Marabayı Ağlatacaksan,Ağayı İnciteceksin

Kim ki vesile olur o ilericidir.
İnsanlığın tarihinin varacağı nokta sınırların, bayrakların...... ortada kalkacağı tarihtir.
Ve bu tarihin ilerleyişi esnasında kimin ilerici kiminde gerici olarak anılacağı ne yazık ki tarihin bu ihtiyacına kimlerin cevap verdiğiyle alakalı olacaktır.
Bu memlekette devrimci olmak çok zor.
Helede ki biz proletarya köylüler için.
İlk önce insanoğlunun kimyasında / emperyalizmde / yüzyıllardır değişiklikler olmuştur dediğimizde daha hastaneye giderek insanın fiziğinde / iki kolu bir başı olmasında / her hangi bir değişiklik olmadığını görmeyenler başımıza doktor kesilmişler denilerek meslektaş ilan edildiklerimizce teori pratikte çıkar denilip meslektaşlıktan / yoldaşlıktan / dışlanırız.
Sonra ne kadar da:
Kültür / Rusya'daki, Çin'deki.. devrimin öznesi olan proletarya - Lenin, Mao / kültür devrimleriyle değil sahip olunan üretim ilişkisiyle / bizimde nispetten de olsa sahip olmadığımız milli burjuvazinin var olduğu üretim ilişkisi içerisinde ortaya çıktığı bizi yoldaşlıktan dışlayanlarca hani şu beraberinde milli burjuvazinin de olmadığı komprador üretim ilişkilerinin yarattığı metayla birey arasındaki yabancılaşmayı / düşmanlığı, kaçkınlığı.... / ifade eden alınteri değil baba malıdır, maddi zenginliğimi artıran - koruyan Avrupa'yı değil siyasi bilincimi artıran Nepal'i tercih ederim sözlerinin vücut bulduğu insan halini açıkça yaşayanlar vardı ya..... ha işte onlarca da bu seferde fazla eleştiride çürütür denilerek halkın gözünde düşürülme çabaları içerisinde kendimizi buluruz.
Peki tüm bu dışlanmışlıklarımızın yok sayılmışlıklarımızın nedeni ne ?
Doğruyu söyleyemediğimizden mi ?
Veyahut da
Önderimiz İbrahim' dir, Mahir' dir... diyenlerin ulusal sorunun içerisindeki önderlik kavramını tartışırlarken önderliğin bireyle toplum arasındaki istençsiz / kaçınılmaz, bireyin kendini yetiştirmesiyle toplumca sözünün dinlenilmesi sonucu ortaya çıkan / bir ilişki olduğunu, ulusal sorunun da pazar sorunu olduğunu, sorunun sistem içerisinde çözülmesi imkanı varsa da devrimcilerin de buna karşı gelmeyeceğini, ulusal sorun içerisindeki önderliğin de bu bilgilere / ulusal sorunun sistem içerisinde çözülmesi çabasına, tarihin gidişatına, parti demokrasisine / hizmet edip etmediğine bakmayı unutup eleştiri sunmaları halinde bu bilgilerin suratlarına çarpı vereceğini bilmememizden mi kaynaklanıyor bu ötekileştirmeleri yaşamamız ?
Gelin en iyisi tüm bu aradığımız soruların cevabını da konumuzdan fazla uzaklaşmadan marabaların peşlerine düştükleri ağaların hiç bir derde deva olmayan tartışmalarına kapılarak bulmaya çalışalım.
Tartışmaya giren ağalardan biri diğerini değişen özgün ve genel konjonktürü kavramamakla suçluyor.
Diğeri de değişti diyenin kendi dinamiğiyle gelişen kapitalizmler de örnek alarak yaptığı açıklamalara kapılıp kendisi de kendi dinamiğiyle gelişen kapitalizmler de örnekler alıp özgün ve genel konjonktürün değişmediğini ispatlamaya çalışıyor.
Gördüğünüz gibi ağalarınızın doğruya ulaşmada seçtikleri metotta sadece bu.
Bilimsellikten anladıkları da:
Marks' ın ip uçlarına ulaştığı emperyalizmin barbar ülkelerdeki devrimlerin öznesi olan sınıfların ortaya çıkmasını hızlandıracağına dahil sonuçlarında anladıkları da Marks' ın, Avrupa' da devrim beklentisi yerine gelişmemiş ülkelerde devrimin gerçekleştiği
Ne dahiler değil mi ?
Bu dahilerin başka bir şekilde bu günlerde talinin yaşadığı sosyo ekonomik yapıya göre mücadele tarzı ortaya koyması esasın örgütlenmesine yönelik bir fayda sağlamıyorsa siyasi anlamı yoktur diye yazamaması gibi...
Yarın da, obür gün..... de
Metaların serbest dolaşım ihtiyacının birbirine yaklaştırdığı sosyo ekonomik kategoriler içerisinde halkların daha ortak mücadele tarzı ortaya koyma ihtiyacı hissetmesi karşısında anladıkları halkların / tarihin / ihtiyacı karşısında tali hale gelen sınıfsal davranışların bile halkların ihtiyacını karşılamaya yönelik bir fayda sağlamıyorsa siyasi bir anlamı olmadığını anlamadıkları veyahut da enternasyonalizmsiz ulusal sınırlar içerisinde kalarak mücadele etmelerinin halkların hissettiklerine hizmet etmemesi diye bir şey olamayacağını söylemeyecekleri de ne malum değil mi ?
Kim bilebilir.
Kendilerinden başka.
Peki ağalarınızın söylediği sözler, davranışlar bir tesadüf mü ?
Elbetteki hayır.
Her sınıfın davranışı / teorisi / o sınıfın ihtiyaçları içerisinde çıkar
Ve
Bir sınıfın / veyahut da belirli -bir toplumsal kesimin / küçük burjuva kimliğini açığa veren de yaşadıkları üretim ilişkilerini / tarihlerini / nasıl değerlendirdikleridir de.
Böyle baktığımızda ağalarınız da gördüğümüz de
1 ) Yaşadıkları üretim ilişkilerinin tarihin ihtiyaç duyduğu üretim ilişkileri olmadığı, şanlı bir tarihe sahip oldukları,
2 ) Ve de tarihin ihtiyaç duyduğu üretim ilişkisinin ortaya çıkardığı sorunları da genelde emperyalizmin özelden de komprador hale gelmelerinin ortaya çıkardığı sorunlar olarak görmedikleridir.
Ağalarınızın şanlı tarihi
TC' de olmasa da Osmanlı da kapitalist sınıfların ortaya çıkışlarını Osmanlı'nın yenileşme süreçlerinin yoğun çabasının sonucu olduğunu yazar.
Halbuki nasıl ki TC' nin şeker, demir çelik...... fabrikalarını inşa etmiş olması TC' nin sömürgeleştirilmiş ülke olmasının özelliğini yitirtirmiyorsa aynı şekilde Osmanlı' nın da fabrikalar inşa etmiş olması da Osmanlı' nın sömürgeleştirilmiş bir ülke olması mütavatını da asla değiştirmez.
Ayrıyeten de
Maoistler:
Sömürgeciliğin sosyo ekonomik yapısında ortaya çıkan sınıflar kendi dinamiğiyle gelişen kapitalist ülkelerdeki sınıflardan farklı karakterler, davranışlar,üretim ilişkileri... kazanır ,
Leninistler de:
Feodal sömürgecilikle emperyalist sömürgeciliğin halkların haklarını gasp etme mütavatlarında her hangi bir şey değişmedi,
Devrimci proletarya köylüler de:
Burjuvazilerin her türlü araçları ele geçirilmesi gerekir söyleminin içerisinde burjuvazinin araçlarından biri olan devlet sadece kast edilmedi....
Derken,
Ağalarınızın; kendi yaşantılarının, emperyalizmin, tarihin... ortaya çıkardığı sorunları görmeden yaşamalarına da en güzel cevabı vermişlerdir.
Bize geriye kalan da:
Marabayı ağlayacaksan ağayı inciteceksin demekten başka bir şey değildir.
Ergün Aslan
Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar

Devrimci Pratik ve Militanlaşma
Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I
Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!
Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.
Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?
"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.
Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...
Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II
II.Bölüm:
Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler…

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I
Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!
Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”
” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”
– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi
Ah... kuzucuğum ah...
Ne oldu bize böyle.
Ne oldu.
Her şey tıkırında giderken...
Neler yaşadık böyle.
Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne
Veyahut da.... veyahut da...
"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.
Yoksa... yoksa...
Daha dün bir; bu gün iki