Perşembe Şubat 27, 2025

Süryani Soykırımı: SEYFO (Nubar OZANYAN )

Ortadoğu tarihin ve medeniyetin gizemleriyle doludur. Kadim halkların yurdu, uygarlıkların beşiği olan bu topraklar aynı zamanda en büyük kıyım ve kırımların da acımasızca yaşandığı coğrafyadır. Süryanilerin ataları tıpkı Ermeniler, Pontuslu Rumlar, Asuriler gibi büyük bir felakete uğradılar. Yaşadıkları topraklardan koparılan yüzbinlerce Süryani, tıpkı Ermeniler ve Pontuslu Rumlar gibi Osmanlı asker ve jandarması tarafından zorla ölüme sürüldü. Üzerinde yaşadıkları toprak, dağlar, vadiler, nehirler mezarları haline geldi.

Turabdin (Mardin, Midyat, Nusaybin, Hasankeyf, Kerboran, Savur) anayurdumdur. Kanla yıkanmış, kılıçla çizilmiştir.

15 Haziran Süryani, Asuri, Keldani halkının soykırım günüdür. Diğer Hristiyan halklar gibi Süryani halkı da tarifi zor acılar çekti. Tıpkı Ermeni ve Pontus Rum halkı gibi bitip tüketen açlık çekti. İntihara sürüklendi. Yüzbinlerce kadın ve çocuk, İslam dinine geçmeye zorlandı. Arap-Kürt-Türk aileler içerisinde hayatta kalmaya çalıştı. Erkeklerin büyük bir çoğunluğu öldü, öldürüldü. Kadın ve çocuklar, yabancı misyonerlerin koruması altında yetimhanelere yerleştirildi. 156 kilise ve manastır yakılıp yıkıldı. Yüzlerce ruhani insanı katledildi. Arami ve Süryani halkından tahmini olarak 500 bin civarında insan katledildi. Sağ kalan kadın ve çocukların bir kısmı asimile edilerek, Türkleştirilip-İslamlaştırıldı. Kemalist iktidarın sözcü ve katilleri haline getirildi.

Süryani ve Arami halklarına yaşatılan barbarlığı asla unutmayacağız.     

Özgürlüklerin kırıntısının bile olmadığı bu topraklar, halklar hapishanesinden halklar mezarlığına çevrildi. Bütün diller “olup bitenleri ifade edecek sözcük” icat etmede zorlandı. Olup bitenleri tanımlamakta sadece Soykırıma uğrayan halklar zorlanmadı. Aynı zamanda katliama tanıklık eden yabancılar da “buna benzer bir şey göremediklerini” defalarca söylediler. Bu nasıl bir vahşet ve bu nasıl bir kırımdır ki; yaşananları tanımlayacak sözcük bulunamıyor. Vicdanlar çaresiz, diler çaresiz...

Dizginsiz bir barbarlığın temsilcileri olan Sultanlar, İttihat Terakkici ve Kemalist cellatlar için “geçtikleri her yerde arkalarında büyük bir kan izi bıraktılar. Hakimiyetlerinin ulaştığı her yerde medeniyetler gözden kaybolmuştur” diye yazıldı. 

Hakkari bölgesi başta olmak üzere Serhat, Amed, Urfa, Adıyaman, Malatya, Turabidin alanlarında Süryani, Asuri, Keldani, Ermeni halklarına karşı kapsamlı ve çok yönlü bir soykırım başlatıldı. İttihat-Terakki cellatlarının başlattığı Soykırım, Kemalist hükümet tarafından devam ettirilerek 1919’da Karadeniz’deki Helen Pontus halkını kapsayacak şekilde genişletildi. Ve 1925 yılına kadar aralıksız bir şekilde devam etti.

2 milyonun üzerinde Hristiyan halk, barbarca katledildi. Şans eseri ölmeyip sağ kalanların bir kısmı sürgüne, bir kısmı ise İslam dinine geçmeye zorlandı. Gasp ve tahrip edilen maddi ve manevi değerlerin haddi hesabı tutulamadı. Tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen Soykırımla tarihsel değerler ve uygarlıklar çöle dönüştürüldü.  

Bir yandan da kırım ve kıyım yetmezmiş gibi geride kalan kilise, manastır ve Süryanilere ait mülklere el kondu.

Soykırımı kınamak demek İttihatçı-Kemalist ideolojiden kopmak, ona karşı mücadele etmek demektir. İttihatçı-Kemalist ideolojiden tam kopuş sağlanmadan karşıt bir duruş sergilemeden soykırımlar kınanamaz. İttihatçı ideoloji lanetli bir resmi ideoloji yaratmış ve sahte bir tarih yazmıştır. Okullarda, üniversitelerde öğretilen tamamen yalana ve inkara dayalı resmi ideolojiden beslenen, resmi tarihi benimseyen herkes soykırım suçlarının bir parçası haline geliyor. Kan, yalan ve inkar üzerine kurulu Türkiye Cumhuriyeti bir suç örgütüdür. Bir çete devletidir.

İttihatçı Kemalist ideolojiden kopmak sağlam bir ideoloji, tutarlı bir bilinç ve cesaret gerektirir. Bugün herkesin gözleri önünde dizginsiz katiller Kürdistan’ı işgal ediyor. Yeni Seyfolar yaratmaya çalışıyorlar. Buna seyirci ve sessiz kalmak, TC’nin suçlarına ortak olmak demektir. Medz Yeğerni, Seyfo, Tertele ve Komkujîlerle yüzleşip cellatlardan hesap sormadan soykırımlar durdurulamaz.

İttihatçı Kemalist kılıçtan damlayan her damla kan, herkesi kirletiyor. Masum halkların, dökülen soykırım kanının hesabı sorulup mücadele edilmezse acılar bitmez. Kürt-Ermeni-Süryani-Asuri-Rum-Êzîdî halkların mücadeleleri birleştirilip ortaklaştırılmadan kimseye huzur yoktur. Bugün dizginsiz barbarlığın temsilcisi olan TC’nin işgal ve ilhak ordusu, Başûrê Kurdistan’da yeni Seyfolar gerçekleştirmek istiyor. Yeni Seyfoların yaşanmasına sesiz ve seyirci kalmamanın dili her yeri ve anı halkların ortak direnişe çevirmekten geçiyor.

4473

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar