı “Esfel-i sâfilîn” noktasından alıp, “Ahsen-i takvîm” mertebesine taşır.

Bundan dolayı yalınayaklı dindar halkımızın bu din hırsızlarını iyi tanıması gerekiyor. Sevgili dindar halkımız; İmam Ali’nın dediği gibi “Kuran konuşmaz, sorduğunda konuşur” ilkesiyle hareket etmeli ve kendisine zulüm eden Türk-Arap-Fars devletlerini ve bu devletlerin zulmüne karşı sesiz kalan Müslümanları Kuran’a şöyle şikayet etmelidir:

Ey! sevgili Kuran, senin Kürt ve Kürdistan meselesine bakış acın nedir? İslam adına, Memleketler ve kıtalar işgal eden ve oranın yerli milletlerini vahşice katl eden, Türk-Arap-fars devletini darül Insaniyet mi, darül İslamiyet mi Yoksa darül zulümàt mı görüyorsun? İhvan, El-Kaide, Taliban, Hamas, IŞİD, Hizbul-domuz ve benzeri siyasal İslamcı bağilerin ve şakilerin Mahabad, Amed, Şengal ve Kobané’de gerçekleştirdikleri çirkin amelleri hakkında hükmün nedir? İkincisi, bu günah ve cehalet fırkası, Allah’ın askeri, Allah’ın ordusu, Allah’ın devleti ve Allah’ın partisi ve Allah’ın sevgili dostları olduğunu ısrarla idia ediyor ve bu sloganlarla dindar Kürt milletini çarmıha geriyor.

Ey! sevgili Kuran, şimdi de bu şakiler ve haramiler çetesinin son ardılı olan İslamcı hareketler ülkesi işgal edilen, dili yasaklanan, siyasal egemenliği elinden alınan ve nazık civan bedenleri çarmıha gerilen mustazaf Kürt milletine “içki dinimizde haramsa bizde Hiristiyan dinine göre içeriz” diyen Yezid ‘in bu “seddü zerai” (usulü Fıkıh) sözünü referans alarak, dindar Kürt miletine, helal ve haram sınırlarını tayın ediyor.

Ve en önemlisi bu sapkın fırka İspanyol falanşistleri gibi, gittikleri her yerde Kürt siyasetçilerine Vivala Muerte! (“yaşasın Ölüm!”) diyor.

1936 yılında İspanyol düşünür Miguel de Unamuno, Salamanca Üniversitesi’inde insaniyet, adalet, barış ve özgürlükle ilgili yaptığı bir konuşma üzerine, konferans salonun arka sıralarında oturan general Millàn Astray ve yanındaki bir grup falanşist ayağa kalkarak; Vivala Muerte! (“yaşasın Ölüm!”) Ardından Unamuno, konuşmasına kaldığı yerden şöyle devam etti: “Daha demin, ölümsever ve saçma sapan bir haykırma işittim:

Bu yakışıksız ve çirkin sözleriniz huzurumu kaçırdı ve bana tiksinti verdiğini söylemek zorundayım.” Dedi. Bunun üzerine, ırkçı Millàn Astray kendisini tutamayıp ayağı kalktı ve şu iğrenç sloganı attı: “ Abajo la inteligencia” (“Kahr olsun zekà!”)

Evet, siyasal İslam tıpkı İspanyol genaral Millan Astray’ ve falanşist arkadaşları gibi, ölümsever ve ırkçıdır. Kanlı ellerinde taşıdıkları Kuran’la dindar halkımızın ve insanlık ailesinin huzurunu kaçırıyorlar; sevimli değiller, cansıkıcıdırlar. Fikirleri çöplük, inançları şirk, yüzleri timsah, amelleri kandır. Bunlardan ne insan olur ne kardeş olur ne İslam olur nede bilim olur!

Çünkü elinde taşıdıkları Kuran şöyle diyor: insanları ülkelerinden çıkarıp katl etmeyin, dillerini inkar ve renklerini aşağılamayın. Lakin onlar Rahman’ı dinlemiyor! öldürüyor, tek dil, tek renk, tek egemenlik diyor. Keza Kuran, yiyin, için fakat israf etmeyin diyor; ama bunlar aşağılık hayvanlar gibi, tıka basa yiyiyor, içiyor. Kuran son olarak bu hümeze ehline, altın ve gümüş biriktirmeyin diyor; ama onlar inadına deste-deste, dolar ve Euro biriktiriyor.

Sonuç olarak siyasal İslamcı unsurlara şunu diyoruz: sizin inandıklarınız size, bizim inandıklarımız bize. Sizin düşündükleriniz size, bizim düşündüklerimiz bize. Sizin sevdikleriniz size, bizim sevdiklerimiz bize. Sizin günahlarınız size, bizim günahlarımız bize. Sizin hayırlarınız size, bizim hayırlarımız bize.

Kadir Amaç

47571

Zor Yıllarda "Aydın olmak"

“Ne kadar nahoş olsa da,olguları açıkça görmek,adlı adınca çağırmak, …doğruyu söylemek zorundayız.”[1]

“12 Eylül 1980 sonrası sosyalist mücadelede sosyalist aydınlar” konulu bir yazıyı kaleme almak “zor”; dahası, zor olduğu kadarıyla hüzünlü. 

Bizi bırakıp giden(lerden) biri bağlamında bana; Maksim Gorki’nin, “İnsan, ne onurlu sözcük”; Bertolt Brecht’in, “İnsan olmak büyük bir şeydir”; Anton Çehov’un, “İnsanlar inandıklarıdır,” sözlerini anımsatan Ata Soyer’e dair;[2] yazmak daha da “zor” bir iş...

Sayın Gizli Tanık ve Tanıklarıma: Lütfen Kendinizi deşifre Edin!

Yusuf KÖSE

Devrimci yaşama başlayıp biraz “sivirilince”, hakkımda da bir çok şeyler yazılıp çizilmeye başladı. Ancak, bunlar, genellikle burjuva devlet ya da bunların uzantıları aracılığıyla kamuoyuna sunuldu. Ve hala sunulmaya devam ediyor. Bir kısmı gerçekten karşı-devrimin direkt uzantıları, bir kısmı da bilmeyerek onlara hizmet eden “bir tas çorbacılar.”

Bahar geldiğinde filizlenecek olan Çiçek

Saat sabaha doğru yol alıyor, köpekler havlıyor dışarıda, hoparlörden Mehmet koçun sesi geliyor, elimde Sefagül Arslan’ın kitapları, gerillanın kaleminden kelimeler ısıtıyor soğuk odayı. Düşüncelere dalıyorum. İlkel komünal toplumda ava çıkıyorum. Analarımla topluyorum yiyecekleri. Mağaradan mağaraya koşuyorum. Aç kurtlar günümüzün korkusu, beterinden geçiyorum. sana yaklaştıkça azalıyor korkularım. Daha da azalacak korkularımız zaman denen tünelde, dün bugün ve yarın denen tarihsel ilerleyişinde. 

Alamut Kartal Yuvasıdır

Bundan yaklaşık bin yıl önce Selçuklu veziri Nizamülmülk, “Bunlar duvarların arkasında, memleketin kötülüğünü isteyerek karışıklık çıkarrnaya çalışırlar.” (Aktaran, Faik Bulut. Hasan Sabbah Gerçeği)  demişti. Bu sözlerin muhatabı, Büyük Selçuklu İmparatorluğunun baskısı altında açlık ve yoksulluk içinde yaşayanlara eşitlik-adil bir toplum için umut olan, ezilenler üzerinde gerçekleşen sınıf ve inanç baskısı karşısında başkaldıran, Nizari İsmailliğinin kurucusu Hasan Sabbah’dı.

Kılıçdaroğlu Alevileri mi temsil ediyor? —Ergin Doğru

CHP’nin Alevilerin temsilcisi olduğu iddiası, cumhuriyet tarihi boyunca sürdürülen aldatmacıdır. Alevilerin CHP ile ilişkisi sorgulanması ve tarihsel gerçeklerin sosyolojik olarak irdelenmesini gerektiriyor.

Gerici sistemlerin Sünni baskı politikalarına karşı sürekli olarak dışlanmış ve baskılanmışları temsil eden Alevilerin, cumhuriyete yaklaşımı baskılanmış toplum psikoloji ile olmuştur. Gerici baskılardan bunalan Alevilerin, kendilerine taktiksel olarak yaklaşan cumhuriyet yönetiminin riyakarlığını anlayabildiğini söylemek çok mümkün değildir.

Adı aşk olsun

Faruk Eskioğlu, bu kitapta yurtdışında yaşayan göçmenlerin memleket ve sıla özlemlerini tarihsel olaylarla harmanlayarak okuyucuya sunmuş. Faruk Eskioğlu, yazarlık yetisiyle gazetecilik gözlemlerini bütünleştirmiş, dişiyle tırnağıyla uğraşarak bulunduğu yerden hayata seslenmiş gazeteci bir dostumuzdur. Kendi deyimiyle bu kitap: ”Gurbetçilik, sürgünlük, kişinin dişiyle tırnağıyla, etiyle ayakta kalma savaşıdır.” Belki de bu tanımlama hayatın yeniden üretilmesi için uğraşan insanların dur-durak bilmeden bulundukları yerlerde çalışarak var-olma savaşını bizlere anlatmış.

Esas İşçi mi Köylü mü ?

Ya... bunlar insanı zoraki öncü ederler ya.. öncü.

Zindan(lar)in Türkçesi[1]

“Hapse düşmemiş bir insan,devletin ne olduğunu bilemez.”[2]

Çiğdem Diren Sarısülük;Sevgide Yoldaş olabilmek

Tüm Yoldaş kalabilenlere !

Sevgiyi, sensizlikte yaşamak öylesine zor ki güzel yürekli dost. Zamanı mıydı bu zamansız yolculuğun? Tüm güzellikleri onurluca yaşamayı, en güzel şeyleri hiç ummadığımız zamanlarda yapardın, yaparken de kıskandırırdın bizi.

Ya bu sefer ne demeli...

Hrant Dink’in Katline 2015 Perspektifinden Bakmak

 Başlıklı Yuvarlak Masa Toplantısı (18 Ocak 2014, Alba Oteli, Ankara) 

12.05 Moderatör Sibel Özbudun’un Hoşgeldiniz Konuşması. 

İnsanı faşist kılan nedir? Ergün Aslan

 İnsanı faşist kılan siyasi düşünceleri değil sergilediği üretim ilişkileridir.
Ya.. niye kullanmadığımız bilgilerimiz körelmek zorunda ya..
Haftanın son dört günü neydi?
Ne güzelde ara sıra olsa da göçmen işçi mi yoksa  yerel işçi mi daha köylü olduğunu karıştırıyor olsam da kolektifliğin sözcülüğünü, tabanlığını kaptırmayan her göçmenle kolektiflikteki  göçmenlerin yol açtığı gettolaşmayı değil de kolektifliğe hiç uğramayan yerel halkın kolektifte yol açtığı gettolaşmanın yarattığı sorunları tartışıyorduk.Ama şimdi...

Sayfalar