Çarşamba Aralık 11, 2024

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

“Kardeşlerim, Rabb’imizin hikmetlerini nebiler vahiy yoluyla, diğer insanlar ise okuma ve yazma vasıtasıyla, yani eğitim öğretimle keşfederler. Eğitim öğretimin amacı işte bu çerçevede ideal insan yetiştirmektir. Bizim medeniyetimizde ise eğitim öğretimin ulvi gayesi, salih insan yetiştirmektir. Milletimizin inancına, değerlerine, tarihine, kültürüne uygun bir eğitim sistemi inşa etmeden hiçbir hedefe ulaşamayız. (…)”  (İletişim Başkanlığı-13.04.2019 tarihli konuşması.)

“Elde ettiğimiz başarılar önemlidir fakat buna rağmen eğitim ve kültür konusunda tam istediğimiz seviyeye henüz ulaşamadığımıza inanıyorum. Milletimizin evlatlarına iyi bir eğitim-öğretim vermek için yaptığı fedakarlığın büyüklüğü karşısında bulunduğumuz yer olmamız gereken yer değildir.” (https:// tr.euronews.com 2 04 2018)

İncelendiğinde görülecektir ki ismi bile manidar olan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, doğrudan Erdoğan’ın emri ve özel görevlendirmesiyle, özlemini duyduğu ve henüz gerçekleştirilememiş olmasından hicap duyduğunu defalarca kez ifade ettiği o “dindar ve kindar nesil yetiştirme” ‘ulvi’ amacına, artık ulaşmak gerektiği gayesiyle hazırlanmıştır.

Hazırlanmış olan bu “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, öngörülen ve tamamı daha katı/sıkı ve daha bir tek adam diktatörlüğünü pekiştirmeye dönük olan örneğin, temel işlevi her türden toplumsal hak arama, gösteri, yürüyüş ve miting gibi etkinlikleri, ‘iktidara karşı darbe/kalkışma’ yaftası altında yasaklayıp, olmadı, kanlı bir şekilde bastırmak olan şu “seferberlik ilan yetkisi”nin, her türlü hukuki denetim mekanizmalarının da dışına çıkarılarak, doğrudan Erdoğan’a verilmesi ve keza yine her türden düşünce ve ifade özgürlüğünü tamamen ortadan kaldıran ve bir nevi “cadı avı” ile toplumu tamamen susturmaya dönük şu “Etki Ajanlığı” yasası ve daha benzeri uygulamalarla birlikte düşünülecek olursa; gidişatın nereye olacağı ve nasıl vahim toplumsal geriye düşüş sonuçlarına yol açabileceğini öngörmek hiç de zor olmasa gerek.

İnşa edilmek istenen sistem belki klasik şekliyle katı bir şeriat modeli olmayacaktır; ama kesinlikle, özellikle de kültürel sahada, baskın olarak dini esasların dizayn ettiği, ‘modernize’ edilmiş bir şeriat rejimi olacaktır. Bu, Erdoğan’ın “kutsal davası” olup, ulaşmaya kilitlendiği ‘ulvi amacı’dır da.

Kendisinin de defaten dillendirdiği gibi; bu amaca ulaşmada “eğitim öğretim” diye ifade ettiği mevzu stratejik öneme sahip olup, hayatidir de. Erdoğan’ın bu ‘ulvi hedef’ ve ‘kutsal davası’nın yeni şiarı, bilindiği gibi: “Türkiye Yüzyılı”dır. O cenahın son dönemlerde ki kilit kavramıdır bu.

Yani asla sebepsiz değildir yeni eğitim-öğretim programının isminin “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” olarak tercih ediliyor olması.

İçeriğine şöyle kabaca bir göz atıldığında, zaten esas olarak neyi amaçladıkları da bariz bir şekilde görülmektedir: Öncelikli olarak hedeflenen şey; eğitim-öğretim adına söz konusu olan her şeyin dini esaslar üzerinden tanımlanıp yorumlanmasıdır. Bu, eğitmen ve öğretmenlerin görev ve sorumluluğu olarak belirlenmiş. Ve haliyle bu, her türlü dini inanış ve hurafelere dayalı inanışı reddederek, bilim ve olgular esası üzerinden yürümesi gereken bilimsel eğitim modelinin tasfiye edilmesi önkoşulunu gerektiriyor ki yaptıkları da zaten budur.

Hazırlanmış olan ‘müfredat’ incelendiğinde, konulara ayrılan ders saatlerinin bile bunun gereğince düzenlendiği görülecektir. Örneğin biyoloji 88, tarih 76, hayat bilgisi 84, Türkçe 288, fizik 114, kimya 113, felsefe 67, insan hakları dersi 30 saat iken; din dersi 572 saattir. Ve yukarıda da vurgulandığı gibi, diğer tüm derslerin dini esaslar referansıyla anlatılıp, yorumlanması da şart ve zorunlu kılınıyor.

Burada ki çok önemli bir diğer hususu ise; toplumun neredeyse dörtte birini oluşturan Alevilerin inanışlarıyla asla bağdaşmayan, keza farklı mezhep ve dinlere mensup ve keza ateist ve deist kesimlere; ‘dini esaslar’ kisvesi altında İslam’ın Sünni mezhebinin öngördüğü esasları zorla dayatmak ve bu kesimlerin çocuklarının kafasını bunlarla şekillendirmektir ki bu, her şeyden önce de fikir ve inanç özgürlüğüne aykırıdır. Öte yandan bütün bunların devlet resmiyetiyle yapılacak olması da tüm bu alanlarda net bir şekilde nötr olması gereken ‘modern devlet’ biçimlerinden olan cumhuriyet rejiminin temel esaslarının başında gelen laisizm ilkesinin de fiilen iptal edilmesi sonucunu doğuracaktır.

Dini esasların devlet eli ve zoruyla toplum yaşamına dayatılması değilse şeriat, başka nedir ki?

Bu proje ile, (sorunlu ve yarım yamalak haliyle de olsa) toplumsal barış ve huzurun bir nebze de olsa sigortası olagelen laisizmin tümden ortadan kaldırılacak olmasına ve de bir toplumun geleceğinin ifadesi olan genç nesillerin beyinlerinin çalınacak olmasına sessiz kalmak, ya da edilgen bir tepki ile yetinmek; açıkça belirtmek gerekir ki bedeli son derece ağır tarihi bir suçu işlemek olur.

Bu tarihi suçu işlememek ve işlenmesine de izin vermemek için; bilimsel eğitimden, inanç ve fikir özgürlüğünden, laisizm ve seküler yaşamdan yana tüm siyasi parti, sendika ve diğer sivil toplu kuruluşları, Alevi toplumunun tüm kurum ve kuruluşları ve toplumun tüm demokratik kesimlerinin; “bilimsel eğitim hakkı ve laisizmin korunarak geliştirilmesi” ortak paydasında organize olarak güçlü bir barikat örmesi, ertelenemez/ertelenmemesi gereken tarihi bir görev ve sorumluluktur.

 

4511

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Halil Gündoğan

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz.

“Ermenilerin hepsi ASALA olsun” (Nubar Ozanyan)

Yaklaşık 45 gündür Artsakh, vicdansız ve eşitsiz bir kuşatma altında. Artsakh halkı buz kesen soğukta direniyor. Dünya sağır ve suskun.

30. Ölümsüzlük Yılında MANUEL DEMİR/ՄԱՆՈՒԵԼ ՏԷՄԻՐ Yaşıyor! Partizanlar yaşıyor! (1)

Manuel Demir’i 30. ölümsüzlük yılında saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle Ermeni Fedailer adıyla başlattıkları ve hayatlarını Ermeni halkının davasına adadıkları, bugün ise Partizan hareketine dönüşerek devam eden mücadelede sayısız Ermeni devrimciler Hrantlar, Hayrabetler, Armenaklar, Yalımyanlar, Ozanyanlar ve Manueller’i de anıyor ve aradan yüz yıl geçmiş olsa da bu mücadelenin devam edeceğini belirtiyoruz.

TKP-ML OPK Üyesi Ünal Orhan: Yeni Yılda Umudu ve Özgürlüğü Güçlendirmeliyiz, Güçlendireceğiz!”

Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Ortadoğu Parti Komitesi (TKP-ML OPK) üyesi Ünal Oral ile yapılan röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Sayfalar